Arıza tespit

Bởi BookGanstas

1M 54.5K 6.2K

Gümüş rengindeki gözleri beni ilgiyle süzerken, "Neden tamircilik?" diye bir soru yöneltti. Birkaç saniye öl... Xem Thêm

👉1. Akü
👉2. Tamirci Kız🔧
👉3. Yüzleşme
👉4. Sözleşme📃
👉5. Yavuz
👉6. Yeni iş
👉7. Baskın
👉8. Tamirhane🛠
👉9. İş tulumu
👉10. Le petit palais🍽
👉11. Arkanlar
👉12. Arabaya bin🚘
👉13. Yangın🔥
👉14. Kısır
👉15. Tapu📄
👉16. Garaj
👉17. İmza✍
👉18. Game over☠
👉19. Açıklama
👉20. Emre
👉21. Bar🔮
👉22. Küçük oyun🤝
👉23. Tanışma🙋
👉24. Benimlesin
👉25. Sırılsıklam âşık💕
👉26. Gece ve gündüz
👉27. Aşk mı illüzyon mu❓
👉28. Kutu kutu pense💃
👉29. Ne hissetmeliyim❓
👉30. Söz
👉31. Sarışın kaplan🐯
👉32. Saf mısın❓
👉33. Kaç kaç🏃
👉34. Merak ediyorum
👉35. Paintball🔴
👉36. Paintpall🔵
👉37. Tabu
👉38. Belçıka çikolatası🍫
👉39. Aylin nerede❓
👉40. Çok güzelsin
👉41. Psycho🔫
👉42. Bırakma beni
👉43. Zıt kutuplar
👉44. Günaydın prenses👸
👉45. Çiçek💐
👉46. Uyuyalım💤
Yeni hikaye!
👉48. Origami
👉49. Kaslı prenses
👉50. Şekerli mısır
👉51. Küçük prens
👉52. Sen kimsin❓
👉53. Sana aşığım💗
👉54. Sıyah gerbera
👉55. Masal🏰
👉56. Saat 12🕛
👉57. Korkuyorum sevmekten
👉58. Teslim ol
👉59. Biberli buluşma
👉60. Krep🥞
👉61. Seni seviyorum🖤
👉62. Kavga
👉63. Umut
👉64. Sevimsiz
👉65. Aile
👉66. Bana aşık mısın❓
👉67. Güzel bir gün🎀
👉68. Gelecekten bir gün - SON
Özel bölüm

👉47. Korkak

11.2K 591 125
Bởi BookGanstas

Zeyd

Gözlerimi hiç ayırmadığım güzel yüzündeki huzurda rahatlatıcı bir şeyler vardı. Uyurken masum, çocuksu bir hal almıştı, öyle ki bakanın içinde şefkat duygusunu uyandırıyordu. Saçlarını okşamaktan fazlasını istemeden sevmek geliyordu bakınca içinden.

Elimi uzattım tam yüzü hizasına, hiç dokunmadan öyle havada tuttum sadece. Verdiği nefesleri avucumda hissetmekle avuttum kendimi. Dokunmadan sadece hissettim öylece. "Biliyor musun prenses," diye fısıldadım uyuyan yüzüne. "Seni seviyorum."

Bir süre hiç kıpırdamayan göz kapaklarına baktım beklentiyle, sanki bu sözlerim prensin öpücüğünün pamuk prensesi uyandırdığı gibi onu uyandırmasını beklercesine. "Benimki de laf, tabi ki bilmiyorsun. Çok seviyorum."

Derin bir uykuda, sadece sakin sakin nefes vermeye devam etti. "Deli gibi isterken bile sana dokunamayacak kadar çok seviyorum tamirci kız." Dirseğimi yatağa dayayıp başımı elime yasladım. Gözlerim yüz hatlarını tekrar tekrar keşfederken sanki ilk kez görüyormuşum gibi bir kıpırtı yayılıyordu her defasında içime.

Şu an yanı başımda uyuduğunu bırak, aynı yatakta yan yana yattığımıza inanmakta o kadar zorluk çekiyordum ki belki de bu sadece bir düştü. Yine de yastığa yayılmış bal sarısı saçlarının kokusunun sadece bir hayalden ya da bir rüyadan ibaret olma ihtimaline aklım ermiyordu.

İçime çektiğim soluğu ciğerlerime hapsettim kısa bir an ve istemsizce gülümsedim ardından hiç yoktan. Aptal bir izlenim yarattığımı bile bile ve hiç kimsenin beni böyle görmemesinin verdiği rahatlıkla bütün hayranlığımı doktum o tebessüme.

"Seni böyle izlemeye dünyalar kadar değer verebilecek kadar çok seviyorum..." Sanki mümkünmüş gibi daha da genişledi ve sessizce gülme boyutuna geldi gülümsemem. Gözümün önünden şimdiye kadar gördüğüm farklı farklı halleri geçti.

Her biri birbirinden güzel. Ağlarken de, gülerken de, kızarken de, korkarken de, bütün o halleriyle sevebildiğim kız...

"Bunu sana itiraf etmekten korkmuyorum ki. Gidersin diye korkuyorum sadece. Hala gidersin diye çok korkuyorum. Seni kaybedeceğimi düşündüğüm o anlarda bundan sonra vaktimi boşa harcamamam gerektiğini öğrendim ben...

Ama seni kaybetmekten de öncesinden daha çok korkuyorum artık. Göze alamıyorum prenses, benden uzaklaşma ihtimalini göze alamıyorum. Belki de sandığımdan daha korkak bir adamımdır bilmiyorum...

Şu an bütün umudumu yine senin sözlerine bağladım ben. Zıt kutuplar teorinin ise yarayacağını umuyorum, yeterince yaklaştığımda bana geleceğini umuyorum sadece.

İnan bana gitmeyeceğine dair güvence verdiğinde bütün dünyaya haykırabilirim senin ne kadar sevdiğimi. Sevmek bu kadar güzel şeyken hiç kimseye itiraf etmekten korkmuyorum ki ben.

Bir tek senden korkuyorum.

Sen yok saymakta bu kadar yetenekliyken ben bir tek senden korkuyorum..."

*****

Alya

Bir şey beni uyandırmıştı ama ne olduğunu bir türlü saptayamadım. Yeni uyandığımda her zaman olduğu gibi gözlerimi hiç açmadan sıkıca birbirine bastırıyordum, belki bir umut geri uykuya dalarım diye.

Uyumak varken niye uyanayım ki.

Hafızamın derinliklerinde bir şeyler dikkatimi çekmeye çalışıyordu ama yok ben şu an onları da yok sayma taraftarıydım.

Bırakın beni uyuyayım ne olur. Hem ben bu kadar yorgunsam hala kesin uykumu almamışımdır daha. Siz hiç açmayın onu ben bir daha ki uyandığımda ilgileneceğim sizinle valla.

Aslında bu kamyon çarpmışlık hissini tanıyordum ben. Bu hastanede ilk günler hep böyle uyanmıştım. Sonra ilaçların dozajını biraz düşürünce geçmişti, şimdi niye böyle oldu ki yine?

Uyuyamadığımda her zaman yaptığım gibi ayağımı kımıldatmaya başladım. Bu garip alışkanlık hiç uykuya dalmama yardımcı olmasa da otomatikman yapıyordum galiba.

Bir süre sonra uykunu çok fazla uzaklaştığını anladım, artık yetişemezdim. Yine de gözlerimi açmadan etrafımı dinlemeye başladım. Koridorlarda ses olmaması saatin daha erken olduğu anlamına geliyordu.

Ben niye uyandım ki?

Bir dakika. Biri nefes mi alıyor?

Odada biri var. Yanımda biri var. Yavaşça gözlerim aralandı.

"Günaydın. Nihayet gösterdin gözlerini bana..."

Zeyd odada.

Zeyd yanımda.

Zeyd yatağımda.

Zeyd dibimde.

"Tövbe, ne oluyor!?" diyerek doğruldum, ardından ise acıyla dişlerimi birbirine bastırdım. Elim yine sol omzuma gitti. Bu gidişle ben bu hastaneden zor çıkarım. "Dikkat et," deyince yine ona baktım.

Yine bir şok oldum.

"Senin. Ne. İşin. Var. Benim. Yatağımda." Her kelimede onu itiyordum arkaya doğru. "Sapık mısın sen?"

"Kızım bir dur, düşeceğim."

"Düş. Öl. Geber."

Hala itiyordum. Ellerimi havada yakalayıp bileğimi sıkıca tuttu. "Tamam, dur, kalkıyorum," dedi ama dalga geçiyormuş gibi hala kalkmamıştı.

Ben o muzip alaycı bakışları oyarım ama.

"Gebertirim seni. Defol." "Kızım bari tekme atma, canın acımıyor mu senin ya, bu güç nerden çıktı." Sonunda onu yataktan def ettiğimde fark ettim ki evet canım yanıyordu ve bu gücün gerçekten de nereden çıktığı merak konusuydu. "Pislik," dedim elimi hafifçe yarama koyup.

"Ama sen dedin. Uyuyalım dedin." "Bak hala konuşuyor." Yanımdaki küçük masadan aldığım mendil kutusunu fırlattım ona. "Hastayım ben hasta, sen benden faydalanmaya mı çalışıyorsun?"

Gülüyordu. Resmen pişkin pişkin gülüyordu. Masada da bardaktan başka bir şey yoktu ki. Kitabim vardı tabi ama atılır mı kitap, kendimi atarım daha iyi. Bardağı da aldım elime. "Onu atmasan iyi edersin, cam o kırılır bak."

"Geri zekâlı." Bardağı yerine koyup yatağın ucunu biraz dikleştirdim. Yüzümü buruşturarak arkama yaslandım. "Acıyor mu?" diye sorduğunda ona kötü kötü bakmakla yetindim. Herhalde acıyor bir huzur vermedin ki.

Bir de yanıma yatmış sapık.

"Öpeyim de geçsin mi?" Yok ben katil olacağım birazdan. "Bak valla çok kötü olacak," diye uyardım. Hayır, canım acımasa ben susturmasını bilirdim de. Biraz önce fırlattığım mendil kutusunu yerine koydu ve sonra bana en yakın duran sandalyeye oturdu. "Alya?"

Adımı kullanmasının hiç hayra alamet olmadığını düşünürken, "Hm?" dedim huzursuzca. "Ben..." "Saat kaç ya?" diyerek kestim sözünü. "Kahvaltı ne zaman gelecekse. Valla yenecek gibi değil ama gün içinde tek aksiyonda yemeğin geldiği vakitler, insan bekliyor yine de."

"Alya ben..." "Benim telefonum nerede ki?" diyerek bu sefer telefonu aramaya koyuldum. Prizdeki telefonu gösterip biraz bekledikten sonra tekrar denedi. "Alya ben dün..." "Bitiyor ya onun şarjı hemen. Hep dizi izliyorum sıkıntıdan."

İç geçirip başını iki yana sallarken, "Konuşturmayacaksın değil mi beni?" diye sordu yorgunlukla. "Hm? Ne? Yo, konuş. Konuşabilirsin."

"Gerçekten inanılmazsın. Cidden. Sözümü kesme diye ağzını bantlasam, duymamak için kulaklarını tıkarsın o derece..."

"Neden bahsettiğini anlamıyorum," dedim umursamazca.

"Tamam. Nasıl istiyorsan öyle olsun. Olmamış gibi davran, nasılsa dinlemeyeceksin beni."

*****

"Yarın çıkıyoruuuum. Evimi o kadar özledim ki şu an içimde bir bayram sevinci var." Gülerek Yavuz'a baktığımda bakışlarında bir şeyler vardı. "Evini özledin?" "Ne?" dedim tereddütle. "Ben sana nasıl uydum ya?"

Kaşlarımı çattım. "Anlamıyorum ne diyorsun?" "Şimdi söyleme sonra söyleriz. Bunun içindi değil mi. Eve falan gidemezsin bu halde." "Abartma. Duysalar beni üç ay bırakmazlardı. İnsaf ama. Ayrıca iyiyim ben. Evime gideceğim."

"Yok efendim öyle bir şey. Gitmiyorsun tek başına." Gözlerimi belerttim. "Sen ciddisin..." Başımı iki yana salladım. "Saçmalama lütfen, ya ben yatağımı özledim. Ayrıca şaka olmadığını biliyorsun, cidden bırakmazlar üç ay ya." Dudaklarımı buzdum kendimi acındırmak için.

"Olmaz Alya. Bu halde eve gidemezsin." "Ya ben iyiyim, bir şey olmaz. Zaten çocuklar aşağıda biliyorsun." Kafasını iki yana salladı. "Yok, öyle bir dünya." "Ya Yavuz abartma. Bak zaten iki haftadır evime hasret kaldım, bak valla bırakmazlar bir daha."

"Konuşurum ben ama eve gitmiyorsun." Güler misin ağlar mısın. "Yavuz..." "Gitmiyorsun Alya. Son sözüm." Sesindeki tonu tanıyordum. Kendimi parçalasam dönmezdi kararından. Harcayacaktı beni. İtiraz etmek için harcadığım enerjiye değmezdi.

Ofladım sonra surat asıp arkama yaslandım. Ben bir esaretten kuruldum diye sevinirken resmen başka bir esarete mahkûm bırakmıştı beni. Yine de ona mutsuz bakışlar atıyordum belki insafa gelir diye. "Boşuna bakıyorsun öyle, etkilenmiyorum. Ben senin ciğerini bilirim."

Bir kez daha ofladım. Zeyd eğildi bana doğru. "Gerçekten gözlerim yaşardı. Sen söz mü dinledin az önce?" Ona kötü kötü baktım. "Çok şaşkınım. İlk kez tanık oluyorum böyle bir şeye. Sen resmen söz dinledin."

"Zeyd bak elimin tersindesin sus bence, zaten canım sıkkın." Söylediklerime aldırmadan eğlenircesine sırıttı sadece. "Prenses? Bir kere de benim sözümü dinlesene böyle, çok etkilendim gerçekten." "Zeyd," dedim uyarıcı bir tonda. Gözlerindeki parıltı sinirlerimi bozuyordu. Adam hala eğleniyor ya.

Kirpiklerimin arasından Yavuza baktım masum masum. Yapma be gargamel. Tek kaşını kaldırdı. Hayır Alya. Hayır. Zeyd'i dürttüm. "Şuna bir şey söylesen olmaz mı?" "Yo, bence gayet makul," dediğinde sıkıntıyla inleyip bıkkınca iç geçirdim.

Fırsatını bulmasın yeter ki. Gözlerini dikti bakıyor bana. Somurtarak önüme baktığım halde biliyordum baktığını. "Bakma bana öyle," dedim tersleyerek. "Niye anlayacaklar mı?" "Hı?" Anlamsız sözleriyle bir an şaşkınlık belirtisi gösterdim. "Şarki var ya, bana öyle bakma, anlayacaklar."

Göz devirdim. "Aptal." Bak hala bakıyor. "Zeyd bakma bana bak oyarım o gözlerini." "Kıyamazsın ki." "Görürsün nasıl kıyıyorum." "Nereye bakıyım?" "Şoralara falan bak ne bileyim." Sessizce gülerken, "Suratsız," dedi bana.

"Ya sen niye geliyorsun her gün her gün, işin gücün yok mu? Gitsene başımdan." "Olmaz. Benim yüzümden buradasın, sağ sağlım çıkmadan içim rahat etmez." Yanaklarımı şişirdim. "O konuyu konuşmuştuk."

"ikna olduğumu söylemedim hiç. Seni oraya asla götürmemeliydim." "Hı götürmesen gelmeyecektim sanki." "Gerekirse bir yere bağlamalıydım." "Köpek miyim ya ben, bağlamalıymış mış mış..." Ruh halimle hiç zorlanmadan en kötü bakışlarımı yolluyordum ona.

"Ölüyordun kızım. Ölüyordun." Kötü bakışlarım yavaş yavaş silindi gözlerimden. Yumuşamamak elde değil. "Çok mu korktun?" diye sordum şirince. Gözleri anında gözlerimi buldu. "Çok korktum." Bakışlarındaki ciddiyet bir an afallamama sebep olurken, "Sen korkmadın mı?" dediğinde düşündüm.

Korktuğumu hatırlamıyorum. Aslında pek bir şey hatırlamıyorum. Buğulu, kesik kesik birkaç anı. "Bilmem. Hatırlamıyorum ki pek." Biraz daha yaklaştı bana doğru. Yastığa dökülen saçlarımdan bir tutam parmaklarının arasına alınca bakakaldım bir an parmaklarına.

Saçları yavaş yavaş kaydırdı parmaklarından. Su gibi döküldü yastığa. Tekrar aldı eline. Sonra bana baktı yine. "Çok canın yandı mı?" "Hatırlamıyorum ki," dedim tekrar. "Şu an yalan söylüyorsun." "Nereden biliyorsun?" "Gördüm. Canının ne kadar çok yandığını gördüm ben. Bu kadar güçlü olmak zorunda değilsin."

Kafamı salladım hatırlamak istemediğim düşünceleri silkeledim adeta. "Geçti." "Alya..." derin bir nefes aldım. Adımı kullanması bile beni tedirgin ediyordu. "Seni götürecek diye mi korktun o kadar?"

Gözlerimi kaçırdım dikkatli bakışlarından. "Daha fazlası var değil mi? Seni korkutan başka bir şeydi. Neydi o?" Yutkundum "Zeyd, bana hatırlamak istemediğim şeyler hatırlatma. Germe beni lütfen." "Anlamıyorum bunu neden yapıyorsun? Nasıl hiçbir şey yokmuş gibi davranabiliyorsun? Olmamış gibi davranınca yok mu oluyor?"

"Zeyd," dedim uyarı tonunda. Ne o gün olanları ne de o adamın sözlerini hatırlamak istemiyordum. Ayrıca diretmesinden hoşlanmıyordum. Üstüme geliyordu ve ben her defasında onu uzaklaştırmaktan çok yoruldum artık.

"Nasıl istiyorsan öyle olsun," derken hoşnutsuz bir tavrı vardı. Sadece şimdilik der gibi.

*****

"İşlemleri hallettin mi?" diye sordum Yavuz'a dolaptan bana kıyafet uzattığında. Gerisini çantaya doldurmuştu. Desteyi yatağın üzerine attığımda, "Gidiyorum şimdi. Bir şey kalmasın etrafa iyi bak," diye karşılık verdi. "Tamam, kartımı al oradan."

"Eh şey," Zeyd'e döndüm. Sen sağ sağlım çıkana kadar içim rahat etmeyecek demişti, gerçekten de hala buradaydı. Kaşlarımı sorarcasına kaldırdığımda, "Hallettim ben o işi," dedi sessizce.

Kaşlarım çatılırken, "Hı?" deyiverdim bir an. "Ne yaptın, ne yaptın?" diye sordum sonra inanamayarak. "Masrafları hallettim. Kızacak mısın buna?" derken adeta bıkkın bir tavrı vardı. "Sen..." deyip sustum birkaç saniye boyunca.

Fırtına öncesi sessizlik gibi kitlenmiştim. Yavuz koluma dokundu. "Sakin ol." "Sen..." dedim yine, bir yandan olay çıkarmamak için direniyordum kendi kendime ama diğer yandan da kafamın içinde tekrarlayıp duruyordum.

Masrafları ödemiş. Masrafları ödemiş. Benim hastane masraflarımı ödemiş.

Nasıl yapar ya böyle bir şeyi. Hem de bana hiç sormadan, söylemeden. "Bence sen git şimdi. Olay çıkaracak yoksa..." dedi Yavuz Zeyd'e. "Sen benim masraflarımı mı ödedin?" diye sordum dişlerimi sıkarak.

İçimde garip duygular birbiriyle yarışıyordu yine. Kızmak istiyordum ama kızmaktan çok kendimi kötü hissetmiştim nedense.

Bu yaptığı beni o kadar rahatsız etmişti ki öfkeli bile olamıyordum. Yavuz'un eli hala kolumda bana yine sakin ol sinyalleri veriyordu. "Evet ödedim."

"Niye yaptın böyle bir şeyi?" Sesimi kontrol altında tutmayı başarmıştım ama sakin olmaya çalışırken odaklanmak daha da zordu. "Ne var bunda? Alt tarafı hastane masraflarını ödedim, abartıyorsun." Kaşlarımı biraz daha çattım.

Abartıyor muyum?

Daha hiç bir şey söylemedim bile.

"Ne mi var? Sen kimsin? Sen kimsin ki benim masraflarımı ödüyorsun." Ona doğru yaklaşacaktım ama Yavuz kolumu tuttu sıkıca. "Alya saçmalama, şu an ne yeri ne zamanı. Sonra konuşun bunu."

"Doğru ya, ben kimim ki değil mi? Büyütme fazla. Seni oraya ben götürdüm. Benim yüzümden oldu ben de gerekeni yaptım. Ayrıca seni buraya getirmelerini de ambulansta ben istedim."

Aniden durakladım. Ambulans? Nasıl ya? Ambulansa Zeyd'mi binmişti? Yavuz'a baktım kısa bir an.

Benim bundan niye haberim yoktu?

"Zeyd hadi git," diye ısrar ediyordu Yavuz hala ama Zeyd bana meydan okurcasına bakıyordu sadece. Gitmeye hiç niyeti yoktu belli. Tüm kararlılığını ortaya sermeye hazır bir tavrı vardı.

Sonra birden döndü ve tek kelime bile etmeden kapıdan çıktı. "Hey!" diye seslendim arkasından. "Nereye? Gel buraya. İstemiyorum! Paranı istemiyorum. Geri al! Zeyd!"

"Yeter! Alya yeter!" Beni kendine doğru çevirdi Yavuz. "Yeter," dedi gözümün içine bakarak. "Sakinleş. Yapma şunu, bu kadar büyük tepkiler verme. Kendine gel."

Bir an elim ayağım boşalır gibi oldu. Gerileyerek ondan uzaklaştım ve yatağın ucuna oturdum. "İyi misin?"

"Niye o bindi ambulansa?" diye sordum sitem edercesine. "Sen öyle istedin." Hayretle kaşlarımı kaldırdım. "Ne? Ben mi? Ne zaman?"

Şaşkın bakışlarımı ona dikmiş bir açıklama beklercesine bakıyordum. "Ambulansa binerken gitme dedin ona."

"Ben... Hatırlamıyorum." "Fark ettim." Oflayarak elimi saçlarıma daldırdım. "Niye böyle oldu ki şimdi?" "Aşırı tepki veriyorsun."

"Hoşlanmadığımı bile bile yapıyor. Yapmasın... İstemiyorum yapmasın... Niye ödüyor ki benim masraflarımı?"

"Tamam, madem öyle sen de geri ödersin. Olay çıkaracak bir şey yok." Mantıklı. Geri ödeyebilirim. Çok mantıklı.

Kapıya baktım sanki Zeyd her an geri dönecekmiş gibi. "Kötü bir şey söyledim mi ben?" "Güzelim sen ne söylediğini bilmiyor musun?"

"Biliyorum gibi de, fark etmediysem belki diye. Gitmezdi o kolay kolay." "Gitmemesini mi isterdin? Gitmesini ben söyledim." Omuz silktim. "Giderse gitsin bana ne."

Yavuz bir süre daha baktı gözüme. Bir şey söyleyecek gibi oldu ama sonra vaz geçip, "Ben aşağıyı halledeyim sen de üzerini değiştir," dedi sadece.

*****

Bir hafta sonra

Beyaz atlet: 'Evde misin?'
Alya: 'Hayır, yarın gideceğim.'
Beyaz atlet: 'Kızgın mısın hala?'
Alya: 'Evet.'
Beyaz atlet: 'Peki.'

Peki? Kaşlarım çatıldı. Sadece peki. Yanaklarımı şişirdim ve kafamı arkaya doğru yasladım. Sadece peki. Ben ona kızgındım ama sanki o da bana kızgındı ve hiç hakkım olmasa da kızmasın istiyordum. Kızması hoşuma gitmiyordu.

Bu çok saçmaydı.

Ona bağırıp çağırıp sonra da hiç bir şey yokmuş gibi davranmasını beklemeye hakkım yoktu. Ama diğer yandan ben de haklıydım. Değil miydim? Bilmiyorum. Şu son günler bu konuda ki tereddütlerim artmıştı.

Gerçekten aşırı tepki mi vermiştim?

Ama o da neden benim hastane masraflarımı ödemişti ki.

Çok saçma. Gereksiz.

Alya: 'Ya sen?'
Beyaz atlet: 'Ben?'
Alya: 'Evet sen.'
Beyaz atlet: 'Ben ne?'
Alya: 'Kızgın mısın?'
Beyaz atlet: 'Olmalı mıyım?'
Alya: 'Bilmiyorum.'
Beyaz atlet: 'Değilim. Kızgın değilim. Sadece beni her defasında böyle uzaklaştırman hiç hoşuma gitmiyor. Ayrıca sen aksini düşünsen de o masrafları ödemeye hakkım vardı. Hatta ödemeliydim. Bu defa alttan almayı reddediyorum.'

Bu defa alttan almayı reddediyormuş. Yuh ama yani. Ne zaman neyi alttan aldıysa. Ne alaka bikere. Bir de onu uzaklaştırıyormuşum. Sen de sınırını bil o zaman. Duracağın yeri belirle bir önce. Habire üstüme üstüme geliyor.

O masrafları ödemeye de hakkı yoktu. Bence yoktu. Ama belki de vardır. Kafam karışıyor. Bakış açısını anlayabiliyorum, suçluluk duygusu. Ama yine de bence yoktu. Bütün bunlar aklımdan geçerken yazdığım kelimeye baktım.

Dört harf.

Alya: 'Peki.'
Beyaz atlet: 'Pardon?'

Aynen bence de; pardon?

Alya: 'Tamam.'
Beyaz atlet: 'Tamam?'
Alya: 'Aklın kıt mı senin? Tamam diyorum.'
Beyaz atlet: 'Senin tamam deyişin aklımın bütün sınırlarını zorluyor şu an.'
Alya: 'Abartma.'
Beyaz atlet: 'Tam olarak neye tamam bir tanımlayabilir misin? Güvenceye ihtiyacım var çünkü.'
Alya: 'Konu kapandı.'
Beyaz atlet: 'Anlamadım.'
Alya: 'Nasıl istiyorsan öyle olsun ama sadece bu seferlik.'
Alya: 'Bir daha sakın bana sormadan öyle bir şey yapmaya kalkma.'
Beyaz atlet: 'Ciddi misin?'
Alya: 'Evet.'
Beyaz atlet: 'Bak inanıyorum'
Alya: 'Ya bir git başımdan.'
Beyaz atlet: 'İyi misin?'
Alya: 'İyiyim.'
Beyaz atlet: 'Kolun askıda mı hala?'
Alya: 'Evet'
Beyaz atlet: 'Ne zaman çıkacak?'
Alya: '6 hafta demişlerdi, 3 hafta var daha.'
Beyaz atlet: 'Fizyoterapi?'
Alya: 'Askıdan çıkınca...'
Beyaz atlet: 'Ağrın var mı?'
Alya: 'Yok.'
Beyaz atlet: 'İnanayım mı?'
Alya: 'Ağrı kesicilerle yaşıyorum, sence inanmalı mısın?'
Beyaz atlet: 'Garipsin. Neden yok diyorsun ki.'
Alya: 'Bilmem. Var demek bir ters geliyo. Mızmızlanıyormuşum gibi'
Beyaz atlet: 'Canın yandığında mızmızlanabilirsin, bu kötü bir şey değil ki.'
Alya: 'Peki çikolata istemek?'
Beyaz atlet: 'Çikolata mı istiyorsun?'
Alya: 'Mümkün mü?'
Beyaz atlet: 'Hallederiz prenses, istediğin çikolata olsun.'
Alya: 'Evlere servis var mı?'
Beyaz atlet: 'Beni görmek mi istedin?'
Alya: 'Yoo, dopamin seviyelerim sıfırın altına indi. Sadece çikolata istiyorum.'
Beyaz atlet: 'Söylemeyim söylemeyim diyorum ama insan vücudunda ki herhangi bir hormon nasıl sıfırın altına inebilir ki?'
Beyaz atlet: 'Banka hesabı mı senin beynin?'
Alya: 'Beynim banka hesabı olsaydı sizinkiler gibi olurdu kesin. Çok rakamlı.'
Alya: 'Üstün zekâm.
Beyaz atlet: 'Senin gerçekten bir şeyler düşmüş galiba...'
Alya: 'Tamam hadi git işine, dopamin takviyemi de kendim yaparım ben...'
Beyaz atlet: 'Eve gittiğinde haber et bana.
Beyaz atlet: 'Dopamin seviyelerine katkıda bulunmak istiyorum.'
Alya: 'Bakarız.'

*

"Tipe bak, hala kurbanlık koyun edebiyatı mı yapıyorsun?" "Evet ve bu ruh halimde sen de kasap oluyorsun." Yavuz içeri girip kapıyı arkasından kapattı. Baslığına yaslanarak üzerinde oturduğum yatakta kenara doğru kayarak ona yer açtım.

Gözlerini tebessüm ederek odada gezdirirken "Nostalji oldum bir an. Az mı vakit geçirdik zamanında bu odada," dedi dalgınca. Gülümsedim. Anılar anılar. "Hiç değiştirmemişler, öyle bıraktığım gibi kalmış."

Açtığım yere yerleştiğinde başımı omzuna yaslayıp iyice sokuldum ona. "İyi oldu geldiğin, üşümüştüm ben de." "Isıtıcı mıyım ben? Kalorifer miyim? Yoksa soba mı?" "Hiç fark etmez. Isınayım yeter." "Peki bu ne işe yarıyor biliyor musun?" derken yatağın ayak ucunda ki battaniyeyi gösterdi.

"Hı, evet, o da ısınmaya yarıyor ama çok fazla uzakta, eğilip almam gerekir." "Şu aşağı sokakta da üşengeçlik olimpiyatları var ama şimdi sen nasıl gideceksin oraya kadar." Başımla onayladım ciddi ciddi. "Yok kesinlikle gidemem ama gelirlerse burada katılırım ben de. Üşengeçlik bir yaşam tarzı sonuçta."

Ağzının içinde bir şeyler gevelerken battaniyeye uzandı. Büyük bir kısmını bana olmak üzere üzerimize örttü. "Eve gitmek istiyorum." "Tamam, yarın dedim ya." "Şimdi gitmek istiyorum." "Yarın." Sıkıntıyla iç geçirdiğimde, "Sus. Kötü enerji yayıyorsun etrafa," dedi yan yan bakarken.

"O kötü enerjiyi etrafa ben yaymıyorum ki, kötü enerji benim etrafıma yayılıyor. Ben de anlamıyorum." "Salak," derken hafifçe saçımı çekince, "Çekme saçımı. Ya ne istiyorsun sen benim saçlarımdan," diye söylendim.

"Aptal sarışın," dediğinde dirseğimle dürttüm "Bak ya, kaşınıyor musun sen?" "Yo, ben iyi misin diye kontrol ediyorum."

"Sıkıntıdan patlayacağım," diyerek şikayetlendim. "Onu sormuyorum. Ağrın sizin var mı diye soruyorum." "Ha, şu mesele," dedim alayla. "Ya çekme saçımı!" diye haykırdım ardından. "Çirkin," dediğinde gözlerimi ona diktim. "Ne yapıyorsun? Çocukluğumuza geri mi döneceğiz? Tükürürüm bak."

"Sen de pisleşmeye hazırsın. Hemen tükürmeler falan." "Tükürük iyidir ya. Anti bakteriyel. Hasta olmazsın işte." "İğrençsin," dediğinde sessizce güldüm. Tamamen bilimsel bir açıklama getirdim sonuçta.

"Zeyd'le konuştun mu?" diye sorduğunda gülmem başka bir şeye dönüştü tabi. "Niye soruyorsun bunu?" diye bir soru yönelttim ben de şüpheyle. "Merak ettim." Kaşlarımı kaldırıp, "Neden?" diye sordum hala kuşkulu bir şekilde.

"Ne demek neden? En son tartışmıştınız. Bir sonuca bağlayabildiniz mi merak ettim."

Bir süre konuşmadım. "Bilmiyorum ki. Bağladık herhalde." "Ciddi mi?" diye sorduğunda sesinde ki şaşkın tını kaşlarımı çatmama neden oldu. "Niye şaşırıyorsun ki?"

"Niye mi şaşırıyorum? Çünkü ikinizde de o potansiyeli görmemiştim hiç." "Bak yine bir gizemler, bir bilmeceler... Ne diyorsun ya, açık açık söyle." "Kim alttan aldı diyorum?" Alttan almak. Bugün ikinci kez karşılaşıyordum bu deyimle. Kim alttan aldı?

Galiba ben alttan almıştım.

Belki de ilk defa Zeyd'le karşı karşıya geldiğimizde ben alttan almıştım. İyi bir şey mi yapmıştım, kötü bir şey mi bilemiyorum. Yaptığı şeyi kabullenmekle doğru mu etmiştim. Her zaman onun alttan almasını bekleyemezdim. Ama düşününce yine de saçma. Ne için alttan alıyorduk? "Ben..."

"Kabul ettin değil mi?" "Hm..." Saçımdan bir tutam parmağına dolayıp dolayıp açıyordu. "Etmemeli miydim sence?" "Ettiğin için kendini kötü hissediyor musun?"

Ay bir de psikolog soruları sormasa... Valla daral geliyor.

Dilimi şaklattım olumsuz anlamda. Kendimi kötü hissetmiyordum. "O zaman sorun yok bence," diye sonuca bağladı. Sen öyle diyorsan öyledir reis.

*****

Naber millet🙋

Herkesin itiraf beklediğini biliyorum, bu bölümle biraz neden geciktiğini anlatabilmiş olmayı umuyorum.

Biz okurken Zeyd'in bakış açısını yakından takip ediyoruz,ne kadar güzel sevdiğini de ne kadar ciddi olduğunu da biliyoruz

Fakat tamamen reel yazmaya çalışıyorum ve kendimi Alya'nin yerine koyuyorum. Daha yavaş yavaş tanımaya başladığı birine anında güvenememesi normal bir süreç gibi geliyor.

Özellikle de tanışma şekillerini ve genelde birbirleriyle dalga geçtiklerini var saydığımızda Zeyd'in imalarında ciddi olduğunu aklının ucundan bile geçirmiyor.

Gelecek bölümlerde de fark edeceğiniz üzere kafası yavaş yavaş karışacak...

Fazlasıyla geciktiğimizi biliyorum ama doğal bir süreç yaratmaya çalışıyorum çünkü sevgi ve aşk bir hikayede dahi olsa hafife alınmayacak şeyler bence...

Neyse çok konuştum, ben yine de sıkılanlar için güzel haberi vereyim; itirafa 5 bölüm kadar az bir süre kaldı (bu da benden spoiler olsun😉)

Sevgiler🍀🖤
Çemkirella

Đọc tiếp

Bạn Cũng Sẽ Thích

Buz Bởi gece__

Teen Fiction

323K 11.2K 43
Amerika'da araba hırsızlığı yapan bir kız. Türkiye'ye döner ve düşmanıyla karşılaşırsa; Neler mi olur? " Buz " gibi bir kızın hikâyesi.
172K 18.5K 14
jeon jeongguk omega oluşunu bastırıcılarla gizlemeye çalışırken, kim taehyung onun yalnızca tuhaf kokan bir beta olduğunu düşünüyordu.
3.4M 126K 70
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum... "1 yıl, sadece 1 yıl sonra burdan herkesin seni bir ölü olarak...
703K 29.2K 46
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...