Channie Says Special

By mello-mello

222K 19.6K 9.7K

Tuhaf. Galiba beni ve onca yıllık yaşantımı tanımlamaya yeterli bir kelime. Başka kelimeler de biliyorum ama... More

Özel
1. Bölüm "Eve Hoşgeldin"
2. Bölüm "Başlangıç"
3. Bölüm "Afrodit"
4. Bölüm "Ücret Meselesi"
5. Bölüm "Anlaşma ?"
6. Bölüm - Part 1 "Hazırlık"
6. Bölüm - Part 2 "Dejavu"
7. Bölüm - Part 1 "Birinci Derece Temas"
7. Bölüm - Part 2 "Sorun Çıkarma!"
8. Bölüm "Yalnız Kutlama"
9. Bölüm "Bi Sorun Var, Ama Ne?"
10 .Bölüm "Bilmesen Daha İyi"
11. Bölüm "Geçmiş Olsun"
12. Bölüm "İyi Bak Yeter"
13. Bölüm "Kaybedilen Günün Telafisi"
14. Bölüm "Sana Arkadaş Getirdim!"
15. Bölüm "Fare Kai"
16. Bölüm - Part 1 "Doğaüstü Bir Şeyden Bahsediyoruz."
16. Bölüm - Part 2 "Uyku Hapsi"
17. Bölüm "İsimsiz Not"
Orpheus I
Pororo ve Ben
Orpheus II
18. Bölüm "Yüzleş Onunla"
19. Bölüm "Sorular"
20. Bölüm "Hazırla Kendini"
21. Bölüm "Bence Çıkarmayalım..."
22. Bölüm "Kendime İlk Kez İtiraf Ediyordum."
23. Bölüm "Yeni Renkler"
24. Bölüm "Tanıdık Yüz"
25. Bölüm "Bu Sözümü Yedir Bana."
26. Bölüm "Artık Benim Sorunum"
27. Bölüm "Yardım Eli"
28. Bölüm "Çaresiz Kalmak"
29. Bölüm - Part 1 "Beraber Susmak"
29. Bölüm - Part 2 "En Yıldızlı Gecelerimize"
30. Bölüm "Ters Düz"
🌌⭐
31. Bölüm "Karmaşa"
32. Bölüm - Part 1 "Yeniden Düşme"
32. Bölüm - Part 2 "Limonata Etkisi"
33. Bölüm "Çekirdek"
34. Bölüm "Toksik"
35. Bölüm "Ballad"
36. Bölüm "Yeni Düzen"
37. Bölüm "Myulchi"
38. Bölüm "Editör Buluşması"
39. Bölüm "Oyuncu"
Orphdogus
40. Bölüm "İğrenç"
41. Bölüm "Baskın"

42. Bölüm "Karma"

2.2K 174 145
By mello-mello

Alec Benjamin - If I Killed Someone For You
(Bu şarkı için sea foam playlisti oluşturan ve bu şarkıyı ekleyen okuruma teşekkür ediyorum ve sizi de sea foam okumaya davet ediyorum, vee sizi seviyorum.)

-

"Jongin?" Sesini duymamla hafızam beni önceki güne götürdüğünde tüm uykum bedenimden silinmiş ve korkuyla kanepede doğrulmuştum. Katilim beni arıyordu. "Kendine geldin mi? Seni çok özledim." Gülümsedim, ses tonumun da gülümsüyor gibi çıktığını umuyordum. Benim yüzüm ve canlandırdığım rol her şeyden habersiz gibiydi fakat telefonun karşısından çok derin, adeta matadoruna karşı duran bir boğanınki gibi nefes sesleri geliyordu. Aniden içimi bir korku kapladı ama gülümsememe yansımadı. "Jerry nerde?"

"Jerry hakkında endişelenmesi gereken son kişisin."

"Sehun!"

Fondan zor nefes alan birinin can havliyle bağırışını duyduğumda korkuyla elimi yumruk yapıp ısırdım ve ayağa kalktım. "Jongin sakın pişman olacağın bir şey yapma!"

"Öyle mi Sehun? Bu hayatta pişman olacağı şeyler yapma şansına sahip olan sadece sen misin? Ben şimdi burda..." Aniden dişlerini sıkar gibi durmuş ve sesi boğuklaşmıştı, aynı anda fondaki o güç nefes alan kişiden boğulur gibi bir ses daha geldi. "...pişman olacağım şeyler yapamaz mıyım? Elimden bir kaza çıkarmaz mı?"

"Sehun!" Bu defaki ses daha zayıf ve daha pürüzlü çıkmıştı. Sanki kurbanın boğazı sıkılıyormuş ve biraz daha sıkılmış gibi.

"Jongin, lütfen o çocuğu sakince elinden bırak..." Uzlaşmaya çalışır korkulu ses tonum birden kafama dank eden bir şeylerle kesilmiş ve kaşlarımı çatıp düşünür gibi boşluğa bakarken gülümsemiştim. "Ya da dur, ben zaten bunu istemiyor muydum?"

"Neyi?" dedi dişlerinin arasından. Arkadan hala inlemeler duyuluyordu.

"Bak Jongin, iz bırakmaman gerekiyor..."

"Sehun!" Bu kez ismimi doğrudan muhattap olduğum kişiden, daha sert ve yüksek bir seste duymuştum. "Bana bunun hesabını vermeden önce saçmalamana izin vermiyorum! Sen, yarınını hiç düşünmez misin? Sende hiç korku yok mu!"

"Bak, anlatacağım. Ama Baekhyun odada, n'olur sonra konuşalım..."

"Buraya gel, Sehun. Sadece buraya gel."

"Jongin..." İçerden duyulmasın diye kısık ve bulunduğum durumdan ötürü acınası –adeta mızıltı gibi- bir sesle ismini söylemiştim. "Lütfen önce sakinleş..."

"Buraya gel. On dakika içinde burda olmazsan ben orda olurum."

Telefon yüzüme kapandığında yumruk yemiş gibi irkildim ve sonrasında harap bitap indirdim telefonu. Jongin'le ilişkim yüzünden bir gün başıma bir şeyler geleceğini biliyordum. Ama başrolde hep Chanyeol'ü hayal etmiştim, Jongin'in kendisini değil.

Duş bile almadan giyinip çıkmak için odama girdiğimde Baekhyun'u yatakta bağdaş kurmuş, dokunsam ağlayacak gibi telefonuna bakarken bulmuştum.

"Günaydın Pororo." Fazla o tarafa bakmadan dolabıma gittim ve ilk elime gelenleri askıdan çıkardım. "Bugün senin için de harika başlamış gibi."

"Sehun..." Biraz durup düşünceli bir sesle sordu. "Eğer baban ve sevgilin arasında seçim yapmak zorunda kalsan, hangisini seçerdin?"

Çıkardığım ev kıyafetlerimi bir pantolon ve tişörtle değiştirirken hiç düşünmeden cevapladım. "Babamı." Tişörtü biraz çekiştirdim ve üstümde duruşunu düzeltirken saçımın haline bakmak üzere aynaya geçtim. "Eğer 'tam şu an' biri beni bu seçimi yapmaya zorlasa hiç düşünmeden babamı seçer ve Incheon'a giderdim. Babamın şu an elinde beni yok etmek için bir sebebi yok."

Hemen bir cevap vermek yerine kendi kendine mızıltılar çıkarmayı, öfleyip püflemeyi seçmişti. "Sabah randevularını akşama aldım, işe gitmek istemiyorum, hiçbir yere gitmek istemiyorum, herhangi bir yerde olmak istemiyorum!" Ağlayacak gibi bir yüzle saçlarını çekiştirmesini aynadan izliyordum kendi saçlarımı spreylerken. Bir anda durup aklına harika bir fikir gelmiş gibi parlak gözlerle baktı ve hızlıca ekledi. "Sehun sanırım ben ölmek istiyorum."

"Kime niyet..." Fazla belli etmeden kendi kendime mırıldanıyor olsam da devam etmedim ve saçlarımın havaya kalkmış kısımlarını yapıştırdıktan sonra ayağa kalktım. "Ben çıkıyorum..." Ona bakıp ifadesizce haber verdim kapıdan çıkmadan önce. "Akşama kadar kafa dinlemek istersen klinikte takılabilirsin, ilk iş günüm ve kliniğim sana emanet, benim ne halde döneceğim hatta dönüp dönemeyeceğim belli değil."

"Kliniğe değilse nereye gidiyorsun?"

"Ecelime... Myulchi'ye mama koy."

Kendi derdinden benim son sözlerime fazla takılmamış ve sessiz kalmıştı. Dostumun cansız bedenini yatağımda bırakıp odadan çıkacakken Myulchi'yi evde bırakmaktan daha akıllıca bir fikir gelmişti aklıma.

"Myulchi! Benimle geliyorsun."

Salonu gözümle tarayıp tasmasını buldum önce. İsmini söylememle mutfaktan adeta suç işlemiş gibi yanıma gelen köpeğe baktım. Ben ona suçlayıcı gözlerle bakıyordum; o, ağzını şapırdatırken bakışlarını yerde tutuyordu.

"Myulchi, biliyor musun... Ben fazla sosis sevmem... Ve tam da yemememe rağmen evimdeki et ürünlerinin azalışı kafamı kurcalıyordu."

Tasmayla ona yaklaştığımda kendini biraz geri çekmiş ve aradan sıyrılıp kaçmaya yeltenmişti. "Ama şimdi konu bu değil..." dedim eğilip onu tuttuğum gibi bel tasmasını bağlarken. "Şu an seninle aynı safta yer alıyoruz Myulchi..." Sesimi biraz kısıp Baekhyun'un duyamayacağı bir tonda devam ettim merakla beni dinleyen köpeğe yaklaşarak. "Sahibin seni işlenmiş et yemene izin vererek öldürmeye çalışıyor. Biliyor musun? Bana da aynısını yapacak. Tam ona benzer bir şeyle..." İki yandan yüzünü tutarak göz teması kurdum ve gülümsedim. "Saflarımız aynı Myulchi... Eğer sahibinin öfkesini dindirir ve hayatımı korursan seninle ortaklık yapabiliriz." Daha gizemli ve heyecanlı bir fısıltıyla kulağına yaklaştım. "Sana dünyanın en lezzetli pirzolasını alırım!"

"Sehun bazen beni gerçekten korkutuyorsun."

Kafamı kaldırıp yukarı baktığımda Baekhyun'un boş bakışlarıyla karşılaşmıştım. Burnunu silerken daha fazla ikimize bakmayıp diğer taraftan dolandı ve hayalet gibi banyoya girip gözden kayboldu.

Evet... Ölüm çanlarını sahiden duyuyordum. Yolcu koltuğunda otururken camdan dışarıyı izleyen Myulchi de duyuyor olmalıydı. Yani arabadayken yola ve başımdaki belanın beni sevk ettiği düşüncelere öyle odaklıydım ki seslerin dış dünyadan geldiğini ilk seferde anlamamıştım. Sonradan fark ettiğime göre çalan şey telefonumdu.

"Efendim Jerry? Sen hala yaşıyor musun?"

"Sehun! Buraya gelme, buraya gelme Sehun!" Az önce Jongin'le konuşurken arkadan duyduğum gibi, sözünün bitiminde sesi hırıltı gibi çıkmış ve kesilmiş, sonrasında telefon yine yüzüme kapanmıştı.

Önüme çıkan ilk yoldan sapıp geri dönmekle, tıpkı Jerry'nin dün aklıma soktuğu gibi önce kliniğe gidip yanıma bir ağızlık alıp öyle gitmek arasında seçim yapmaya çalıştım. Korku filmi gibiydi. Jerry eğer onu soktuğum duruma rağmen beni uzak kalmam için uyarıyorsa gittiğimde beni asit havuzunda yüzen köpek balıkları karşılayacaktı. Bana cehennem azabı olacak tüm prodüksiyon kurulmuş olacaktı ve ben kurtulmak yerine ölmek için yalvaracaktım.

Buraya kadarki varsayımları kafamdan atıp çıtanın biraz daha üstüne çıktığımda beni karşılayan ihtimalden sonra bebek mızıltısı gibi bir sesle kendi kendime söylendim.

"Tanrım n'olur yine ayrılmasın."

Düşüncesiyle tırnağım parmağımdan ayrılmış gibi bir hisle dişlerimi sıkıp iç çektim. "Hayır!"

Onu sakinleştirecek bir unsur yanımdaydı ama bulunduğum durum kesinlikle daha fazlasını gerektiriyordu. Şu, "en sevdiğim" tavukçulardan birinin önünde durdum ve emniyet kemerimi açmak üzereyken camımı tıklatan bir el ve elin sahibi bir polis memuruyla karşılaşınca korkuyla gözlerimi büyütüp bir süre bir şey yapmadan adama baktım.

Yok daha neler.

İzlerimi bu dünyadan silmek için daha yaratıcı yollar seçmiş olmalıydı. Polise şikayet etmek? Hayır bunu yapmış olamazdı. Arabamla beni yola çıkarıp plakamı polise haber vermiş filan olamazdı. Acaba bunu yapan Taejoon yavşağı mıydı? Belki de Jongin o kadar sinirlenmişti ki Taejoon'un yaptığı bile benim yaptığımın yanında hafif gelmişti, sonra da onunla konuşup her şeyi anlatmıştı! Taejoon da beni ihbar etmişti! Sevgilim ve tacizcisinin oyununa gelmiştim!

"Beyefendi!"

Adamın cama daha sert vurduğunu fark ettiğimde telaşla camı indirdim. Yarıya kadar açılan cama adam hafifçe eğilip işaret parmağıyla yeri göstererek bir şeyler söyledi.

"Burası hamileler için park alanı."

"Ne?" Biraz kekeler gibi çıkmıştı. Anlayana kadar boş boş baktım. Adamın sözleri kafamdaki senaryoyla kaynaştığında ortaya daha garip anlık düşünceler çıkmıştı ve bu yüzden suratımın daha fazla gerildiğini hissetmiştim. Aklım Hanna meselesine bile gidecek kadar aptalca düşüncelerle boğuştum, bir an Jongin ve Taejoon'un bir çeşit üreme ihtimali bile garip hayallerime yansıdı.

"Beyefendi!"

Sanırım beni ihbar etmemişlerdi, ben mal bakışlarımla kendi kendimi ihbar etmek üzereydim. Adamın ikinci seslenişiyle kendime gelip dış dünyaya döndüm. Evet, ihbar filan yoktu. Sadece hamilelere ayrılmış yere park etmiştim, adam da çekilmem için beni uyarıyordu.

"Ah!.." Adam sonunda benden bir ses çıkmasıyla yüzündeki sabırsız ifadeyi sildi. "Evet, şey..." Benden bir takım sesler çıktığı doğruydu ama anlam taşıdığı söylenemezdi. Bir anda kafamı yolcu koltuğuna çevirdim ve dili dışarda nefes alırken bizi izleyen dostuma baktım. "Myulchi, hamileler için diyor, bir şey söylesene!"

"Beyefendi arabayı çekin, işlem yapmak zorunda kalacağım."

Tekrar kafamı cama çevirip, "Tamam!" dedim hızlı hızlı kafa sallarken. "Şimdi çekiyorum, zaten bugün Myulchi direksiyona geçmeyecekti."

Kendi kendime söylediğim son kısımların dışarıdaki adam tarafından duyulmadığından emin olduktan sonra arabayı çalıştırıp park edecek başka bir yer buldum kendime. Biraz daha uzak bir yerde durup arabadan tek başıma indim. Kafayı yemek üzereydim. Hayatımda yaptığım en stresli tavuk alışverişiydi. Her türlü soslu tavuk parçalarından birer paket sipariş ederken gerginliğimi titreyen sesim ele veriyordu. Gördüğüm her çeşiti parmağımla gösterdim ve siparişime ekledim. Tezgahın arkasında sadece benim siparişimi hazırlamak için işe koyulmuş küçük çaplı bir ordu oluşmuştu.

Üç ay tavukla beslenmeye yemin etmiş gibi on torba kızarmış tavukla çıkmıştım dışarı. Aklıma daha iyi bir fikir gelse kesinlikle onu da yapardım ama şimdilik beni kurtaracak fazla seçeneğim yoktu. Gidip teslim olmalıydım ve iyi hal indirimi almak için yapabileceğim her şeyi yapmıştım.

Jerry'nin evine vardığımda paketlerden ikisini Myulchi'nin ağzına tutuşturdum çünkü hem tasmasını hem de tavukları tutamıyordum. Malum kata çıkıp kapının önünde durdum ve dirseğimle zile basıp kapıyı birinin açmasını bekledim.

Acaba hata mı yapıyordum? İçeriden hala boğuşma sesleri gelip gelmediğini kontrol etmek için kulağımı kapıya yaslayıp öyle beklemeye başladım. Ortalık sessiz gibiydi. İlk anda bu içimi rahatlatmış olsa da düşününce sessizlik Jerry'nin artık nefes almadığının göstergesi bile olabilirdi. Dişlerimi sıktım ve kolumla da kapıya yaslanıp kulağımı biraz daha yapıştırdım.

Bir anda kapı olabilecek en sert şekilde içeriden açıldığında elimde tavuk paketleriyle kendimi sol omzumun üstünde yerde bulmuştum, tasması hala elime geçmiş duran Myulchi de benimle birlikte içeri dalmış ama o düşmemişti.

"Kapıyı kapatıp salona gel."

Düştüğüm yerden sadece balyoz darbesi gibi adımlarla salona ilerlediğini gördüm. Bir de o buz gibi sesini duymuştum. Debelenerek hızlıca ayağa kalkıp paketleri tekrar yerden alıp kucağımda topladım ve ayağımla kapıyı kapattım. Myulchi de sanki olayın farkındaymış gibi harekete geçmek için olduğu yerde duruyor ve benden komut bekliyordu.

"Gidip sahibimizin üstüne atlıyoruz!"

Yine de akıllı bir hayvandı, ben yürümeye başlamadan önce yerinden kıpırdamamıştı. Bu yüzden salona birlikte, yavaş adımlarla gittik. Girmeden önce eşikten başımı sokup duruma baktım. Sanırım Jerry hayattaydı. Yani bedenen. Göğsüne çekili dizlerine sarılmış, kanepenin bir köşesinde oturuyordu. Beni gördüğünde bakışlarımız buluştu ama sanki korkuyla sindirilmiş gibi tek kelime bile etmedi.

"Myulchi'yi kullanman bir işe yaramayacak."

O gerilim ortamında hemen kulağımın dibinde Jongin'in sesini duymamla sıçramıştım. Eşiğin eğildiğim tarafında kollarını birbirine bağlamış karşıya bakıyordu ve ben ilk anda onu orda görmemiştim. Göz ucuyla paketlere baktı.

"Tavuk da bir işe yaramaz."

Jongin'in soğuk ses tonuna kanepedeki ceninin ürkmüş sesi karışmıştı. "Bunu tahmin edip az önce yedi, bağışıklığı var, keşke başka..."

Jongin başını sertçe ona çevirdiğinde o da susup yüzünü diğer tarafa çevirmişti.

"Bak...biliyorum. Ama... beni anlaman lazım Jongin..."

Bu kez aynı sert ifade bana çevrildiğinde ben hemen bakışlarmı kaçırmamıştım. Elimdeki paketleri gidip masaya bıraktım ve olduğum yerden ona baktım. "Yaptığım şeyi savunmuyorum. Ama başka çarem yoktu. Hiçbir şey görmüyordun! O adam gözümün önünde bakışlarıyla seni yerken hiçbir şey görmüyordun, görmen gerekliydi!"

"Sence ben dün gece önümü görebiliyor muydum? Gözümü böyle mi açtın?"

Son cümleyi ellerini çözüp bağırarak söylemişti.

"Evet!" Ben de bağırdım. "İnan sarhoşken gözlerin daha iyi görüyor! Bana hiçbir şey hatırlamadığını söyleme!"

"Her şeyi hatırlıyorum!" Geçip yanındaki kanepeye oturdu ve ellerini kendine çekip gözünü boşluğa dikti. "Sana söylediklerimi de hatırlıyorum, bilseydim söylemezdim!"

"Hangilerini?" derken sesim kontrol edemediğim şekilde acıklı çıkmıştı. Beni sevdiğiyle ya da aklında daima var olmamla ilgili olanları kastediyor olamazdı, olmamalıydı. "Hangilerini söylemezdin?"

"Hiçbirini."

Myulchi yanıma geldiğinde bu ortamda bana hak veren biri olduğunu sanmıştım. Sonra masaya doğru yükseldiğinde asıl niyetini anlayıp paketlerden birini yere koydum yesin diye. Aslında bunu yapacak son insandım. Bu evde Myulchi'yi umursamıyor gibi görünse de sağlığını gerçekten düşünen tek kişiydim ama o an içimi bir boşvermişlik kaplamıştı.

"Şu an bunları öfkeli olduğun için söylüyorsun." Onay bekler gibi kafa salladım. "Sadece öfkelisin."

Soruma bir cevap gelmeyince ona baktım. Göz devirip arkasına yaslanmıştı.

"Bana bunu yaptığına hala inanamıyorum. Sana artık güvenebileceğimi sanmıyorum Sehun."

Bu kez ben sessiz kaldım. Ellerim iki yanımda kıpırtısız, boşlukta duruyordu. Ne yapacağımı bilemez gibi masadaki paketlerden birini de ben aldım. İçinden elime geçeni çıkarıp iki saat sonrası dünya çapında bir kıtlığın başlangıcıymış gibi yemeye başladım. Bulunduğum durumda o baharatlı tavuklarla kendime yapabileceğim daha sert ve acılı şeyler vardı ama ben sadece sertçe ısırıklar alıyordum.

"Seni böyle tanımamıştım."

Son söylediği bardağı taşıran son damlaydı. Ve ben bunu ağzımda bir tavuk butuyla dinlemiştim. Söylediğini hazmettikten sonra tavukları sertçe Myulchi'nin önüne atıp iki adım öne çıktım ve avazım çıktığınca bağırmaya başladım.

"Ben de kendimi böyle tanımamıştım! Bana bir bak!" Kollarımı iki yana açıp sesimi daha fazla yükselttim, öfkeden gözlerim dolmaya başlamıştı. "Şu halime bak! Beni bulduğunda ben böyle miydim? O Sehun'la bu Sehun'u yan yana getirebiliyor musun? Beni kimin için ağlarken gördün? Ben kime annemi anlattım? Kimi kaybetmekten korkarak böyle avazım çıktığınca bağırdığımı gördün? Bu dünyada kim benim umrumdaydı?"

Son kısmı vurgulayarak sözümü bitirdiğimde Jongin'in gözleri bana çevrilmişti.

"O ilk tanıdığın Sehun'u sen değiştirdin. Ben boş bir kabuktum!" Babamın söylediklerini hatırlamaya çalıştım, hemen hemen böyle bir şeyler olmalıydı, şimdi kullanmanın tam zamanıydı. "Şeftali oldum!"

Hayır, kesinlikle böyle değildi. Edebi şeyleri aklımda tutabilme kabiliyetime sövdüm içimden. Jongin'in bakışlarında bir tür gülme ifadesi gördüğümde bir kez daha sövdüm. "Sen bilmiyorsun o lafı!" diyerek bir kez daha bağırdığımda Myulchi'nin bile güldüğünden emindim bu yüzden bakışlarımı kaçırdım. "Neyse işte Jongin! Ayrılmak istiyorsan anlarım! Kimse kendini haplatmak istemez!"

"Ayrılmak mı?"

"Evet ayrılmak!" dedim gözlerim yerdeyken, yüzüm asıktı ve her ne kadar anlayacağımı söylesem de son söylediklerimin şeftali olduğumu söylememden bile daha yanlış olduğunu düşünüyordum. "Bana artık güvenemeyecekmişsin! Tek bilmen gereken şu ki ben sana güvendim. Hiçbirini sana güvenmediğim için yapmadım! Eski Sehun yine de yapmazdı ama ben çok değiştim! Söyleyeceklerim bu kadar."

Salonda bir sessizlik oldu. Bir süre sonra Jerry'nin gülmeye başladığını duyduğumda ona baktım sen daha ölmemiş miydin diyen gözlerle. Ben asık suratla ona bakarken o komple açılıp daha şiddetli gülmeye başladı, kahkahalarla ayaklarını kanepeye uzatıp Jongin'e doğru bir onay işareti yaptı. "İyi işti Jongin!"

Kafam hızla Jongin'e çevrildi. O da gülüyordu ama bakışları yerdeydi.

"Ne?" dedim anlayamadan. "Ne dönüyor?"

Jongin ayağa kalktığında bir adım geri gittim korkuyla. Yüzünü sonunda bana çevirmişti, hala gülüyordu ve yaklaşıp ben konuyu anlayamadan beni kendine çekti. Jerry arka planda hala kahkaha atıyordu ve ne olduğunu anlayamadan ortada kalmış tek gerizekalı bendim.

Jongin omuzlarımdan tutup beni kendine yapıştırmış ve tek eli yanağımdayken kulağıma fısıldamıştı. "Buna kızmadığım anlamına gelmiyor, bir daha benzerine kalkışırsan ölürsün."

"Bekle! Bir dakika ya!" Hala Jongin'in ellerindeyken huzursuzca kıpırdanıp Jerry'ye ve önümdeki esmer yüze baktım. "İkiniz bir olup beni korkutmak için mi yaptınız bunları?" Hala kanepede tepine tepine gülen herife baktım. "Jerry ölüyordu! Ölmüyor muydu?"

"İnan Sehun..." Gülmeye ara verip doğruldu ve alaycı bir ifadeyle baktı. "Pardon, şeftali. Şu tutuşmuş halini görmek için bir ajansa girip oyuncu olmayı denerdim. Amatörlükle başardıklarıma bakınca, buna kesinlikle değer diye düşünüyorum."

"Ne?"

Jongin diğer eliyle de yüzümü kavrayıp bir adım geri çekildiğinde şaşkın şaşkın ikisine baktım. Jongin zevk alır gibi gülümsüyordu, Jerry yeniden sesli gülmeye başlamıştı.

"Sen..." Bakışlarım Jongin'de durdu. "Kızmadın mı?"

"Kızmak doğru kelime değil, bedeninden tüm uzuvlarını kendi ellerimle ayırmak istedim."

"Onu ben yatıştırdım." Jerry tek elini havaya kaldırdı gülüşü arasında. "İyi ki yapmışım, gerçek manada bir kavga bu kadar eğlenceli olmazdı."

"Şaka mı yapıyorsun piç?" Şamatacı sürtüğün üstüne atılacağım sırada yine beni Jongin tutmuştu. "Eğlenceli mi bu?"

"Hala suçlu olduğunu unutuyorsun." Jongin'in sesini duymamla yatışıp az önceki girişimimden vazgeçtim. "Evet, özür dilerim."

Ama Jerry konuşmayı sürdürüyordu. "Şuna bak, kedi oldu."

Dişlerimi sıktım ama o tarafa bakmadım. Jongin'e de bakamadım, saf saf boşluğa bakıyordum.

"Ben de özür dilerim." diye bir şey duyduğumda gözlerim hızla yukarı çevrilmişti. Sadece sesin Jongin'e ait olması beni ikna etmemişti ama dudakları kıpırdayan da oydu. Özür dileyen ciddi ciddi Jongin'di. Anlam veremeden baktım, o başını hafifçe yere eğmiş ve tekrar bana baktığında mahcup bir ifade takınmıştı.

"Sorumsuzca davrandım, seni o düşüncelerle baş başa bıraktım, sana inanmadım."

"Önemli değil!" Cevabım hazırdı. Bununla kurtardığım yetmezmiş gibi bir de özür duyuyordum. "Ben özür dilerim! Sorumsuzca davrandığın için ben özür dilerim! Yani, hayır! Sorumsuzca filan davranmadın, sadece beni anlamadın. Bunun için de özür dilerim!"

Kanepe taraflarından yine bir gülüş duymuştum ama bu kez umursamadım. "Affettin mi? Bitti mi? Bu da oyun filan değil yani değil mi?"

Yüzünde bir tür gülümseme ifadesi vardı ama bu defaki alaycı ya da ciddiyetsiz değildi, onunla ilk tanıştığım zamanlarda olduğu gibi bakıyordu, karşısına azılı bir katil olarak çıksam bile benden vazgeçmeyecekmiş gibi.

Bakışlarımı ondan ayırmadan eğilip Myulchi'nin önündeki baharatlı tavukları aldım. Aklım tekrar başıma gelmişti. 14 yaşında hamile bir köpeğimiz vardı, bir de böbrek sorunuyla uğraşmak istemiyordum.

Sanırım Taejoon sorunu kalmamıştı, sanırım Jongin beni hala seviyordu, Jerry de -iyi sonuçlar arasında yer alıp almayacağından emin olmasam da- hala hayattaydı. Ve ben bu adam için değiştiğimi bağıra çağıra söylemiştim.

O bakışı gözlerinde hala görüyordum. Jerry için izlemesi eğlenceli bu kumpasın Jongin için güzel yanı o boş kabuktan bir meyveye dönüştüğümü benim ağzımdan duymuş olması olabilirdi. Bakışlarında bunu duymanın memnuniyetini görüyordum ve onun gözlerine istemeden yerleştirdiğim memnuniyetten keyif alıyordum.

Sanırım bu sorunlar bitmişti, sanırım birçok sınavdan geçmiştik. Ama bazı sınavlarımızda hala boş bıraktığım sorular vardı. Biri evimde ağlıyordu, diğeri sevgilisini ailesiyle tanıştırmak için sabırsızlanıyordu. Bunları düşünmek bile başlı başına büyük bir sorundu.

Ve sanırım şimdi kalan en büyük sorun bu iki boş bırakılmış soruyu çözmekti. 





Continue Reading

You'll Also Like

92.5K 3.8K 31
Yabani evrenindeki çiftimiz Asi ve Alaz'ın hayatları farklı bir şekilde kesişeydi, mesela Asi, Soysalan Üniversitesi'ne bomba gibi düşseydi, nasıl ol...
37.2K 2.7K 37
sadece erkeklerin olduğu bir üniversitede gay yönelimin odağı ve tüm dikkati üzerine çeken Jungkook, bu durumdan sıkılan ve onu bu rahatsızlıktan ko...
188K 19.6K 33
taehyung kırmızı defterini kaybeder 290423, tk ☁️
461K 53.7K 33
alfa jungkook, en yakın arkadaşının kardeşi olan omega taehyung'a deliler gibi aşıktı.