Başlangıç - Kayıp Tanrıça

By CansuMuyan

27.1K 2.6K 442

Kayıp Tanrıça öncesini anlatan ve Sarah gelmeden önceki Shat'ı, Dragua'yı, Sorcier'yi bulabileceğiniz prologu... More

1.KISIM- Bölüm 2
1.KISIM- Bölüm 3
1.KISIM- Bölüm 4
1.KISIM- Bölüm 5
1.KISIM- Bölüm 6
1.KISIM- Bölüm 7
1.KISIM- Bölüm 8
1.KISIM- Bölüm 9
1.KISIM- Bölüm 10
1.KISIM- Bölüm 11
1. KISIM- Bölüm 12
1.KISIM- Bölüm 13
1.KISIM- Bölüm 14
1.KISIM- Bölüm 15
1.Kısım- Bölüm 16
1.KISIM- Bölüm 17
1.KISIM- Bölüm 18
1.KISIM- Bölüm 19
2.KISIM-Bölüm Bir- Bakış
2.KISIM-Bölüm 2-Sızı

1.KISIM- Bölüm Bir

6K 339 146
By CansuMuyan

Yer: Arnavutluk

Doktor Jasa, böylesine büyük bir deneye başladığında her zaman kendini gergin hissederdi.

Elleri titreyerek sıcak kahveyi tezgahtan aldı. Etraf dağınık ve dumanlıydı. Gözlüklerini kısa süreliğine çıkarıp etrafına bakarken derin bir nefes aldı. Gerilmişti, sinirleri yıpranmıştı ve o an kesinlikle ne yaptığının farkında değildi. Gözleri aniden kafesin içinde uyuyan ejderhaya takıldı.

Ejderha daha küçücüktü. Yumurtasından çıkalı bir hafta olmuştu. Sessiz bir şekilde uyurken verdiği sıcak nefesler yüzünden kafesin camı buğulanmıştı. Doktor sıcak kahveyi hızla içerken çöpü tezgaha bıraktı ve deneğin yanına geldi.

Kadın kendinden geçmişti. Yüzünde onlarca kablo vardı, çıplak bedenine değen ve bütün yaşam belirtilerini ulaştıran kablolar sinir bozucu derecede uzundu. Doktor Kocha laboratuvara girdiğinde kendisine baktı. "Ne oldu?" dedi aniden, Doktor Jasa'nın yüzündeki ifadeyi fark ederek.

Hiçbir şey demedi. Bunun etik olmadığını da biliyordu. İçinde bir yerlerde susmuş vaziyette bekleyen vicdan azabı kendini gösterir gibi olmuştu. Kadından uzaklaştı ve iğneyi eline aldı.

Kadının terli ve ıslak bedenine yaklaştı, nedensizce sertleşmiş kolunu nazikçe tuttuğu anda kadın aniden gözlerini açtı ve güçlü eliyle Doktor Jasa'nın bileğini tuttu.

Doktor Jasa'nın elindeki uyuşturucu iğne yere düşerken "Uzaklaş!" diye bağırdı Doktor Kocha. Doktor Jasa ise kadının gözlerine baktı, alev alev parlayan açık kırmızı gözleri sürekli renk değiştiriyordu. Göz bebekleri büyüdü, gözündeki beyaz yerleri dahi kapladı ve sesi duyuldu, "Me ler te shkoj. (Gitmeme izin ver.)" 

Kadın inanılmaz güçlenmişti. Doktor Jasa'nın bileğini bıraktı ve elini kaldırdı, elini kaldırdığı anda ortamdaki hava güçlenerek Doktor Jasa'nın bedenini bir tüy gibi kavrayıp laboratuvarın sonuna fırlattı. Doktor Kocha acil durum butonuna bastığı anda kadın elinde bir ateş oluşturup onu yakmaya başladı.

Doktor Kocha acılar içinde can verirken Doktor Jasa kendine gelmişti. Kırık camların arasında doğruldu, vücudunun sayısız yerinde ağrı ve sızı vardı. Kolundan süzülen kan laboratuvarın beyaz zeminini kırmızıya boyarken denek ayağa kalktı. Çıplak bedenini örtme gereği duymadı, gözleri uyuyan yavru ejderhaya kenetlenmişti. 

Yavaşça ejderhaya yaklaştı. Yavru ejderha sanki onun uyandığı hissetmiş gibi anında doğruldu, öylesine minikti ki kadın onu ellerinin arasına aldığında avuçlarına sığmıştı. Kadın büyülenmiş gibi mucize varlık olan ejderhaya bakıyordu. "Foshnja ime. (Bebeğim.)" diye mırıldandı, ejderha anlamışçasına ağzından minik bir alev çıkardı.

Kadın ejderha elindeyken Doktor Jasa'ya yaklaştı. Doktor Jasa korkuyla gerilerken kırık camlar kan içinde kalmış kolunu daha da parçaladı. Kadın ona yaklaştı ve tepeden bakarken "Mos me ndiq mua. (Beni takip etme.)" dedikten sonra laboratuvarı yangın içinde bırakarak hastaneden uzaklaştı.

*****

Derin bir nefes aldım.

Laboratuvardan çıktığım anda ciğerlerime dolan hava bana ağır gelmişti. Yıllardır temiz hava almadığımı düşündüğümüzde bu olağan bir şeydi. Ejderha kollarıma tutunarak tırmandı, omzumda durdu. Benim gibi o da eğlenmiş görünüyordu.

Hafızamın iyi olduğunu söyleyemezdim. Hiçbir şey hatırlamıyordum. Sanki bütün bedenim silinmiş de yeniden doğmuş gibiydim. Ormanın içinde ilerlerken çıplak vücuduma değen otlar siyah kanımın akmasına neden oluyordu. Yaralar birkaç saniye içinde kendiliğinden iyileştiği için hiçbir şeyi umursamıyordum.

Nereye gitmeliydim? Bu konuda bir bilgim olmamasına rağmen içimde bir yerlerde var olan dürtüyü kontrol ettim. Biliyordum.

Gece karanlık çökene ve laboratuvarın tamamen yandığını izleyene kadar ormanda saklandım. Ejderha kucağımda uyuyordu. Bembeyaz bir ejderhaydı, kalınlaşmaya ve pütürleşmeye başlamış derisini okşarken "E Bardhë (Beyaz.)" diye mırıldandım. Gözlerini açtı, bana baktı. Anladığını biliyordum.

E Bardhë  ile birlikte ormandan çıktığımızda birkaç gün geçmişti. Karnımda tuhaf bir baskı hissediyordum. E Bardhë'nin birkaç kuş avlamasını izlerken acıkmış olabileceğim aklıma gelmişti. Kollarımı kaldırdım ve laboratuvarda yaptığım gibi kırmızı ateş oluşturmaya çalıştım, ancak birkaç saniye içinde avucumda mavi bir ateş belirdi. Ateş öylesine güzeldi ki beni büyülüyordu. Mavi ateşi bir ağaca fırlattığım anda ağaç buz kesti, sonrasında yanıp kül oldu. Ben kollarıma şaşkınlıkla bakarken E Bardhë mutlu görünüyordu.

E Bardhë ile birlikte ormandan çıktığımızda gündüz vaktiydi. Gece daha rahat olduğumdan beklemek istemiştim, ancak bitmek bilmeyen açlığım buna engel olmuştu. Şehir meydanından uzak durmaya çalışarak yolda ilerledim. İhtiyacım olan tek bir şey vardı.

Yolda ilerlediğim sırada bir kamyon yanımda durdu. Ben ise fark etmemiş gibiydim, çıplak ayaklarım yoldaki sert taşları ezdiğinde yürümeye devam ediyordum. Kamyondan sarkan adam bana bakarak "Hey." dedi. "Nereye böyle?" Duymamış gibi yapmaya çalıştım. Başıma bela almak için henüz çok erkendi. Adam ise üsteledi, kamyondan inip peşimden geldi ve koluma dokundu. "Dön de sana bir bakayım."

Döndüğüm anda adamın gözleri göğüslerimde kenetlendi. Sonrasında gülümseyerek gözlerime baktı. Pislenmiş vücuduma gereksiz bir uzunlukta bakış attıktan sonra, "Nereye gidiyorsan götürebilirim." dedi.

Hiçbir şey demedim. Orada öylece dikildiğim anda adam "Hadi ama." dedi bakmaya devam ederek. "Gel benimle." Kolumu tuttu ve beni çekiştirmeye başladı.

Kolumu çektim, bu kez güçlü bir şekilde iki kolumu birden tuttuğunda gökyüzünden bir çığlık duyuldu. Adam gökyüzüne baktı, kafasından geçen düşünceler anında zihnime süzüldü. "Yabani bir kuş olmalı. Korkma, kadına baksana. Böyle güzel bir kadın görmüş müydün?"

 "Hayır." dedim. Adam konuşabildiğime şaşırmış gibi bana döndü. O anda, havada uçan ve her geçen gün biraz daha büyüyen E Bardhë yavaş bir hareketle yanıma geldiğinde adam geri çekilmeye başladı. Kafasından geçen onlarca düşünce zihnime bir bir girerken "Vrite ate. (Öldür onu.)" diye mırıldandım. 

 E Bardhë emrime anında uydu. Beyaz kanatlarını açtı ve ağzından ateş püskürterek adamı çığlıklar ve acılar içinde bırakırken sadece izledim.

Laboratuvara geri dönmem gerektiğini biliyordum. Orada, hala beni çeken bir şey vardı, E Bardhë'ye baktığım anda hissettiğim annelik duygusunun benzerini hissediyordum. Laboratuvarda bana ait bir şey kalmıştı. Yanan adamın yanından geçtim ve kamyona bindim, nasıl sürüleceği hakkında bir fikrim yoktu ancak sadece gitmesini istedim. Ve ben bunu ister istemez kamyon harekete geçti.

Laboratuvarın bir kısmı yanıp kül olmuştu. Zihnimdeki haritanın bir noktasında yanıp sönen ışığın olduğu noktaya ulaşmaya çalıştım. Ne vardı? Burada beni bekleyen ne olabilirdi? Laboratuvarın sessiz bir noktasına geldim, yürümeye devam ettikçe zihnimde parlayan kırmızı nokta büyüdü, büyüdü ve beni içine aldı. O anda yılanı gördüm.

Neredeyse benim kadardı. Elimi uzattım ve o anda siyah yılan kafasını kaldırıp ateş kırmızısı gözleriyle bana baktı. Uzattığım elime yaklaştı, ondan gelen keskin kan kokusunu hissetmiştim. Bana yaklaştı, çatallı ve sert diliyle vücudumun çeşitli noktalarında açılmış olan birkaç yaraya dokundu. Yaralar anında düzelirken yılanın gözlerinde bir şey gördüm, benim ona o anda böylesine hayranlıkla bakmamı sağlayan bağlılığı hissedebiliyordum. Yanımdaki E Bardhë ve siyah yılan ile birlikte laboratuvardan geldiğim gibi çıktığımda kendimi daha iyi hissediyordum.

Ormanda birkaç gün geçirdik. E Bardhë kendine bir şeyler avlıyor, avladığı her yiyeceği benimle paylaşıyordu. Siyah yılan ise yanımdan bir saniye bile ayrılmıyordu. Yılanın siyah pütürlü derisini okşadım, bu iki canlıya öylesine bağlı hissediyordum ki sanki onlar benim bir parçam gibiydi. Garip bir şekilde yılan ve ejderhayla zihinlerimiz birbirine bağlıydı. Hissettiğim acıyı onlar da hissediyor, korkumu onlar da biliyordu.

Bir gece şehre inmeye karar verdiğimde ikisini de ormanda bıraktım. Şu an beni aradıklarına dair içimde bir şüphe vardı. Yakalandığımda ne olacağını bilmiyordum, kendimi güçlü hissetsem dahi bu riski göze almayacaktım. Şehre inip kendimi saklayacak birkaç kıyafet bulmalıydım. Tabi bu çıplak haldeyken çok zor oluyordu. Özellikle gece birkaç kişiden kaçmak zorunda kalmıştım. İçimde öldürmeye dair ağır bir baskı hissediyordum ve bunu durdurmak için elimden geleni yapıyor olsam da buna ne kadar maruz kalacağımı bilmediğimden gücümü yerinde kullanmam gerekiyordu.

Kıyafet dükkanının önünden geçerken gözüm gazetelere takıldı. Ön sayfada kocaman bir resim vardı, birden aynaya bakıyormuş gibi hissettim. Ön sayfanın yarısını kaplayan fotoğrafta benim bir resmim vardı, gülümserken ve şimdiki halimden daha temiz bir durumdayken çıkmıştım. Altında bir yazı vardı, "Işık nerede?"

"Işık..." diye mırıldandım. İsmim olduğu ve bu isme dair derinlere gömülen birkaç anı su yüzüne çıktı. Elimi uzattım, o anda karnımda bir ağrı hissettim. Anılardan birinin silinmiş izi zihnimde kabardı ve bir kadının yüzü belirdi. Bir kalp atımlık sürede kadının "Işık." diye ağladığı anı zihnimden silinip geçti. Derin bir nefes aldım ve hızla yürümeye devam ettim.

Kıyafetlerden en bol olan ve göze çarpmayan birkaç tanesini çalmam çok zor olmadı. Tuhaf şekilde hava ile bir bağım vardı ve bunu kullanmıştım. Çaldığım kıyafetleri giyip ormana geri döndüğümde yılan ve ejderha uyuyordu.

Ormanın karanlık kucağında sessizce oturdum. İhtiyaçlarım garipti, uykuya ya da E Bardhë gibi su içmeye ihtiyacım yoktu. Sadece bitmek bilmeyen açlığımı susturmam gerekiyordu. Yılan ise oldukça sakin görünüyordu. İkisi de her gün bir santim daha büyüyordu, yılan çoktan benim boyumu geçmişti.

O sırada gözüme bir ışık düştü. Ormanın çok da uzak olmayan noktasında, birkaç ayağın toprağa basarken oluşturduğu baskıyı, havanın ciğerlerine dolmasını, ellerindeki ışığın kesik bir şekilde gözlerime ulaşmasını izledim. Ayağa kalktığım anda yaşadığım heyecan yüzünden yılan ve ejderha da uyanmıştı. O sırada etrafımızın sarıldığını çoktan biliyordum.

Işıklar tek tek yandı. Gözlerim bu parlak ışıklara saniyesinde alışırken siyah yılan tısladı, E Bardhë ise ağzını açıp kısa bir an bağırdı. Onlarca asker formalı adamın arasından bir adam öne çıktı, kır saçlı ve orta yaşlı bir adamdı. Bu adamı anında zihnim buldu, laboratuvarın sahibiydi. Zihnine ulaşmaya çalıştım, orada bulunan otuz yedi kişinin zihnindeki her bir düşünce bana çarparken bu adamdan hiçbir etkileşim yayılmaması garipti.

"Seni bulamayacağımızı sanmıştın, değil mi?" Gülümsüyordu ancak ben bile bunun dostça bir gülümseme olmadığını biliyordum. "Doktor Jasa ve Kocha'yı öldürdün, canlı birimler araştırmasını yok etmeye çalıştın. Seni tek seferde yarattığımız gibi yok edebileceğimizi hiç mi düşünmedin?"

Sadece ona bakıyordum. Yılan bir kez daha tısladığında, askerlerden biri uyuşturucu bir iğne fırlattı, yılanın acısını en derininden hissederken "Hayır." diye bağırdım. Neyse ki yılanın derisi öyle kalındı ki hiçbir şey olmamıştı.

Adam bunu beklememiş gibiydi. O sırada sırtımda bir baskı hissettim, kaburgalarımı delip geçmeye çalışan bir şey varmış gibiydi. Nefesim daralırken "Değişiyor." dedi arkadan biri. Doktorlardan biri olmalıydı. "Beklediğimiz gibi."

E Bardhë çığlık attığında yere eğildim. Omurgamın üstünden başlayan ağrı iç taraflara yayıldı. Derim çekildi, yırtıldı ve keskin kanatların acısı beni şu zamana kadar yaşadığım en büyük acıya sürükledi. Çığlık attığım anda kanatlar gerildi ve sonunda çaldığım kıyafetleri yırtarak dışarıya fırladı.

Siyah kanatlar onlarca fenerin ışığı altında titrek bir ışık yayarak parladı. Kır saçlı adamın yüzünde hiçbir ifade yoktu. Ona baktım, yılan ve ejderha ise bana bakıyordu. "Sulm. (Saldır.)" diye mırıldandım.

Adam bunu öngörmüş gibi yana kaydı, ancak onun arkasındaki askerler o kadar şanslı değildi. E Bardhë ağzını açıp ateş püskürttüğünde birkaç asker alev aldı, ancak kıpırdamamışlardı. "Yanmaz kıyafet." dedi adam çekildiği yerden sinsice gülümseyerek. "Ejderha ve yılanı kaçırdığını biliyorduk."

Kanatlarım alışık olmadığım bir ağırlık yaratırken E Bardhë durdu. Aynı anda onlarca kişi yılana ve ejderhaya ateş etmeye başladığında içim parçalanır gibi oldu, ikisinin de hissettiği ağrı ve korkuyu öyle hissettim ki canım acımaya başladı. Kır saçlı adam, "Kadını yakalayın." diye bağırdı.

Ateşler durmazken birkaç kişi bana yaklaştı. Kollarımdan tutmaya çalıştıklarında kanatlarım gerildi ve geriye savruldular. Yılan ve ejderhanın çığlığı içimde bir yara açtığında çığlık attım ve kollarımı açtım.

Kollarımı açmamla birlikte kanatlarım gerildi, hava beni yukarı doğru taşıdı. Herkes şaşkınca bana bakarken kollarım mavi ateşin aleviyle sarıldı. Onların şaşkınlığından faydalanan yılan saldırıya geçip birkaçını öldürürken E Bardhë de havalanmıştı. Adamların üstünde durduğu toprak yarıldı, havadaki bulutlar anında bir araya geldi ve şimşekler çakmaya başladı. Adam bağırdı, "Bu ne?" sesindeki korku bana güç vermişti.

Şimşeklerin düştüğü yerler alev almaya başladı. Mavi ateş işaret ettiğim noktalara yöneldi ve herkes mavi ateşin yakıcı soğukluğundan kaçmaya çalışırken yağmaya başlayan yağmur adeta sel oldu. Bütün hepsi birkaç saniyede can verirken kendimi yenilmez hissediyordum.

Kanatlarım gerildi ve hava beni yarılmış olan toprağın yanına bıraktı. Elimi toprağa koyduğum anda toprak şekil değiştirerek düzeldi, eski halini aldı. Yağmur durdu, hava etraftaki pis kokuyu ormanın uzaklarındaki yırtıcı hayvanlara taşırken vücuduma baktım. Vücudumun birkaç yerinde aynı desende ama farklı renkte yara izleri vardı.

O sırada arkamdan biri, "I Pavdekshëm. (Ölümsüz.)" dedi.

Continue Reading

You'll Also Like

50.1K 4.3K 22
AlfaxDelta Birbiriyle küçüklükten beri anlaşamayan Delta ve Alfa'nın ruh eşi çıkması.. Homofobikler girmesin.Bu bir bxb kurgusu, ona göre.
7.6M 670K 72
Elzem Akay'ın sıradan ama güzel bir hayatı vardı. En iyi okullarda okumuş, en güzel oyuncaklara ve kıyafetlere sahip olmuştu. En değerli mücevherler...
1.1M 27.7K 65
"Madem çok ısrar ettiniz, o zaman artık bey diyebilirim." deyip gülümsedim, bandı yapıştırdıktan sonra yutkundu. "Boşver beyi." deyip dudaklarıma yap...
5.9K 708 15
Sesini duyar duymaz kolumdaki yılanın varlığı kayboldu. Ona baktığımda sinirlendiğini gördüm. Tek kaşım havaya kalktı. "Tam olarak neye sinirlendiniz...