Sokakların Nabzı

Damlanlas द्वारा

2.5K 298 1.3K

Karanlığa karışmıştı ruhum, bedenim hala aydınlıkta iken. Hiçbir aydınlık kalbimi temizlemiyor ya da hiçbir... अधिक

Sokakların Nabzı
'Geri Dönüş'-Bölüm1-
'Başlıyoruz'-Bölüm3-
'Kırmızı Damga'-Bölüm4-
'Hikayeler ve Çimen'-Bölüm5-
'Çentik Sokağı'-Bölüm6-
'Kasımpatım'-Bölüm7-
'Sokak Lambası'-Bölüm8-
'Güven Bana'-Bölüm9-
'Non Serviam'-Bölüm10-
'Nefret'-Bölüm11-
'Parti-Part1'-Bölüm12-
'Parti-Part2'-Bölüm13-
'Sigara'-Bölüm14-
'Yaren Yekta Çamyalı'-Bölüm15-
'Mezar Taşı'-Bölüm16-
'Kırmızı'-Bölüm17-
'Öfke'-Bölüm18-
'Günlük'-Bölüm19-
'İlk Tanışma'-Bölüm20-
'Tecrübe'-Bölüm21-
'Gösterişli İhanet'Bölüm22

'Eski Bir Yüz'-Bölüm2-

130 22 58
Damlanlas द्वारा

           

Merhaba! Hoş geldiniz!

Çok hareketli gitmediğinin, hatta neredeyse sıkıcılaştığının farkındayım ama tanımanız gerek diye düşünüyorum, özellikle Damla'nın hayatını. Tamamen kurgu yazıyorum onu da belirteyim, karakterle tek ortak noktam ego sanırım onda bile o beni oldukça aşıyor..

Sıkıcı gittiğini düşüneceksiniz ama sonundaki cümleden bir sonraki bölümü beklemek isteyeceğinizi umuyorum, zaten iki gün sonra gelecek inşallah, hazır bölüm.

Eleştirilerinizi – ki bu hem iyi hem kötüdür-  bana iletmekten çekinmeyin lütfen ve eğer beğenirseniz oylamanızı rica edeceğim çünkü çok yeni olduğu için insanlara ulaşmam çok zor.

Öyle işte, iyi okumalar :)

          

-2-

"Dövüş çalıştığınızı söylediniz. Gösterin bakalım kendinizi."

Madem bir yıl boyunca her gün çalışmışlardı, o zaman son derece iyi olmaları gerekiyordu. Ama bu işi basite almamaları gerektiğini bileceklerdi. Sokakta ne olduğunu bilmiyorlardı. Neyle karşılaşacağına dair fikirleri, gerçekleri görünce hayale dönüşecekti.

"Ne yapacağız?" diye sordu aralarından biri.

"Dövüşeceksiniz."

Ama silahlı ve sizin iki katınız olanlarla. Aralarından bir kaçının kıkırdadığını duydum. Kolay olduğunu sanıyorlardı. O pisliklerin silahlı, bıçaklı olabileceğini ele almıyor en basite indirgiyorlardı. Kolay bir şey değildi, olmayacaktı da.

Biz 11 kişi hiç kolay şeyler yaşamamıştık.

"İkili gruplar oluşturun, eşinizi seçin. Kötü gördüklerimi eleyeceğim ve bizimle devam etmeyecekler. Burayı da unutacaklar."

Aralarında gruplaşmalarını keyifle izledim. Elenmekten korkuyordu bir kısmı. Aralarından bazılarını hiç gözüm tutmamıştı. Eğer buraya geliyorlarsa kaybedecek hiçbir şeyleri olmamalıydı. Kazanmak için her şeyi gözden çıkarmak gerekiyordu. Aklımda bir hedef vardı ve o hedef uğruna elimden gelenin daha fazlasını yapacaktım.

İki tane erkek sırıtarak ortaya geçtikler. Olayı hafife indirgemeleri sinirlerimi bozuyordu. Bir daha kaybetmek istemiyordum ve bu işte canlarından bile olabilirlerdi. Sarhoş bir serserinin yapabileceklerini bilmiyorlardı. Ama en yakın zamanda öğreneceklerdi.

Karşımdaki iki genç salak saçma hareketler sergilerken, bıkkınlıkla nefesimi verdim. Ben bunlara dövüşün demiştim, tekvando yapmaya çalışın değil.

Bir tanesini kenara ittirip, çekil şuradan, diye mırıldandım. Diğeri ise korkmaya başlamıştı.

"Saldır." diye emir verdim. Ama sadece durduğu yerde kalmıştı. Emrimi tekrarladım.

"Saldır." Karşımdaki hala hareket etmiyordu. Sinir kat sayım üçer beşer artarken gözlerimi yumup açtım.

"Ya saldır, ya da defolup git. Burada korkaklara yer yok!" Bağırışım üzerine biraz toparlandı ve duruşunu yeniledi. Bir yumruğu yanağıma doğru salladığında rahatça geri çekilmiştim. Diğerini de aynı hızla savurmasına karşın sadece gerileyip kaçtım yumruktan. Üzerime gelirken yumruklarını savuruyor ama tek birini bile isabet ettiremiyordu. Bir elimle yumruğunu avuçladığım gibi geriye büktüm ve dizlerine çökene kadar koluna baskı uyguladım. Tek elim boşlukta sallanıyordu.

"Hadi ama yapabileceğinin iyisi bu mu? Tek elim ha?" diye alayla sordum. Sinirlenmesini istiyordum. Bu yoldaki en güçlü silahımız sinirimiz ve öfkemizle doğan kinimizdi. Nefret her şeyin önüne geçebiliyordu.

Sinirlendiğini belli edercesine kurtulmaya çabaladı. Bir eliyle bacağımı çektiğinde tökezledim ve ayağımı ondan kurtarıp, midesine vurdum.

"Ayağa kalk!" diye emir verdim.

"Kolumu bırak." diye bağırdı. Yüzümdeki gülümseme daha da genişledi. Yağmur, gökyüzünden tane, tane süzülüyordu. Sanki dünyayı temizlemeye adanmış gibiydi.

"Kurtul." dedim. Siniri öylesine artmıştı ki bunu hissedebiliyordum. Sert bir hamleyle avucunu benden kurtardı ve ayağa sıçradı. Kalkmasıyla bana hamle yapması bir olmuştu. Üzerime saldırmasına izin vermiştim ama attığı darbeler hala havada kalıyordu. Ben gerilerken üzerime geliyor ve beni alaşağı etmeye çalışıyordu. Zordu bu onun için. Ama gururunu kırmayacaktım ve koluma bir darbe indirmesine izin verdim. Sarsılmamdan faydalanıp, beni yere düşürmeyi becerdi.

"İzin verdin, Aral"

Aralardan duyduğum bir sesle yerden bir çırpıda kalkıp, ellerimi çırptım.

"Bulut," Yanına gidip, tokalaştım. Eski takımdan tanıdık yüzleri görmeyi pek beklemiyordum açıkçası, ama işi bilen birilerinin yardımı dokunabilirdi. Çünkü bu gençlerin yardıma ihtiyaçları vardı.

"Hala eskisi gibisin, Aral. Sırf gururu kırılmasın, şevki düşmesin diye sana vurmasına izin verdin."

Beni tanıyan birilerinin olması gerçekten güzeldi.

"Hadi ama, Bulut. Tüm sırrı açığa çıkardın."

"Hala mı Aral? Hala mı lakaplara, körü körüne bağlısın?" Gülerek sorduğu bu soru karşısında ben de gülümsedim.

"Lakaplar, bize kişiliğimizi verir Bulut. Bunu size birçok kez açıkladığıma yemin edebilirim." Derin bir iç çekip, "Pekala, Kronos." diye mırıldandı.

"Yardımına ihtiyacım vardı." deyip Aras'ı boydan boya süzdüm. Eski gruptan, sağ kalanlardandık bizler. Yeniden toparlanıp, ayağa kalkanlar. Diğerlerine ne oldu bilmiyordum. Sadece yaşadıklarını ve başka şehirlere dağıldıklarını tahmin ediyordum. O, lanet olay sadece benim ve Kedi'nin başına gelmemişti. Amaçları, Kedi ve beni almaktı ama 11'imizde yanmıştık o olayda. Başarmışlardı, bizi almışlardı. Geri kalanımıza ne yaptıklarını bilmiyordum ama bize yaptıklarından daha kötü olmadığından da emindim.

"Görebiliyorum. Berbat haldeler ve bu halde olmalarının sebebi egoları." deyip suratını sertleştirdi. Bu işte öylesine ustaydık ki, her an ciddileşebilmek bir yana dursun, kanımızı bile dondurabileceğimize inanıyordum. Çevremizi sarmalamış olanlara döndü.

"Berbat durumdasınız ve çok iyi olduğunuzu sanıyorsunuz. Dövüşmenin 'D'sini biliyorsunuz daha ve kendisinizi merkeze koymuşsunuz. İlk iki kuralı eminim, Kronos size söylemiştir. Üçüncüyü de ben söyleyeyim," deyip bana baktı. Kafamı salladım.

"Üzerinde durmuş olduğunuz nokta, dünyanın merkezi değil. Eğer öyle olduğunu sanıyorsanız, alın o egolarınızı ve defolun."

Gözlerini kısıp, hepsine teker, teker baktı.

"Elemeye geçelim, Kedi." deyip bana döndü. Olduğum noktada dikilip kalmıştım.

Kedi.

Vücudumdaki tüm kan aniden çekilmiş gibi hisseden bir tek ben değildim, bunu Aras'a baktığımda görebiliyordum. Yaptığı hatanın farkına varmıştı. Yanlışlıkla söylediğini biliyordum, çünkü canım öylesine yanıyordu ki, bunun üzerine tuz basmayı en son isteyecek kişilerdendi Aras. Ama aklıma dolan anılara mani olamıyordum. Tanıdık birinin ağzından, o lakabı duymayalı uzun zaman olmuştu.

"B..ben, özür dilerim Kronos." deyip boğazını temizledi ve ortamdaki gerginliği biraz olsun bozmaya çalıştı.

"Yarım saat sonra buradasınız. Hadi, serbestsiniz şimdi." deyip insanları dağıttı.

"Aras."

Elimi kısacık saçlarımın arasına daldırıp, onları sol yöne topladım. Etraftaki kalabalık dağılırken, Aras'ı köşeye doğru yönlendirdim.

"Herhangi bir şey, Aras. En ufak, miniminnacık bir şey bile biliyor musun?"diye sordum. Herkesten gelebilecek bir bilgiye muhtaçtım. Beni Kedi'ye götürebilecek her şeye muhtaçtım.

Gözlerinden geçen hüzün ve ardından başını iki yana sallaması, beklemediğim bir cevap değildi. Ama Aras'ın benimle olması, hayatımda olacak olan en iyi şeylerden biriydi.

Bu yola ilk defa çıkışım değildi ve gördüğüm kötülüklerin arkası olduğunu bilen biri her zaman iyiydi.

"Seçmeleri sen hallet, Bulut. Yapmam gereken şeyler var."

Çakan birkaç şimşeğin ardından hızlanan yağmurda yürümeye başladım. Başıma geçirdiğim siyah kapüşonumu daha da öne çekip, suratımı ifadesizleştirdim. Başımı kaldırıp, ellerimi cebime yerleştirdim. Sayısız tane su birikintisine basıp, bir sürü insanla göz göze geldim. Uzun parmaklıkların ve göz alıcı derecede büyük olan evimin önüne gelene kadar yürüdüm. Kapıdaki görevli, kapıyı açıp beni içeriye alma zahmetine bile girmemişti. Bu evde vardım ama yoktum ben. Ailemin değimiyle 'bu işlere' karıştığımdan beri sadece bir para-yiyen idim. Ailemizin lekesiydim ben. Onların bembeyaz bir hayatları vardı ben ise siyah bir hataydım.

Onlar, asaleti beyaza adamışken benim siyah olmam yasaktı ve ben bu yasağı baştan ayağa çiğnemiştim.

Çamurlu botlarım parlak zemini kirletmişti. Onları silme zahmetine girmeden evin içerisine girdim. Şatodan farksızdı burası. O kadar gösteriş meraklısı bir ailem vardı ki bu beni utandıracak raddeye getiriyordu. Evin her bir alanından gösteriş ve asalet akıyordu. Boğucu bir görkemliği vardı her bir yerin.

Benim odam dışında.

Gösterişin kırıntısından bile tek bir nebze almamıştı. Siyahın asaletinden etkilendiği kesindi ama gayet de sadeydi. Bu evde yaşamayı istemiyordum ama yüksek güvenlik önlemleriyle korunuyordu ve benim bu güvenliğe ihtiyacım vardı.

Yatağıma gidip kendimi üzerine bıraktım. Odayı aydınlatan loş ışık, siyahlığın ve mürdümün içinde parlıyordu. Hiçbir aydınlık kalbimi temizlemiyor ya da hiçbir siyah benden daha karanlık olamıyordu. En dibe batmıştım ve çıkış yolu arayacak kadar acizdim.

Gözlerimi kapatıp, mümkünmüş gibi karanlığı biraz daha benimsedim, biraz daha karıştım. Sadece burada kalıp, sessizce ölümü bekleyebilirdim ama bulmam gereken biri vardı. Diğer yarımı bulmam ve bu cehennemden çıkmam gerekiyordu. Sonrası umurumda değildi.

Yatakta biraz kıpırdandım. Yapacak bir şeyler bulmalıydım. O kadar çok planım varken şu anda yapacak hiçbir şeyimin olmaması ironik kaçıyordu. Planların her birinin zamanı ve yeri vardı. Her şey beynimde saklıydı ve bir başladığımda çorap söküğü gibi arkası kesilmeden devam edecekti. Tek ihtiyacım olan bir ipin ucuydu ve onu da yarından itibaren bulabileceğimi umuyordum. Yarın büyük gündü.

Vakit henüz öğlen vaktiydi fakat gri gökyüzü saati baya ileriye atmıştı. Evden dışarıya çıkmayacaktım. Şu anda yapılacak en iyi şey uyumaktı, tabi her uyuduğumda kabus görüyor olmasaydım.

Dolabımdan bir eşofman takımı aldım ve bir çırpıda üzerime geçirdim. Ayağımdaki botlarımın yerini de spor ayakkabım aldı. Saçımı da tepeden at kuyruğu yapıp aşağıya indim. Biraz spor yapmanın bana hiçbir zararı olmazdı.

Giriş katındaki mutfağa uğrayıp bir elma aldım ve bir kat daha aşağıya indim. Bu saatte tabiî ki spor salonu bomboştu. Elektrik düğmesini kaldırıp, tüm aletlerin çalışmasını sağladım. Koşu bandının üzerine çıkıp, koştum.

Ter, anlımdan kulaklarımın arkasına akıyor, sırtımdan belime ilerliyordu. Boynumdaki havluyla anlımı sildim. Koşu bandını durdurup, hiç de mini olmayan buzdolabına yöneldim ve içinden su aldım. Çok fazla içmemeye dikkat ederek kaybettiğim suyun vücuduma geri girişine izin verdim ve koşmaya geri döndüm. 20 dakika koştuktan sonra, spor aletleriyle çalışmaya başladım.

İçimdeki kin, nefret ve öfkeyi kendimi yorarak atıyordum ya da katlıyordum. Bilmiyordum. Ama Kedi'yi bulmak zorundaydım ve bu yolda yapacağım her şey beni ona götürmeliydi. Kendimi boşlayamazdım. Aldığım onca boks  dersleri boşa gitmeyecekti. Onlara da çalıştım. Kum torbasını o pislikler gibi düşünmek çok da zor sayılmıyordu.

Spor salonunda harcadığım yaklaşık iki saatten sonra, odama çıkıp duş aldım. Üzerimdeki havlumun rengi bile siyahtı. Bazen kendime abartıp abartmadığımı sormuyor değildim ama benim tabiatımda pembe veya beyaza uzun bir süredir yer yoktu.

Tam yatağa uzanıp kendimi iğrenç rüyalar aleminde bulmaya odaklamıştım ki midemden gelen sesle mutfağa yöneldim. Sadece bir elmayla harcadığım onca eforu karşılayamazdım. Zaten tam da yemek saatiydi. Salonda onlar yemeklerini yerken bende mutfakta bir şeyler atıştırabildim. Ama kulak misafiri olduğum konuda adım da –sanırım iki kez- geçmişti. İki gün sonra bir davet vardı ve seçkin zenginlerden olan canım ailem ve ben o baloya mutlu aile tablosu yaratmak üzere katılacaktık. Yediğim iki lokma boğazıma ancak bu kadar güzel dizilebilirdi sahiden.

Masadan kalkıp odama çıktım ve bu sefer kendimi gerçekten iğrenç rüyalar alemine bıraktım.

***

Bazı yalanlar güzel ve bazı gerçekler gerçekten çok acıydı. Hiçbir şey canımı bu kadar fazla yakmamıştı. Yüzümdeki o iz bile. Ondan bir haber alamamak beni öldürüyordu. Her geçen gün onu daha fazla özlüyordum. Bu her ne kadar beni içten içe yiyip bitirse de bu kabustan uyanmak için tek bir çarem vardı ve o da işimin başına dönmekten geçiyordu. O varken yaptığımız gibi yapacaktım yine. Sadece bu sefer tek başımaydım.

Bir ailede haberleri çocuktan alabildiğin gibi bir sokakta da haberleri itten, kopuktan alırdın. Bende tam olarak bunu yapmaya adamıştım kendimi. Yakala, döv ve konuştur.

Elbette bu kız buhar olup uçmamıştı ya da yer yarılıp da içine düşmemişti. Benim dünyamda olağanüstü şeylere yer yoktu değil mi? O zaman bulunacaktı. Hem yalnız da değildim artık yanımda Aras gibi sağlam bir dostum vardı. Okulum da bitmişti, mezundum. Tüm gün kendimi amacıma odaklayabilirdim. Ben bunların planını yaparken yılda en fazla iki kere yaşadığım bir olay gerçekleşti ve annem odama geldi.

"Damla" dedi kapıyı çalma zahmetine bile girmeden açmışken. Yine tüm asilliğini sermişti gözler önüne. Yapılı kızıl saçları, yemyeşil gözlerini ön plana çıkarmak için yaptığı siyah göz makyajı, beyaz teni ve giydiği kalem elbiseyle şaheser gibiydi. Annemden aldığım tek özellik beyaz tenimdi. Siyah saçım ve kahverengi gözlerim babamdan alıntıydı.

"Efendim anne." Kesinlikle anne kız değildik ama ismiyle hitap etmemde biraz garip olurdu.

"Yarın akşam çok önemli bir davete katılacağız ve ben seninde orada olmanı istiyorum çünkü herkes ailesiyle gelecek. Dümdüz siyah elbisen dışında oraya yakışacak bir kıyafetin yoksa saat ikide alışverişe çıkacağız. Kapının önünde hazır ol." deyip odadan çıktı. Evet, sadece bir tane gece elbisem vardı ve onu iki kere böyle önemli bir davette giymiştim. İkinci giyişimde bile çok kızmıştı. O yüzden yaptığım bütün planlar ertelenerek rafa kaldırıldı. Saat zaten birdi.

Abiye alışverişine çıkmayalı iki yıldan fazla olmuştu. Üzerime bir kotla kazak çekip yatağıma uzandım. Saat tam ikideyse, her anından nefret edeceğim bir alışverişe gitmek için aşağıya indim.

Sevgili kız kardeşim ve annem arabaya binerken ağabeyimi kocaman öptüler. Aslında bu evde sevdiğim tek kişi ağabeyimdi sanırım. Arada bir odama uğrayıp ne halde olduğumu sorardı. Bizi kaçırdıklarında da polisin yanında sadece ağabeyim gelmişti beni almaya. Karakoldan eve de birlikte dönmüştük. Ama yine de asilzadeliğinden ödün vermezdi. Sokakların Nabzı'nı ağzına almazdı, evde ki diğer herkes gibi.

Kız kardeşim yanıma oturdu. Anneme nasıl bir elbise istediğinden bahsediyordu ki sıkılınca bana döndü.

"Ne oldu, bulabildin mi o kızı?" Alaycı ses tonunun beni aşırı rahatsız etmesine karşın sesimi çıkarmadım. Ama Helen susmadı,

"Senin sonun öyle olmadı diye dua etmeli ve bu işleri bırakmalısın Damla."

"Ona ne olduğunu sanki biliyorsun da konuşuyorsun Helen. Ben senin ablanım, bana sadece Damla diye hitap edemezsin. Kendine gelsen iyi olur. Hem bu işten en fazla prim yapan sendin unutma." deyip alaycı bir sırıtışla, Helen'in taklidini yaparak devam ettim,

"Ah Berk, çok korktum sevgilim, ablama bir şey oldu diye ödüm koptu. Lan ben kaçırıldım, aileden hiç kimse odama gelip nasıl olduğuma bakmadı be hepsi sizinle ilgilendi." Helen tam ağzını açmıştı ki annem onu susturdu.

"İlk olarak Helen, ablan haklı ona sadece Damla diyemezsin, ikincisi konuşmalarına dikkat et Damla, benim yanımda bir daha sakın argo kullanma." deyip konuşmayı kestirip attı.

Annemin favori moda evinin önünde durduğumuzda en fazla 20 dakika geçmişti. Arabadan inip en arkadan onları takip ettim. İçeriye girdiğimizde annemle kız kardeşimi abartılı bir selamlamayla karşıladılar, beni de tanımadılar. Annem beni 'büyük kızım Damla' diye tanıtınca da bana olan garip bakışları değişmedi.

Görevlinin bana gösterdiği kıyafetlere bakıyor ve hepsine omuz silkiyordum. En sonunda bana pembenin en koyusunu getirdi.

"Hanımefendi, koyu istiyorum derken siyah, lacivert tarzı bir şeyden bahsetmiştim. Pembenin koyusu değil" deyince hafif bir bozulmayla döndü ve uzun siyah bir elbise getirdi. Alıp denedim. Aslında ben beğenmiştim ama annem çok koyu dediği için alınmadı. Kadın elinde özel tasarım mürdüm bir elbiseyle gelince kardeşim elbiseyi denemek istedi.

"Hanımefendi, bu elbise size olmaz, ablanızın boyu uzun onunkine uygun."  Kadının söyledikleri karşısında Helen'in bozulması beni çok mutlu etti açıkçası ve sırf o beğendiği ama giyemeyeceği için o elbiseyi aldım.

Eve vardığımızda şoföre beklemesini söyleyip, odamda üzerimi değiştirdim ve mekanın anahtarını alıp Aras'a mesaj attım.

"-Sokakların Nabzı'nı bu gece attırmaya başlıyoruz. Ben mekana gidiyorum, herkesi topla."

🥂🥂

**Kafanızın karıştığını sanmıyorum ama yazayım dedim, Aras'la Bulut aynı kişi. Bulut lakabı, gerçek adı Aras. ikisini de çok fazla kullanıyor Kronos.**
*** Ufak bir not daha, Kronos ve Kedi cinsiyet olarak kadınlar ve çok yakın arkadaşlar***
-D.A.

पढ़ना जारी रखें

आपको ये भी पसंदे आएँगी

3.6M 85.4K 62
🔞+18 içerik vardır, 18 yaşından küçük ve rahatsız olanların okumaması tavsiye edilir.🔞 Elini bacak aramdaki sıcaklığa soktu.Kadınlığıma dokunduğund...
4.5M 383K 94
1 KIZ, 6 ERKEK, ÖLÜMCÜL BİR EV. Afra'nın diğer tutsaklardan dört farkı vardı: Birincisi, bir kız olmasıydı. İkincisi, tutsak alınan son kişi olmasıyd...
Zorbanın Koynunda +18 dileeqq द्वारा

रहस्य / थ्रिलर

57.9K 1.2K 41
Bolca +18 sahne ve biraz şiddet olacak arkadaşlar ona göre okursanız sevinirim "Bana attığın o tokat'ın karşılığı olmayacak mı sandın hemde tüm sını...
Katilin Çizgisi | bxbxb ELLİS द्वारा

रहस्य / थ्रिलर

102K 7.5K 60
Sessizlik. Yalnız kalmak istediğimi söylemiştim sadece ona. Sadece sessiz olmasını! Neden dediğimde susmadın? Şimdi yoksun. Bu senin tercihindi!