KOZA

By maddoctorbet

18.7K 2.4K 12.6K

"Kelebek öldü." dedim dişlerimi sıkarak. Adam ürpermedi bile. Omuzlarımdaki ceketinin yakasını düzeltti önce... More

Tanıtım
0.0: Başlangıç
1.0: Gelecek
0.1: Geçmiş
2.0: Düşmüş Kelebek
0.2: Hayatta Kalan
3.0: İlaçlar ve Zehirler
0.3: Yıldırım
4.0: İskeletler ve Emirler
0.4: Nabız
5.0: Yeniden Çizilen Yollar
0.5: Geceden Doğan Gün
6.0: Çeyreklik
0.6: Dante ve Virgilius
Şüpheli Bir Albay
7.0: İyileşmek
0.7: Kaçınılmaz Unutuluş
8.0: Ait Hissetmeye Başlamak
0.8: Gus'ın Laboratuarı
9.0: Üçüncü Kanal
0.9: Gervasio
10.0: Görünmez Adam
0.10: Yıkım Yeşili
11.0: Mavi Lagoon
Hatalı Bir Yarbay
0.11: Kusursuz Yansımalar
12.0: Triton
0.12: Doğru Uyuşturucu
13.0: Kontrollü Vahşet (+18)
0.13: Presyum
14.0: Parmak İzi (+18)
Manipülatif Bir Kadın
0.14 : Kırılma Noktası
15.0: İstila
0.15: Hain
Sonsöz: İhanete Uğramış Bir General
TEŞEKKÜRLER
2. Kitap: ALAKARGA

Ölü Bir Kelebek

997 114 755
By maddoctorbet

Selam :)

İlk bölüm. Zamanla önünüzdeki evreni ve olayların nasıl geliştiğini kavrayacaksınız. Umarım beğenirsiniz.

İyi okumalar!

------

------

2 YIL SONRA - İZLANDA

------

Zihninizden izleri silmeyi nasıl başarabilirdiniz? Anıları gömüp, gölgelerinden köşe bucak kaçarken onlar tarafından tekrar tutulmayacağınızdan emin olabilir miydiniz?

Olamazdınız, eğer bu dünya başkalarının cansız bedenleri hatırına dönüyorsa onların izleri olmadan devam etmekten emin olmak imkansız gibiydi.

En azından Rai için öyleydi. Dondurucu soğukta karlar altında kalmış Reykjavik sokaklarında yürüyor; yaşananları, sembolik bir şekilde intihara sürüklenmiş hayallerini görüyordu her yerde. Savaştan çıkmıştı beden olarak ancak düşüncelerini oradan çıkaramıyordu. Bembeyaz karlar üzerinde kalmış olan ayak izleri de dahildi buna. Aklına yüklenenlerden kaçacaksa bile bunu hala kar yağabilen bir yerde yapmayı tercih ederdi.

En ucuz görünen barlardan birine girdi. Sıkı sardığı atkısını biraz gevşettikten sonra elini cebine attı. İki yıl sonunda gazi ikramiyesinden geriye fazla bir şey kalmamıştı. Sıklıkla kıta ve şehir değiştirdiğinden parasının neredeyse tamamını aniden gündemine girmiş olan ilhamları vesilesiyle yolculuklara, bir de bolca viskiye yatırmıştı. Başka nereye yatırabilirdi ki? Dünya gözlerinin önünde çökerken görebildiği kadar çok yer görmek, o dünyayı nasıl hatırlayacağına kendisi karar vermek istiyordu. İnsanlar kendi kendini yok etmeden önce... Yalnızca dünyayı değil bu dünyayı güzelleştirmeye çalışan herkesi öldürdüklerine bizzat şahit olduğu için son bir nefes uzaktaydı Rai için. Çünkü insanoğlu böyleydi.

Eceli de panzehiri de kendisindeydi. Başka bir türdeşi karşısında durana kadar ikisini de vermeye devam edecek bir yaratılıştı. Nankörden öte içlerindeki daha üstün olma dürtüsü herkesi geri dönülmesi çok zor bir çukura itiyordu.

Fiyatlara baktıktan sonra kafasında üç dört bardak içebileceği ne olduğu üzerine bir bütçe planlaması yaptı. Başka türlü uzak doğuyu da görmesi mümkün olmayacaktı. Acilen bir iş bulmalıydı. Yirmi üç yaşında, boyu posu yerinde, neredeyse her türlü motor işinden anlayabilen bir adamdı. Bu yüzden bu konuda zorlanmayacağını düşünüyordu. Buranın piyasası WDA henüz buraya üs kurmadığı için hâlâ canlıydı. Neden mi daha buranın içine etmemişlerdi? Regembestia ilk olarak sıcak yerleri ele geçirmeye karar vermişti. WDA da onlar neredeyse oradaydı. Haliyle insanlar bulabildiği en soğuk yere kaçmaya niyetlense de kurulan yönetimler bölgelerin savunulmasını emrediyordu. Dünya bizimdi, hiçbir karışını terk etmeyecektik. Sözde... Bunun üstüne şehirler etrafına duvarlar inşa edilmiş ve insanlar gerçekten kafeslere sokulmuştu. Rai önüne koyulan bardak ile beraber hem WDA'nın hem de yönetimin başkanının yüzünü anımsamıştı. Başkan Lonell'in...

Regembestia her ne kadar canavar olsa da bazılarına müstahaktı.

Etrafındaki kalabalığa baktığında herkesin barda bulunan eski model bir ekranı dikkatle izlediğini fark etti. Hiç hevesi yoktu lakin kulak vermişti o da ister istemez. Klasik bir akşam kuşağındaki WDA veya Mavi Birlik propagandası olmalıydı.

"Parçalara bölünmenin anlamsız ve tehlikeli olduğu bir dönem yaşadığımızı kimse inkâr edemez." diyerek başlamıştı WDA sözcüsü cümleye. Ardından devam etmişti. "Kabul ediyorum Kelebek'in ölümü ile beraber bir güven sarsılması var. Lakin herkesin bildiği gibi... Bir kahraman gider yerine başka bir kahraman gelir. Bunun en büyük kanıtı o savaştan, askerlerimizin orada şehrin tahliyesi için kendini feda edişinden sonra WDA'ya olan katılımın zirveye ulaşmış olmasıdır. Diğer yandan yeni generalimiz, görülmüş en yüksek seviye olan A1 derecesindeki Adam Edgard Darrell'in art arda kazandığı beşinci zaferini görmezden gelemezsiniz. Üstelik bunu Kelebek'ten çok daha kısa sürede yaptı." Rai elindeki bardağı sıkıca kavradığını fark ettiğinde camın üzerindeki parmaklarını gevşetti yavaşça. Onun kadar muhteşem biriyle başkası arasında kıyaslama yapılması hoşuna gitmiyordu. Hem de aniden ortaya çıkan yeni yetme bir generalle... Betül'ü uzaktan tanıdığı ve yıllarca takip ettiği kadarıyla emindi.

Kelebek tek atışlık bir kurşun olmuştu. WDA yani dünya savunma ordusu belki de en büyük kozunu harcamıştı. Betül ve Ege beraber kara ordusu ile hava ordusunun şu anki düzeninin temellerini atmış, Regembestia'nın üçü çok efsaneleşmiş birçok kuşatmasını en umutsuz anda kırarak dünyaya insanlığı hala ayakta tutmaya çalışan kişilerin olduğunu hatırlatmışlardı. Savaşmaya değebileceğini... Bu Adam denen yeni general ise Rai'nin gözünde birkaç uzaylı üssü basmış ve yanına zafer etiketi yapıştırmış sıradan balon bir komutandı.

Aslında WDA ilk kurulduğunda tüm yönetimin Betül ve Ege gibi insanlardan oluştuğu söylenirdi. Yani Kelebek ve Alakarga gibi... Lakin zamanla ham madde ve teknoloji karşılığında normalde ordunun koruması gereken yerler -insanlar- öylece Regembestia'ya ücret olarak sunulmaya başlanmıştı. Kelebek'in ölümü gibi... Rai de orada savaş pilotlarından biriydi. Planların yönetim tarafından sızdırıldığını ve eğer Betül yedek bir kaçış planı yapmış olmasaydı bilançonun çok daha ağır olacağını biliyordu. O da orada ölmeliydi. Lakin o şanslı çıkmıştı. Vurulan uçağı savaş alanından oldukça uzağa düşmüştü. Kendine geldiğinde her şey bitmişti. Güneş doğmuştu. Tüm arkadaşları, kendini adadığı her şey ölmüştü.

"Evet inananlar var ama WDA'ya değil. Artık değil! Adam'ı Kelebek ile karşılaştırmanız bile doğruluyor onun şişirilme bir kahraman olduğunu. Önemli olan ordunun başındaki generalden çok generalin ne için emir aldığı, öyle değil mi?" dedi Mavi Birlik sözcüsü kadın elindeki kalemle defterindeki bir şeylerin üzerini çizdikten sonra.

WDA sözcüsü omuz silkti. "Dünya Savunma Ordusu dediğimiz kurumumuzun emri isminde de var zaten. Amacımız insanlığı korumak. Regembestia'yı yenmek dışında bir emrimiz yok. Tüm emirlerimiz buna yönelik, lakin her zaman kazanamıyoruz ve istemeyerek de olsa kayıplar veriyoruz. Bunu çarpıtarak insanları en önemli zamanda bölmek, birlik olmamız gereken zamanda güçleri ayırarak düşman karşısında bizi zayıf kılmak ne kadar doğru peki?"

İkisi arasındaki tartışma iyice alevlenirken bardaki insanlarda da hareketlilik başlamıştı. Rai birazdan kavga çıkacağını çok iyi biliyordu. Çünkü özellikle son bir yıldır, kendine Mavi Birlik diyen ve seneler önce tamamen bilimsel çalışmalar adına kurulduğunu iddia eden topluluk insanları kendi bünyesine çekip yeni bir ordu hazırlamaya çalışıyordu. Haliyle ilk hedefleri WDA'yı itibarsızlaştırmaktı. Kelebek'in ölümü de ekmeklerine yağ sürüyordu. Halkı terk etmesi emredilen ancak bunu yapmayıp insanları korurken ölen bir ordunun hikayesi kullanmak için harika bir kozdu. Bunu her seferinde dile getiriyorlardı bu yüzden.

Bu iki topluluk dışında tamamen bağımsız örgütlenmeler olan Direniş ekipleri vardı. Ki bunlar en sermayesiz kısımdı. Her şey halkın kendi imkanları dahilinde yapılıyordu. Eğitimleri de kovulmuş veya emekli olmuş generaller veriyordu. Lâkin bir ordu oluşturup savaşa katılabilecek bir hiyerarşileri yoktu henüz.

Tartışan sözcüleri bir süreliğine susturan sunucunun onları ayırmak amacıyla sorduğu soru oldu.

"Peki şu sıralar ortaya çıkan ve adını duyurmuş Koza hakkında ne düşünüyorsunuz? Hem Mavi Birlik'ten hem de WDA'dan önemli miktarda silah ve mühimmat kaçırdığı biliniyor. Bu konu hakkında ne söylemek istersiniz?"

WDA sözcüsü Mavi Birlik'in sözcüsüne baktı usulca. Rai gözlerini kıstı. İki tarafın da ortak dertleri vardı. Ardından iki sözcünün de dikleşmesiyle Mavi Birlik'ten olan kadın başladı söze.

"Kendine Koza adını koymuş olan hırsız iki taraf için de teröristten farksızdır. Yakalandığı anda gereği yapılacaktır."

"Aynı zamanda Direniş topluluklarının bu güç kullanıcısının arkasında olduğunu düşünüyoruz. Ve bu konuyu araştırıyoruz. İnsanlardan şunu unutmamasını istiyoruz, bu savaşı hırsızlarla, çapulcularla veya ne olduğu belirsiz ufak topluluklarla kazanamayız." diye devam eden WDA sözcüsünün ardından Mavi Birlik sözcüsü onu tamamladı.

"Boş, geleceğe dair hiçbir vaadi bulunmayan insanları gözümüzde büyütebileceğimiz bir çağda yaşamıyoruz ne yazık ki."

Ekrana atılan boş bir bira tenekesi ile beraber Rai de dahil herkesin gözü onu fırlatan adama döndü. Adamın sarhoş olduğu her hâlinden belliydi. İngilizce konuşurken arada Almanca kelimeler de kaçıyordu ağzından.

"Elimizdeki ekmeği savaşacağız diye alıp sonradan çok güçlüler diye arkasına bile bakmadan kaçan pezevenkler çok mu gelecek vaat ediyor sanki! Halkı doyurmaya çalışanlar terörist oldu artık!"

Bir başka adam ayağa kalktı. "Ne olursa olsun ordudan çalması kabul edilemez! Zenginlerden çalsın işte, oradaki erlerin hakkını niye daha hayatında silah ne bilmeyen eğitimsiz üç beş isyankâra veriyor!"

Herkes bir yerden laf atmaya ve tartışmaya başladı. Küfürler, hakaretler, yumruklar havada uçuşurken Rai gülümsedi. Hah! O da tam bunu bekliyordu işte. İtiraf etmesi gerekirse bu tarz boş bar kavgalarını izlemek hoşuna gidiyordu. Bazen düşünmüyor da değildi. Neden savaşmaya devam etmiyordu? Kendisi özel kuvvetlerdeki seviyelendirilmiş yetenekli askerlerden değildi. Normal bir savaş pilotuydu. Ancak gelişmiş teknoloji ile beraber herkes bir şekilde işe yarıyordu. Gel gelelim aklında düşünceler ne kadar dönerse dönsün Rai'nin içinden savaşmak gelmiyordu. Kalbinde onu ileriye iten bir güç yoktu.

Hangisinin devam etme isteğini baltaladığından emin değildi. Aşık olduğu kızın ölümü mü, yoksa adına savaşacağı doğru amaçlar güden bir topluluk bulamaması mı? Bir inanca bağlanamaması mı? Danışacak kimsesinin ya da ona danışan kimsenin olmaması da olabilirdi. Tek istediği hâlâ yaşarken o şerefsiz Başkan Lonell'in kellesinin uçuşunu görmekti. En son biri bağırdı.

"Her şeyin suçunu orduya atıyorsunuz. Ne Kelebek ne de Alakarga masum mu sanki! Özellikle o fırsatçı Alakarga hiçbir bok başaramayınca yanında sözde öğrencisiyle ortaya çıkm-"

Adam sözünü tamamlayamadan yandaki bir masa üstüne uçup onu arkasındaki duvara yapıştırmıştı. Adam yere düşecekken kısa boylu bir silüet onu ensesinden yakalamış kafasını bir kez de eliyle duvara çarpmıştı.

"Ne dedin, tekrar etsene!" diye bağıran kız ile beraber Rai ayağa kalktı. Ses çok tanıdıktı. Korkutucu derecede tanıdık... Kalabalığı ittirerek öne geçmeye çalıştı daha net görmek adına. Haki renginde kapşonlu ceketiyle ve askeriyeden kalma bol pantolonlarıyla aynı onun fiziğine sahipti. Ve barın ışıklarında tam olarak seçemese de onun saçlarına... Betül nam-ı diğer Kelebek adamın karnına dizini geçirirken arkadan biri ona hamle yapmaya kalktı. Lâkin kızın tek kolunu geriye savurması o adamın geri püskürmesine yetmişti. İki kişi aynı anda üstüne geldiğinde kız tuttuğu adamı son bir kez duvara çarpıp soldan gelen adamın karnına meşhur Kelebek'e spesifik tekmelerinden birini savurduğunda Rai artık tamamen emin olmuştu. Ona doğru gitmeye hazırlananlardan kırmızı bereli birinin omzundan tutup Bet'e doğru gelmekte olan diğer adamı tek yumrukta yere serişini gösterdi.

"Sence gitmen akıl kârı mı?"

Kırmızı bereli adamın yutkunduğunu uzun sakalı dahi gizleyememişti.

"Ben de öyle düşünmüştüm." dedi Rai ve bu esnada herkesin fiziksel bir kavgaya tutuştuğunu fark etti. Yumruklar ve boş şişeler havada uçuşuyordu. Gözü tekrar aynı silüeti ararken bunun içkinin verdiği bir halüsinasyon olmaması için dua ediyordu. Görmüştü. Betül'dü o. Gözlerinin önündeki görüntü heyecandan bulanıklaşırken aradığı figürü dışarı doğru yürürken gördü ve kendine engel olamadı.

"Betül Aksoy!"

Muhtemelen yanlış telaffuz etmişti, İtalyan olduğu için ana dilinin baskın aksanından kurtulmak çok zordu onun için. Yine de kız refleksle ona dönmüştü ve yeşil gözleri Rai'nin kahverengi gözlerine değmişti. Genç adam biriken her türlü duyguyla ona doğru adım atsa da kız bardan çıkıp gitmişti. Rai hiçbir şeyi düşünmeden peşinden koştu. Dışarı çıktığında ondan eser yoktu. Bu yüzden yerdeki kara minnetle bakarak ona ait olduğunu düşündüğü ayak izlerini takip etti. Birkaç sokak ilerlemişti ki izler son buldu ve Rai afallamayla boş boş etrafına bakındı.

Sağındaki binadan bir ses duymasıyla oraya döndü. Görünürde hiçbir şey yoktu derken bir şey kapşonundan tutup onu arkasındaki sokağa sürükledi. Otomatik olarak kendini savunmak için dirseği arkaya gitti ancak Rai davranamadan onu tutan kişi çoktan onu yere yapıştırıp üzerine çıkmıştı bile.

"Ne istiyorsun?"

İngiliz aksanıyla söylemiş olsa da bu ses Betül'ündü işte. Rai tanımıştı onu. Az önce içeride adama bağırırken aksan falan yoktu konuşmasında. 'Tanınmak istemiyor.' diye düşündü Rai. Eh... Kelebek'in aslında ölmediği gerçeği tüm dünyayı ilgilendiren bir durumdu. Kız onun kafasını kara gömdüğünde Rai bunları sonra düşünmesi gerektiğini fark etti.

"Ben... Ben de Sevilla'daydım. Kelebek'in Ölümü'nde! Senin ölümünde." Ağzına karlar girdiğinden konuşması giderek boğuklaşmıştı. Kız onun daha rahat konuşabilmesi adına başını biraz kaldırdı çocuğun. İlgisini çekmişti duyduğu cümle. Koyu kumral saçlara aslında güneşten biraz kararmış olduğu belli olan tenine baktı çocuğun. Kanındaki adrenalinden dolayı engel olamadığı aksanı etnik kökenini ele veriyordu. Eğer herkesin her dediğine inanacak olsa bu kadar uzun süre gizli kalamazdı.

"Devam et!" dedi bu kez aksansızdı konuşması.

"Savaş pilotuydum ben. Uçağımın kontrolünü kaybettim. Kendime geldiğimde gün çoktan doğmuş, savaş bitmişti."

Betül kaşlarını çattı. İspatlaması gerekiyordu. Madem Sevilla'da savaş pilotuydu, birkaç şeyi biliyor olmalıydı.

"Bestbird nasıl öldü? Eğer orada savaş pilotuysan bunu biliyor olman lazım."

Rai yutkundu. Bestbird yani Beste en iyi pilottu ve komuta ondaydı. Tabii ki de onun nasıl öldüğünü biliyordu. O öldükten sonra işler tamamen rayından çıkmıştı zaten.

"Regembestia'nın kopyalama gemisi bizim silahlarımızdan etkilenmiyordu. Yeni geliştirilmiş bir sürümdü. Geminin kalkanı motorları da açılan ateşten koruyabildiği için Beste enerjisini uçağına yansıtıp onu doğruca motorlara sürdü. Kendini feda edip geminin savunma kalkanını kırdı ve kopyalama gemisini düşürdü. Böylece savaş alanına yeni kopyaların gelip durması durmuştu."

Cevap doğruydu. Üstelik çocuk Beste demişti. Yani soy ismiyle bilinmiş olmasına rağmen Diagron dememişti. Beste ismi arkadaşları için oluşturduğu yeni bir kimlikti. Savaş esnasında dışarı ile her türlü iletişimi kestiğinden dolayı orada olmayan biri Beste'nin nasıl öldüğünü bilemezdi. Orada olanların hepsi de ölüydü zaten. Muhtemelen ikisi dışında...

Betül yavaşça çocuğun üstünden kalktı. Ne demesi gerektiğini bilmiyordu. Rai de kalkıp üstündeki karları silkelemeye başladı. Kelebek ölmemişti! Kızın çatılı kaşlarına, rengi soğuktan iyice gitmiş dudaklarına, dağınık kumral saçlarına baktı.

En azından beden olarak öyle gözüküyordu.

Kendisini bir şey söylemek zorunda hissederek konuşmaya çalıştı. "Kelebek'in yaşadığını kimse bilsin istemiyorsun, değil mi?"

Kız gözlerini devirerek çöp konteynerinin arkasına sakladığı çantasını almaya gitti.

"Kelebek öldü." dedi sadece. Çantasını kokladı üzerine çöp kokusu sinmiş mi diye. Hepsi şu birden belirmiş çocuğun suçuydu. Rai kafasını kaşıdı yine. Henüz ona isminin ne olduğunu falan sormadığından kendisi de söylememişti. Az önce kurduğu kısa cümlenin arkasındakini bulmaya çalıştı.

"Çünkü Ege öldü." dedi doğrulamak istercesine Rai. Betül bunun üzerine ona donuk bir bakış attı.

"Bakıyorum da hakkımda epey şey biliyorsun."

Bunun üzerine utanmıştı Rai. Yanakları kızarırken kızın yanına yaklaşışını izledi. Yürüyüşü sarsaklaşmış mıydı sanki biraz? Tam "İyi misin," diye başlamıştı ki kız hemen ayakkabılarının önünde kusmaya başladı.

Telaşla kızın saçlarına atılıp ona yardımcı olmaya çalışırken tanıdık gelen durum karşısında iç çekti.

Onunla ilk kez tanışmaya çalıştığı zaman olduğu gibiydi yine.

*

Gerçek olduğuna inanmakta zorlandığınız şeylerin rüya olmadığını nasıl ispatlarsınız? Ya da ispatlamak ister misiniz?

Buldukları boş bir parkta yan yana olan salıncaklara oturmuşlardı. Yüksek olana geçen Betül gökyüzünü izlerken Rai de onu izliyordu. Kız havada kalan ayaklarını sallarken derin düşüncelerde olduğu belliydi. Rüya gibiydi. O hayattaydı. Acaba Ege de... Ama Ege hayatta olsaydı bu kız bu kadar bitik bir halde olmazdı değil mi? Bu yüzden bunu sormayacaktı. Çünkü Ege ismini duyması dahi kızı sinirlendiriyordu.

"Şimdi daha iyi misin, Betül?"

Yüzünü buruşturdu ve çocuğa yandan bir bakış attı.

"Telaffuzun berbat ötesi, Bet de kurtul lütfen." dedi 'iyi misin' sorusunun cevabını atlayarak. Rai kafasını salladı yavaşça. Onaylamak istercesine "Tamamdır, Bet." dedi kendi kendine.

Bet yeni aklına gelmişçesine kafasını kaşıdı.

"Ve senin adın?"

Rai derin bir nefes aldı ve kendisini güzel kıza dördüncü kez tanıttı. "Raimondo Guglielmo. Kısaca Rai diyebilirsin."

Bet gülümseyerek önüne döndüğünde Rai kendini beşinci kez tanıtmak zorunda kalacak mı bunu düşünüyordu. Tamam, birinde Bet çok fena sarhoştu. Hatırlamasını ummuyordu. Diğerinde Beste toplu bir şekilde on yedi kişilik ekibini tanıştırmıştı ve o sırada kızın acelesi vardı.

Üçüncüsü çok onur kırıcıydı. Hatırlamak dahi istemiyordu.

Platoniklikte ayrı bir seviyeye ulaşmıştı Ege sayesinde. Her ne kadar gerek kişilik gerekse askerlik bakımından örnek biri olsa da o gün yüzünden içinde bir parçası Ege'den sonsuza kadar nefret edecekti. Sırt çantasındaki mektupları düşündü. Eskiden yazdığı ancak gönderemediği... Zannederse o içindeki parçası tahmininden daha büyüktü.

Sonra Georgiana ile tanışmıştı. Gerçekten harika bir kızdı ve onunla beraber olmak Rai'ye çok iyi gelmişti. Onunla bir gelecek hayal edebiliyordu ve o Bet'e duyduğu hayranlığı unutmuştu.

O da savaş alanında ölene kadar...

Sessizliği tahmininden daha uzun sürünce konuşmayı başlatmaya çalıştı. "İtalyan'ım bu arada, sen de Türk'sün değil mi?"

Kafasını salladı. "İsmim Arapça kökenli, ama Türk'üm bildiğim kadarıyla. En azından babam öyleydi. Onları kaybettiğimde küçüktüm."

Rai bunları zaten okuduğu röportajlar sayesinde biliyordu lakin ilk kez duyuyormuş gibi kafa salladı. İçini kemiren esas soru dudaklarından fırladığında onun çekip gitmesinden deli gibi korkmuştu. "Özel olacak ve haddime değil biliyorum ama... Kelebek öldüğüne göre şimdi ne yapacaksın?"

Kız başıyla yere değmeyen ayaklarını işaret etti. "Eğer beni sallarsan sana aşırı sıkıcı emeklilik planlarımdan bahsederim belki."

Omuz silkerek ayağa kalktı. Onun salıncağının arkasına geçerken aklından geçen şey şuydu. Göz teması kurmak ya da yüz ifadelerinin görünmesini istemiyordu. Normalde onun enerji seviyesinde biri değil kendini salıncakta sallamak tüm parkı yorulmadan sallayabilirdi. Salıncağı altındaki tahtadan ittirerek ivmelenmesini sağladı. O an aklından geçenlerle beraber kafasında bazı haber başlıkları birleşti. Yanaklarının içini ısırdı. Betül Aksoy ve sıkıcı bir hayat? Kızın kanında yoktu ki.

"Koza sensin." dedi soru eki kullanmadan. Kız kıkırdadı.

"Yapma ya. Peki bu kanıya nasıl vardın?"

Rai tahtayı kaçırdığından kızın sırtına dokunmuştu bu kez onu itmek için. Sanırım bu salıncakta birini sallama olayı hoşuna gitmişti.

"WDA'nın soyuluş şeklini okudum. Orayı çok iyi bilen birinin işi. Mavi Birlik soygunundaki ufak çatışma anı da bu kişinin aynı anda on tane enerji seviyeli, eğitimli askeri zorlanmadan alt edecek kadar güçlü birinin işi olduğunun ispatı. Direnişte bu kadar güçlü insanlar olduğu konusunda ciddi şüphelerim var." dediğinde kız onu bir kez daha alaya aldı.

"Ha bir de direnişten biriyim yani? Eee... Başka delilin var mı dedektif Guglielmo?"

"Çalınanlar birkaç hafta sonra nedense yerli grupların elinde modifiyeli bir şekilde bulunuyor." dedi Rai. Hatta birkaç tanesindeki iz sürücüleri ve WDA kodlarını kendisi silmişti para karşılığında. Bet onun bu söyledikleri karşısında kuru bir kahkaha atmıştı.

"Bence beni fazla gözünde büyütüyorsun, Rai. Beş para etmez şanslı ve sıradan bir askerim. Ölü bir asker aslında." dedi Bet ve Rai salıncakların demirine asılıp salıncağı durdurdu. Bet ne olduğunu anlamak için direkt olarak ona döndü ancak Rai beklediğinden daha yakın olduğundan kafası tam olarak onun kucağı ile buluşmuştu. Bu durumdan nefret ederek hareket edecekti ki Rai onun omzundan tutup söze girdi. Diğer elini de kızın beline indirmişti. Birbirlerinin gözlerinin içine bakıyorlardı. Ve Rai ona bu kadar yakınken nasıl bunu titremeden yapabildiğine şaşırmıştı ister istemez.

"Bu söylediklerini Ege duysa ne tepki verirdi sence?"

Bet dişlerini sıktı sinirle. "Tehlikeli sularda yüzüyorsun İtalyan çocuk."

Rai isterse Bet'in şu an kızı tutan kollarını çok rahat bir şekilde kırabileceğinin farkındaydı. Bunu bildiği halde damarına basmaya devam etti.

"Ege'nin de senin de emrinde defalarca savaşmış biri olarak söylüyorum bunu. Sana bu dünyanın ne kadar ihtiyacı olduğunu biliyorum. Ege hayatta olsa savaşmaya devam ederdi. Sen bunu yaptığın için suçlu değilsin. Devam ettiğin suçlu olmayacaksın. Hatırlasana Alakarga hep..."

Beklemediği bir anda Bet'in boğazını kavramasıyla nefesi kesildi. Kızın yeşil olan gözlerinde altın çatlaklar ortaya çıktı. O çatlaklardaki ışıltı ile beraber bedeninde hissettiği enerji zihninde büyük bir yangına sebep olmuştu. Tüm vücudundaki hava Bet'in tuttuğu noktaya çekilirken kızın bunu isteyerek yapıp yapmadığını bilmiyordu. Tane tane vurgulayarak konuştu kız.

"O elini belimden çek, eğer ben yaparsam bu sinirle kökünden koparırım çünkü." Rai iki kolunu da onun üzerinden çektiğinde Bet onu serbest bıraktı. Öksürerek geri çekildi çocuk. Boğazı yanıyor, başı oksijensiz kaldığı birkaç saniye yüzünden dönüyordu. Çok güçlü birini kızdırmak cidden hiç akıl karı bir iş değildi.

Betül de salıncaktan inip Rai'nin karşısına dikildi. Kız kollarını kavuşturduğunda Rai okkalı bir yumruk ya da cennete gidiş bileti olacak tekmeyi bekliyordu.

"Alakarga hep?" diyerek devam etmesini istediğinde Rai boğazını temizledi. Harbiden ne diyordu? Cümleleri tekrar toparlaması birkaç dakikasını almıştı.

"Hep derdi ki, önemli olan neye inanarak, ne için savaştığın. Bunu unutmadığın ve bunun için mücadele ettiğin müddetçe..."

"Bir gün elbet seninle aynı şeyler için mücadele eden insanları bulacaksın. Beraber kazanacaksınız, kaybedeceksiniz, tekrar kazanacaksınız ve..." dedi uzaklara dalarak. Derin bir nefes aldı ama onu veremedi kız. Yüreğine sevdiği adamın yükü düşerken aklında onun sesi yankılanmıştı net bir şekilde. O devam edemeyince Rai onun yerine tamamladı.

"Ve kurtaracaksınız."

Sessizlik oldu, bu sessizlik biraz uzun sürmüştü. En sonunda Bet konuşmaya başladı.

"Sen Ege'yi az da olsa tanımış birisin. Bu yüzden belki... Bilmiyorum işte. Önümde bir yol var. Ve bu yolu seçersem kendimi kaybetmekten korkuyorum. Eğer başlarsam devam ederken kapılmaktan ve..."

"Kelebeğin tamamen ve gerçekten ölmesinden korkuyorsun. Neyden bahsettiğini tam olarak bilmesem de bence yanılıyorsun." Rai'nin bir parçası onu çok iyi anlıyordu aslında. Son iki yıldır böyle sürükleniyordu çünkü. Etrafındaki herkesi kaybettiğinde, dünya üzerinde değer verdiklerini gömdüğünde bencilleşiyor kendi kozasına çekiliyordu insanlar. Diğer yandan bu kız kendi kozasına neler ördü, kendi içindeki duygularından hangilerini gömdü bunun hakkında ne söylese yalan olurdu. Kimi intikam hırsıyla örerdi kozasını, kimi ise yasın onda bıraktığı kadere olan öfkeyle sarınırdı içeride. Bazıları ise sadece çekilirdi hayattan. Her türlü yaşama arzusundan... Rai Bet'te bunu hissederek bir adım attı ona doğru.

"Kelebek yorgun ve kırgın çünkü herkes onun da bir insan olduğunu unuttu. Ve o kendi kozasına çekildi. Orada kalamıyor. Eh... Duyduğum kadarıyla o masum insanların ölümüne dayanamıyormuş."

Bunun üzerine kız gülmeye başladı. "Yanlış duymuşsun. O Ege'ydi. Yani Alakarga... Ben intikam istiyordum. Her zaman intikam istedim."

"Ve bunu doğru yoldan istedin. Kelebek, Koza, Betül ya da Bet olarak fark etmez bence. Sen bir inançtın, ölerek yeni bir inanç doğurdun." dedi ve telaşla ekledi. "Yani Ege böyle derdi sana."

Derdi herhalde diye düşündü içinden Rai.

Gökyüzüne baktı önce kız. Sonra elini kalbine götürdü. Orada, tam kalbinin üstüne inen zincire tutundu. Rai ucunda ne olduğunu göremiyordu, merak etse de sormaya cesaret edemedi.

"Şimdi o inancı toplamalıyım." dediğinde Rai derin bir nefes aldı. Onu güldürmek adına aklına gelen ilk şeyi söyledi.

"Eh... Bir kişiyi topladın bile! Sanırım tekrar savaş alanına dönme zamanı." Kız önce gülse de sonra Rai'ye tek kaşını kaldırarak baktı.

"Sormam uygun olur mu bilmiyorum ama, sen de mi birini kaybettin? Yoksa..." Rai onun cümleyi tamamlamasını beklemeden cevapladı.

"İsmi Georgiana'ydı. Beraber fazla olmamıştı lakin onunla bir gelecek görebiliyordum." dediğinde Bet kafasını salladı. Hüzünlenmiş gibiydi.

"Kaybın adına üzgünüm."

Omuz silkti. "Savaştayız, devam etmek gerekiyor. Olur böyle şeyler." dedikten sonra bir an nefes alamadı. Olmamalıydı aslında böyle şeyler. Neredeyse herkesin mücadele ettiği bir gerçek olduğu için insanların ağzında normalleşmişti. "Galiba." diye ekledi sonradan ölümün insanlarda normalleşmiş bir kavram olduğunu kabullenemeyerek. Böyle bir çağda yaşamanın getirdiği başka bir lanetti. Kaybetmenin kaçınılmaz ve alışıldık oluşu...

Anlık bir sessizlik ve ne yapacağını bilemedikleri tuhaf dakikaların ardından Bet ellerini çırparak Rai'nin dikkatini topladı.

"Eğer gündeminde yapacak işin yoksa bir ricam olacak." dedi ve Rai'nin cevap vermesine fırsat vermeden çantasından kağıt kalem çıkarıp bir şeyler karaladı. Kağıdı katlayıp Rai'ye vermeden önce üzerine bir de adres yazmıştı.

"Bunu oradaki Korucu Gervasio diye bilinen bir adama vermeni istiyorum. Ona seni benim gönderdiğimi söyle."

Kız arkasını dönüp uzaklaşacaktı ki Rai onun kolundan tuttu. Ondan bu kadar çabuk ayrılmayı beklemiyordu.

"Sen derken hangi sen?" Betül'ün bu soru üzerine sırıtışı ölümcül bir hava taşıyordu.

"Betül Aksoy'dan. Ölü Kelebek'ten."

Kolunu kurtarıp parkın çıkışına doğru yürümeye başladı. Rai onun gitmesini istemiyordu aslında. Gidişine engel olamayacağının da farkındaydı. Bu yüzden merak ettiği bir şeyi sordu arkasından bağırarak.

"Son bir sorum var! Sevilla'da, savaşta... Nasıl hayatta kaldın?"

Betül durdu, lakin ona dönmedi. Konuştuğunda sesindeki acı ve dürüstlük Rai'nin kalbinde bir noktaya  saplamıştı iğnesini.

"Kalmadım."

İtalyan gencin tüm vücudu ürperdi. Havanın soğuğundan çok daha keskindi ses tonu.

Kız tekrar yürürken bu sefer yürüyüşü hızlıydı. Ve Rai bu kez onun hafif sekerek yani eskisi gibi yürüdüğünü fark etti. Bet, Rai'nin beklemediği bir anda dönüp ona bağırdı.

"Tekrar görüşeceğiz İtalyan çocuk!"

Rai elindeki kağıda gülümseyerek baktı. Öyle ya da böyle... Savaşma isteği hayattaydı.

Sanırım uzak doğu seyahati biraz daha beklemek zorunda kalacaktı.

-Bölüm Sonu-

Yorum ve oylarınızı bekliyorum.

Tik tak, tik tak...

Biraz yavaş gidiyor farkındayım ama 5. bölümden itibaren nasıl bir tempoda gideceğimizi hikayenin asıl mantığını kavrayacaksınız.

Görüşlerinizi ve sorularınızı lütfen belirtin.

Sevgiler...

-B

Continue Reading

You'll Also Like

45.7K 3.9K 31
❗️Yetişkin okurlar içindir. Korku ve yetişkin ögeler içermektedir.❗️ Yıllar önce; evrenler karıştı, yaşamlar birbirine savaş açtı. Beyaz ve siyah ar...
VİSAL By Kelebek

Fanfiction

28.5K 1.9K 25
Gelen sesleri duyuyorum.Boğuk boğuk, gidip geliyor.. Bir inilti çınlıyor kulaklarımda, birileri olabildiğince ıstırap çekiyor. Bir sahne bu, sahnede...
444K 23.4K 54
Siz: Ya hayır anlamıyorum benim ne suçum var neymiş efendim bilerek yapmışım Siz: Alakası bile yok sadece anneme yardım etmek için tabakları Masaya...
683K 28.7K 44
Şımarık Veliaht adlı hikayenin devamıdır.