NADİDE (TAMAMLANDI)

Από Mavili_Yazarr41

4.1M 176K 68.9K

"KÜFÜR VE YETİŞKİN UNSUR İÇERİR!" 'KİTABIMDA KÜFÜR ETMEYİN!' Nadide ŞAN. Seyyid Ali YILMAZ. Bir silah, bir ka... Περισσότερα

TANITIM 🌼
1. BÖLÜM🌼
2. BÖLÜM🌼
3. BÖLÜM🌼
4. BÖLÜM🌼
5. BÖLÜM🌼
6. BÖLÜM🌼
7. BÖLÜM🌼
8. BÖLÜM🌼
9. BÖLÜM 🌼
10. BÖLÜM 🌼
12. BÖLÜM 🌼
13. BÖLÜM 🌼
14. BÖLÜM 🌼
15. BÖLÜM 🌼
16. BÖLÜM 🌼
17. BÖLÜM 🌼
18. BÖLÜM 🌼
19. BÖLÜM 🌼
20. BÖLÜM 🌼
21. BÖLÜM 🌼
22. BÖLÜM 🌼
23. BÖLÜM 🌼
24. BÖLÜM 🌼
25. BÖLÜM 🌼
26. BÖLÜM 🌼
27. BÖLÜM 🌼
28. BÖLÜM 🌼
29. BÖLÜM 🌼
30. BÖLÜM 🌼
31. BÖLÜM 🌼
32. BÖLÜM 🌼
33. BÖLÜM 🌼
DUYURU! 🌼
34. BÖLÜM 🌼
35. BÖLÜM 🌼
36. BÖLÜM 🌼
ALINTI 🌼
37. BÖLÜM 🌼
38. BÖLÜM 🌼
39. BÖLÜM 🌼
YENİ KAPAĞIMIZ 🌼
40. BÖLÜM 🌼
41. BÖLÜM 🌼
ALINTI 🌼
42. BÖLÜM 🌼
43. BÖLÜM 🌼
44. BÖLÜM 🌼
ALINTI 🌼
45. BÖLÜM 🌼
ALINTI 🌼
46. BÖLÜM 🌼
FİNAL... 🌼🙏
SEVDA ESİRİ

11. BÖLÜM 🌼

71.7K 3.3K 1.5K
Από Mavili_Yazarr41

Medya Nadide 🌼

Ahmet Kaya - Penceresiz Kaldım Anne 😍

Herkese merhabalar... 🙋

Yeni bir bölümle karşınızdayım sevgili nadide okurlarım. 🌼
Yeni bölümlerin hızlı bir şekilde gelmesini istiyorsanız eğer, vote ve yorumlarınızı esirgemeyin lütfen.
Minik yıldıza basarsanız da çok sevineceğim. 🙏

Satırlarda buluşmak dileği ile,
keyifli okumalar...💙


Yere yığılan kız ile öylece bakakaldı Seyyid Ali. Eli ayağına felç inmiş gibi hareket edemiyordu. Ruhu çekilmiş gibiydi. Böyle bir olay olacağını asla düşünmemişti. Kız gözlerinin önünde yere yığılmıştı resmen. İnsan ne kadar vicdansız olsa dahi, böyle bir görüntüye kayıtsız kalamazdı.

Amma gelin görün ki, Seyyid Ali'ye kal gelmiş gibiydi. Tüm bu olanlar onun yüzündendi. Ki inanamıyordu böyle olduğuna. Küçük bir kızın sebebi olmuştu belki de...

Onu bu hareketsiz halinden çıkaran, Nadide'yi gören Esma'nın bağırışı oldu.
"Keko! Keko yengem?" deyip yerde öylece yatan kıza doğru koşturdu.

Uzun saçları yüzünü kaplamıştı. Yavaşça onları yüzünden çekti Esma ve kızın güzel yüzü gözle görülür hale geldi.
Kız canı çekilmiş gibi görünüyordu. Dudakları pembe olan rengini yitirmiş ve morarmıştı. Yüzü ise bembeyaz kesilmişti.
İçi yanmıştı kızın bu haline.

Reva mıydı suçsuz, günahsız birine bunu yaşatmak?!

Esma o an hınçla dolmuştu. Anasından korkuyor olabilirdi, lakin bu kızcağıza da yüreği el vermiyordu. En kısa vakitte bir orta yol bulması lazım idi.

Seyyid Ali ise kendine gelmiş ve ondan sonra hızlıca Nadide'ye doğru ileri atılmıştı. Eğilip, kızın kuş gibi hafif bedenini kucağına aldı. Burnuna yine kızın yasemin kokusu dolmuştu. Bunu düşünmeyi bıraktı şimdilik. Diğer meseleyi düşündü.
Ciddi anlamda kız çok zayıftı. Sanki kucağında bir çocuk taşıyor gibiydi.

Babası olacak soysuz, kızını iyi besleyememiş miydi?!

Bunu da sonra düşünmeyi bırakıp, kardeşinin ağlayışları eşliğinde Nadide'yi yukarı odaya çıkardı.
"Ah keko ah! Şuncacık kıza yaptığınız iş miydi?" diye ağlamaya devam etti Esma.

Seyyid Ali'nin vicdanın demesi yetmiyormuş gibi, bacısı da söylenmeye başlamıştı. Lakin bunu kaldıracak anlayışı yoktu. Ondan sebep kız kardeşine uyarı niteliğinde,
"Kes sesini Esma!" demişti ve ardından kızı yavaşça yatağa bırakmıştı. Kızın ağırlığından yatak dahi çökmemişti.
Çok çok zayıftı bu kız.

Bu işe bir çözüm bulmalıydı nitekim. Yoksa kız elinde kalacaktı. Hep böyle bayılırsa, nasıl alacaktı öcünü?

Öte yandan Esma ağabeyini dinlememiş ve konuşmaya devam etmişti.
"Zatı sabahtan beridir zavallı kızın boğazından tek lokma dahi geçmedi. Tuzlu aşı da midesi kabul etmedi. Ondandır böyle düşüp, bayılması." diye ağzından bir takım kelamlar kaçırdı. Evet herşeyi biliyordu elbet. Kızın bir lokma yemek yemediğini ve buna rağmen hiç seste etmediğini.

Seyyid Ali duyduğu cümle ile aniden kız kardeşine döndü.
"O ne demektir Esma?!" sesi kısık çıksa dahi, oldukça ürkütücü bir tonda konuşmuştu.

"Yoktur bir şey keko. Konuştum öylesine." diye konuştu Esma zar zor. Amma Seyyid Ali tatmin olmamıştı. Bir hususlar dönüyordu, ve lakin o bilmiyordu.

Bu sefer sert bir sesle,
"Sana ne olduğunu sordum! Sualime cevap ver!" diye gürledi resmen Seyyid Ali. Baygın yatan kız aklından çıkıp gitmişti bir süre. Şimdi daha mühim bir mesele vardı.

Esma korkuyla dudaklarını dişledi durdu. Söyleyip, söylememek arasında gidip geldi bir süre. Lakin içinde ki, annesinden korkmayan ve Nadide'yi sevmiş tarafı daha bir ağır bastı. Nadide'nin solmuş yüzüne baktı ve konuştu.
"Anam sabahtan kaldırdıydı onu. Külinçe (ekmek) yaptırdı. Kayfaltıyı hazırlattı." Dikkatli bir halde bacısını dinliyordu Seyyid Ali.

"Sonra?" diye araya girdi Esma bir es verip sustuğunda.

"Sufraya oturtmadı kızı. Tek lokma yemeden, tüm mutfağı temizletti. Yemek yaptırdı. Sonra da akşama doğru Nadide anca yukarı odaya çıktı. Zaten sende geldin hemen." diye tek nefeste konuştu Esma.

Kulaklarına dolan kelamlarla sinirleri de coşmaya başlamıştı Seyyid Ali'nin. O kıza böyle yapmayı ve ya böyle yapılmasını istememişti. Amma anası onu dinlememiş ve olanlar olmuştu.

Niçin kafasına göre hareket eder olmuştu anası?!

Aklına bir an Nadide'nin yanından geçerken ki ona attığı bakışı geldi. Ölse dahi unutamayacaktı o bakışı. O kadar acı, o kadar çaresiz ve bir o kadar nefretle bakmıştı ki!
Bir an içi daraldı Seyyid Ali'nin.

Ve lakin tüm bunlara rağmen aklına yine intikamı girmiş ve iyi olan herşeyi bertaraf etmişti.
Hem zaten kız buraya gülmeye, eğlenmeye, yiyip, içmeye gelmemişti ki!
Kız buraya babasının yaptığı kalleşliğin bedelini ödemeye gelmişti. Yani, yaşadıklarını hak ediyordu bir nevi.

Lakin kız güçten düşerse, intikamını alamazdı ki?!

Aklına doluşan düşüncelerle boğulacağını zannetti Seyyid Ali.
Anasını tembihlemeliydi. Kızın yediğine karışmaması için.
Çünkü; Zayıf ve hasta bir kız işine pek yaramazdı şüphesiz.

İntikam hırsı tüm benliğini ele geçirmişti Seyyid Ali'nin. Lakin bilmiyordu ki, çok çok derinlerinde minik minik tohumların ekilmeye başlandığını...

°°°

Nadide gözlerini kırpıştırıp, zorda olsa açabildi. Çok yorgun ve halsiz hissediyordu kendini. Tüm kemikleri sızım sızım sızlıyordu. Dayak yemiş gibi hissediyordu. Midesi de artık iflas etmiş durumdaydı. Kalkacak mecali dahi yoktu kızcağızın.

Gözlerini tavana dikti ve ailesini, bu hayattaki tek kıymetlilerini düşledi. Şu an yamaçlarında olmak için neler neler vermezdi ki...

Düşüne dururken gözleri de dolmaya başlamıştı. Taşmalarına mani olan da, kapının açılıp, kapanış sesi oldu. Alelacele yaşlarını geri gönderdi. Yönünü kapıya çevirince, gelenin Esma olduğunu ve elinde bir tepsi tuttuğunu gördü. Burnuna buram buram tarhana kokusu doldu. Gördükleri gerçek miydi?
Belki de bu bir rüyaydı. Sanrı görüyor da olabilirdi.

Esma yüzüne yerleştirdiği güzel gülümsemesi ise Nadide'ye yaklaştı. Kızın dudakları kurumuş ve gözlerinin feri sönmüştü. Amma yinede buna rağmen çok güzeldi.
"Nasılsın? Bak sana çorba yaptım." diye konuştu çekingen bir sesle Esma. Anası yüzünden kıza ters davranmıştı. O yüzden hem utanıp, hemde vicdan azabı çekiyordu. Lakin artık gerektiği gibi davranacaktı.

Nadide irice açılmış mavi gözleriyle kıza bakıyordu. Ne diyeceğini bilemiyordu. Boğazını temizleyip, sesini buldu. Ona rağmen çok öğürdüğü için, sesi kısık ve tarazlı çıkıyordu.
"Daha iyiyim. Çorbaya gerek yoktu hem. Teşekkür ederim." dedi. Ona her ne yapılsa dahi, Nadide insanlara hep iyi gidiyordu. Güzel bir kalbi vardı vesselâm.
Kötülük barındırmıyordu.

Esma tepsiyi yatağın bir kenarına koydu ve Nadide'ye yardımcı olmak için ona eğildi.
"Daha iyi olacasın inşaAllah. Hayde bir kaç lokma bir şey ye. Güçten çok düştün." dedi samimi bir biçimde.

Nadide kızın halini anlamıştı. Ondan sebep Esma'ya kızmayıp, dahası o da samimi davranmıştı.
"Tekrar teşekkür ederim. Zahmet etmişsin."

Esma, Nadide'nin ona böyle davranmasıyla tekrar tekrar utanmıştı. Çok güzel yürekli bir insandı.
"Zahmet olur mu heç? Ye hayde şifa olsun."

Nadide biraz olsun doğrulmaya çalıştı, lakin pek başarılı olamadı. Esma bu durumu görmüş ve kıza doğrulaması için yardım etmişti.
"Teşekkür ederim." diye minnetini dile getirdi Nadide.
Ne çok teşekkür etmişti böyle?

Daha sonra ise Esma'nın tekrar yardımcı olmasıyla birlikte getirilen çorbayı içmeye başlamıştı. Şükür etti Rabbine Nadide. Her şerde bir hayır vardı işte. Bu olan hadise nedeniyle Esma ona yardımcı olmuş ve birazcık dahi olsa konuşmuş, kaynaşmışlardı.

°°°

Seyyid Ali, kıza bir şeyler pişirmesi için mutfağa gönderdiği bacısı yüzünden, biraz daha kızın başında beklemek zorunda kalmıştı.
Kız uyanmıyordu ve o beklemekten nefret ediyordu.

Neden hep böyle işler ona çıkıyordu ki?

İnsanın sevmediği ot cidden burnunun dibinde bitermiş. Seyyid Ali'de neyi veya kimi sevmiyorsa dibinde bulurdu. Bu da onun talihsizliğiydi işte.

Aklından bir türlü atamadığı düşüncelerini bir kenara koydu şimdilik. Dikkatini yatakta öylece yatan kıza verdi. Boşuna kız çocuğu dememişti ona. Küçücük kalmıştı kız yatakta.

Bundan nasıl kadın olurdu ki?!

Biraz daha yaklaştı yatağa. Kızın yüzüne dikkat kesildi. Herşeyi gibi, küçükte bir yüzü vardı. Gökyüzünü anımsatan koca mavi gözlerini görmüyordu şimdilik. Hokka gibi bir burnu, kalp şeklinde iri dudakları ve pürüzsüz bir teni vardı.

Dudaklarında biraz oyalandı kara gözleri. İstemsiz bir biçimde yutkundu. Epey çıkık ademelması hareket etti bununla beraber. Elinde değildi, bir kadına dokunmak, öpmek, sevmek nasıl bir histi bilmiyordu ve sağlıklı bir erkek olduğu için gayriihtiyari merak sarıyordu benliğini.

Asla ve katiyen kendine itiraf edemese de kızı gördüğünde beğenmişti. Allah vardı yukarıda, kız özene bezene yaratılmıştı. Kusursuz bir güzelliği vardı kızın adeta.

Lakin buna rağmen büyük bir kusuru vardı ki...
Kusurların en büyüğü idi. Tek kusuru; Recep soysuzunun kanından olması idi.

Eğer öyle olmasaydı, Seyyid Ali bu küçük kız çocuğuna yüreğinde minik bir yer bile verebilirdi. Amma tabii bunlar sadece birer ihtimaldi. Gerçekler gün yüzündeydi. Bu kız babasının katilinin kızıydı. İşi bitince gidecek olan bir insandı. Dahası olamazdı onun için. Böyle düşünmesi yanlıştı. Derhal aklında bitirmeliydi kıza olan merakını.

Bir süre öyle kalıp, kendiyle cebelleşmeye devam ederken, Nadide aniden irkildi ve rüyasında her ne görüyorsa onu sayıklamaya başladı.

Duyamadı Seyyid Ali ve kıza biraz daha yaklaştı.
"Razıyım ben... Herşeyim... Herşeyim feda olsun sana..." diye sayıklıyordu canlılığını yitirmiş dudaklarıyla.

Seyyid Ali'nin aklına olur olmadık senaryolar doluşmaya başladı. Bu kız kime feda ediyordu herşeyini?!
Kimi sayıklıyordu böyle?

Yoksa bir gönül meselesi miydi bu?

Aniden amansız bir sinir peyda oldu bedenine. Onun karısı olmuş bir kadının kendisini başka birine feda ettiğini öğreniyordu.
Bu şimdi olacak bir şey miydi?!

Elleri yumruk olmuş ve burun delikleri bir büyüyüp, bir küçülürken kıza daha da yaklaştı. Tam dibine girdi böylelikle. Belki bir şeyler duymak umudu ile. Öyle ki kızın alıp, verdiği sık nefesleri yüzüne vuruyordu Seyyid Ali'nin. Buna aldırış etmeden bekledi... Bekledi ve istediğini de aldı.

Nadide sayıklamaya devam ediyordu.
"Hayır... Hayır ben istiyorum bunu. Hür irademle istiyorum." dediğinde artık kayış kopmuştu Seyyid Ali'de.

Hür iradesi ile kendini birine mi vermişti yani?!

Öfkeden dolayı tüm damarları kalkmış, nabzı yükselmiş ve mosmor olmuş bir haldeydi. Aklı almıyordu bu olanları.
Nasıl olurdu böyle bir şey?!

Amma velakin kızın dudaklarından dökülen devam kelamlarla, tüm bu öfkenin boşu boşuna olduğunu öğreniyordu şimdi de. Ne olursa olsun, insan erken karar vermemeliydi. Zararı kendineydi sonra. Seyyid Ali'ye bu öfkeden dolayı müthiş bir baş ağrısı kalmıştı geriye.

"Babam... Babam yeter ki sana bir şey olmasın. Razıyım ben." diye kesik kesik devam etmişti Nadide. Seyyid Ali kıza bu kadar yaklaşmasa duyamazdı belkide. Kızın sesi çok zor çıkıyor gibiydi.

Demek rüyasında biricik (!) babasını görüyordu. O Recep soysuzunu görüyorsa ve feda ediyorsa kendini onun için, şayet artık iyiydi bu kız. Hem buraya bile bile gelmişti ve vicdan yapmayacaktı Seyyid Ali.
Onun için endişe duymasına da gerek yoktu.

Zaten kız için endişelendiği falan da yoktu. Tek kaygısı daha intikamını alamadan, kıza bir şey olması idi. Dahası yoktu onun nezdinde.

Eğildiği yerden hızla doğruldu. Kızın hala sayıkladığını görünce, ona nefretle bakmış ve yeri döven adımlarla yürüyerek odadan çıkmıştı. Geçtiği yerlerde de rüzgar gibi geçiyordu.

Aşağıya salona indiği vakit, anasının televizyonu açmış ve izliyor olduğunu gördü. Babası rahmetli olduğundan beridir televizyonu açmamışlardı. Bu da bir saygı göstergesi idi onlar için. Lakin anası bunu bozmuştu.

Ses etmeyip, anasının tam karşısında ki tekli koltuğa oturdu.
Derin bir nefes alıp, ağrıyan şakaklarını ovdu amma ne fayda! Baş ağrısı tuttu mu onu, kolay kolay bırakmıyordu yakasını. Buna rağmen anasıyla konuşacağı meseleyi dile getirdi.
"Ana kızın yediğine, içtiğine karışma. Sağlıksız bir biçimde hiç bir işimize yaramaz." dedi Seyyid Ali ifadesiz bir sesle.

Zehra Hanım aniden döndü oğluna. Gözlerinde inanamamışlığın kırıntıları vardı.
"Haneme geldiği yetmedi, bir de düşmanın dölünü besleyeceğik öyle mi Seyyid Efendi?!" Sesinde ise dondurucu soğuk bir ton hakimdi.

Seyyid Ali gözlerini yumdu anasının dedikleriyle. İki tarafı da çıkmaz sokak gibiydi. Kızı düşünse anası, anasını düşünse kız kalıyordu ortada. En doğrusu bu ikilemi bozmalıydı.
"Bak anacım, ben pek gayet farkındayım o kızın kim olduğunun. Daha yeni gelmiş ve biz intikamımızı alamadan, ölüp gitsin mi?" diye sordu Seyyid Ali.

Ölüm deyince içinde bir an, bir sızı hissetti. Neden olduğunu anlamadı. Lakin gelecekte ne olacağını bilebilseydi şayet, tüm bu yaptıklarına tövbe eder ve af dilerdi Yaradandan.

Amma ne yazık ki insan ne olacağını ön göremiyordu ve o an har vurup, harman savuruyordu...

Oğlunun dedikleri aklına yatmıştı Zehra Hanımın. Doğru derdi arslan oğlu. Hep haklı konuşurdu zaten. Kız şimdiden ölüp gitse, içinde ki yangın sönmezdi ki. Ondan dolayı birazcık yumuşamış ve Seyyid Ali'ye hak veren bir tavırla,
"Doğru dersin oğlum. Heç bu taraftan bakmadıydım. Karışmam amma sufraya gözümün önünde de oturtmam." dedi.
Anca böyle kabul etmişti.

Kafasını sallayan Seyyid Ali,
"Tamamdır anacım. Nasıl istiyorsan öyle olur." demiş, kafasını koltuğun arkasına yaslamış ve yorgun gözlerini yummuştu.

°°°

Nadide ve Esma birazcık da olsa sohbet etmiş ve birbirleriyle kaynaşmıştı. Nadide sevmişti Esma'yı. Çok cana yakın ve samimi bir insandı.

Öte yandan da Esma kızla konuşmuş ve çekingenliğini bir kenara bırakmıştı. Çünkü Nadide görüntüsü gibi, içi de çok güzel bir insandı. Görünüşe aldanmamalıydı insan. Kibirli sanmıştı Esma kızı. Lakin öyle olmadığını görmüştü ve giderek hayran oluyordu ona.

"Ben gideyim artık, vakitte geç oldu. Sen de iyice dinlen. Hayde Allah rahatlık versin." diyen Esma'nın yüreği hafiflemiş bir biçimdeydi. Çünkü Nadide'ye yardım etmiş ve omuzlarına binen yükleri biraz olsun atmıştı. O hep böyleydi. Hep yardımsever ve sevecendi.

Nadide yemek yemesiyle daha iyi hisseder olmuştu. Yemeğin vermiş olduğu güç ile kalkmıştı yattığı yataktan. Esma'yı da pek bi sevmişti. Ona neden böyle davrandığını da öğrenmişti elbet. Lakin kızmamıştı ona. Korktuğundan dolayı, zorundaydı böyle davranmaya.

"Tekrar teşekkür ederim Esma." dedi Nadide içtenlikle.

Esma kıza yalancılıkla kaşlarını çatmış ve kızmış gibi yapmıştı.
"Amma yeter gayri! Teşekkür etme artık."

Nadide gülmüş ve çiçekler açmıştı o an.
"Peki, etmem artık."

Esma,
"Hayırlı geceler." demiş ve odadan çıkmıştı nihayetinde.

Nadide giden kızın ardından bir süre öylece kalmış ve daha sonra hamama girmişti. Elini yüzünü yıkamış ve aynadaki aksine bakmıştı. Süzülmüştü son dönemlerde. Amma kendine gelmeliydi. Ailesi için kendine iyi bakmalıydı.

Yıkanmaya karar verip, sıcak suyu kovaya doldurmaya başladı. Köydeki evlerin aksine Yılmaz hanesinde sıcak su vardı. Bekir Bey hanımı ve kızı için sıcak su tesisatı yaptırmıştı evine.
Ne koca yürekli bir adamdı...

Odaya geri dönen Nadide, bavulundan kendisine pamuklu kolsuz geceliğini ve yeni iç çamaşırını aldı. Tekrar hamama girdi ve tedirgin bir biçimde soyunup, yıkanmaya başladı. Hamamın kilidi yoktu ve kocası olacak adam hamama girebilirdi. Lakin korktuğu gibi olmamış ve adam gece odaya adım bile atmamıştı.

Bir güzel yıkanmış, tüm acısı ve özleminin akan suyla birlikte geçip, gitmesini dilemişti.

°°°

Odaya gelmeyen adamın aksine Nadide yapmış olduğu banyodan sonra bir güzel uyumuş ve uykusunu almıştı. Sabah erkenden de kalkmıştı. Hamamda elini yüzünü yıkadıktan sonra halen yerleştirmediği bavulundan kendisine bu sefer boydan, uzun bir elbise çıkardı. Siyahtı elbise, bileklerinde bitiyordu ve zayıflığına rağmen dolgun kalçalarını olağanca vurguluyordu.

Üstünü giyindikten sonra saçlarını tarayıp, örmüştü. Örerken aklına annesi gelmişti. Bilakis hep aklındaydı ailesi. Ne güzel örerdi annesi saçlarını...
Öpe koklaya yapardı hep.

Zihninde canlanan anılarla, burun direği sızladı Nadide'nin. O tüm bunlara sadece ailesi için katlanıyordu. Belki o adam ilerde babasının suçsuz olduğunu anlar ve azad ederdi Nadide'yi.
Kim bilir?

Bu düşünce ile içine umud dolmuştu. Gelen yaşları geri gönderip, hazırlığını tamamlamış ve nihayet odadan çıkmıştı. Daha sabahın erken saatleri olduğu için tüm ev sessizdi. O da sessiz olmaya gayret göstermiş ve mutfağa girmişti.

İnce kollarını sıvamış ve ekmek için artık yerlerini öğrendiği malzemeleri alıp, ekmek yapımına başlamıştı. Hep kendi evinde yaptığı gibi mayasız ekmeğini bir güzel yoğurmuş ve biraz dinlenmesi için kenara koymuştu.

Bu sırada diğer kahvaltılıkları da hazır etmişti. Mutfağın camından gördüğü bostan ise onu bir hayli mutlu etmişti. Babası ile birlikte yaptıkları bostan aklına gelmişti. Ne de mutlu ve tasasızdı o zamanlar...

Bostana yakından bakma arzusunu dizginleyememiş ve kendisini oraya giderken bulmuştu. Gördüğünden daha büyüktü. Evin arkasında kalıyordu ve tamamını görememişti. Bunun yanında orada bulunan çardağı da yeni görüyordu. Çardak çok güzeldi ve tam dinlenilmelik bir yerdi. Evin arkasında gördüklerine hayran olmuştu Nadide.

Bostandan biraz domates, salatalık ve biber aldıktan sonra yürüyerek, kapanmasın diye açık bıraktığı kapıdan içeri girdi.
Lakin üstüne dikilmiş hayran bakışlardan ise bihabersizdi...

Hazır olan her şeyden sonra Nadide sofrayı kurmak için salona girdi. Girmesiyle birlikte üçlü koltuk olmasına rağmen koltuğa sığamamış bir şekilde, rahatsız olduğu her halinden belli olan adamı gördü.

Burada yatmıştı demek ki. Artık ne kadar rahatsa. Bir an adam için üzüldü. Yerinden, yatağından etmişti adamı. Onunla konuşup, gelip yatağında yatmasını söyleyecekti. Amma velakin kendisi nerede uyuyacaktı bu durumda?

Bunu düşünmeyi bırakıp, sofrayı yere serdi. Mutfaktan hazırlamış olduğu ekmek ve diğer yiyecekleri sofraya taşıdı. Çaydanlığı da koyup, doğrulduğu vakit adamın koyu gözlerinin odağına takıldığını gördü.

Seyyid Ali kız ilk salona girdiği andan itibaren uyanıktı. Ses etmemiş ve kızın hareketlerini izlemişti. Kız dönüp gidince, gözleri bir an kızın kalçalarına takılmış ve bakışları yoğunlaşmıştı.
Hem zaten kızın ona baktığı falan yoktu. O da rahat bir şekilde arsızca kızı izlemişti. Daha sonra paylardı kendini.

Lakin bu şekilde eziyet ediyordu kendine. Baktıkça arzusu çoğalıyor ve kıza dokunma isteği doğuyordu bedenine. Hayır, böyle olmamalıydı! Arzusu için intikamını harcayamazdı.

Hem bu lanet kız niçin böyle giyinmişti ki?!

Düşüne dururken sinirleri kendilerini belli etmeye başlamıştı. Hem kız da uyanmış olduğunu görmüştü. Bir an göz göze geldikten sonra anasının üstüne örtmüş olduğu örtüyü çekip, üstünden attı.

Doğrulup, oturdu ve sinirlendiği için başlayan baş ağrısı ile ellerini başına sardı. Her şey iyiydi, hoştu da, bu baş ağrısı insanın feleğini şaşırtıyordu. Duruşunu bozmadan kıza hitaben,
"Mutfakta buzdolabının üstünde ağrı kesici var. Bir bardak su ile birlikte getir." diye konuştu Seyyid Ali. Yeni uyandığı için sesi oldukça boğuktu.

Nadide bir kelam etmeden adamın istediklerini almak için mutfağa girdi. Ağrı kesici ve su ile birlikte tekrar salona girdi. Adama uzattı elindekileri. Lakin içinde ki sözü söyleyemeden de edemedi.
"İlacı aç karnına içersen midene zarar verirsin." dedi kısık bir sesle.

Seyyid Ali şaşkınlıkla kıza baktı. Onun yararına olacak bir bilgi paylaşmıştı. Peki bunu neden yapıyordu? Ona kızan ve eziyet eden bir adama niye yardım ediyordu?!

Lakin bilmiyordu ki Nadide'nin altın gibi bir kalbi olduğunu...

İlacı tekrar kıza uzattı Seyyid Ali.
"Eyi madem! Çayı koy da midemizi dolduralım o vakit." demiş ve bu sefer şaşkınlıkla bakan kızı ardında bırakıp, elini yüzünü yıkamak için banyoya girmişti.

Bölüm Sonu...

Bu bölümde burada bitti sevgili okurlar.
Bölüm nasıl olmuş, beğendiniz mi?

Esma'ya ne diyorsunuz?

Nadide'yi hayranlıkla izleyen kimdi sizce?

Peki Seyyid Ali'ye ne oluyor dersiniz?

Son olarak kendinize iyi bakın ve yüzünüzden tebessümü eksik etmeyin...
Seviliyorsunuz.😇

Instagram ve panomda Nadide ile ilgili alıntı ve bilgiler paylaşıyorum.
Haberdar olmak için takip ediniz. 🙏

NOT; YENİ BÖLÜM İÇİN SINIR 70 VOTEDİR.

Instagram:
Mavilinin_incileri

Sevgiler, Mavili Yazar 🌼

Συνέχεια Ανάγνωσης

Θα σας αρέσει επίσης

1.9M 124K 53
"Benden kurtulmak mı?" derken ses tınısına yansımış alay kilometrelerce öteden dahi sezilebilirdi. "Ben senin kökünde can bulmuş bir sarmaşığım Yaba...
Karanlığa Kaçış Από Emine Doğan

Γενικό Φαντασίας

1.8M 79K 66
"Yapma!" dedim cılız sesimle. "Bunu bana yapma!" Neden görmüyordu verdiği zararları? "Elif..." dedi adlandıramadığım bir tonla. Bu tonla tüylerim di...
İNTİKAM Από Nilüfer Keskin

Γενικό Φαντασίας

28.1K 5.8K 47
İki yaralı insan Alaz ve Ekinin En yakınları tarafından uğradıkları ihanetten sonra bir araya gelme hikayesi
Aşk'a Direniş Από Jutenya_

Γενικό Φαντασίας

3M 161K 40
Heja güzelliği ve cesaretiyle Amed'e nam salmış kadın. Ağir yakışıklılığı ve bastığı yeri titreyișiyle Amed'in saygı duyulan ağası... Kadın çok sevd...