SİYAH

By blueanalien

17.6M 296K 44.4K

Kozadan çıkmış bir kelebek, Bir günlük ömre aşık olmuş adam. More

Yıllar sonra... Merhaba!
SİYAH
1.BÖLÜM: Başlangıç
2.BÖLÜM: Tanışma
3.BÖLÜM: Yemek
4.BÖLÜM: İlk
5.BÖLÜM: Sahil
6.BÖLÜM: Talihsiz Gün
7.BÖLÜM: Nişan
8.BÖLÜM: Adım
9.BÖLÜM: Hatırla
10.BÖLÜM: Konser
11.BÖLÜM: Piknik
12.BÖLÜM: Senin İçin
Açıklama
13.BÖLÜM: Karar
14.BÖLÜM: Seninleyim
15.BÖLÜM: Davet
16.BÖLÜM:*Sevgilim
17.BÖLÜM: Kabul
18.BÖLÜM: Aşama
19.BÖLÜM: Güzel Bir An
20.BÖLÜM: Gitmek
21.BÖLÜM: Çiftlik
22.BÖLÜM: Acı
ÖZEL
24.BÖLÜM: Ev
25.BÖLÜM: Beraber

23.BÖLÜM: Hastane

367K 11.5K 1.3K
By blueanalien

Hayatımda yaşadığım en kötü fiziksel acı deneyimimin on üç yaşıma ait olduğunu sanıyordum. 

Abim şakalaşmaya çalışırken yanlışlıkla ittirdiği merdivenlerden iki kolum çatlak, bir bacağımın alçıya alınmasıyla kurtulabilmiştim. Açık ara en kötü deneyimimdi. Kendimi toparlamam aylarımı almıştı. Çektiğim acılar yüzünden abimin burnundan fitil fitil getirmiştim, aynı zamanda bunu anne ve babamda yapmıştı.

Galiba o zaman acı çekiyorum ben dediğim her cümleden utanmalıydım çünkü şu anda vücudumu saran acının yanında etkisiz eleman gibi kalmıştı. Hareket etmek inanılmaz zordu, nefes almak için şişen göğsüm ve karnım her defasında yüzümü buruşturmama sebep oluyordu. Bir kolumu hala oynatabilmeyi başaramamıştım, oynatmadan dahi acıyordu, diğer türlü olacakları düşünmek istemiyordum.

Doktor, uyanmamın üzerine iki kez gelmişti. Durumumun iyi olduğunu söylerken, bu kulağa biraz dalga geçer gibi geliyordu. Tüm vücudum tam tersini bağırıyordu. Acımın azalması için gerekli her şeyi yaptıklarını söylüyorlardı ama azalıyor muydu, işte orası tartışılırdı. Bekledikçe daha da ağırlaşıyordu sanki. Ve tüm bu acıların yanında iki saattir Şule sağımda duran sandalyeye oturmuş iç çeke çeke ağlamaya devam ediyordu. Ona şimdilik soru sorma dediğimde elini ağzına kapatarak daha fazla ağlamaya başlamıştı. Meyra ise sessizce duruyor, konuşmayı reddediyordu. Sadece bir şey istediğimde hızla ayağa kalkıyor, dediğimi yapıyor ve tekrar oturuyordu. Arada da ağzımı açmamış olmama rağmen yanıma gelip yastığımı düzeltiyor ve su falan içiriyordu. Ona gidebileceğini söylediğimde aksi bir sesle kesinlikle reddetmişti.

İkisi dışında da kimse yoktu. Utku ve Timuçin sırayla uğrasalar da kısa sürede gidiyorlardı.

Ve Allah aşkına, Pusat neredeydi? Neden tek bir kişi dahi onun hakkında konuşmuyordu?

Yerimde kıpırdanmaya başladığımda Şule hemen yerinden kalktı, "Bir şey mi istiyorsun?" Sesi o kadar kötüydü ki. Saatlerdir ağlıyordu, saatlerdir.

"Pusat nerede?" diye mırıldandığımda ikisinin de ifadeleri hızla değişti. Üzgün suratları sinire dönerken sormak için acelemi etmiştim, bilemiyordum ancak artık bir iki cümle kurmalıydılar.

"Umarım cehennemin dibindedir," dedi Şule öfkeyle. "Onun yüzünden bu haldeyken sakın bir daha adını anma." Gözleri bir kez daha dolarken öfkeli ifadesi değişmedi. Göz yaşları yanaklarından akıyor ve sertçe elinin tersiyle siliyordu. Bir yandan da titreyen ellerini saklamaya çalışıyordu, korkusu böylesine belliyken sanırım onunla oturup Pusat ile ilgili konuşmamalıydım.

"Ameliyathanede olduğun tüm süre boyunca bir saniye olsun kapıdan ayrılmadı," dedi Meyra. "Oturmadı bile. Doktor dışarı çıkıp başarıyla bitirdiklerini söylediğinde Utku yanına geldi. Biraz konuştular. Sonra," dediğinde, "Neden anlatıyorsun?" diye sözünü kesti Şule. "Bunları dinlemek için uygun bir zaman değil."

"Tuhaflaştı," dedi Şule'yi umursamadan. "Gitmek istemediğine yemin edebilirim ama sanırım kendini dizginleyemedi ve gitti." Yutkundu, "Daha önce bu kadar vahşi bir ifade görmediğime eminim. Kimse durmasını söylemeye cesaret edemedi."

Hareketlenmeye çalıştığımda, "Yapma," diye bağırdı Şule. "Hareket etmeyi kes. İki yerinden vuruldun, endişelenmen gereken tek şey kendinsin!" Ardından Meyra'ya döndü, "Sende konuşmayı kes. O adamın ne kadar manyak olduğunu tartışmanın zamanı değil, ne yaparsa yapsın bizi ilgilendirmiyor!"

"Şule," deyip gözlerimi kapattım. "Lütfen bağırma."

Baş ağrımın şakası yoktu, vücudumda olan iki nokta deli gibi sızlıyordu. Hareket etmemem gerektiğinin elbette çok iyi farkındaydım ama endişelenmeden de duramıyordum. Nereye gitmişti? Başına bir bela açacak mıydı, yoksa çoktan açmış mıydı?

"Arya, canın bir adamdan daha kıymetli. Lütfen kendin için endişelen." Kalktığı sandalyeye tekrar oturup, elimi tuttu. Gözlerimi açıp yüzüne baktım. Şişmiş gözler ve dudakları gözüme çarpınca bende elini sıkıca tuttum. "İyiyim."

"Çok kötüsün," deyip hıçkırdı.

"Yemin ederim iyiyim."

Sadece biraz acı çekiyorum.

"Yüzün nefes aldığında bile buruşurken iyiyim deme geri zekalı," diye tersledikten sonra burnunu oldukça sesli bir şekilde çekti. "Aklım çıktı sana bir şey olacak diye."

Gülümsemeye çalışarak ona güven vermek istiyordum fakat gerçekten nefes aldığımda zorluk çekiyordum. "Dayım?" diye konuyu değiştirmeye çalıştığımda gelen farkındalıkla etrafa bir kez daha göz gezdirdim. Cidden dayım neredeydi? Ona haber vermemişler miydi?

Meyra diğer yanıma gelip oturdu. "Yarım saat önce Pusat'a mezar kazmaya gittiğinde söyledi. Daha fazla bir şey yapmadan duramazmış."

"Yapmak için bulabildiği en iyi şey bu muymuş?" diye sitem ederken kapının aniden açılmasıyla irkildim ve bu acımı arttırmaktan başka bir işe yaramadı. 

Şule sinirini hala üzerinden atamamıştı ve irkilip canımın acıdığını fark ettiğinde kaşları daha çok çatıldı. "Yavaş!" diye kapıya döndüğünde içeriye saçı başı dağılmış Pusat girdi. Gömleğinin üç dört düğmesi açıktı ve üzerinde bazı noktalarda kan lekeleri vardı.

Gözleri direkt gözlerimi bulurken endişeli bakışları, yanıma doğru attığı tek adım, Şule tarafından hızla engellendi. "Buraya gelemezsin," diye söyleyen arkadaşımın sesi o kadar da yüksek çıkmıyordu.

"Çekil," dedi sadece. 

Korkuyor olsa da bu duygu endişesine baskın gelmiyordu, bu yüzden karşısında dikilmeye devam etti. "Senin burada bulunmaya hakkın yok."

Pusat'ın göz bebekleri titredi, düz ifadesi Şule'nin cümlesiyle dağılırken dik omuzları yavaşça düştü. Eliyle yüzünü ovup, "Siktirip gideceğim," dedi. "Ama ilk önce iyi olduğunu kendi gözlerimle göreceğim."

Durması için Şule'nin tişörtünden tutup çekiştirdim. Bana doğru döndüğünde konuşmamıştım ama bakışlarımın yeteri kadar açık olduğuna emindim, bize birkaç dakika vermesi gerekiyordu.

Dudağını sinirle ısırıp, "Kapının önünde olacağız," dedi ve tekrar Pusat'a döndü, "Arya'nın bir seslenmesiyle içeriye gireceğim ve sen çıkacaksın."

Pusat cevap vermeyip beklediğinde Meyra'nın kolundan tutarak beraber dışarı çıktılar. Onların gidişleriyle bana doğru bir adım atıp, duraksadı. Tereddütle yüzüme bakıyordu. Bir adım daha attı ve boş olan sandalyeyi biraz uzağıma koyarak oturdu. Gözleri ben hariç odadaki her noktaya değdikten sonra bir eliyle çekingen bir ifadeyle hareket ettirmediğim elimin serçe parmağını tuttu, hatta parmağım bile sayılmazdı. Tırnağımın en uç kısmına dokunmakla yetinmişti.

"Özür dilerim," dedi başı yere eğikken. "Özür dilerim."

Küçük temasımız geri çekilmesiyle son bulunca ben uzanıp elini tutmak istedim ama şartlarım buna kesinlikle uymuyordu.

Yere bakmaya devam edince, "Pusat," dedim. "Yüzünü görmek istiyorum." Kaldırmadı, "Lütfen," dedim. "Kalkmak beni öldürecekte olsa böyle yapmaya devam edersen bu yataktan çıkacağım."

Palavraydı ama belki işe yarardı.

"Daha çok düşünmeliydim," deyip ellerini yumruk yaptı. Dediklerimi duymuyor gibiydi. "Sikeyim, her şeyi sağlama almadan önce karşına çıkmamalıydım." Bir hışımla ayağa kalktı, "Belki de karşına asla çıkmamalıydım."

Kapıya doğru yürüdüğünde hayretle, "Pusat!" diye bağırdım ve farkında olmadan havaya kalkan başım, azıcık baskı uyguladığım karnım anında acıyla geriye devrilmeme sebep oldu. "Hadi ama," diye sinirle söylendim. Zaten acı çekiyorum, neden beni böyle uğraştırıyorsunuz?

"Niye hareket ediyorsun?" dedi o da sinirle. Yanıma gelmiş ne yapacağını bilemeyen ellerini bir süre üzerimde gezindi.

"Bende konuşabilir miyim?" dedim, bu defa kısık bir sesle. "Saatlerdir gelmeni bekliyorum."

Yüzüme bakmama kuralını anlık unutmuş olmalıydı ki bir miktar şaşkın bir ifadeyle gözlerini dikti, "Beni neden bekliyorsun? İki yerinden vuruldun. En son beklemen gereken insan bile olmamalıyım."

Evet, bu dediğine bir şey diyemezdim. "Sen iyi misin?"

"Kafanı da mı vurdun?" deyip parmaklarını saçlarımın arasına soktu. "İki yerinden vuruldun."

"Acaba bir cümleyi defalarca kez tekrarlamak huy mu sende?" Önüme düşen saçıma üfleyip hafifçe kafamı salladım. "Soruma cevap vermedin. Otur."

Kaşları çatıldı, açıkçası dediğimi yapacağını pek düşünmemiştim fakat sakince sandalyeyi dibime kadar çekip oturdu. "Bok gibiyim."

"Bir şey mi oldu?" diye telaşla sorduğumda, "Evet," dedi. "Seni altı saat ne olacağını bilmediğim bir kapının önünde bekledim. Hayatımda yaşadığım en boktan şeydi."

Saçlarını uzanmak istediğimde başaramayıp elini tuttum. "Ben çıktığımda nereye gittin Pusat?" Şu anda en büyük sorun buydu, cevabını en kısa zaman duymalıydım. Meyra kötü bir şekilde gittiğini söylediğinden beri kafamın içinde ucunu alamadığım bazı düşünceler vardı. Ayrıca kan lekeleri bu düşünceleri daha kötüye körüklemekten başka bir işe yaramıyordu.

"Hava alıp geldim," diye cevapladığında gözlerimi kıstım. "Ciddiyim Pusat, ne yaptın?"

"Bende ciddiyim, değişiklik olsun diye şöyle bir dolandım." Avucunu çevirip elimi tuttu, "Neden beni konuşuyoruz? İki yerinden vuruldun."

"Aynı şeyi söyleyip durma biliyorum, birde şu saçımı artık yüzümden çek," diye huysuzca konuştuğumda gülümser gibi oldu ve inatla yüzümde duran saçımı geriye ittirdi. "Konuşacak mısın?" 

Eğilip avucunda olan elimi alnına yasladı, "İyisin. Allah belamı versin şu anda konuşmak istediğim tek şey bu."

Yorgun sesi söyleyeceklerimi yutmamı sağladı. Belki de daha sonra konuşabilirdik... Bu geçiştirmek sayılmazdı. Hem benimde pek takatim kaldığı söylenmezdi.

"Uyusam iyi olacak," dediğimde kafasını kaldırıp battaniyeyi omuzlarıma kadar çekti ve yastığımı düzelttikten sonra yaralı olmayan tarafıma geçip elimi avuçlarının arasına aldı. "Uyu, burada duracağım."

Her an Şule'nin içeriğe gireceğini söylemek üzereydim ki vaz geçip birbirine dolanmış ellerimize bakarak gözlerini kapattım.

İki saattir ağrılarım ilk kez bu kadar hafiflemişti.

🕊

Gözlerim koluma takılmaya çalışan serum ile açılmıştı. Bir hemşire işini sessizce yapmaya çalışırken uyandığımı görünce özür dilercesine başını eğdi. Sorun olmadığını belli edebilmek adına gülümsemeye çalıştım.

Hava uyuduğum zamana göre tamamen kararmıştı. Meyra tekli koltuklardan birinde mutsuz bir ifadeyle uyuyordu, sanırım fazla rahatsızdı. Şule ve dayım ikili koltukta kafa kafaya vermiş uyuyorlardı ve o sırada aklıma gelen Pusat ile başımı çevirdiğimde hala yanımda duruyordu. Gözleri açıktı, yüzünü karanlıktan pek seçemiyordum ama koluma aksi aksi baktığında nedense emindim.

Pekala. O hala nasıl buradaydı? Yani dayım ve Şule bunu nasıl kabul edebilmişti? Aslında onlardan önce kendisinin gideceğini düşünmüştüm. Sonuçta uyanıkken gitmesini engelleyen bendim ve uyuduğumda böyle bir seçenek bulunmuyordu.

Hemşire işini bitirip geri çekildiğinde, "Uyumaya devam et," diye fısıldadı Pusat. 

"Saat kaç?" dedim bende sessizce. Ve bir hastanın yanında bu kadar refakatçinin olması normal miydi? Bayağı bayağı beş kişi kalıyorduk bir odada.

Kolundaki saatte bakıp, "Dört." Battaniyeyi tekrar üzerime çekip arkasına yaslandı ve kollarını göğsünde birleştirdi. "Hadi uyu."

"Sen nasıl buradasın?" Gerçekten şaşkındım. Neden gitmemişti? Konuşmamızı istemeyen Şule'yi tam olarak nasıl ikna etmeyi başarmıştı? Birde dayım vardı. En son ona mezar kazmaya gittiğini söylemişlerdi.

"Hala iyi olduğuna emin olmaya çalışıyorum."

"Şule ve dayım?" dediğimde bir homurtu yükseldi. "Başımıza silah dayadı şerefsiz!" Evet, bu Şule'den başkası değildi. "Canımızla tehdit etti. Zorla çıkarmak istediğimizde ikimizi ensesinden tutulmuş enik gibi tutup dışarıya fırlattı. Hayvan mıdır nedir."

Büyümüş gözlerimle ona bakarken camdan vuran Ay'ın ışığıyla gözlerinin kapalı olduğunu gördüm. Rüyasında konuşmuyordu değil mi?

"Nefret ettim Arya, bu adamı kapıya koy. Sana yenisini bulalım."

Pusat boynunu sağa sola eğdi. "Nerenin manyağı lan bu. Üç saattir aynı şeyleri söyleyip duruyor. Rüyasında da mı yakamda!"

Cidden ben uyurken neler olmuştu? Ve ben bu kavga gürültüyü nasıl duymamıştım?

"Arkadaşımdan uzak dur," deyip kafasını kaldırdı ve gözlerini birkaç saniye kırpıştırıp tekrar dayımın omzuna düştü.

"Siktir oradan," diye öfkeyle konuştuğunda ağzımdan çıkan kısık kahkaha engel olamadım. Bu odada tek kişi deli değildi, hepsi deliydi, hepsi. "Neyse ki şu gülümsemeyi görebildik," dediğinde Pusat duraksayarak yüzüne baktım. Direkt bana bakıyordu.

Utanarak gözlerimi kapattım, "Uyuyorum."

"Iyy," dedi Şule. "Seni Aras abiye söyleyeyim de gör. Bir daha burnunun ucunu, saçının tek bir telini, tırnağının ucunu görebiliyor musun, hep beraber görürüz!" dediğinde gözlerim dehşetle açıldı. Abim. Abim! Ben nasıl bir akılsızdım da aklıma abim gelmezdi?

Ne yapacaktım? Kahretsin, cidden herkesi parça pinçik ederdi, buna bende dahildim. "Pusat," dedim panikle. "Pusat, abim? Aramadığınızı söyle!"

Sesim yüksek sesle çıktığından odadaki herkes irkilerek yerlerinden kalktılar. Dayım yarı kapalı, yarı açık bir gözle yanıma geldiğinde, "Ne oldu? Bir yerin mi acıyor Arya?" dedi. Meyra ve Şule'de geldiklerin, "Abim!" diye çığlık attım. "Haber vermediğinizi söyleyin!"

"Sakin ol Arya," deyip omuzlarıma bastırdı Pusat, canımı yakmıyordu ama harekette edemiyordum. "Kimse bir şey söylemedi, sakin ol."

"Pusat," dedim kolunu tutarak. "Demediniz değil mi? Abim bizi mahveder."

Yaşanacaklarını düşünmek bile istemiyordum. Hayal etmek bile korkunçtu.

"Hareket etmeyi derhal kes," dediğinde dayım, "Ne kızıyorsun?" diye bağırdı.

"Kızmıyorum, dikişleri açılacak," dedi o da son derece yüksek bir ses tonuyla.

Dayım yanımda durup elini Pusat'ın omzuna koydu. İttirmek istemişti ancak ters bir davranış beni etkileyeceğinden durdu. "Senin yüzünden, ellerini yeğenimin üstünden çek."

Pusat'ın elleri gevşedi, ardından çekti. Yüzü donuklaşırken geriye doğru adımladı ve bu defa çıkıp giderken ona durması için hiçbir şey diyemedim. 

Kimin yüzünden yaşanmıştı bunlar bilmiyordum ama gitmesi onun için iyi olacaktı. Yakınımda olanları onu suçlaması kaçınılmazdı ve senin yüzünden cümlesini duydukça omuzları daha çok düşüyordu. Bundan hiç hoşlanmamıştım.

İyi olduğumda onunla konuşacaktım, söyleyeceğim cümleler onu suçlamayacaktı. Ne de olsa attığım adımın sorumluluğunu bende almalıydım, suçu yalnızca Pusat'a yüklemek haksızlık olurdu. 

"Gittiği için rahatlayabildiniz mi?" dediğimde dayım bir kez düşünmeden, "Evet," dedi. "Rahatladık. Çocuk aklınla neler döndüğünü anlayamayabilirsin ama bu olayda Pusat'ı aklamaya çalışmak aptallık olacaktır. Vurulman onunla alakalı, silahı doğrultan o değil diye suçsuz olacak değil."

"Aklamaya falan çalışmıyorum," dedim. "Farkındaysanız doğru düzgün tek kelime edemedim. Neler olduğunu ne ben, ne siz bilmezken birine karşı bu kadar suçlayıcı davranmanız saçma. Evet alakalı olduğunu göremeyecek kadar salak değilim ama dayı," dişlerimi sıktım, "Silahı doğrultanın kim olduğunu bilmiyoruz, hatta bunu aslında kimin istediğini de."

"Vurulmanı isteyecek biri mi var salak arkadaşım?" dediğinde Şule, ona dönmeden dayıma bakmaya devam ettim. Gerçekleri biliyordu. Dedemin kim olduğunu, babamın nasıl biri olduğunu. 

Ve kalkmış böyle davranıyordu. Haksızlıktı bu. 

"Kavga etmek için erken bir saat," diyerek geri doğru bir adım attı. "Sabah olduğunda konuşmaya kaldığımız yerden devam ederiz." Kapıya doğru yürüdü ve çıkmadan son kez döndü, "İyi olmak zorundasın." 

Çıkıp gittiğinde iki arkadaşımda ayakta kalakalmışlardı. "Hadi uyuyalım," diye mırıldanıp, battaniyeyi başıma kadar çekip gözlerimi kapattım. Ben Pusat'ı aklamaya çalışmıyordum. Tek istediğim gerçek nedenlerdi. Ve onları buradan çıktığımda öğrenebilecektim.

🕊

İnstagram: blueanalien

Continue Reading

You'll Also Like

219K 19.2K 35
Alışılmadık bir aile kurgusudur💥 Bol kahkaha garantilidir💃🏻 Kitaptan küçük bir alıntı⤵️ 🪷 Gözlerime bakmaya devam ederken sordu. "Sen benim kim o...
606K 26.1K 23
Kardeşi Mert için gittiği bir barda seçtiği bir adamdan hamile kalmayı planlayan Duru'nun tek amacı doğacak olan bebeğinin kardeşine nefes olmasıdır...
428K 22.9K 70
Anneannesini görmek için gittiği şehirde üsteğmen Göktürk ile karşılaşan Efsun hiç beklemediği gerçeklerle de karşılaşır ___ " sen benim hayatımda h...
1.1M 44.6K 64
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...