TEĞMENİM

By Alnes1

135K 5.9K 729

Ne olursa olsun yüreğim seninkinin yanında çarpmayacaktı, yüreğim sana çarpmasaydı... Ölüm her zaman ayırır... More

TAYİN
KOMİSER
BASKIN
İNTİKAM
TOPARLANMA
İLK KIVILCIM
ÇAKMAK
YARA
HASTANE
GERİ DÖNÜŞ
ÖZÜR
SALDIRI
MİSAFİR
GÖREVE DÖNÜŞ
BAŞKOMİSER
İTİRAF
KURŞUN
ASTSUBAY
ŞEHİT
ÜSTEĞMEN
İKİLEM
YALAN
AYRILIK
BİTTİ
KAVUŞMA
YARBAY
TUTUKLU
GÖNÜL
PİŞMANLIK
YENİDEN
ARZU
GÜVEN
İKNA
CESARET
HER ŞEY
ANKARA
KAYSERİ
GEÇMİŞ

BERE

4.2K 201 46
By Alnes1

"Sevgilim olacaksın."

Nur birden gözlerini adamınkilerle buluşturdu. Şaşkınlığı anında sinire dönüşmüştü. Bu herif onu ne sanıyordu?

"Ne?! Sen beni ne sanıyorsun!!"

"Dinle..."

Kıza doğru elini uzatınca Nur sinirle adamın elini tutup burktu ve kendine çekti. Tam dizini adamın karnına indireceğinde Yağız eliyle bacağını engelleyip kıza çelme taktı. Nur kendini hissedeceği acıya hazırlamışken Yağız kızı tuttu.

"Bu kadar heyecanlanacağını düşünmemiştim..."

Nur nefes nefese şaşkınlıkla adama bakıyordu. Herif onu alaşağı etmek için kılını bile kıpırdatmamıştı! Utançla gözlerini kaçırıp adamın tutuşundan kurtuldu. Hangi akla hizmet bir Astsubayı devireceğini düşünmüştü ki?

Yağız az önce gürleyen kızın şimdi utançla ondan kaçışına sırıtıyordu.

"Mert'e ona ettiğin hakaretleri söylemiycem ama sen de karşılığında sevgilim rolü yapacaksın."

Nur anlamayan gözlerle adama bakıyordu. Bir insan neden böyle bir şey isterdi?

"Ah pekala kulağa saçma geldiğini biliyorum..."

"En azından bunu biliyorsun!"

Yağız göz devirdi.

"Sadece bir seferlik. Annem evlilik için başımın etini yiyor..."

"Bundan banane?"

Bu kadın dinlemek nedir bilmiyor muydu? Derin bir nefes aldı. Kadınları kendi silahıyla vurmayı çok önce öğrenmişti. Duygu sömürüsü...

"Bana adayları çoktan dizmiş. Telefonum kadın fotoğraflarıyla doldu! Ama benim...şeyim var...evet sevdiğim var! Onun duygularını da öğrenmem için annemi oyalamam gerekiyor. Bir kere sevgilimmiş gibi onunla konuş o kadar."

Nur elini alnına vurup biraz düşündü. Buraya geldiğinden beri neden hayatında normal bir şey olmuyordu? Adamın umut dolu bakışlarıyla derin bir of çekti. En azından bir seferlikti ve onu Mert'in gazabından korurdu. Hatta belki sevenleri birleştirirdi.

"Kesinlikle ikizsiniz!"

Yağız öfkeyle çekip giden kızın arkasından seslendi.

"Sanırım bu evet demekti..."

##########################################

Timler karakola vardıklarında onları kapıda Yarbay ve Nur Komiser karşılamıştı. Nur önde yürüyen Teğmeni görünce hızla koşup tek koluyla adama sarıldı. Mert önce şaşırsa da o da uygun bir şekilde kıza karşılık verdi. Nur hemen geri çekilip gözleriyle adamı talan etti.

"İyi misin? Bir yerine bir şey oldu mu?"

"İyiyim yok bir şeyim."

Mert kıza sıcacık gülümseyip Yarbaya doğru ilerlemeye başlayınca Nur bu sefer hızla Ali ve Neşe'nin yanına geldi. İkisine de sarılıp iyi olduklarından emin oldu.

"Neden beni uyandırmadınız? Nasıl bensiz çatışmaya gidersiniz?!"

Ali üzgün görünse de Neşe alayla sırıttı.

"Şaka mı yapıyorsunuz komiserim? Kolunuz yaralı nerenizle tutacaktınız silahı?"

Nur kıza ters ters baktı.

"Biri yaralı diğeri değil!"

Ali kızın omzunu okşayıp arada Neşeye baktı ve sırıttı.

"Hadi ama komiserim! Bunda bizi yenemezsiniz!"

İkisi gülerken Nur'un omuzları çöktü. Bu yaralanma işi gerçekten iyi olmamıştı. Onlara yükten başka bir şey değildi. Yine de burdan gitmeyecekti o kadar! Teğmeni ikna etmeliydi.

Koğuşta tüm timiyle ilgilenip vakit geçirdikten sonra yatış saati gelince koğuştan çıktı.

Yarbay, Arda, Mert ve Yağız saatlerdir odaya kapanmış çıkmıyorlardı. Sonunda herkesin yatış saatiyle dağıldığını görünce gidip konuşmayı düşündü. Sonra vazgeçti. Ne diyecekti ki?

Revire geçip uzandı. Yarın sabaha kadar onu ikna edecek bir şeyler bulmalıydı. Saatlerce düşünse de aklına hiçbir şey gelmiyordu işte!

Saat gece yarısını çoktan geçmişti ama Nur'un gözlerine gram uyku girmiyordu. Dün ona verdikleri ağrı kesiciyle akşama kadar uyumuştu zaten.

Oflayarak yatakta doğruldu. Bu böyle olmayacaktı. Hem kafasındaki düşünceler hem uyuyamamak onu deli ediyordu. Yavaşça kapıyı açıp koridoru kontrol etti. Kimsenin olmadığından emin olunca parmak uçlarında Teğmenin odasına çıktı. Kapıyı sessizce açıp içeri girdi ve arkasından aynı şekilde sessizce kapattı. Oda boştu. Gözleri karanlığa alıştığı için her şeyi net görüyordu. Yine sessizce odasının köşesindeki kapıya geldi. Tıklatsa mıydı? Peki ya uyuyorsa? Evde onu uyandırdığı için ne kadar kızdığını hatırladı. Onu sinirlendirmemesi gerekiyordu.

Kapıyı açıp içeri süzüldü. Dolaplarla dolu odanın köşesine sonradan koyulduğu belli olan bir yatak vardı. Mert üzerinde sadece siyah bir eşofman altıyla yüzüstü yatıyordu ve kızın geldiğini duymamış olacak ki hiçbir tepki vermedi.

Nur bir süre kapıda öylece dikilirken geri dönüp dönmemeye karar vermeye çalıştı. Sonunda derin bir nefes alıp yavaşça adama yaklaşmaya başladı. İnceldiği yerden kopsun kızım!

Yatağın yanına gelince durdu. Tam eğilmiş adamın omzuna dokunacağı sırada Mert birden kızı çekip sırtüstü yatağa yatırdı ve kolunu boğazına dayadı. Nur kolunun acısıyla yüzünü buruştururken Mert şaşkın gözlerle kolunu hemen kızın boğazından çekti.

"Nur? Ne işin var senin burda?"

Nur adam kolunu çekince öksürdü. Hayvan herif az kalsın boğazını yırtacaktı. Bu adama yaklaşmak bile tehlikeliydi kaldı ki sevmek... ne düşünüyordu o böyle!

Eli hemen yaralı koluna gitti. Boğazından acı bir inilti kaçtığında Mert kızın kolunu incelemeye başladı.

"Özür dilerim ben başkası sandım."

Nur acı çektiğini belli etmemeye çalıştı. Sonuçta onu ilçeye göndermemesi için ikna etmeye gelmişti değil mi? Şuan boğazı ona bağırma isteğiyle yanarken uslu kız rolü çok zordu.

"Önemi yok...bu saatte habersiz gelmem hataydı."

Mert kızın sakin cevabıyla kaşlarını kaldırdı. Bu aslan ne zaman miyavlamaya başlamıştı?

"Neden geldin?"

Nur omuz silkti.

"Uyuyamadım. Ve sana sinirliyim."

"Böyle güzel bir kadını sinirlendirecek yine ne öküzlük yapmış olabilirim acaba?"

Nur'un ağzı şaşkınlıkla açık kaldı. Ona iltifat mı etmişti o yoksa Nur duymak istediklerini mi duyuyordu? Üstünde ona eğilmiş bakan adamın koluna vurdu.

"Sen bana yavşıyor musun?!"

Mert kızda tam istediği gibi bir etki yaratınca gülümsedi. Onu biraz kızıştırması gerekiyordu çünkü ona miyavlamak değil kükremek yakışıyordu.

"Evet olamaz mı?"

Kıza doğru biraz daha eğildiğinde Nur elini adamın göğsüne koyup durdurdu.

"Tabi ki olama..."

Huyuna git kızım huyuna!

"...olabilir!"

Bu kadın gerçekten inanılmazdı. Sağ gösterip sol vuruyor Mert'i üst üste şaşırtıyordu.

"Hmm? Öyle diyorsun..."

Nur elini indirip ukalaca gülümsedi.

"Güzel kadınım sonuçta..."

Mert eğilip birden boynuna derin bir öpücük bıraktığında Nur afalladı. Adama şaşkınca bakarken Mert sırıttı.

"Bütün gün şu ufak öpücüğün hayalini kurmuştum..."

Kız utançla bakışlarını kaçırdığında Mert bu sefer yanağından başlayıp tepesine kadar hızlı öpücükler kondurdu.

Nur adamı omuzlarından itip yüzünü kaçırdı.

"Mert kes şunu!"

Mert keyifle kızın yanına uzandı ve kıza fırsat vermeden kollarını dolayıp kendine çekti.

Nur'un yüzü adamın sıcak göğsüyle birleşince farkında olmadan derin bir iç çekti. Bu koku varya onun cennetiydi...

"Neden geldiğini söylemedin hala?"

Nur adamın sesini bu kadar yakından duyunca irkilerek gözlerini açtı.

"Uyuyamadım dedim ya..."

"Gerçek nedenini soruyorum."

Ah şu herif ve zekası!

"Beni ilçeye gönderme!"

Geri çekilip adamla göz göze geldiğinde Mert kaş çatıyordu. Aferin kızım hani sinirlendirmeyecektin? Direk söylenir mi?

"Saçmalama Nur..."

Adam onu tekrar kendine çekmeye çalışınca Nur direndi. Artık bir kere ipin ucu kaçmıştı.

"Zaten bugün benden habersiz çatışmaya girmişsiniz... Ben de sizinle gelmek istiyorum. Ne kadar merak ettim haberin var mı?"

Mert göz devirdi.

"Merak etme Neşene de Aline de iş bırakmadık..."

"Ben onlar için değil...senin için endişelendim. Onları koruyacak bir Teğmen var ama seni koruyacak bir Mert daha yok..."

Adamın yoğun bakışlarını hissedince gözlerini kaçırdı.

"Her neyse... ben böyle idare edebilirim...bu göreve şehit verdim ve halletmeden bir yere gitmeye niyetim yok."

Mert ağzını açmadan kıza aynı bakışlarla bakınca Nur rahatsızca kıpırdandı.

"Ne?"

"Şuan seni öpmemem için bir neden söyle?"

Nur göz devirip adamdan uzaklaşmaya çalıştı ama tabi çabası boşa çıktı.

"Sen başka şey düşünmez misin?"

"Düşündüklerimi görsen benden kaçardın..."

Nur'un gözleri kocaman olmuştu. Adamı şiddetle itmeye çalışırken Mert kızı tekrar kendine yaslayıp saçlarından öptü.

"...çünkü bir askerin bir kadına beresi kadar bağlanması delilik."

"Ne dedin?"

"Uyu hadi."

Aralarında uzun bir sessizlik oluştu. Mert'in parmakları Nur'un saçlarının arasında uyuşukça dolaşırken Nur onu içine çeken sıcaklığa karşı koymaya çalışıyordu.

"Beni göndermeyeceksin demi?"

"Göndereceğim."

"Ama..."

"Dikişlerin atıldıktan sonda dönebilirsin."

Nur içine yayılan rahatlamayla derin bir nefes aldı. Bu gittiği günün akşamı dönebileceği anlamına geliyordu. Başını kaldırıp adamın çenesini yavaşça öptü ve fısıldadı.

"Bir polisin bir adama beresi gibi bağlanması kadar olamaz..."

##########################################

Nur kolundaki sızıyla kıpırdanıp gözlerini açtığında Mert yanında değildi. Aslında Mert'in odasında da değildi. Revirdeydi. Ne ara gelmişti buraya? Mert onu taşımış olmalıydı.

Kaşlarını çatarak doğruldu ve koluna baktı. Sargı bezinden kanın rengi kendini göstermişti. Dün kolunu fazla zorlamıştı ve bugün yeniden bir pansuman gerekecekti. Tabi helikopter gecikmezse buna gerek kalmazdı.

Yüzünü yıkayıp koğuşa geçti. Tek tük polisler dışında boştu. Polisler komiserlerini görünce hazırola geçseler de Nur yorgunlukla elini salladı.

"Rahat olun arkadaşlar."

Kızın bitkin yüzünü görünce adamlar kaşlarını çatmışlardı.

"İyi misiniz komiserim?"

"İyiyim iyiyim."

Nur fazla güçten düşmüş hissediyordu. Yine de belli etmemeye çalışarak temiz kıyafetler alıp duşluklara geçti.

Kolunu ıslatmamaya çalışsa da sargı nemlenmişti. Islak saçlarını bağlayacak gücü bile bulamamıştı kollarında. Acaba kahvaltı etmediği için mi böyleydi?

Etrafta Neşe'yi bulamayınca Teğmenin odasına ilerledi. Yer sanki ayaklarının altından kayıyor başı dönüyordu. Gerçekten hastaneye gitse iyi olacaktı.

Kapıyı tıklayıp gel emriyle içeri girdi. Girdiğine pişman olmuştu çünkü içerisi rütbeli doluydu ve bu halde hiçbirini çekemezdi. Mert'i yalnız zannediyordu.

"Komutanım böldüm kusura bakmayın ben daha sonra..."

"Komiserim iyi misiniz?"

Nur ona doğru gelen Teğmeni bile zar zor görüyordu. Farkında olmasa da bacakları onu taşıyamayıp titremeye başlamıştı. Kolunu tutup ona destek olan adamdan kolunu kurtarmaya çalıştı.

"İyiyim...Teğmenim sorun yok...Sadece helikopter..."

"Birazdan burada olucak. Yanında da..."

"Yağız Komutanım gelsin."

Mert şaşkınlıkla bir arkadaşına bir kıza baktı. Yağız onlara tanışmalarını anlatmıştı ama neden onun gelmesini istiyordu ki?

"Ali de gitsin yanında. Komiserimizi tek göndermeyiz."

Arda'nın sesi sessizliği böldüğünde Mert de ona döndü.

"Bizden de biri gidecek. Yağız ne diyorsun?"

Yağız kızın bu halde bile planını düşünmesine şaşırmıştı. Ya çok sadıktı ya da bahse girerim bir an önce kurtulmak istiyordu. Başını sallayıp ayağa kalktı.

"Tabi Komutanım."

İki adam da dönüp kıza baktığında sesler artık Nur'un kulağına bulanık geliyordu. Titremesi hissedilir dereceye gelmişti ve son duyduğu Teğmenin boğuk bağırışıydı. Sonrası yavaşça kararmıştı.

##########################################

"Bir an rol yaptığını sanmıştım!"

Nur gözlerini açmış etrafına bakarken birden sesin geldiği yöne dönüp sırıtan Yağız'ı buldu. Gözlerini yavaşça kapatıp boğazının kuruluğunu gidermek için yutkundu.

"Yine ne saçmalıyorsun sen?"

Yağız kızı anlamış gibi bardağa su doldurup içmesinde yardımcı oldu. Bir yandan da konuşuyordu.

"Mert'in seni tutması için oynadığını sanıyordum! Söylesene aranızda ne var? Mert senin adının bile geçmesinden rahatsız oluyor."

Nur adamın sorusuyla öksürmeye başladı. Su genzine sıçramıştı. Adama dik dik baktı.

"Ne saçmalıyorsun bizim aramızda hiçbir şey yok! Hele onun gibi bir hayvanla..."

Birden sustu. Yağız'ın hemen sırıtmaya başlamasından aklına geleni anlamıştı. İşaret parmağını kaldırdı.

"Bu da anlaşmamıza dahil!"

Yağız gülerek başını iki yana salladı. Nur vurmak için öne atıldığında birden yere sertçe koyulan poşet sesleriyle kapıya döndü.

Ali kıza öfkeyle bakarken sevinse mi üzülse mi bilmiyordu. Ona neden yalan söylemişti? Aslında kız bir şey söylememişti ama aksini de asla iddia etmemişti. Onun öylece gözlerinin önünde yanıp kavrulmasını izlemişti!

"Ali?"

Kızın şaşkın sesiyle gözlerini kaçırdı. Sinirden kuduruyordu. Ağzını açmadan çekti gitti.

"Ali dur!"

Nur şimdi faka basmıştı işte. Bunu ona nasıl açıklayacaktı. Öfkeyle Yağız'a döndü.

"Seni gebertmemem için bir sebep söyle!"

Yağız elini çenesine koyup düşünüyormuş gibi yaptı.

"Çok yakışıklıyım!"

Kız derin bir nefes alıp öfkeyle bakmaya devam edince sıraladı.

"Kaslıyım!..bu da mı olmadı?.."

Nur dişlerini sıkarak kaşlarını kaldırdı.

"O zaman seni Mert'e ispiyonlarım!"

"Yağız!!"

Yağız kahkahalarla gülerken Nur hala Aliye nasıl açıklayacağını düşünüyordu. Burdan çıktığında ilk iş onunla konuşacaktı.

Morali bozularak koltuğa yayılmış Yağız'a döndü. Mızmızlanmamak için kendini zor tutuyordu.

"Acıktım...o poşetlerde ne var?"

##########################################

"Komutanım nerdesiniz kaç saattir? Burnumda tüttünüz..."

Mert ağzındaki dumanı üfleyip ona doğru sırıtarak gelen Çağan'a baktı.

"Siktir lan! Burnunda tütüyormuşum. Neşe'ye söyle ipini bağlasın senin. Bu gidişle hepimizi mundar edeceksin..."

Çağan kahkaha atarken Mert hala kaşlarını çatmış dağı izlemeye devam edince hemen sustu.

"Ne oldu Komutanım? Yeni gelen Astsubay mı sıktı canınızı?"

Adamın imalı sesi Mert'i daha da düşünmeye itti. Harbi canı ona mi sıkkındı? Nur yanında onu istedi diye?

"Yok oğlum Yarbayla toplantıda konuştuklarımızı düşünüyorum."

Safi yalan! Kandırma kendini Mert Nur'u düşünüyorsun! Neredeyse hava karardı neden hala dönmediler? Ne yapıyorlarsa artık! Hem de Ali de var! Onu düşünüyorsun İşte!

"Düşünmüyorum!"

Kahretsin bunu dışından mı söylemişti?

"Komutanım?"

Mert sinirle izmariti yere fırlatıp ayağıyla ezdi. İyice delirmeye başlamıştı. Bir an önce şu kadını aklından çıkarmazsa bunun sonu gelmeyecekti. Ona ne kadar çekilse de artık anlık hislerine boyun eğmeyecekti. O askerdi. En önemlisi komutandı. Bu dünyaya yalnız gelmişti, yalnız büyümüştü ve yalnız gidecekti. Bu mesleğe girerken bunu içinde kabul etmişti. Ölümü içinde öldürmüş artık ona doğru tüm heybetiyle yürüyordu. O ölümden değil ölüm ondan korkuyordu.

"Komutanım?!!"

Mert Çağana sert bi bakış attı.

"Oğlum bu kızın çenesi mi bulaştı lan sana? Ne Komutanım Komutanım?!!"

Çağan adamın birden böyle parlamasına anlam veremedi. Böyle delilikleri o yapardı. Mert her zaman akıllı ve kontrollü olandı. Sinirlendiğinde ondan bile daha deli ve cani olsa bile asla kontrolünü kaybetmezdi. Tabi bazı durumlar hariç... Şimdi her ne kadar inkar etse de kafasını kurcalayan canını sıkan bir şeyler vardı.

"Astsubay niye indi ilçeye? Neşe giderdi yanında. İki erkek ne kadar yardımcı olabilecekler?"

İşte Mert'in de aklını kurcalayan buydu ya.

"Nur istedi."

Çağan şaşırarak kaşlarını çattı. Nur mu istemişti? Bunlar ne ara tanışmışlar ve bu kadar yakın olmuşlardı? Teğmenin kesip atmaya çakışmasından derdi belli olmuştu.

"Ne ayak lan bu herif?"

"Yavaş lan! Kardeşim o benim..."

Çağan yamukça sırıttı.

"O yüzden mi bu haldesiniz Komutanım? Pek güvenmiyorsunuz anlaşılan?"

"Bacımı emanet edecek kadar güveniyorum. Ettim de..."

Çağan daha fazla üstelememekte karar verdi. Yoksa Mert birazdan ağzını burnunu kıracak gibi duruyordu.

"Komutanım bu gece hava yağmurlu olacak."

Teğmen Çağan'ın ne demek istediğini anlayamamıştı.

"Allahın bereketi oğlum yağsın."

"Komutanım sabaha sis çöker kesin. Şimdiden belli. Sızma olabilir."

Mert başını salladı. Aklını bir an önce toparlasa iyi ederdi.

"Doğru. Tedbiri elden bırakmayalım. Nöbet mevzilerin hepsinden erler çekilsin komandolar geçsin. Birliği de topla bir içtima çekelim."

"Emredersiniz Komutanım."

Çağan hızla Teğmenin yanından ayrılıp koğuşlardan birine girdi. İlk ranzanın demirine bacağındaki bıçağı çıkarıp vurmaya başladı.

"Komando hazırlan! Beş dakika içinde bayrak direğinin önünde tam teçhizat içtima var!! Altıncı dakikada Yarbay bile sizi Teğmenin gazabından koruyamaz! En azından bu akşam..."

##########################################

"Ne diycem ben şimdi?"

Nur Yağız'ın eline tutuşturduğu telefonda annesini görüntülü ararken telefonun sesiyle gerilmeye başlamıştı. Allah'ım nasıl bir saçmalığın içindeydi?

"Doğaçlama takıl. Seni beğenip beğenmemesi önemli değil. Beni rahat bıraksın yeter. Zaten bir daha görmeyecek seni."

"Ne diyeceksin ona?"

"Seni beğenmeyip ayrıldığımı..."

Yağız gülünce Nur adamın omzuna vurdu.

"Yavaş ol bakalım kızım. Ben zor büyüttüm yiğit oğlumu!"

Telefondan gelen sesle ikisi de birden telefona döndüler. Nur ne diyeceğini bilemeyerek sırıttı.

"Ah merhaba efendim...biz şey...şakalaşıyorduk!"

Kadın oldukça güzel ve yaşına göre genç duruyordu. En azından Nur görse annesi değil ablası zannederdi. Ama biraz kibirli miydi ne?

"Ah yoksa sen de mi askersin?"

Nur Yağız'a garip bir bakış attı. Adam ona göz kırpınca tekrar önüne döndü.

"Hayır efendim polisim."

"Oğlum ben demiyor muyum sana sakin bir kız bul diye! Bak Melek'im de askerdi ama ne kadar tatlı bir kız!"

Kadın resmen alelade ona hakaret ediyordu! Derin bir nefes alıp Yağız'a baktığında yüzünde mahçup bir ifade vardı. Ama onu önceden uyarması gerekti anlaşmalarında bu yoktu!

"Anne Melek benim kardeşim gibi..."

"Niyeymiş kan bağınız mi var sanki? Abisiyle kardeş gibisiniz diye güzelim kızı neden heba ediyorsun?!"

Kimdi bu Melek? Hem de asker? Nur şahsen böyle bir kadının sevgisini kazanabilen kızı merak etmişti. Hatta ona biraz üzülmüş bile olabilirdi...

"Anne...kız arkadaşımın yanında lütfen!"

"İyi tamam."

Kadın derin bir nefes alıp gözlerini Nur'a diktiğinde Nur tekrar odağın ona dönmesiyle huzursuz oldu.

"Ee söyle bakalım ne polisisin nerde görev yapıyorsun?"

Nur normalde biri ona bunları sorsa güler geçerdi. Ah ayarsız dili yine başına iş açmıştı.

"Özel harekat polisiyim efendim. Burada görev yapıyorum. Yağızla aynı karakolda."

Kadın tek kaşını kaldırıp onu süzdü.

"Güzel kızmışsın. En azından oğlumun yanına yakışırsın."

Nur göz devirmemek için kendiyle büyük bir savaşa girdi. Yağız yanında onun kıvranmasını keyifle izlerken telefonu alıp pinpirikli annesiyle beraber kafasında parçalamak istiyordu. Madem bir daha görüşmeyecekti zehrinin birazını akıtmakta bir sorun yoktu. Sonuçta onu beğenip beğenmemesinin bir önemi yoktu.

"Peki oğlunuz benim yanıma yakışır mı?"

"Ne dedin sen?!"

Yağız birden kızın elinden telefonu kaptığında Nur az kalsın ona minnettar gözlerle bakacaktı.

"Neyse anne gördüğün gibi sonunda bir sevgilim var. Arayışlarını durdurabilirsin."

Yağız annesiyle konuşmaya devam ederken Nur'un aklı hala Alideydi. Odadan çıktığından beri onu görmemişti. Şuan hastanenin bahçesinde bir bankta oturuyorlardı ve Ali hala ortalarda görünmüyordu.

"Oğlum bu kız seni çiğ çiğ yer!"

##########################################

Nur zifiri karanlıkta kaybolan helikoptere son kez bakıp yanında yürüyen iki adama baktı. Ali'yle ne kadar konuşmayı denese de adam yüzüne bile bakmıyordu. Pes etmeyecekti. Onu kaybetmek istemiyordu. Fırsatını bulduğu ilk anda yine konuşmayı deneyecekti.

"Sağol!!"

Karakolun bahçesinden birden yükselen sesle yerinden sıçradı. Gözleri hemen tam teçhizat dizilmiş askerleri ve karşısında Teğmeni buldu. Çağan onları görünce Teğmene bir şeyler söyledi ve Mert de vücudunu çevirmeden sadece başını çevirerek baktı onlara. Adamın gözleri onu baştan aşağı süzdükten sonra yanındakilere kaydı ve bir daha ona dönmedi. Bu kadar mıydı yani? Tamam üstüne atlamasını beklemiyordu ama bir hal hatır sormak da mi yoktu?

Teğmen onlara doğru hızla gelip Yağızla kucaklaştıklarında Nur kaşlarını çatmış iki dev adamı izliyordu.

Mert adamdan ayrılıp beraber tekrar askerlerinin karşısına geçtiler.

"Astsubay Çavuş Yağız Atay..."

Kısa süre içinde etrafına dolan polisler ve ona doğru atılan Neşeyle Nur'un görüş alanı kapandı. En azından onu merak eden meslektaşları vardı...

İki saat Başkomiserle görüştükten sonra bile hala Neşeyle oturmuş askerlerine emirler yağdıran Mert'i izliyordu. Yağmur yağmaya başlamıştı. Mert bazen taktik veriyor bazen gaz veriyor bazen de azar çeker gibi gerçekleri hepsinin yüzlerine vuruyordu. Bu nutukların hepsinin sonu ölüme bağlanıyordu...ama onlar bu durumu daha da bağlanmak olmak görüyorlardı. Öldükçe birleşiyorlardı...

Adamın bir an bile yumuşamayan yüzü, hiç düzelmeyen kaşları dün gece ne de güzel gülmüştü ona... Nur ilk defa bir askerle değil bir erkekle konuştuğunu hissetmişti...ilk defa bu adamın gözlerinde sıcaklığı,sevgiyi görmüştü... herkese kalın surlarla kapattığı buzdan kalbinin ilk kez dün gece attığına şahit olmuştu. Kalbi öyle güzel atıyordu ki hem de yüzünün tam altında... Ne demişti ona?

Düşündüklerimi görsen benden kaçardın çünkü bir askerin bir kadına beresi kadar bağlanması delilik...

Bu cümleleri tekrar düşününce hem de şuan ona bakarken kalbi boğazında atmaya başlamıştı. Ellerini ısınan yanaklarına bastırdı. Ne oluyordu durduk yere böyle? Midesinde oluşan ani heyecan soluğunu kesmişti.

"İkiniz arasında bir şey olmadığına emin misin?"

Nur birden yanındaki kıza döndü. Anlamadığını belli etmek için gözlerini kısınca Neşe kaşlarıyla Teğmeni işaret etti.

"İkide bir kaş çatmış sana bakıyor!"

Kızın fıısldayarak söyledikleriyle içinden midesine doğru tekrar bir çizgi indi. Ne can sıkıcı bir histi böyle. Aynı anda nasıl heyecanlandırıp hem de acı veriyormuş gibi hissettirebilirdi? Başını kaldırdığında kızın sözlerinin haklılığını gördü. Adamla göz göze gelince Mert sanki onu kontrol ediyormuş gibi bir süre süzdü ve tekrar önüne döndü. Ne oluyordu bu adama? Yağızla konuştuğunu görünce birden gerildi. O manyak herif ona bir şeyler söylememişti değil mi? Anlaşmaları vardı! Öyleyse neden Mert ona böyle kaş çatıyordu?

"İyi misin komando?"

Birden yanlarına oturan Çağan kızın omzuna dokunmasa Nur ona söylediğini anlamazdı.

"İyi gıcık. Sen de formundasın..."

Çağan sırıtıp ukala hareketlerle ellerini iki yana açtı.

"Her zaman ve her yerde!"

İki kız da dayanamayıp adamın şebekliğine güldüler. Nur hala karanlıkta yağmurun altında dikilen askerleri gösterdi.

"Bu saatte napıyorsunuz?"

"Yağmur sabaha sis getirir. Sis de soysuz getirir. Son çatışmadan sonra kaçanlar oldu. Kesin bir şeyler planladılar. Önlem alıyoruz. Nöbet devreleri değişti. Anlayacağın sabaha kadar ayaktayız bugün."

Nur başını sallayıp başıyla karakolun girişinde duran polislerini işaret etti.

"E bizimkiler de katılsın. Bir gün bize bir gün size verin olmazsa siz gece biz gündüz yaparız. Buraya uyumaya gelmedik ya."

"Doğru diyorsun aslında. Siz gündüzleri tutarsınız biz de geceleri. Ayarlarsınız timinizi ikişerli en fazla üçerli. Sabah sekizde nöbet değişimi yaparız. Akşam sekizde de biz geçeriz ama... Komutanıma söyleyin benim yapabileceğim bir şey yok."

Nur göz devirse de sırıtmasına engel olamadı. Onca şeyi sırf aklına yatıp Mert'e söylemesi için anlatmadıysa Nur da bir şey bilmiyordu! Aslında Mertle konuşmak için iyi bir fırsat olabilirdi. Belki de askerlerinin önünde taviz vermiyordu ve büyük ihtimal saldırı ihtimali onu geriyordu.

Aslında Yarbayla da konuşabilirdi ama Yarbay ortalıkta görünmüyordu. İkisinin yanından tedirginlikle kalkıp hala Yağız ve birkaç askeriyle konuşan Teğmene doğru ilerledi.

"Teğmenim?"

Mert de dahil konuştuğu herkes birden kıza dönünce Nur genzini temizledi. Mert gerçekten çok korkutucu bakıyordu.

"Nöbet devriyesine bizi de katabilirsiniz. Gündüz ve gece vardiyalı yaparsak..."

"Gerek yok."

Nur adam sertçe reddedip önüne dönünce neye uğradığını şaşırdı. Tamam gergin olabilirdi ama herkes gergindi. Ayrıca şuan Nur olarak değil Özel Harekat birim komiseri olarak konuşuyordu. Bu herif hiçbir zaman insanlıktan anlamayacaktı. Madem saygı duyulmuyordu o da duymayacaktı. Onu böyle askerlerin içinde rencide edemezdi.

Öfkeyle adamın kolundan tutup önüne doğru bir adım attı. Çünkü kolunu çekecek gücü bile yoktu. Tek kollu olmak yeterince zordu zaten. Adamın öfkeli gözleri tehditkarca onunkilerde buluşsa bile geri adım atmadı.

"Komuta şuan sizde değil Yarbayda. Kararı siz veremezsiniz!"

Mert öyle sinirlenmişti ki artık çene kasları seğiriyordu. Yağız adamın kendini zor tuttuğunu farkedince hemen atıldı. Yoksa Nur'un sonu iyi olmayacaktı.

"Komiserim Yarbay birkaç günlüğüne tekrar merkez karakola indi. Komutanımız yoğun. İsterseniz fikirlerinizi benimle..."

Mert bir el hareketiyle adamı susturdu. Gözlerini hala kızdan çekmemişti.

"Tamam. Nöbet devriyesine siz de katılın. Ama bunu yetkili kişiyle konuşurum. Yani Başkomiserle."

Nur sinirden patlamak üzereydi. Bu adamın derdi neydi? Bir günde nasıl böyle değişebilirdi? Onunla dalga mı geçiyordu?

Sinirden gözlerinin dolmaya başladığını hissediyordu. Onların önünde ağlayacak değildi. Son kez adamın gözlerine öfkeyle bakıp hırsla karakola girdi. Ona bunun hesabını elbet soracaktı.

##########################################

Saat dördü çoktan geçmiş karanlık kendini kızıla boyuyordu. Şimdiden sis koca karakolu yutmuştu. Bir adım ötesini görmek bile güçtü. Nöbeti olan komando ve polisler mevzilenmiş hala kesilmeyen yağmurun altında kendilerini yağmurluklarına gömmüşlerdi.

Mert odasının camından mevzideki asker ve polisleri süzerken huzursuzlanmaya başlamıştı. Sis yoğunlaştıkça yoğunlaşıyordu ve saldırı için biçilmez kaftandı. Eğer öyle bir şey olursa bu şartlarda kesinlikle şehit verirlerdi.

Sonunda onu boğan düşünceleri bir kenara bırakıp beresini çıkardı ve hücum yeleğini umursamadan özensizce üzerine geçirdi. Yakın mevzideki Çağan'ın yanına çıktı.

Çağan yanında Devranla yağmurluklarına sarılmış etrafı süzüyorlardı. Komutanlarını görünce doğruldular. Mert elini yatın dercesine salladı.

"Durum nasıl? Var mı bir hareketlilik şüpheli bir şey?"

"Yok Komutanım sessiz."

Teğmen sıkıntılı görünüyordu. Etrafı biraz kestikten sonra Devran'ın elindeki Bixi'ye bakıp ellerini uzattı. 

"Devran ver bakalım aslanım şu kızı."

Mert askerin uzattığı silahı alıp namluyu en son saldırı yapılan tepeye doğrulttu.

"Çağan anons geç."

Çağan başını sallayıp telsizi çıkardı.

"4 nolu mevziden atış yapılacak."

Art ardına gelen atış sesiyle Nur yerinden sıçrayarak uyandı. Bu saatte ne oluyordu? Gözleri hemen yanındaki yatakta oturmuş botunu bağlayan Neşe'ye dönünce kız da ona gülümsedi.

"Korkma bizim delilerin canı sıkıldı yine beklemekten."

Nur doğrulup gözlerini ovuşturdu. Koluna baktığında kanama yoktu.

"Sabahın köründe ne atışı ya!"

Neşe ayağa kalkıp kolundaki saate baktı ve kıza elini uzattı.

"Beşe geliyor. Hiç uyanmayacaksın sandım. Hadi kalk hazırlan biz de atış yapalım. Birkaç saate devriye değişicez zaten."

Nur kızın elinden tutup kalkarken söyledikleriyle kaşlarını kaldırdı.

"Allah Allah. O kendini beğenmiş Teğmen müsaade etmiş mi?"

"Arda konuşmuş onunla. Hadi çabuk ol dışarıdaki sisi görmen lazım."

Neşe'nin yardımıyla hazırlanıp dışarı çıktığında sanki koca bir bulut onu yutmuş gibi hissetti. Allahım bu meşhur beyaz ışık mıydı yoksa Samanyolu filminin tam ortasına mı düşmüştü? Kendi düşüncelerine sırıtarak silahını omzuna geçirip kızın peşinden mevziye tırmanmaya başladı.

Sonunda mevziye vardıklarında yerde üç adam yatıyordu. Üçü de onlar yanına varır varmaz silahlarını doğrultmuşlardı. Neşe silahı yüzünden yapamasa da Nur sağ olan elini kaldırdı.

"Biziz sakin olun!"

Çağan ve Devran rahatlamayla silahlarını indirseler de Mert kıza dik dik bakmaya devam ediyordu.

"Gelmeden önce haber verin. Etraftaki siste sizi nasıl görmemizi bekliyordunuz? Sıkmama ramak kalmıştı!"

Nur bıkkınlıkla nefesini verdi. Hayır kesinlikle bu adamın onunla bir derdi vardı.

"Burda sizin olduğunuzu bilmiyordum. Neşe..."

"Senin dışarda ne işin var? Kendini öldürtmeye mi çalışıyorsun?"

Nur sinirden kanın yanaklarına hücum etmeye başladığını hissediyordu.

"Sana hesap mı vericem Komutan?!"

Mert birden sinirle kalkıp kızın kolunu tuttu.

"Evet vereceksin! Bana hesap vereceksin!!"

Nur şaşkınlıkla başını kaldırıp karşısında kule gibi dikilen adamın yüzüne baktı. Ne sanıyordu bu kendini? O kimdi ki ona hesap verecekti? Kolunu kurtarmaya çalıştı.

"Sana hesap falan vermiyorum! Sen kim oluyorsun da ben sana hesap vereceğim?!"

Mert kızı tepeden aşağı sürüklemeye başladığında arkasından onları durdurmaya çalışanlara dönüp parmağını kaldırdı.

"Biriniz peşimden gelirse ona uykuyu haram ederim!"

Birden herkes sessizleşince yoluna devam etti. Nur adamdan kurtulmaya çalışmaktan vazgeçti çünkü eğer adam onu bıraksaydı kesinlikle dengesini kuramaz yeri boylardı.

Sonunda karakola girip Mert'in odasına geldiklerinde Mert birden durup nefes nefese kalmış kıza döndü. Kızın başındaki beresini tek hamdele tutup çıkardığında Nur şaşkınlıkla adama atıldı. Mert bereyi yukarı kaldırdı. Nur adamın eline uzanmaya çalışsa da fazla yüksekti.

"Mert versene şunu! Napıyorsun?!"

"Sana kim olduğumu gösteriyorum!"

Nur bunu duyunca bereyi almaya çalışmayı bırakıp adamın gözlerine bakmaya başladı. Ne demekti bu?

Mert bereyi indirip kıza gösterdi.

"Ben buyum! Kendi ağzınla söylediklerini ne çabuk unuttun?!"

Nur kızararak o anları hatırlarken adamın böyle bir şeyi yapacağını hiç düşünmemişti.

"Bana neden bunu yapıyorsun Mert?"

Mert kızın birden durgunlaşıp titremeye başlayan sesine kaşlarını çattı. İşte yine öyle bakıyordu!

"Şöyle bakmayı kes! Ben hiçbir şey yapmıyorum!"

Nur boğazına oturan büyük yumruyu yutmaya çalışıyordu. Ama canını öyle yakıyordu ki... Asıl canını yakan yumru muydu yoksa Teğmenin sözleri mi bilmiyordu.

"Evet hiçbir şey yapmıyorsun! Sadece benimle dalga geçiyorsun...belki de gönül eğlendiri..."

"Sakın! Sakın Nur o cümlenin devamını getirme!"

Mert birden masanın üstünden beresini alıp kızın eline tutuşturdu.

"Bu bere benim bütün varlığım, en büyük bağlılığım. Kızım...ne dersen de bağır çağır ama anla işte hepsi senin!.."

"Komutanım 3 nolu mevzi cevap vermiyor! Komutanım hareketlilik var!!"

Mert kızı bırakıp telsizi aldı eline. Kapıya doğru yürürken bacağındaki silahı çıkarıp havada sertçe sallayıp tetiği kaydırdı.

"3 numara derhal cevap ver!!"

"Komutanım vurulmuşlar! 3. mevzi düşmüş Komutanım!! Sızma var!! "

Mert küfredip köşedeki silahını kaptı. Kapıya varınca birden kıza döndü.

"Sakın burdan çıkma Nur duydun mu beni?!! Kapıyı kilitle sakın çıkma!!"

Nur hızla başını salladığında Mert kapıyı çarpıp çıktı. Nur dışarıdan çoktan yükselmeye başlayan silah sesleriyle elindeki bereye baktı. Hızla yeleğinin içine yerleştirip silahını aldı. Polisleri orda çatışırken burda oturacak değildi tabi ki!

Daha kapıya doğru bir adım atmıştı ki birden parçalanan camla kendini yere attı. Şerefsizler karakolu tarıyordu! Emekleyerek kapıya kadar ilerledi ve tam teçhizat kuşanmış polisleri ve erleri karakolun arka tarafına yönlendirdi.

Hepsini destek için mevzilere gönderirken kendisi de kolunun acısını umursamadan ön tarafa doğru koşmaya başladı. Düşen mevziye ulaşabilirse teröristlerin ilerlemelerini durdurabilirdi.

Yanından vızırtıyla geçen kurşunu hissedince yere eğildi ama koşmaya devam etti.

"Nur kahretsin dur!!!"

Nur ona doğru koşan Mert'i gördüğünde mevziye birkaç metre kalmıştı sadece. Mert birden üzerine atılıp onu kenara ittiğinde mevziye doğru yuvarlandı.

Mert sırtına ve karnına saplanan mermileri hissetti. Dizlerinin üzerine çöktüğünde Nur haykırarak ona doğru koşmaya başladı.

"Mert!!! Hayır!!"

Continue Reading

You'll Also Like

21.1K 1.2K 21
Bir araba kazası her şeyi değiştirir. Tıpkı Bulut Akın'ın hayatını değiştirebileceği gibi. Araba kazasından sonra Bulut hastaneden kaçma girişimind...
517K 37.7K 16
Çimlerin kralı, Fenerbahçe'nin göz bebeği Kuzey Karahanlı. Hayatını kariyerine adamış, tek amacı daha da başarılı olmak olan bir adam. Buz patenine...
3.8M 201K 97
Fırat bencildi, İsyan Çiçeği asiydi, lakin kaderleri bir yazılmıştı. İkisi birbirine aitti, ayrılık ölüm getiriyordu...
4M 150K 86
Savaş ağa adlı hikayem ÇİLEM olarak değiştirilmiştir haberiniz olsun. Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyo...