ANA DİLİM AŞK 1-2 (TAMAMLANDI)

By tubux2

2.9M 119K 12.4K

© Tüm Hakları Saklıdır. Hayat, herkese eşit davranmaz. Tıpkı kaderin şansı dağıtırken adil olmaması gibi... *... More

Ana Dilim Aşk 1 ❤ 1
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 2
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 3
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 4
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 5
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 6
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 7
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 8
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 9
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 10
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 11
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 12
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 13
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 14
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 15
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 16
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 17
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 18
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 19
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 20
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 21
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 22
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 23
SON
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 1
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 2
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 3
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 4
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 5
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 6
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 7
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 8
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 9
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 10
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 11
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 12
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 13
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 14
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 15
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 16
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 17
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 18
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 19
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 20
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 21
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 22
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 23
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 24
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 25
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 26
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 28
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 29
SON 2
Kitap olduk ♥️
3. Kitap için Yoklama listesi

Ana Dilim Aşk 2 ❤ 27

6.2K 429 105
By tubux2

EFSA

"Seni de yeterince işlerinden alıkoydum."

Dövmeli kâğıdımı çantama dikkatli bir şekilde yerleştirdim. Ayaklanırken "Ben artık hastaneye dönsem iyi olacak," diye ekledim. Eren'de peşimden ayağa kalktı. "Haklısın. Çok oyaladım seni." İtiraz edercesine başımı sallarken "Asıl ben oyaladım. Temizlik yapacaktın," dedim. Sanki unuttuğu bir şeyi hatırlatmışım gibi yüzünü buruşturan çocuk "Sahi o vardı değil mi?" dedi. Saatini kontrol edince yüzü daha da asıldı. "Bugünde çalışma yalan oldu desene." Bu kadar karamsar olmasına neden olan saate bende baktım. Henüz 12 bile olmamıştı. "Kaçta iş başı yapıyorsunuz ki?"

"İki gibi insanlar gelmeye başlar. Onlar gelmese patron gelir. Her türlü muhabbet, gürültü çalışmaya engel olur. Neyse."

Gerçek anlamda bu durum canını sıkmış gibi görünüyordu. Kendimi sorumlu hissederek "İstersen yardım edebilirim," dedim. Yardım teklifime öyle bir bakış attı ki, ne düşünmem gerektiğini bilemedim. "Neden öyle bakıyorsun?" diye sorduğumda gözlerini hafifçe kıstı. Elini çenesinin altına götürdü. Baş parmağıyla kirli sakallarını, işaret parmağıyla bıyık kısmını okşuyordu.

"Söylediğin şeyi gerçekten duyup duymadığını anlamaya çalışıyorum."

Garipseyen bir gülüşle "Söylediğim şey de ne var ki?" diye sordum. Eren daha da abartılı bir tepki ile "Sen!" dedi beni işaret ederek. "Efsa Erdem. Erdemlerin tek-" Bir anda duraksayım "Yani ilk kızı," diye devam etti. "Basit bir dövmeci dükkânında temizlik yapacak öyle mi?" Ne var bunda dercesine bakınca, abartılı ifadesi yavaşça normale döndü. "Sen ciddisin."

"Hiç olmadığım kadar."

Eren az önceki tepkilerinden dolayı mı bilinmez mahcup gibi görünüyordu. "Teşekkürler, ben hallederim."

"Neden? Sonuçta seni oyalayan bendim. Yardım ederek bunu telafi edebilirim. En azından çalışman için sana zaman yaratabilirim."

"Teşekkür ederim ama gerek yok. Eve gidince çalışırım."

"Emin misin?"

Başını onaylarcasına salladı. "Peki," diyerek çantamı koluma taktım. "O zaman sana kolay gelsin." Teşekkür eden çocuk, beni uğurlamak için kapıya doğru yöneldi. "Simitler için teşekkür ederim." Kapıdan çıkıp ona doğru döndüm. "Bende imkânsız gibi duran dövmem için." Yüzünü geniş bir sırıtma sardı. Kirli sakallarının arasındaki gamzesi insanın başlı başına gardını düşürüyordu. Heyecanlanan kalbime sakin olmasını fısıldarken "Sonra görüşürüz," dedim. Elini havaya kaldırarak veda etti. "Görüşürüz." Arkamı döndüm. Ardımdan baktığını düşünmek istiyordum. Adımlarım öyle ağırlaşmıştı ki, sanki yerçekiminin en yoğun olduğu bölgedeydim. Gitmek istemiyordum ve onunda bunu istemesini istiyordum.

"Efsa!"

Adımı duymamla tek ayağımın üzerinde arkamı dönmem bir oldu. Bunu bekliyormuşum gibi gözüktüğüme adım kadar emindim ama bekliyordum. Eren'in dudaklarından 'woaw' kelimesinin döküldüğünü gördüm. "Balerin olmak böyle bir şey sanırım." Neyse ki o hevesimi başka bir yönden değerlendirmişti. "Finallere çalışabiliyor musun?" Başımı hayır anlamında salladım. "Bu olaydan önce biraz denedim ama konsantre olamıyorum."

"İstersen beraber çalışabiliriz."

İçimden çocuksu bir coşku koptu ve bu neşemi muhafaza etmek çok zordu. "Olabilir, şimdi mi?" diye sordum. Meraklı görünmemek içinde "Hastanede olmam gerekiyor da," dedim. Eren dükkandan çıkıp bana doğru yürüdü. "Şu an olmasını çok isterdim ama dediğim gibi anca temizliği bitiririm. Akşam ayarlayabilirsen bize gider çalışırız. Hem bizimkiler de çok daha fazla not vardır."

Kalbim bu düşünceyle yerinden oynadı. Hem beraber ders çalışacaktık hem de evlerini görecektim. Nasıl bir yerde yaşadıklarını, evdeki hallerini, birbirleriyle olan ilişkilerini deli gibi merak ediyordum.

"Aa ama dur. Bu akşam olmaz."

Ben düşüncelerim arasında dolaşırken Eren unuttuğu bir şeyi hatırlamış gibiydi. "Bu akşam bir müşterim var. Dün işini yarım bırakmıştım. Geç çıkarım." Hayallerim suya düşmüştü. Bu sefer de bunu yansıtmamak için ekstra uğraşmam gerekiyordu.

"Ama yarın izin günüm. İstersen sabah gel. Kahvaltı eder başlarız."

Kalbim çılgın bir tempoyla çarpıyordu. Hayatın yüzüme kapatmaya çalıştığı kapıyı Eren bir şekilde aralamaya çabalıyordu. "Olur tabi."

"Yalnız simit isterim."

"Kaç tane isterseniz." Sırıttı. Bu kalbimin biraz daha hızlı atmasına neden olan çarpık, çocuksu bir tebessümdü. "Bu sefer üçü zorlayabilirim." Bir süre birbirimize bakarak gülümsedik. "Tamam o zaman ben seni daha tutmayayım."

"Bende seni."

"Eve gidince konum atarım. Kalktığın gibi haberleşiriz."

"Olur."

"O zaman yarın görüşürüz."

Tekrar birbirimize el sallayarak vedalaştık. Bu sefer arkamdan bakıp bakmadığını düşünmüyordum. İçimdeki heyecanın etkisiyle hızlı hızlı yürümeye başladım. Derinlerden gelen zil sesi, köşeyi döndükten sonra yavaşlamama neden oldu. Babam arıyordu. Bir an kötü bir hissiyat yüreğime doldu. Telefonu açarken, kendimi duyacağım her şeye hazırlamaya çalışıyordum.

"Efsa."

"Baba, ne oldu?"

"Neredesin?"

"Yoldayım. Hastaneye dönüyorum."

Babam derin bir nefes aldı. "Neredeydin?" Sorusunu değiştirmesi bir terslik olduğunu gösteriyordu. "Eflalleri almaya gideceğimi söyledim ya baba." Telefonun ucundaki sessizlik hayra alamet değildi. Sanırım doğruyu söylemem beni kurtaracak tek yoldu. "Evlerini bilmiyordum ama Eren'in çalıştığı yeri bildiğim için buraya geldim. Biraz lafladık-"

"Tamam."

Babam konuşmamı sert bir şekilde kesti. Kızmış mıydı? "Benim ufak bir işim çıktı. Nagehan'ın yanına git." Kızgındı ama nedense bu konunun benimle alakalı olmadığını hissediyordum. "Baba bir sorun mu var?"

"Sadece Nagehan'ın yanına git."

Tamam dememle telefonun yüzüme kapanması bir oldu. Bir sorun olduğu kesindi ama kiminle ilgiliydi işte orasını gitmeden anlayamazdım.

**

EFLAL

"Efsa'ya numaranı ne zaman verdin?"

Madem beklemek zorundaydık. Konuşacaklarımızı eve saklamanın bir anlamı yoktu. En azından benimkileri. Hayal yüzüne tükürmüşüm gibi kaşlarını çattı. "Ne numarası?" Gerçekten şaşkın gözüküyordu. Hayal'i aramadığına, Mert'in haberi olmadığına, Doğu uyuduğuna göre, bu kız kime haber vermişti?

Eren!

Peki o neden bu durumdan bizi haberdar etmemişti? Belki de etmişti ve Hayal o yüzden hastaneye gelmişti. Ama az önce annesinin yanına girmek istemediğini söylememiş miydi bu kız? Yerine oturmayan bir şeyler vardı. O zaman Eren haber vermemiş miydi? Peki o kız bizi bahane ederek nereye gitmişti?

"Ne oluyor Eflal?"

"Sana Nagehan Hanım'ın uyandığını kim söyledi? Eren mi?" Hayal'in gözleri fal taşı gibi açılırken "Eren'in bu durumdan haberi var mı?" diye sordu. "Ben içgüdüsel olarak kendimi burada buldum. Eren nereden öğrenmiş?" Belli ki ona söyleyen çok sevgili arkadaşımız değildi. Efsa, Eren'i aradıysa, o neden bizi aramamıştı? Böyle önemli bir gelişmeyi bizden saklamasını sağlayacak geçerli sebebi ne olabilirdi? Bu ikisi ne karıştırıyordu? Gözlerim tehditkâr bir şekilde kısıldı. Hayal koluma dokunarak dikkatimi üzerine çekti. "Eflal iyi misin?" Başımı bilmediğimi belli edercesine salladım. Ertan Bey'in söylediklerini anlattım. Kafası daha da karışmış gibi "İkisinin arasında ne var?" diye sordu. "Yani bu ara, fazla irtibatta gibiler." İşte bende onu merak ediyordum. Konu sadece Nagehan Hanım değildi belli ki. Eğer sadece o olsa, şu an burada olurlardı. En azından Eren bizi arardı. Başka bir şey vardı. Efsa'nın dünkü konuşmaları aklıma dolduğunda öfkem katlanarak arttı. Bu kız aile meselelerimize burnunu sokmakla kalmıyor, içimize de mi sızmaya çalışıyordu. Amacı neydi? Kaleyi içeriden çökertmek mi?!

"Çaylaaaaar!"

Arel, bir dizi repliğini seslendirdi. Atakan hastanede olduğumuzu hatırlattı. Arel ufak bir utanmayla sesini alçaltıp "Tavşan kanı çaylarınız efenim. Buyurun," dedi tepsiyi önümüzdeki sehpaya koyarak. "Hayal sana ayrıca karışık tost yaptırdım. Hiiiç itiraz etme, yiyeceksin. Dün akşam da hiçbir şey yemedin zaten." Kokusu üzerinde olan tostu sevgilisinin eline sıkıştırdı. "Aa. Eflal sen de ister miydin? Biz seni unuttuk."

Beni es geçtiği yetmiyor, bir de gevşek gevşek bunu vurguluyor muydu yani? Bugün neden bu kadar gıcık davranıyordu bana?! Düşünceli tavrına yalandan bir gülümsemeyle "Çay yeterli sağol," dedim. Kuru kuru çay neyime yetecekse... Atakan bıyık altından gülerek bana doğru geldi. Elindeki tepsiyi kucağıma koydu. İçindeki tostlar yüzüme şapşal bir gülümseme yerleştirdi.

"Neyli seversin bilemediğim için hepsinden yatırdım."

Bakışlarımı minnettar bir şekilde tepemde dikilen çocuğa kaydırdım. "Fark etmezdi. Teşekkürler." Tepsideki tek kahveyi alıp çaprazımdaki koltuğa oturdu. "Sen yemeyecek misin?" Kahvesinden bir yudum alan çocuk başını hayır anlamında salladı. "Aç değilim." Arel konuşmamıza kulak misafiri olmuştu. "Kendisi günün bir saati kahveyle beslenip kalan 23 saati başka ne zaman kahve içeceğini düşünerek geçirir. Masrafsız bu çocuk ya." Gülümseyerek Atakan'a baktım. O da arkadaşını onaylarcasına başını salladı.

"Sen o zaman kahvecilerdensin."

Şöyle böyle der gibi başını salladıktan sonra "Yerine göre çay da içerim ama tercihim hep kahveden yana," dedi. "Sen de çayı seviyorsun sanırım?"

"Aslında bir tercihim yok. İkisini de severim ama kahvaltının yanında derken, oyum çaydan yana."

"Efsa gibi."

Etrafımdaki herkes, kurulmuş alarm gibi neden düzenli aralıklarla bana bu kızı hatırlatıyordu ki? Yapmacık bir tebessümle gülümsedim. İştahımın kaçtığını belli edercesine de tostu tepsiye bıraktım. Bu hareketimi kaçırmayan çocuk "Efsa ile aranız iyi değil sanırım," dedi. Sanki ağzımı arıyordu ve söyleyeceğim şeyi merakla bekliyordu. "Aramızın iyi olup olmadığını sorgulamak için vakit geçirmemiz lazım."

"Belki o da olur."

"Aman Allah korusun," diyerek dişlerimin arasında kalan ekmek parçalarını götürmek adına çayımdan büyük bir yudum aldım. Atakan verdiğim cevaptan hoşnut gözükmüyordu. "Dışarıdan bakıldığında itici geliyor olabilir ama tanısan seversin aslında."

Duyduğum cümlenin klişeliği ile boş bulunup kahkaha attım. Nerede olduğumu hatırlamamı sağlayansa, beyaz mavi duvarların bunu yankılamasıydı. Utanmış bir şekilde dudaklarımı birbirine bastırdım. Bankodaki hemşirelerin sitemli mırıltılarına ise özür dileyen bir bakış attım. Ardından Atakan'a dönüp "Tanımayı düşünmüyorum," dedim. Beklemediğim bir anda tepsideki yarım tostumu eline aldı. "Büyük lokma ye," deyip tostu ağzıma doğru tıkan Atakan "Büyük söz söyleme," diye devam etti. Az kalsın bu ani hareketinden dolayı çayımı tüm tostların üzerine dökecektim. Zorla ısırdığım lokmayı ağzımda evirip çevirdim. Bir yandan da neden böyle bir şey söylediğini düşünüyordum. Neden bu insanlar bir anda hayatımıza bu kadar burnunu sokmaya meraklıydı? Ne olmuştu da herkes bu kızı savunur duruma gelmişti? Özellikle Atakan. Onunlayken pek hoşnut görünmüyordu. Şimdi bu Efsacılık nereden çıkmıştı? Sanki herkesin bildiği ama benim bilmediğim bir şey vardı. Hoşuma gitmeyecek bir şey...

"Nagehan Erdem'in odası nerede acaba?"

Tanıdık sesle bakışlarım bankoya çevrildi. Efsa telaşlı bir şekilde bize döndü. Sanki orada olmamızı beklemiyormuş gibi gözleri büyümüştü. "Selam," diyerek bize doğru geldi. "Burada ne arıyorsunuz?"

"Babanın bir işi çıktı. Nagehan Teyze yalnız kalmasın diye bizden kalmamızı rica etti."

"Hepinizden mi?"

Atakan'ın açıklaması yetmemiş gibi gözlerimin içine baktı. "Mecburen," dememle yüzü yavaşça asıldı. Hiçbir cevaptan memnun olmaz mıydı bu kız?! "Kusura bakmayın. Ufak bir işim vardı. Babamın gideceğini bilseydim-"

"Ne işi?"

Böyle bir şey sormamı beklemediği her halinden belliydi. "Sonuçta bizi bahane etmişsin. Baban söyledi. Pot kırmayalım." Efsa'nın karmaşık duyguları yüzüne yansıdı. "Bahane değildi. Ben sizi alma-"

"Neyse," diyerek söyleyeceği açıklamaları kestirip attım. Ayaklanmamla herkesin dikkati üzerime çevrildi. "Geldiğine göre biz gidebiliriz." Hayal'e bakışlarımla kalkmasını söyledikten sonra çantamı aldım. Bozulduğu her halinden belli olan kız "Nasıl isterseniz," dedi. Tabi ki de ne istersek onu yapacaktık!

"Tekrar geçmiş olsun."

Continue Reading

You'll Also Like

28.5K 1.1K 27
[Şiddet,kendine zarar verme gibi ögeler içermektedir!] Çocuktum ve yaşadığımız şeylerin kaderimiz olduğunu düşündüm. Büyüdüm ve anladım,bizim kader d...
20.1K 1K 13
"Geçecek mi peki?" Diyebildim yalnızca hafif çıkan sesimle. Yüzüne bakmak istemiyordum çünkü eğer bakarsam, gözlerinde duymaktan korktuğum cevabı gör...
7.1K 826 4
Sıradan bir hayat yaşayan Bellur için her şey bir masal kitabıyla başladı. Hayır, sıradan bir masal kitabı değildi! Bilindik ve bilinmedik tüm efsan...
115K 11.8K 39
053*: Senin kedin mi bu? Doğuhan: Evet, rica etsem atacağım konuma getirebilir misin? Ya da sen at ben geleyim. 053*: İşte o imkansız. Doğuhan: Ne...