Kayıp Kanatlar: Uyanış

By mrsbrownstone

334K 27.3K 1K

Bundan daha kötüye gidemez dedim her seferinde. Gitti. Ama yine de... Tan vaktiydi. Yeni bir gün geliyordu. '... More

Başlangıç
Giriş
Bölüm Bir
Bölüm İki
Bölüm Üç
Bölüm Dört
Bölüm Beş
Bölüm Altı
Bölüm Yedi
Bölüm Sekiz
DUYURU-Elimdeki Diğer Bölümler
Bölüm Dokuz
Bölüm On
Bölüm On Bir
Bölüm On İki
Bölüm On Üç
Bölüm On Dört
Bölüm On Beş
Bölüm On Altı
Bölüm On Yedi
Bölüm On Dokuz
Bölüm Yirmi
Bölüm Yirmi Bir
Bölüm Yirmi İki
Bölüm Yirmi Üç
Bölüm Yirmi Dört
DUYURU-Seri
Bölüm Yirmi Beş
Özel Bölüm
Bölüm Yirmi Altı
Bölüm Yirmi Yedi
Bölüm Yirmi Sekiz
DUYURU-Diğer Kitapların İsimleri
Bölüm Yirmi Dokuz
Bölüm Otuz
Bölüm Otuz Bir
Bölüm Otuz İki
Bölüm Otuz Üç
Bölüm Otuz Dört
DUYURU-Teşekkür
Bölüm Otuz Beş
Bölüm Otuz Altı
Bölüm Otuz Yedi
Bölüm Otuz Sekiz
Bölüm Otuz Dokuz
Bölüm Kırk
Bölüm Kırk Bir
Bölüm Kırk İki
Bölüm Kırk Üç
Bölüm Kırk Dört
DUYURU-Tanıtım Kısmı
Bölüm Kırk Beş
Bölüm Kırk Altı
Bölüm Kırk Yedi
Bölüm Kırk Sekiz
Bölüm Kırk Dokuz
Bölüm Elli -FİNAL-
DUYURU-İkinci Kitap

Bölüm On Sekiz

5.1K 491 2
By mrsbrownstone

  Kendimi benimle konuşurken sıkılmayacağını düşündüğüm tek kişinin yanında buldum.

  Odalarımızın arasında tek kat vardı ve kapıyı çaldığımda beni on saniye bile bekletmeden kapıyı açtı. Lex, altında siyah bir kot, bol ve biraz eski bir Megadeth tişörtüyle ve darmadağın saçlarıyla karşımdaydı. ‘’Eğitimde olman gerekmiyor mu senin?’’

  ‘’Ağabeyin neden canı sıkıldıkça benden nefret ediyor?’’

  Beklediğimin aksine gülmeye başladı, Sonra nefesini koyuverip, yana çekildi ve ben de içeri girdim. Odası, saçlarına benziyordu. Temiz ama dağınık… Sigara kokuyordu bu oda. Hem de baca gibi… Ve fazlasıyla sesliydi. Hoparlörden gelen metal müzik, kulaklarıma dolarken hem Andrew’a hem de Regulus’a olan nefretim kabardı.

  Küçücük motel odasındaki, tek kişilik yatağın üstüne oturup oturmamak arasında kalsam da en sonunda ayakta durmaya karar verdim. Sırtımı duvara yaslayıp ellerimi arkada kavuşturdum.

  Lex, hemen karşımdaki komidinin üstüne oturdu. ‘’Şimdi anlat, ne oldu?’’

  Derin bir nefes aldım ve Andrew’a anlattıklarımı ona da anlattım. Andrew’un tepkisini de… Ve tabi, Regulus’la olan acayip rüyamı da… Hepsini uzun uzun anlatınca, üstümde bir hafifleme olduğunu hissettim.

  Lex, uzun parmaklarını saçlarının arasından geçirdi. ‘’Öncelikle, Andrew’un senden nefret ettiğini sanmıyorum,’’ dedi. Ben kaşlarımı çatınca devam etti. ‘’Eğer nefret etseydi, imkanı varken seni öldürürdü, bu karar bana düşmez diye edebiyat yapmazdı.’’

  Yüzümü buruşturdum. ‘’Sağ ol,’’ dedim.

  ‘’Ne demek. Ve ayrıca…’’ Oturduğu yerden kalktı ve yanıma geldi. Elini omzuma koydu. ‘’Hiç kimse için kendini feda etmek zorunda değilsin. Hele ki, başka birçok seçenek varken, hiç değilsin. Sakın bunu aklından bile geçirme ve o cadıya da güven. Anladın mı?’’

  Omuz silktim. ‘’Üstümde çok büyük bir yük varmış gibi hissediyorum. Ben nefes alırken bile, bir sürü insanın hayatıyla oynuyormuşum gibi…’’

  ‘’Bir de şöyle düşün,’’ dedi sözümü keserek. ‘’Eğer Lucretia ölürse, Regulus daha çok sinirlenecek. Tutunacak bir umudu olmayan bir insanın yapabileceği şeyleri tahmin bile edemezsin.’’

  ‘’Ama Exael de gider. Bu da önemli bir şey…’’

  ‘’Regulus, yüzyıllarca yıl Exael’siz devam etti. Exael’in ölmesi ya da kalması ona çok etki etmeyecektir. En fazla ne yapabilir ki zaten? O da Regulus gibi bir düşmüş melek.’’ Karşılık olarak söyleyecek bir şeyim yoktu. O da bunu anlayınca omzumdaki elini çekmeden konuşmaya devam etti. ‘’Regulus’un da aklını karıştırmasına izin verme! Rüyalara girmek… Grigorilerin bunu yapabildiğini bilmiyordum. İlk kez böyle bir şey duydum. Ama yine de… Bak… Çok göz önündesin. Bir anda çıktın ve bütün dengeleri alt üst ettin. Herkes senin üstüne oynayacak. Üstüne çok yük binecek. Bu yüzden hiç kimsenin aklına karıştırmasına izin vermeyeceksin!’’ Yine cevap vermedim. Bu kez beni sarstı. ‘’Anlıyor musun?’’

  ‘’Evet,’’ dedim. ‘’Anlıyorum.’’ Bu kez ben hamle yaptım ve ona sarıldım. Teni tütün kokuyordu. Tütün ve hafif bir ter kokusu… Şimdiye kadar bana arkadaşlık yapan tek kişinin kokusu…

    ‘’Kafanı biraz dağıtmak ister misin?’’ diye sordu. ‘’Bugün benimle takıl. Yemek yeriz, Scrabble oynarız, dolaşırız, konuşuruz. Olur mu?’’

  Dudağımı ısırdım. ‘’Akşama doğru Andrew’la eğitimim var.’’

  ‘’Önemli değil. O zamana kadar takılırız.’’

  ‘’Tamam’’ dedim. ‘’Çok iyi olur. Ama önce kahvaltı edelim. Çok açım.’’

  ‘’Nate’le gerçekten çok yakın olduğunuzu sanıyordum. Neden sizle değil? Onu orada tutan ne?’’

  Lex’in yüzü gerildi. Kahve kutusunu tutan parmakları beyazladı. ‘’Onu orada tutan bir şey yok,’’ dedi. ‘’Ama burada tutacak bir şey de yok. Aslında o, bize sırtını dönmedi. Andrew’du. Ona sırtını dönen, onu orada bırakan Andrew’du.

  Kaşlarımı çattım. ‘’Ama neden?’’

  Lex, alayla güldü. ‘’Nereden bilebilirim ki? Onun aklında neler olduğunu kimse bilmez…’’ Duraksadı. ‘’Ama Nate gelmek isterdi. Bunu söyledi… Dolaylı yollardan da olsa ima etti. Andrew… Andrew, bunu umursamadı.’’

  ‘’Bu, senin de gelmek istememe sebeplerinden biri miydi?’’

  ‘’Nate, benimle konuştu, Clara. Andrew, gittiğinde, beni hücreye attıklarında Nate, yanıma geldi ve benimle konuştu. Onun neler hissettiğini biliyordum. Nasıl anlamam ki, o benim en yakın arkadaşımdı. Beni anlıyor musun?’’ Yosun yeşili gözleri hiç bu kadar derin bakmamıştı.

  Hafifçe başımı salladım. ‘’Seni anlıyorum. Sadece… Andrew’u anlamıyorum. Bu yapmak için nasıl bir sebebi olabilir ki?’’

  Lex, tekrar güldü. ‘’Belki de her zamanki gibi sadece canı istemiştir.’’ Kartondan kahve kutusunu, masamızın yanındaki çöpe attı. Cebinden sigarasıyla kibrit kutusunu çıkardı ve kapalı alanda olduğumuzu umursamadan sigarasını yaktı.

  Andrew’un kötü biri olduğuna inanmak istemiyordum. Geçmişte kimin tarafında olduğuna, kimleri öldürdüğüne, Nate’e nasıl sırt çevirdiğine, ben ona bu kadar değer verirken onun benim ölümümle alay ettiğine ve beni bencillikle suçladığına… Kendince sebepleri vardır diyorum. Sonra kendimi, sebepler ruhu iyileştirir mi diye düşünürken buluyorum. Ve sonra da onu düşünmemek için kendimi oyalamaya çalışırken…

  ‘’Ona aşık mısın yoksa?’’ diye sordu, sigarası hala dudaklarındayken.

  Afallayıp kalmıştım. ‘’Kime?’’ diye sordum.   

  Sigara dumanını arkaya üfledi ve tekrar bana döndü. ‘’Nate’e değil tabii ki. Sonuçta seni öldürmeye çalıştı.’’ Duraksadı ve beni süzdü. ‘’Andrew’a?’’

  Yutkundum ve inandırıcı olmasını umduğum bir kararlılıkla başımı sağa sola salladım. ‘’Tabii ki, hayır. Benden sekiz yaş büyük birinden bahsediyoruz.’’

  ‘’Bu gerçekten bir engel mi?’’

  Hiç duraksamadan otomatik bir savunmaya geçtim. ‘’Evet. Ayrıca onun bir sevgilisi var.’’

  ‘’Bence bu da bir engel değil.’’ dedi. Sonra kaşlarını çattı. ‘’Kıskandın mı onları?’’

  Tabağımdaki salatalıklardan birini alıp kafasına fırlattım. ‘’Saçmalamayı kes!’’ dedim. Önce gülse de, sonrasında hiç bozuntuya vermedi.

  Faye Caracalla’yla karşılaştığımızda saat öğleden sonra üçtü. İki binanın arasında kalan küçük bir çıkmaz sokaktaydı ve uzun boylu, iri bir adam, ona bağırıyordu. Kel kafasında yara izleri olan adamın yanındaki Faye, küçücük kalmıştı ve kızıl saçları yüzünü örtüyordu.

  ‘’Yapabilirim demiştin! Her şeyi buna göre ayarlamıştık.’’ Adam bir yandan bağırıyordu bir yandan da Faye’in üstüne yürüyordu.

  Faye, sesini yükselterek adama karşı çıkmaya çalıştı. ‘’Sanki ben olmasam çok bir halt becerebilecekmişsiniz gibi konuşma, Victor!’’

  ‘’Seni orospu!’’ diyerek, Faye’i itip duvara yapıştırdı. Tam ona vuracakken, Lex, ummadığım bir anda araya girip adama en güçlü tekmesini savurdu. Adının Victor, olduğunu öğrendiğim adam afallasa da kendini hemen topladı ve bu kez Lex’e vurmak için hazırlandı. Lex, burnuna gelen yumruk yüzünden elini yüzüne bastırdı. Sonra ağzındaki kanı yere tükürdü. ‘’Siktir git şuradan! Karışma sen!’’ diye çıkıştı Victor, Lex’e.

  Lex, umursamadan ondan beklemediğim kadar sert yumrukla Victor’ı yere indirdi.

  Faye, araya girip Lex’i itti. ‘’Karışma!’’ dedi, kısık ama sert bir ses tonuyla. Lex, yine aldırmadı. Paltosunun iç cebinden gümüş bıçağını çıkardı. Ne yapacağını anladığımda araya girdim.

  ‘’Yapma! Sakın! Bu bizi daha kötü duruma sokar.’’

  Lex, benim ve Faye’in arasından geçip, Victor’a doğru yürürken, Victor, kalktı ve güldü. ‘’Ablalarını dinle, çocuk.’’

  Lex, tekmesiyle Victor’ı duvara yapıştırdı ve bıçağı tam kalbine sapladı. Gümüş bıçağın kabzasında parlak bir yıldız diğer yıldızlar arasındaki yerini aldı. 

Continue Reading

You'll Also Like

327K 39.7K 25
*TAMAMLANDI* *Her ne kadar bağımsız olsa da hikayeyi daha iyi anlamak için önce UZAYLI adlı hikayemi okuyun.* Halam, aynı zamanda bir nevi teyzem, be...
6.1K 525 43
*Wattys2023 Yarı Finalisti **WattpadMysteryTR Paranormal ve Korku Dolu Anlar okuma listesinde İlk kitap olan Yar-Sub Çatlıyor tamamlandı. 2. kitap Gö...
142K 7.2K 48
"Seni zamanın her kavramında seviyorum." Clara uyanır ve sandığı kişi olmadığını öğrenir. Aslında farklı bir kişi olduğunu söyleyen yabancılara güve...
4K 962 11
ŞEYTANIN KIZI Yurtta gördüğü işkenceler sonucu kendisini şeytana adayan kızın hikayesi ( F. E. A. R ) Paranormal ve korkunç ölümler yaşanan gize...