Orién : ANKA ATEŞİ | KADER AT...

By oykutzcn

4.6M 415K 139K

Külkedisinin prensese değil, Anka'ya dönüşme hikayesi. Sonsuzluğa kanat çırpan otuz kuşun öyküsü.| Elena'nı... More

1.Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
Yeni bölüm değil :)
Orién 2 yaşında!
21.Bölüm
22.Bölüm
23.Bölüm
24.Bölüm
25.Bölüm
26.Bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm\1
31.Bölüm\2
32.Bölüm
33.Bölüm
34.Bölüm
35.Bölüm
36.Bölüm
37. Bölüm
38.Bölüm
39.Bölüm
40.Bölüm
41.Bölüm
42.Bölüm\1
42.Bölüm\2
43.Bölüm\1
43.Bölüm\2
44.Bölüm
45.Bölüm
46.Bölüm
47.Bölüm
48.Bölüm
49.Bölüm
Kitap hakkında
Kitap hakkında 2\İmza günü.
İmza günü :)
RAFLARDA :)
ORIEN 3 YAŞINDA!
ORIEN 4 YAŞINDA :)
KADER ATEŞİ / 1. BÖLÜM
Kader Ateşi / 2. Bölüm
KADER ATEŞİ / 3. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 4. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 5. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 6. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 7. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 8. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 9. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 10. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 11. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 12. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 13. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 14. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 16. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 17.BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 18. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 19. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 20. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 21. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 22. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 23. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 24. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 25. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 26. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 27. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 28. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 29. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 30. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 31. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 32. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 33. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 34. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 35. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 36. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 37. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 38. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 39. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 40.BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 41.BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 42. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 43. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 44. BÖLÜM| CENAZE
KADER ATEŞİ / 45. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 46. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 47. BÖLÜM
KADER ATEŞİ/ 48. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 49. BÖLÜM
KADER ATEŞİ/ 50.BÖLÜM
KÜL | 1. bölüm
KÜL| 2. Bölüm
KÜL| 3. Bölüm
KÜL| 4. BÖLÜM
KÜL| 5. Bölüm
KÜL| 6. Bölüm
KÜL| 7. Bölüm
KÜL| 8. Bölüm
KÜL| 9. Bölüm
KÜL| 10. Bölüm
KÜL| 11. Bölüm
KÜL| 12. Bölüm
KÜL| 13. Bölüm
KÜL| 14. Bölüm
KÜL| 15. Bölüm | Orién 5 yaşında!
KÜL| 16. Bölüm
KÜL| 17. Bölüm
KÜL| 18. Bölüm
KÜL| 19. Bölüm
KÜL| 20. Bölüm
KÜL| 21. Bölüm
KÜL| 22. Bölüm
KÜL| 23. Bölüm
KÜL| 24. Bölüm
KÜL| 25. Bölüm
KÜL| 26. Bölüm
KÜL| 27.Bölüm
KÜL| 28. Bölüm
FİNAL

KADER ATEŞİ / 15. BÖLÜM

38.1K 2.9K 732
By oykutzcn


OY VERMEYİ VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN LÜTFEN ^^

*

Yemekhanenin kapısından içeri girdiğimizde tüm gözler bize döndü. Evet, şu an okulun en güçlü takımıydık ama bakışların büyük çoğunluğu Nate ile birleşmiş ellerimizdeydi. Onları umursamadan geçtik aralarından. Artık böyle olsun istiyordum. Birazcık normal olmak istiyordum. Her an ölüm veya savaş korkusuyla yaşamak istemiyordum. Bunlar güzel günlerdi ve biz bunu herkesten çok hak etmiştik. Kimsenin bunu bozmasına izin vermeyecektim.

Masamıza otururken, "Bugün ne yapıyoruz?" diye sordu Kathy.

"Siz ne istiyorsanız yapabilirsiniz," dedi Nate büyük bir ciddiyetle. "Biz bugünü Elena ile baş başa geçireceğiz. Yarınki dersler iptal, yarın hep birlikte bir şeyler yapabiliriz." Bana bakarak ekledi. "Konuşmamız gereken şeyler var."

Kahvaltımız bitip diğerleri teker teker yanımızdan ayrılırken, baş başa kaldık.

Bütün gün baş başa olacağımızın heyecanı sararken Nate'e döndüm.

"Ee, ne yapıyoruz?"

Ayağa kalkıp, elimi tutarak beni de kaldırdı.

"Hadi gidelim."

"Nereye gidiyoruz?"

"Tepede kayalıklar var. Orada bizi kimse rahatsız etmez."

"Kulağa güzel geliyor."

Yemek salonunda elimi tutan Nate, bahsettiği kayalıklara gidene dek bir kez bile bırakmadı.

Kayalıklardaki yerimizi aldığımızda okula nasıl geldiğimi, neler olduğunu, onlardan gizlediğim her şeyi en ufak ayrıntısına kadar anlattım. Tüm sorularına içtenlikle, hiçbir şey gizlemeden cevap verdim. Hiç yargılamadı, sorgulamadı beni. Cevap vermek istemediğimde sadece söylememin yeterli olduğunu hatırlattı defalarca. Ama ben her şeyi anlatmak istiyordum. Her şeyi bilmesini istiyordum.

Belki ilk defa bu kadar uzun süre konuşmuştuk ve düşündüğümden çok daha fazla eğlenmiştim. Saatin nasıl geçtiğini anlayamadan hava kararmaya başlamıştı bile.

"Aslında ormandaki şu olayda, orman koruyucularının bize yardım etmesinden bahsediyorum, başka bir şey olduğunu anlamıştım. Ama bu aklımın ucundan bile geçmemişti," dedi Nate.

"Biliyorum," dedim gülerek. "O zamanlar sorularınla çok sıkıştırmıştın beni."

"Seni zor duruma düşürmek istememiştim," dedi, saçlarımı özenli bir şefkatle okşayarak geri atıp. Hiç söylememiş olsa da, saçlarımın yüzümü kapatmasını sevmediğini biliyordum.

"Sadece sana sıkıntı veren bir şey olduğunu biliyordum. Benimle paylaşırsan, belki biraz olsun rahatlarsın diye düşünmüştüm."

Kalbimi sıkıştıran, boğazımı sıkan eller bir anda geri geldi. Kader olduğumu onlardan gizlemek benim için zordu ama o günlerde beni asıl boğan şey, ailemi öldüren yangını benim çıkardığımı öğrenmiş olmamdı. Bir an gördüğüm şeyleri Nate'e anlatmayı istedim. Ama nasıl dile getireceğimi bilmiyordum. Nasıl söyleyebilirdim ki? Ailemi öldüren yangını ben çıkardım diye nasıl derdim? Kalbime saplanıp kalmış bu kelimeleri, nasıl söküp gün ışığına dökebilirdim? Hem, o zaman daha çok kanatmaz mıydı çıktıkları yaraları?

Nate'in sesi ile yeniden ona döndüm.

"Bir sorum daha var. Aslında bunu sormak istemiyorum. Ama öğrenmek de istiyorum."

"Sorun yok. İstediğini sorabilirsin," dedim gülümseyip ona güven vererek.

Birkaç saniye nasıl soracağını düşünürmüş gibi gözlerimin içine baktı.

"Bana ailenden bahseder misin?"

Gözlerimi, sakin sakin dalgalanan denize çevirdim. Şimdiden yanmaya başlamışlardı bile.

"Anlatabileceğim çok fazla anım yok aslında. Ama kader olduğumdan sanırım, hatırladığım birkaç görüntü var hafızamda," dedim sesim titrerken.

Nate yanıma yaklaşıp sıkıca sarıldı.

"Önemli değil."

"Söylediğim gibi, sorun yok," dedim ve anlatmaya başladım. "Üç yaşındaydım. Hatırladığım ilk anılar. Evimizin her yeri yanıyor. Her yeri duman sarmış, korkunç bir koku var. Sıcaklık tenimi kavuruyor, kokudan ve dumandan nefes alamıyorum. Yatağımın yanına çöküp ağlamaya başladım. Anneme, babama seslendim. Sesim çıktığı kadar bağırdım ama kimse gelmedi. Belki de çoktan..."

Cümlemi yarıda bırakıp başka bir cümleye geçtim.

"Öyle çok korkuyordum ki, korkudan ölebilirdim. Evimiz yavaş yavaş yıkılmaya başlamıştı bile. Oradan nasıl kurtulduğumu, beni o evin içinden çıkarmayı nasıl başardıklarını hatırlamıyorum. Çok zorladım kendimi ama o andan sonra neler olduğunu bilmiyorum. Belki de bayıldım.

Sonrası da çok net değil benim için. Bildiğim tek şey, o günden sonra uzaktan teyzemle yaşamak zorunda kalışım. Ailemden geriye ise yalnızca..."

İkinci kez yarım bıraktım cümlemi. Nate elimi sıkıca tutmuş, dikkatle beni dinliyordu. Diğer elimle gözlerimdeki yaşları silip anlatmaya devam ettim. Bunu şimdi yapmalıydım, bir daha bu konuşmayı yapamayabilirdim.

"Bulamadılar. Neler olup bittiğini bilmiyorum. O yangından sadece üç yaşında olmama rağmen nasıl kurtuldum, ailem neden kurtulamadı bilmiyorum. Hayatım yalnızca bir gecede yok olmuştu. Geriye kalan, sadece koca bir hiçti. Asıl kötü olan, yangını hatırladığım halde ailemin yüzünü hatırlamamamdı. Tek bir fotoğrafları bile kalmamıştı geride. Yüzlerce, belki binlerce kez zorladım hafızamı ama olmadı. Sonra, oyunlardan önceki günlerden birinde, ben uyurken bir şey oldu. Kendimi bir anda evimizde buldum. Üç yaşındaki halim yatakta yatıyor, annem de ona Simurg efsanesini anlatıyordu."

Gözyaşlarımı kısa bir süreliğine de olsa durdurmayı başarıp, gülümsedim.

"Simurg efsanesini onun ağzından dinledim. Nate, onu görmeni o kadar çok isterdim ki. O... O, o kadar güzeldi ki... Hep merak ederdim, acaba anneme benziyor muyum diye. Ama o, benim hayal ettiğimden bile daha güzeldi."

Nate elinin tersiyle yanağımı okşadı.

"Ne kadar güzel olduğunu tahmin edebiliyorum."

Elimi, yüzümdeki elinin üzerine koydum. Onunla ilgili kısmı da anlatacaktım ama vazgeçtim. Belki daha önce onu görmüştüm, ailem o yüzden biliyordu Nate'i. Nedenini öğrenene dek bir şey söylemeyecektim. Nedense bu konuda içimi sıkan bir şey vardı ve ben artık kader içgüdülerimi dinlemeyi öğrenmiştim.

"Sen?" dedim. "Sıra sende."

"Ben de daha sonra anlatırım olur mu? Yarın belki? Ayrıca sen acıkmadın mı hala? Akşam oldu."

Bir an durup düşündüm.

"Sanırım acıkmışım." Midemden yükselen onaylayıcı ses ile kaşlarımı çattım. "Hem de çok."

Nate ayağa kalkarken, "Benim kadar acıkmış olamazsın," dedi. "Nerede yemek istersin?"

"Yemekhanenin yemeklerini seviyorum. Ayrıca hava çok sıcak, Lermont buradan daha serin."

Tekrar Lermont'a doğru yürürken bir anda aklıma geliveren şeyle olduğum yerde durdum.

"Ah! İnanamıyorum!"

Nate korkuyla bana baktı.

"Ne? Ne oldu?"

"Neredeyse unutuyordum. Yarın Claire ve Kathy'nin doğum günü!"

Nate bana 'bu muydu?' bakışı atıp, "Neredeyse," dedi. "Önemli olan unutmamış olman. Hoş, unutsan ne olacak ki?"

"Öyle söyleme," dedim tekrar yürümeye devam ederken. "Özel günler önemlidir."

"Demek önemlidir," dedi kafasını sallayarak. "Öyle diyorsan öyledir tabii."

***

Yemek salonunda uzun uzun yemeğimizi yedikten sonra, soğuk içeceklerimizi alıp bahçedeki puflara geçtik. Bir süre sonra şehirden dönen takımın geri kalanı da bize katıldı. Lucas'ın Amy'yi sırtında taşımasını, Nate ile şaşkınlıkla izledik. Anlaşılan Amy ve Lucas'ın arasında geçmesi beklenen konuşma, oldukça olumlu geçmişti. Lucas, Amy'yi bir pufa oturttuğunda hemen yanına, çimlerin üzerine yığıldı.

"Ne oldu?" diye sordum gülerek onları izlerken.

"Ne olacak," dedi Lucas, yarı kızgınlık yarı sitem ile. "Bildiğimiz Amy. Ama bu sefer yere fena yapıştı. Tabii bana işkence yapmayı sevdiğinden, olan bana oluyor."

Amy, Lucas'ın söyledikleri karşısında kıkırdadı. Herkes oldukça keyifli görünüyordu. Tüm akşam Amy'yi sırtında taşımak zorunda kalan Lucas bile. Sonunda uzun zamandır istediğim şey olmuştu. Biz de diğer boyuttaki sıradan arkadaş grupları gibiydik. Elementlerden, hainlerden, planlardan değil; normal şeylerden bahsediyorduk.

"George nerede?" diye sordum, saat geç olmasına rağmen hala gelmemiş olduğunu fark ettiğimde.

"Okula dönerken bizden ayrıldı," dedi Lucas. "Bir işi varmış."

"Şu değişimden sonra kendine bir kız arkadaş buldu sanırım," dedi Kathy gülerek.

Bu söylediğine katılmıyordum. Daha doğrusu katılmak istemiyordum. Neden George bizden gizli biriyle görüşsün ki?

"Öyle olsaydı bizimle paylaşırdı."

"George utangaç çocuktur," dedi Jeff. "Biraz bekleyin, kesinlikle paylaşacaktır."

Gece yarısından daha geç saatlere kadar hep birlikte sohbet ettik. Amy uyuklamaya başladığında, yine kendini Lucas'a taşıttı. Biz de onlarla birlikte kalkıp, odalarımızın yolunu tuttuk. Artık Chris nöbeti bitmişti. Herkes odalarına çekilip Amy uyuduğunda, duştan çıkıp saçını tarayan Bella'nın yanına oturdum.

"Moralin bozuk gibi duruyorsun," dedim sessizce.

"Aksine gayet iyiyim," dedi, saçlarını taramaya devam ederken. "Yoruldum sadece. Başka bir şey yok."

"Emin misin?"

"Kesinlikle."

"Sen öyle diyorsan," dedim tek omzumu kaldırıp. Moralinin bozuk olduğu belliydi ama üzerine gitmedim. "Yarın Kathy ve Claire'in doğum günü, biliyorsunuz değil mi?"

"Evet, bugün çocuklarla kısaca konuştuk ama bir plan yapmadık. Tyler pasta işini halledebileceğini söyledi."

"Şehirde kutlayabiliriz. Daha önce gittiğimizde çok eğlenmiştik."

"Amy'ye kalsa çok büyük bir parti organize edecek."

"Claire ve Kathy'nin büyük partiden hoşlanacağını pek sanmıyorum," dedim gülerek. "Büyük partiler Amy'ye göre."

"Ben de öyle düşünüyorum. Özellikle de Claire hoşlanmayacaktır."

"Bana kalırsa burada, takım olarak kendi aramızda kutlayalım. Yarın diğer kızlarla daha detaylı konuşuruz."

"Genel olarak fikirler o yönde zaten."

"Yarın tekrar konuşuruz. İyi geceler," dedim, Bella'nın yatağından kalkıp kendi yatağıma geçerken.

"İyi geceler."

Bella'yı üzen bir şey vardı ve ben sadece bugünlük üzerine gitmemiştim. Yarın neler olduğunu kesinlikle öğrenecektim.

***

Sıçrayarak uyandım uykumdan. Bella ve Amy ağladığımı duymasın diye, iki elimle birden sıkıca kapattım ağzımı. Alevlerin sıcaklığı o kadar gerçekti ki, yastığım bile terden sırılsıklam olmuştu. Nefes alamıyordum. Kendimi sakinleştirmeyi başaramayacağımı anladığımda koşarak odadan çıktım. Ortak salondan geçip koridoru da koştuktan sonra, kendimi balkondaki koltuklara bıraktım. Dayanamayacakmış gibi hissediyordum. Ben tükeniyor, yok oluyordum artık. İçimden kopup gelen gözyaşları öyle çoktular ki, dökülürlerken tüm bedenim sarsılıyordu. Hıçkırıklarımın arasından ağzımdan sadece iki kelime döküldü. Bir yakarış. Bir af dileyiş...

"Anne... Baba..."

Kaç saat orada oturup ağladığımı bilmiyordum. Sonunda yorgunluktan kendimden geçmiştim.

***

Gözlerimi usulca araladım. Işığa alışamadığından birkaç kez kapanıp geri açıldıktan sonra, tamamen aralandılar. Karşıma, balkon duvarının üzerine oturmuş beni izleyen Nate'e baktım. Yanıma yaklaşıp, üzerinde uyuduğum sallanan koltuğun önünde diz çöktü.

"Bizi çok korkuttun Elena," dedi, kaşlarını çatarak.

Tahmin ettiğimden de uzun süre ağladığımı, başımdaki şiddetli ağrıdan anlayabiliyordum. Elim istem dışı başıma giderken, koltuğun üzerinde oturdum. Ayaklarımı koltuğun üzerinde kendime çekerek, kollarımı bacaklarımın etrafına doladım. Nate ayağa kalkıp kollarını göğsünde birleştirerek, yanıma gelmek yerine karşımda dikilmeye devam etti.

"Ne yapıyorsun burada?"

Cevap vermedim. Konuşmaya mecalim kalmamıştı. Çenemi dizlerimin üzerine yaslayıp, gözlerimi boşluğa diktim. Bir süre o şekilde sessizce bekledikten sonra cevap verdim.

"Dün gece kötü bir rüya gördüm. Hava almak için balkona çıktım. Uyuyakalmışım."

"Bu balkonda neler olduğunu hatırlıyorsun değil mi? Chris ile?"

Boş gözlerimi ona çevirdim.

"Hatırlıyorum."

Yanıma oturdu.

"Neden yanıma gelmedin?"

"Seni rahatsız etmek istemedim. Buradaki koku," Havayı içime çektikten sonra ekledim. "Bana seni hatırlatıyor."

Kolunu omzuma atıp, beni kendine çekti. Kollarıyla beni sarmalarken, "Ne gördün rüyanda?" diye sordu.

Yüzümü göğsüne iyice gömüp, kokusunu içime çektikten sonra cevapladım.

"Yangını."

Saçlarımı öptü.

"Benim yüzümden değil mi? Dün bana anlattığın için."

Kafamı salladım.

"Hayır. Zaten hemen hemen her gün görüyorum. Sadece, artık dayanılmaz olmaya başladı."

Koltukta yavaş yavaş sallanırken, Nate'in kollarının arasında olmanın verdiği huzurla gözlerimi kapattım.

"Anlatmadığın bir şey var," dedi Nate, sakince.

"Anlatamadığım bir şey var."

"Seni içten içe bitiren bir acın var."

"Özgür bırakmıştım oysa."

"Hayır. Herkes, her şey bir gün geri döner. Özgür bırakmakla olmaz."

Kendini biraz geri çektiğinde göğsünden kalkıp ona baktım. Çenemden tutup, gözlerimi kendisine sabitleyerek devam etti.

"Öyle çok seveceğim ki seni... Gerekirse, kendi ruhumdan verip kapatacağım ruhundaki o boşluğu. Sonra, ufak bir iz kalacak geriye. Hep kalır. Birlikte bakacağız o ize. Seveceğiz onu. Öyle çok seveceğiz ki, utanacak kendinden. Biliyorum, huysuz olur onlar. Ama biz kıracağız inadını. Bir süre sonra o da gülümseyecek bize. Göndermekle olmaz, kabul edeceğiz. Ve ben, sileceğim o hüznü gözlerinden. Gözlerinden giden hüznün yerine de ben geçeceğim. Ve sen, sonsuza dek benden bir parça ile yaşayacaksın."

Nate'in söyledikleri karşısında gözlerim dolarken, Nate beni kendine çekip önce sol, sonra sağ gözüme ufak bir öpücük kondurup beni yeniden göğsüne yatırdı. Birbirimize sarılı vaziyette bir süre sessizce oturduktan sonra uyku yeniden gözlerime hücum etti.

"Nate?"

"Efendim?"

"Biraz uyuyabilir miyim?"

"İstediğin kadar uyuyabilirsin."

***

Tekrar uyandığımda kendimi harika hissediyordum. Günlerdir yatağımda bulamadığım rahatlığı bulmuş, Nate'in kokusu ile sarhoş olmuş ve renkler diyarındaki rüyalarda uçuşmuştum.

Yavaşça Nate'in kollarının arasından çıktım. O da uyumuş, başı arkaya düşmüştü. Uzun uzun yüzünü inceledim. Parmaklarımın ucuyla şakağına dokunup, usulca yanağına indim. Bu ufak dokunuş bile kalbimin kanatlanmasına yetmişti.

Göz kapaklarının altındaki gözlerinin kıpırdadığını görebiliyordum. Elimi yanağına yerleştirip, diğer yanağından öptüm. Sonra bir daha ve bir kez daha... Nate halinden memnun bir şekilde gülümseyerek tek gözünü açtı. Bana kısaca bir bakış atıp, tekrar kapattı. Bu çocuksu hareketine küçük bir kahkaha attıktan sonra, bu sefer dudaklarının üzerine ufak bir öpücük kondurdum. Gözlerini açsa da tekrar kapattı.

"Sanırım yeterli değil," dedi gülerek.

"Hep daha fazlasını istiyorsun çırak çocuk, yetinmeyi bilmelisin," dedim ben de aynı şekilde.

Bu sefer gözlerini açıp, sırtını dikleştirirken bana döndü.

"Hala mı çırak çocuk? Mesela sevgilim falan varken, neden çırak çocuk?"

"Evet, hala çırak çocuk," dedim ayağa kalkarken. Kollarımı iki yana açıp vücudumu esnettim. Nate de kalkıp aynısını yaptı.

"Nasıl hissediyorsun?"

"Harika!"

"Güzel. Kahvaltıya gidebiliriz o halde."

"Önce duş alıp üzerimi değiştirmem lazım," dedim, pijamalarımı gösterirken. Bu sefer üzerimde pembe kalpli pijamam yoktu ama bunlar da ondan çok da aşağı kalmıyordu. Nate söylediklerimi hiç umursamayarak elimden tutup çekiştirmeye başladı.

"Boş ver değiştirme."

"Değiştirme mi? Asla olmaz. Nate? Nate bıraksana."

Elimi çekip kurtulmaya ve onu durdurmaya çalıştım ama işe yaramıyordu.

"Böyle gidemem. Nate lütfen."

Ne söylersem söyleyeyim beni dinlemiyordu.

"Ne olacak ki? Bak benim üzerimde de pijama var."

"Sen ona pijama mı diyorsun? Bildiğin normal, düz bir eşofman ve tişört. İnsanlar derse gelirken giyiyor onları. Nate!"

"Sana ceza olsun."

"Hayır olmaz. Nate!"

Artık çok geçti. Yurdun kapısından çıkmıştık bile. Ben de kaderime razı gelip yanında sessizce yürümeye devam ettim.

Masamıza, diğerlerinin yanına gittiğimizde, Jeff'in kahkahası sayesinde beni fark etmeyen birkaç kişi de fark etmiş oldu.

"Bu pijamayı oyunlardan önce de giymeliydin kaptan. Tüm rakiplerimiz korkudan titrerdi."

Onlar benimle dalga geçedursun, ben hiçbir şey söylemeden önümdekileri yemeye koyuldum.

Kahvaltıdan sonra odalarımıza gidip, şehre inmek için hazırlanmaya başladık. Claire ve Kathy'den gizli planımızı da yapmıştık o arada. Şehre birkaç grup halinde gidecektik, akşam yemeğinde herkes yemekhanede olacaktı ve yemekten sonra kutlayacaktık. Hiç de karışık bir plan değildi ve şimdiye dek yaptığımız tüm o karışık planlardan sonra bu bana çok iyi gelmişti. Geriye sadece hediyeler kalmıştı ama bu konuda büyük bir sorunumuz vardı. Hiç Orién paramız kalmamıştı ve boyut kapıları kapatılmıştı. Nate ve kuzenlerinin yardım tekliflerini ise ısrarla reddetmiştik. Hediyeler sonraya kalmıştı ama neyse ki Kathy ve Claire bunu sorun yapmazlardı. Sonuçta onlar Amy değillerdi!

Şehre indiğimizde pasta işini Tyler halledeceğinden biz de sahilde yürüdük. Islandık, kuruduk, yine harika bir gün geçirdik. Akşam yemeği saatlerinde ise tekrar Lermont'a döndük. Yemeğimizi yedikten sonra bahçedeki puflara geçtik. Biraz sohbet ettikten sonra Shanny ile birlikte pastaları getirip Claire ve Kathy'nin doğum gününü kutladık.

Claire unuttuğumuzu düşündüğünü ve kendini çok kötü hissettiğini itiraf ederek ağlamaya başladı. Pastayı ikisinin önüne, yere koyduğumuzda ise nefesim kesilene kadar sarıldı bana.

"Ben unutmadığınıza emindim ama son saatlerde artık şüphelenmeye başlamıştım," dedi Kathy.

"Üflemeden önce dilek tutmayı unutmayın," dedim. İkisi de gözlerini kapatıp dileklerini diledikten sonra mumları üflediler.

Biz onları alkışlarken, "Ben sizinle yüz elli yıl yaşamayı diledim!" dedi Claire kollarını havaya kaldırıp, çocuksu bir coşkuyla bağırarak.

"Bunu söylememen gerekiyordu," dedi Kathy sahte bir kızgınlıkla.

Claire omuz silkti.

"Olsun, sanki bilmiyorsunuz."

Herkes eğlenirken Bella çok sakin duruyordu. Bu sefer Bella'nın yanına gitmek yerine, sol tarafımda oturan Amy'ye yaklaştım.

"Bu akşam kızlar gecesi yapalım mı?"

"Harika olur!" dedi heyecanla.

Bu sefer çok geç saatlere kadar dışarıda oturmayıp odamıza çıktık. Kapıları kilitleyip bizim odamızda toplandık. Amy yardımımızla yatağın üzerinde ağaya kalkıp konuşmaya başladı.

"Okulun en güçlü, en havalı, en muhteşem takımının Ankaları! An itibari ile kızlar gecesi başlamış bulunmaktadır!"

Hepimiz alkışladıktan sonra konuşmaya devam etti.

"Bu geceyi hafife almayın sakın," dedi gözlerini kısıp, işaret parmağını tek tek üzerimizde dolaştırırken. "Bu gece tüm sırlar ortaya çıkacak, konuşulmamış ne varsa konuşulacak!"

Bella, Amy'nin kolundan çekip yatağa düşürdü.

"Aramızda en küçüğün sen olduğu ne kadar da belli!"

"Hey! Ayağım kırık benim ayağım!" diye çıkıştı Amy. "Daha düzgün davran bana."

"Daha ne kadar düzgün davranabilirim acaba," dedi Bella Amy'ye inanamayarak bakarken. "Ayakkabılarını bile ben giydiriyorum!"

"Değil mi!" dedi Amy. Kolunu Bella'nın omzuna atıp kendine çekerken ekledi, "Doğru söylüyorsun!"

Lily araya girdi.

"Anlatılacak bir şey varsa, önce sen başlayacaksın Amy. Lucas ile neler oluyor?"

Amy kolunu Bella'nın üzerinden çekip yerine iyice yerleşti.

"Bir şey olduğu yok aslında. Lucas çarşıda dolaşırken yanıma geldi. Neden ona yeşil bir dev olduğunu söylediğimi sordu. Ondan hoşlanmadığımı düşünmüş şapşal," dedi gülerek. "Ben de öyle bir şey olmadığını, o gün biraz sinirli olduğumu söyledim. Sonra işte, biraz muhabbet ettik. Önemli konular değildi. Ama itiraf etmeliyim ki harika bir gün geçirdim. Görmeliydiniz, bir yerime zarar gelmemesi için o kadar uğraştı ki. Ben narin bir kelebek, Lucas da kaba elleriyle beni yakalamaya çalışan bir dağ trollü gibiydi."

Kathy kahkahasını tutamadı.

"İlginç bir aşk anlayışın var Amy."

"Dur henüz bitmedi," dedi Amy ciddiliğini sürdürerek. "Sonra, "dedi kızarıp kahkahasını tutmaya çalışır gibi iki eli ile ağzını kapatarak. Ufak bir kıkırdamanın ardından hızlıca ekledi, "Neden sürekli benim yanımda olmak istediğini anlamadığını ve bunu anlayabilmek için yanımda olmak istediğini söyledi. Ah bir de, beni tanımak istediğini söyledi."

"Ne!" diye bağırdı Kathy. "Lucas? Amy bu resmen bir çıkma teklifi!"

"Öyle mi diyorsunuz?" dedi Amy yine kıkırdayarak. "Ama yemeğe çıkmayı falan teklif etmedi."

"Ben kesinlikle öyle diyorum," dedi Claire. "Eminim onu da yapacaktır."

Ben de ona hak verdim.

"Kesinlikle katılıyorum."

"Umarım haklısınızdır. Ama burası farklı bir dünya, bu farklı anlamlara gelebilir," dedi Amy gülerek. "Neyse, önemli olan yanımda olmak istemesi."

"Er ya da geç bu olacak," dedi Shanny.

"Peki ya George'a ne diyorsunuz?" diye sordu Kathy. "Bu kadar yakışıklı olabileceği aklınıza gelir miydi?"

"Ben ona yakışıklı değil, sevimli derdim," dedi Claire.

"Ne derseniz deyin," dedi Amy. "Çok değişmiş. Yolda yürürken hiç tanımadığı kişilerin bile dikkatini çeken insanlar olur ya. O da onlardan biri olmuş. Şahsen ben çok beğendim."

"Ben beğenmedim."

Bella'nın cümlesiyle hepimiz şaşkınlıkla ona döndük.

"Ne?" dedi hepimize bakarak. "Eski hali daha sevimliydi bence. Ben bu halini beğenmedim."

Amy'nin ağzı şaşkınlıkla bir karış açıldı. Sonra bir anda bağırdı.

"Aman tanrım! İnanamıyorum!"

Sekerek üzerinde bizim oturduğumuz yatağa gelip, Bella'nın tam karşısına oturdu. "Bir de uzaktan bakayım," deyip dikkatle Bella'yı süzdü. Biz ne olduğunu anlayamaz halde birbirimizle bakışırken Amy tekrar bağırdı.

"Aman tanrım! Satanist kız, turuncu kafalı dört göze aşık olmuş!"

Bir anda bütün sesler birbirine karıştı.

"Ne!"

" Saçmalama Amy! "

"Aslında ben anlamıştım."

"Ben de! Morali bozuktu birkaç gündür."

Herkes bir ağızdan fikirlerini söylerken ben Bella'yı izledim. Tek tek herkese bakıp ellerini teslim olurmuş gibi havaya kaldırdı.

"Tamam! Tamam." Sesler Bella'nın teslimiyeti ile kesilirken, tüm gözler ona döndü. "Tamam. Teslim oluyorum," dedi ayağa kalkıp.

"Kabul ediyorsun yani?" dedi Amy.

Bella yeniden kendini yatağa bıraktı.

"Evet."

"Haha! Biliyordum!" dedi Amy. "Ben hiç yanılmam. Elena'nın çırak çocuğa aşık olduğunu da ilk ben anlamamış mıydım?"

"Hayır hayatım o Shanny idi." dedi Claire gülerek.

"O ya da ben. Fark etmez," dedi elini havada savurarak. "Hepimiz bir değil miyiz sonuçta?" Bella'ya döndü tekrar. "Ne zamandan beri? Her şeyi anlat. En başından."

"Ormanda siyah kurtların bizi kovaladığı günden beri," dedi Bella.

"O zamandan beri bizden gizliyor muydun yani?" dedi, Bella'nın yanında oturan Claire. "Kalbimi kırdın."

Claire'in Bella'dan korktuğu zamanlar aklıma gelirken gülümsedim.

Bella gülerek, işaret parmağıyla Claire'i kafasından hafifçe itti.

"Senin kalbini kıranın kafasını kırarım ben. Kendimin bile."

Bize dönerek düşünceli bir şekilde konuşmaya devam etti.

"İlk başlarda sadece hayatımı kurtardığı için öyle hissettiğimi sandım. O gün onu bir görmeliydiniz. Orada yaptığı, hayatım boyunca gördüğüm en havalı şeydi." Duraksayıp güldü. "Tabii Elena'yı finalde görene dek." Sonra yeniden ciddileşip anlatmaya devam etti. "Yani ben de emin değildim ne olduğundan. Sonra, çok güçlü olduğu için olduğunu, bunun aşk değil hayranlık olduğunu düşündüm."

"Ah! Elena iki!" dedi Claire. "Peki ne zaman emin oldun?"

"Oyunlardan önce elementlerimiz aynı diye onunla çalıştık ya. O günlerden birinde bana dikkatle bakıp şöyle dedi: Ne kadar güzel bir kız olduğunun farkında mısın Bella?" derken George'un taklidini yapmıştı. Sonra kendi haline geri döndü. "İşte o zaman. Kalbimin ilk defa farklı attığını hissettiğim o anda."

"Sanırım iki yeni çiftimiz daha geliyor," dedi Shanny.

"Hayır," dedi Lily. "Üç."

"Üçüncü kim?"

Hepimiz Shanny'e baktık.

"Farkında olmadığını söyleme Shanny," dedi Amy.

"Anladım," dedi Shanny utanarak gülerken. "Jeff'ten bahsediyorsunuz."

Amy ayağa kalkıp omuzlarını dikleştirip, kollarını hafifçe kaldırarak kabardı. Jeff'in iri vücudunun taklidini yaparak, "Hem fiziksel olarak yakışıyorsunuz," dedikten sonra tekrar yerine oturdu. "Hem de karakter. Lucas'ı ya da George'u bilmem, ama Nate Elena'ya nasıl değer veriyorsa, Jeff'te sana en az o kadar değer veriyor."

"Farkındayım ama şu an bunu konuşmak için biraz erken kızlar."

"Eğer Jeff'e kalırsak önümüzdeki bir sene daha Shanny'e açılamaz," dedi Amy.

"Sakın Amy," dedi Shanny onu uyararak. "Sakın bir şey yapma bu konuda."

"Asla!" dedi Amy. Ama Shanny'nin hala ona ciddi bir şekilde baktığını fark ettiğinde sol elini kaldırdı. "Söz veriyorum."

"Bu konu kapandıysa Bella'ya geri dönmek istiyorum," dedim ona dönüp. "Son günlerde moralinin bozuk olduğunun farkındayız."

"Çünkü George'un son günlerde kafası başka bir yerde sanki," dedi mutsuzluğu sesine yansırken. "Bu değişimden de öncesinden bahsediyorum. O, benim farkımda bile değil."

"Sana daha önce de söylediğim gibi Bella," dedi Amy yine araya girerek. "Elena'nın doğuştan gelen insanüstü bir güzelliği var ve ne kadar saçma kıyafetler giyerse giysin bu onun güzelliğini kapatmıyor. Yani daha doğrusu kapatmıyordu çünkü tanrıya şükür artık normal insanlar gibi giyinmeye -pijamalarını saymazsak- başladı. Ama sen hala satanist gibi dolaşmaya devam ediyorsun."

Amy'nin daha fazla konuşmasını engellemek için araya girdim. Söz konusu Amy olduğunda sürekli bunu yapmak zorunda kalıyordum.

"Amy! Bu biraz sert olmadı mı?"

"Hayır. Ben onun dostuyum Elena. Biz doğruları söylemezsek kim söyleyecek?"

"Amy haklı," dedi Bella.

Claire ayağa kalkıp ellerini kaldırarak herkesi susturdu.

"Bir saniye. Az önceki cümleyi herkes duydu mu yoksa ben rüya mı görüyorum? Bella, Amy'nin haklı olduğunu mu söyledi?"

"Doğru duydun."

Amy, onları takmayarak Shanny'e döndü.

"O zaman bu sefer sıra Bella'da," dediğinde ellerini kaldırıp havada bir beşlik çaktılar.

Saatlerce neler yapabileceğimizi konuştuk. Herkesin dolabına tek tek uğrayıp, yeni kombinler yarattık. Herkes seve seve dolabını vermeye hazırdı. Tabii ki en az rağbet gören dolap benimki olmuştu. Bella kıyafetleri denerken gülmekten gözlerimizden yaşlar gelmişti.

Bella kendi tarzından asla ödün vermeyecekti. Bunu biz de istemezdik zaten, o farklılığı ile güzeldi. Sadece tarzı ile aynı doğrultuda biraz daha farklı ve özenli görünmesini sağlayacaktık o kadar. Yani, kızlar sağlayacaktı.

Yatmaya karar verdiğimizde birbirimize iyi geceler dileyip kendi odalarımıza çekildik. Harika bir gün daha geçirmiş olmanın rahatlığıyla uykuya daldım. Açıkçası bu gece kötü rüyalar, dayanılmaz kabuslar beklemiyordum.


AMY

Uyurken sesler duysa da, uyku sersemliği kaynaklı olabileceğini düşünüp uykusuna devam etti Amy. Rüyasında gördüğü Lucas ona çok daha cazip geliyordu. Eğer hemen uyursa, rüyasına kaldığı yerden devam edebilirdi. Ne kadar da tatlı bir rüya görüyordu. Lucas ile evlenmişti. İkisi de orduya girmişti ve eve döndüklerinde sevimli bir erkek çocuğu, "Anne! Baba!" diyerek üstlerine atlıyordu.

Ses tekrar geldiğinde ise Elena'nın yine bir kabus görüyor olabileceği ihtimali ile uyanıp ayağa kalktı. Komodinin üzerindeki feneri yakıp Elena'nın yatağına oturdu. Yanılmamıştı. Yine kabus görüyordu. Elena'nın anlatmadığı başka bir şey olduğunu biliyorlardı. Çok merak etseler de ne olduğunu soramıyorlardı. Aile ile ilgili konuların ne kadar hassas olduğunu hepsi biliyordu. Ailesini feci bir şekilde kaybettiğini, bu yüzden sürekli kabus gördüğünü ve anne ve babasını sayıkladığını biliyorlardı ama ne olduysa ormandan döndükten sonra bu kabuslar ve sayıklamalar çok daha kötü hale gelmişti. Uyumadığı, yemek yemediği için çok kilo vermişti ve bu kiloları hala geri alamamıştı. Onun için üzülüyorlardı. Elena'nın sürekli başkalarını düşünüyor olması ise onları daha çok endişelendiriyordu.

Zaten kötü bir rüyanın ortasında olduğundan, onu aniden uyandırıp daha da fazla korkutmamak için sakince seslendi Amy.

"Elena?"

"Elena!"

Herhangi bir tepki gelmeyince sesini biraz daha yükseltip tekrarladı.

"Elena? Elena uyan, rüya görüyorsun. Elena!"

O sırada Bella da uyanmıştı ve Amy, Elena'nın uyanmadığı her saniye daha da büyük bir panik dalgasına kapılıyordu.

Yanağına hafifçe dokunarak uyandırmayı denedi.

"Elena! Beni duyuyor musun? Kabus görüyorsun. Hadi uyan! Elena!"

Bella da yanına geldi. "Ne oldu?"

Amy hepten paniğe kapılmıştı.

"Rüya görüyor, uyandıramıyorum."

Bella, Elena'yı omuzlarından tutup sarstı.

"Elena! Uyan!"

Bunun da işe yaramaması ile Amy tamamen kontrolü kaybetmiş, ağlamaya başlamıştı.

Elena ellerini yumruk yapmış, son gücü ile sıkıyordu. İlk başta usul usul dökülen gözyaşları daha da çoğalmış, şiddetli bir ağlamaya dönüşmüştü.

Amy, kendine zarar vermemesi için yumruk şeklinde sıktığı kaskatı parmaklarını açmaya çalışsa da başarılı olamadı.

O sırada yan odadan, Lily ve Shanny'nin odasından yükselen sesleri duydu. Birisi daha ağlıyordu. Shannon'ın korku dolu sesi odalarına kadar ulaştı.

"Lily, Lily uyan!"

Amy, Bella'ya, "Ne oluyor?" diye sorduğunda, Bella koşarak yan odaya gitti. Herkes uyanmıştı. Kathy ve Claire geldi. Sonra Shanny, Bella. Sürekli gelip gidiyorlardı.

Amy o arada Elena'yı uyandırmaya çalışıyordu ama işe yaramıyordu. Bella geldiğinde Elena'nın yüzüne su attı ama o da bir işe yaramadı.

"Ne oluyor?" diye sordu Amy tekrar.

Bella'nın yüzü bembeyaz olmuştu.

"Lily de Elena ile aynı şekilde. Uyanmıyor."

Elena acı çeker gibi kıvranıp bağırmaya başladığında, oda bir anda aydınlanmıştı. Komodinin üzerinde usul usul yanan fenerin alevi öyle büyümüştü ki, feneri patlatmak üzereydi. Masanın üzerinde yanmadan duran fenerler de alev almıştı. Bella pencereye döndüğünde olduğu yerde kaldı.

"Aman tanrım!"

"Ne?"

Bella gözünü dışarıdan çevirmeden cevap verdi.

"Bahçedeki tüm fenerler, meşaleler. Hepsinin alevi beş katına çıkmış neredeyse. Alev alev yanıyorlar!"

Amy Elena'yı tüm gücüyle sarstı.

"Elena!"

*

Continue Reading

You'll Also Like

40.2K 4.5K 63
Taylan, on dört ciltlik bir fantastik romanın son cildini bitirince büyük bir hayal kırıklığına uğrar ve ufak bir sinir krizinden sonra geçirdiği ufa...
491 73 10
Paralel evrende ki haliniz sizden ayna yolu ile yardım isteseydi?
258 93 7
Göksel Kahraman, prestijli folklor okulu akademisinde Kafkas folkrorunda eğitim verirken kadimlerin parşömenlerindeki ritüellere kafayı takmıştır. İn...
2.5M 118K 78
#2 +18 şiddet içerir Karanlık hüküm sürer ruhunu kaybetmiş bedenlerde. Bakanlar onları güçlü sanırlar. Hasta bedenlerdir onlar. Ruhları kayıptır. A...