Gizemli Kasaba

بواسطة kitapkokusu02

12.1M 518K 282K

Jenna Collins Gizemli Kasaba'ya taşındığında olacaklardan habersizdir. Birçok yeni insan tanıyacaktır. Peki y... المزيد

-1-
-2-
-3-
-4-
-5-
-6-
-7-
-8-
-9-
-10-
-11-
-12-
-13-
-14-
-15-
-16-
-17-
-18-
-19-
-20-
-21-
-22-
-23-
-24-
-25-
-26-
-27-
-28-
-29-
-30-
-31-
-32-
-33-
-34-
-35-
-36-
-37-
-38-
-39-
-40-
-41-
-42-
-43-
-44-
-45-
-46-
-47-
-48-
-49-
-50-
-51-
-52-
-53-
-54-
-55-
-56-
-57-
-58-
-59-
-61-
-62-
-63-
-64-
-65-
-66-
-67-
-68-
-69-
-70-
-71-
-72-
-FİNAL-
-DUYURU VE TEŞEKKÜR-
-ÖZEL BÖLÜM-

-60-

140K 5.4K 4.5K
بواسطة kitapkokusu02

Zile ısrarla basan kişinin kim olduğunu tahmin etmek zor değildi. Saate baktığımda oldukça çabuk gelmiş olduğunu fark ettim.

Merdivenlerden inerek dış kapıya yöneldim. Kapıyı açtığımda, Mandy o neşeli ifadesiyle gülümseyerek bana bakıyordu.

"Çok çabuk geldin." dedim.

"Hızlıyımdır." dedi göz kırparak. İçeri girdiğinde kapıyı kapattım ve birlikte odama çıktık.

"Tamam. Beni öylesine çağırdığını zannetmiyorum. Çünkü öyle olsa Nina'yı da çağırırdın. David'le ilgili değil mi?" dedi Mandy yatağa zıplayarak otururken. Ben de onun yanına oturdum.

"Ne kadar da zekisin." dedim dalgasına. Mandy güldü.

"Nina'yı bu tür şeylere çağıramadığımdan kendimi kötü hissediyorum. Ama sonuçta David onun eski sevgilisiydi. O yüzden David'le olacak randevumu ona anlatmak garip olabilir." dedim. Mandy gözlerini şaşkınlıkla açarak bana baktı.

"Randevu mu?" dedi.

"Yani sinemaya falan gideriz. Belki de yemek yemeye. Bilemiyorum." dedim. Mandy gülümsedi.

"Daha önce randevuya çıkmamıştınız değil mi?" diye sordu.

"Hayır, çıkmamıştık. Bir dakika ya.. Cidden neden hiç randevuya çıkmadık? Ne zamandır sevgiliyiz." dedim. Gerçekten de David'le yaklaşık iki aydır sevgiliydik ama hiç randevuya çıkmamıştık.

"Bir sürü olay oldu. Belki her şeyin yerine oturmasını, sorunsuz bir ilk randevu olmasını istedi." dedi. Evet gâyet mantıklıydı.

Annem David'den ayrılmam gerektiğini söylediği zaman, vampir olmayı düşünmek için resmen yaklaşık bir ay David'den uzak kalmıştım. Sonrasındayda Monica olayı, geçirdiğimiz kaza, vampir olmam, alışma sürecim ve Sasha olayı derken bir sürü sorunla uğraşmışık.

"Her neyse. Beni çağırdın. Çünkü?" dedi Mandy sorarcasına.

"Çünkü ne yapacağımı bilmiyorum. Nasıl giyineceğimi, makyajımı nasıl yapacağımı, randevudayken nasıl davranmam gerektiğini.." dedim. Mandy gülümsedi.

"O zaman beni çağırmakla iyi yapmışsın." dedi. Gülerek yataktan kalktım.

"Saat dört buçuk. David altıda burada olacak. Yalnızca bir buçuk saatimiz var." dedim.

Mandy de ayağa kalktı ve dolabımı açtı. Kıyafetlerimi karıştırmaya başladı.

"Sen makyajını yap. Ben kıyafeti ayarlarım. Eyeliner, maskara, mat kırmızı bir ruj ve onun üzerine de bir parlatıcı sürmen iş görecektir." dedi. Mandy bu. İş bir şeyi organize etmeye geldiğinde ondan iyisi bulunmazdı.

Makyaj malzemelerimi aldım ve aynanın karşısına geçerek oturdum. Mandy'nin tavsiyesini, o tavsiye etmese de uygulayacaktım zaten.

Makyaj işini bitirdiğimde makyaj malzemelerini toplayarak yerlerine koydum. Aynada kendime baktım. Makyaj işi tamamdı.

Arkamı döndüğümde Mandy de kıyafet işini bitirmişti. Yani galiba.

"Bunu mu giyeceğim?" dedim şaşkınlıkla ona bakarak. Giymem için seçtiği şey, bir elbiseydi.

"Kış bitmek üzere ve ayrıca ben gelirken de hava oldukça ılıktı. Hadi ama bu ilk randevu. Pantolon ve kazak giyerek falan gitmeyeceksin ya?" dedi.

Elbiseyi elime aldım. En sevdiğim elbiselerimden biriydi. Rengi siyahtı. Bel kısmında ise beyaz bir kemer vardı. Boyu diz kapaklarımın yaklaşık üç santim yukarısındaydı. Yaklaşık bir santim kalınlığındaysa askısı vardı. Soluk değil, mat bir siyahtı. Sade ama çok hoş bir elbiseydi.

Elbiseyi alarak lavaboya geçtim. Üzerime giyerek odadan çıktım.

"Sadece saçlar kaldı. Tamamen hazır olana kadar kendine aynada bakma." dedi Mandy. Sesli bir şekilde güldüm.

"Tamam tamam. Çabuk ol. Yalnızca kırk beş dakika kaldı." dedim saate bakarak.

"Bu elbiseye düz saç yakışır." dedi Mandy eline düzleştiriciyi alarak.

Bir kuaför edâsıyla saçlarımı düzleştirmeye başladı. Yaklaşık yirmi dakikada bitirmişti. Anlaşılan oldukça uğraşarak yapmıştı.

"Ah bekle.. Sakın aynada kendine bakma." dedi ve koşarak odadan dışarıya çıktı. Nereye gitmişti ki şimdi?

Yaklaşık bir dakika sonra tekrar odaya gelerek kapıyı kapattı. Elinde de siyah bir deri ceket vardı.

"Şunu da giyersen tamamdır." dedi ceketi bana uzatarak. Gülümseyerek ceketi aldım ve giydim. Ardından da parfümümü sıktım.

"Şimdi kendime bakabilir miyim?" dedim. Mandy güldü.

"Evet artık bakabilirsin." dedi

Bir boy aynasının karşısına geçerek kendime baktım. Aynanın sağ kısmından küçük bir yeri, daha önce vampir hızımı kontrol edemeyip ona çarpmamdan dolayı çatlaktı.

Gerçekten her şey çok güzel olmuştu. Siyah ağırlıklıydı ama siyahı seviyorum.

"Bence hem oldukça dikkat çekici, hem de çok sevimli oldun." dedi Mandy. Gülümsedim.

"Gerçekten güzel olmuş. Teşekkür ederim, Mandy. Tüm yardımların için." dedim. Mandy gülümsedi.

"Önemi yok. Ama şimdi gitmeliyim ki çıkarken David'le karşılaşmayayım." dedi. Hızla aşağı inerken ben de onun peşinden gittim. Dış kapının önüne geldiğimizde bana baktı.

"Eğlenmenize bakın. Nasıl davranman gerektiğine gelirsek de.. Sadece kendin ol." dedi Mandy. Gülümseyerek ona sıkıca sarıldım. Geri çekildiğimde Mandy hızla kapıyı açarak dışarı çıktı.

Kapıyı kapatarak saate baktım. Yalnızca on beş dakika kalmıştı. Hızla odama çıkarak siyah, küçük bir çanta aldım. İçine para, şeker, makyaj malzemeleri ve telefonumu koydum. Yandan asmalı çantayı takarak tekrar aşağı indim. Ayağıma siyah botlarımı giydiğim anda zil çaldı.

Saate baktığımda altı olduğunu gördüm.

Tam zamanında.

Kapıyı açtığımda, karşımda David duruyordu. Saçlarını her zaman yaptığı gibi hafif dikleştirmişti. Üzerinde siyah bir gömlek ve siyah bir deri ceket, altında ise siyah bir pantolon vardı. Sanki daha önce siyah giyinelim diye anlaşmış gibi birbirimize uyumlu giyinmiştik.

David bana bakarak gülümsedi.

"Çok hoş olmuşsun." dedi. Ben de gülümseyerek karşılık verdim.

"Sen de." dedim.

"Gidelim mi?" diye sordu.

"Gidelim."

Evin önüne park etmiş olan arabaya doğru yürüdük. Tam kapımı açacakken David vampir hızıyla yanıma gelerek kapımı açtı. Bunun üzerine gülümsedim.

"Teşekkürler." dedi büyük bir kibarlıkla.

"Rica ederim." dedi David de aynı şekilde. Arabaya bindiğimde kapımı kapatarak vampir hızıyla arabanın diğer tarafına geçti. Kapıyı açarak şoför koltuğuna oturdu. Kapıyı kapatırken ona biraz daha dikkatli baktım. Çok yakışıklı ve karizmatik gözüküyordu. Gülümseyişi ve bakışları.. Beni ona daha da bağlıyordu sanki.

Arabayı sürmeye başladı.

"Sinemaya gidiyoruz. Senin için uygun mu?" diye sordu.

"Tabii. Uygun."

Yaklaşık beş dakikada sinemaya varmıştık. David arabayı durdurdu ve el frenini çekti. Arabanı anahtarlarını alarak cebine attı.

Bu sefer onun gelmesine fırsat vermeyerek kapımı kendim açtım. David'in böyle romantik davranması çok hoşuma gidiyordu. Ama aynı zamanda utanıyordum da.

"Ben biletleri alayım. Sen burada bekle. Olur mu?" dedi David sinemanın gişesine doğru yürürken.

"Olur." dedim ve oradaki sandalyelerden birine oturdum. David'in biletini almasını beklemeye ve elime telefonumu alarak uğraşmaya başladım.

Yaklaşık iki dakika sonunda David biletleri almıştı. Zaten çok fazla sıra da yoktu. Yanıma gelerek gülümsedi.

"Mısır alalım mı?" diye sordu.

"Gerek yok." dedim. Şu an mısır yiyesim yoktu.

"O zaman filme gidelim. Başlamak üzere." dedi David. Başımı olumlu anlamda salladım.

Salona vardığımızda içerisi tıklım tıklım dolu falan değildi. Ama az kişi de yoktu. Genelde gençler ve orta yaştaki insanlar vardı.

David'le en arka koltuklardaki yerimizi aldık. En arkada başka kimse yoktu.

Biz oturduğumuz anda film başında verilen fragmanlar bitmiş, film başlamıştı.

Arkama yaslanarak filmi izlemeye başladım.

---

Yaklaşık yarım saattir filmi izliyorduk. Film duygusal ve romantikti. Kanser hastası bir kızla bir erkek arasında oluşan aşkı anlatıyordu. Güzel bir film gibiydi.

Birinin elimi tuttuğunu hissettiğimde önce irkildim. Fakat sonradan David olduğunu anladım.

Yarım saat sonra, sonunda bir tepki vermişti.

Tam da şu anda kız ve erkek arasında romantik bir an vardı.

İşte o anda, David yavaşça bana yaklaşmaya başladı. Hafifçe ona döndüm.

Dudaklarımız arasında yalnızca birkaç santim vardı. Ilık nefesini yüzümde hissedebiliyordum.

Tam dudaklarımız buluşacakken kapının açılıp kapanmasıyla ikimiz de hızlıca geri çekildik.

Hafif şişman, orta yaşlı bir kadın girdi salona. Kırklı yaşlarında olmalıydı. Tam David'in yanına oturdu.

Harika.

"Ah bu filme dördüncü gelişim. Otuz dakika geç kaldığıma inanamıyorum. Hepsi o lanet taksici yüzünden oldu." dedi kadın biraz sinirle. Ardından David ve bana bakarak gülümsedi.

"Merhaba." dedi.

"Merhaba." diye gülümseyerek karşılık verdim. David de yavaşça başıyla selam verdi.

Kadın paketteki mısırlarını yemeye başladı.

"Film çok güzel değil mi?" diye sordu kadın. Anlaşılan konuşkan birisiydi. Ön taraflardan bazıları arkasına dönerek kadına susmasını istercesine biraz sinirli bakışlar atmıştı. Ama kadının bunları umursadığı söylenemezdi.

"Evet güzel." dedi David fısıltıyla.

"Ay ama keşke sonunda kız ölmeseydi." dedi kadın az öncekine göre sesini biraz daha alçaltarak.

"Kız ölüyor mu?" diye sordum şaşkınlıkla. Harika. Şimdi de filmin sonunu söylemişti.

"Hem de sevdiğinin gözü önünde. Ayrıca ondan sonra, sevdiği oğlanın intihar etmesi de çok kötü oldu."

Kadına şaşkınlıkla baktım ve bir şey demeden arkama yaslandım. Bir film, dizi veya kitabın sonunu öğrenmekten nefret ederdim. Yani ben daha sona gelememişken birilerinin sonunu söylemesinden.

Ön taraflardan bazıları kadına bu sefer daha sert baktı. Bazılarıysa salondan çıktı.

"Ay sen ne yakışıklıymışsın. Keşke senin gibi bir oğlum olsaydı. Ama o pis suratlı babası varken bu pek de olası değildi. Bu arada kocam olacak o pislik beni terk etti. Buna inanabiliyor musun?" dedi kadın David'e bakarak. Gerçekten oldukça garip ve aşırı derecede konuşkan birisiydi.

"İnanamıyorum. Sizin gibi bir kadına bunu nasıl yapar?" dedi David fısıldayarak. Bunun üzerine güldüğümü göstermemek için başımı diğer taraf çevirdim.

Başımı tekrar David'e çevirdim. Kulağıma eğildi.

"Bu kadın da nerden çıktı?" dedi fısıldayarak. Bunun üzerine tekrar güldüm.

"Filmi izle sadece." dedim. David tekrar kulağıma eğildi.

"Birincisi hep konuşuyor. İkincisi filmin sonunu söyledi. Üçüncüsüyse mısırını yerken çıkardığı seslerden dolayı film duyulmuyor." dediğinde bu sefer kendimi tutamayarak kahkaha attım. Hemen önümdeki kız bana baktı.

"Özür dilerim." dedim gülmemi bastırarak. David de bu hâlime gülerek yanağımdan öptü.

"Bu arada adım Victoria. Victoria Morris. Sizin?" dedi kadın.

"Ben David ve sevgilimin adı da Jenna. Memnun olduk." dedi David gülümseyerek. Kadın da samimiyetle gülümsedi.

Filmi izlerken aklımda hâla David'in benden sevgilim diye söz ettiği vardı. Tamam sevgiliydik ve belki bunu dile getirmişti ama beni başkasına ilk defa sevgilim diyerek tanıtıyordu.

Başımı David'in omzuna koyarak filmi izledim. Yani kadının konuşmalarını duymamaya çalışarak, izlemeye çalıştım.

Gün yeni başlıyordu.

---

Genç kızların ve kadınların çoğu, film sonunda gözyaşlarına boğulmuştu. Yanımızdaki kadın da, yani Victoria da ağlıyordu. Ama oldukça şiddetli ağlıyordu. Hıçkırıkları duyuluyordu. Elindeki mendille sürekli gözyaşlarını siliyordu.

"İyi misiniz?" diye sordu David kadının koluna dokunarak.

"Kızın öldüğü sahneden beri iyi değilim. Ah adam da intihar etti ya.. Ay canım yok ben iyi değilim." dedi kadın o garip konuşma stiliyle.

"Sadece bir film ama." dedi David teselli etmek istercesine.

Kadın öyle ters bakmıştı ki gülmemi tutmak için alt dudağımı ısırmıştım.

"Yani oyunculuklar harikaydı. Çok güzel bir filmdi. Haklısınız." dedi David. Kadının bakışları normalleşti. Ağlamayı da kesmişti.

"Biz.. gidiyoruz. Sizinle tanışmak güzeldi Bayan Morris." dedim kadın biraz daha sakinleşince. Bize bakarak samimiyetle gülümsedi.

"Teşekkür ederim güzel kızım. Sizlerle tanışmak da güzeldi. Çok yakışan iki gençsiniz. Hiç ayrılmayın olur mu?" dedi kadın. David gülümsedi.

"Teşekkürler Bayan Morris." dedim ben de gülümseyerek.

Salondan çıkarken David'in koluna girdim.

"Tamam belki çok konuştu, filmi izletmedi, filmin sonunu söyledi, romantik olan ânımızı böldü ama yine de ben kadını sevdim. Çok sempatik." dedi David.

"Evet. Belki de şu ana kadar tanıdığım en garip ve komik insandı. Ama oldukça da içtendi. Ben de çok sevdim." dedim.

Arabaya vardığımızda arabaya binmeyerek arabanın önünde durduk.

"Seni bir yere götürmek istiyorum." dedi David.

"Nereye?" diye sordum.

"Bunu ancak benimle gelirsen öğrenebileceksin." dedi David. Gülümseyerek ona baktım.

"O zaman gidelim."

---

Arabada slow şarkılar çalıyordu. Yaklaşık yirmi dakikadır yoldaydık ve hâla da gidiyorduk. Gideceğimiz yer oldukça uzak olmalıydı.

Başımı sola çevirerek David'e baktım. Araba sürerken oldukça rahat ve karizmatik görünüyordu.

"Beni kaçırmayı falan mı planlıyorsun?" dedim. David sesli bir şekilde güldü.

"Hayır ama güzel fikirmiş. Düşüneceğim." dedi. Bu sefer ben sesli olarak güldüm.

"Geldik sayılır." dedi David.

"Ne kadar yolumuz kaldı?" diye sordum.

"Yirmi dakika kadar."

"Buna mı geldik sayılır diyorsun?" dedim gülerek. David de gülümsedi.

"Şarkıyı değiştirmemi ister misin?" diye sordu.

"Hayır. Slow şarkılar güzeldir." dedim. David hafifçe bana baktı. Ardından tekrar yola döndü.

"Evet. Öyledir."

Kafamı tekrar cama yasladım. Kasabadan uzaklaşıyorduk. Arkaya bakıldığında yalnızca birkaç ev görülebiliyordu. Ormanlık bir alana doğru yol alıyorduk.

Nereye gittiğimizi ve neden gittiğimizi çok merak ediyordum. Ama anlaşılan David'in dediğine göre öğrenmemin tek bir yolu vardı.

Bekleyecektim.

---

Araba durduğunda David'e baktım. Söylediği yirmi dakika da çoktan dolmuştu.

"Geldik." dedi. Bunu söylemesinden sonra arabadan indim.

Ama nereye gelmiştik ki?

Bir ormanın içindeydik. Önümüzde bir tepe vardı. Ama yine önümüzdeki ağaçlardan tepenin en üst kısmı gözükmüyordu. Kasabadan oldukça uzaklaşmış, belki de kasabadan çıkmıştık. Burada hiç kimse yoktu. Ne bir ev, ne de bir insan. Sadece David ve ben vardık.

David arabanın bagajından bir kutu alarak yanıma geldi.

"Araba daha yükseğe çıkamaz. Vampir hızıyla tepenin en yüksek noktasına çıkacağız. Tamam mı?" dedi.

"Tamam."

David elinde hâla kutuyu tutuyordu. Kutu biraz büyüktü.

"Beni takip et." dedi. Vampir hızıyla gitmeye başladığında, ben de onu vampir hızıyla takip ettim. Bu hız karşısında kendimi çok daha iyi hissediyordum. Rüzgar saçlarımı savuruyordu.

Yaklaşık birkaç dakikada yukarı varmıştık. En yukarı çıkmamız vampir hızıyla dakikalar aldıysa, demek ki bu tepe oldukça yüksekti.

David kutuyu yere bıraktı. Ben de yere eğmiş olduğum başımı havaya kaldırdım.

Başımı kaldırdığımda gördüğüm manzara karşısında resmen büyülenmiştim. Simsiyah gökyüzünde, belki de milyarlarca yıldız var gibiydi. Bu kadar yıldızı ilk defa bir arada ve canlı görebiliyordum.

"Harika. Öyle değil mi?" diye sordu David. Gözlerimi gökyüzünden ayırmadan cevap verdim.

"Büyüleyici."

Şu an üzerinde bulunduğumuz tepe düzdü. Arkamızda ağaçlar olsa da, manzaraya bakan yönde hiçbir şey yoktu. Sadece yeşillik. Burası çok aşırı geniş bir yer değildi ama küçük de değildi. Tepenin kenarına doğru giderek aşağı baktığımde yer gözükmüyordu. Ağaçlar yere doğru uzanıyor ve sıklaşıyordu.

"Burayı nasıl buldun? Bu.. gerçekten çok güzel." dedim. David de gökyüzüne bakarak gülümsedi.

"Eskiden yalnız kalmak istediğimde bulunduğun yerden oldukça uzaklaşırdım. Ama eskiden derken bahsettiğim tarih oldukça geri. Daha o zaman Gizemli Kasaba'da bile değildim. Yine yalnız kalmak, yaşadığım yerden uzaklaşmak istediğim bir günde burayı buldum. Sonrasında her kendi kendime kalmak istediğim zaman buraya gelmeye başlamıştım." dedi David. Ardından derin bir nefes aldı.

"Buraya uzun zamandır gelmiyordum. Buranın verdiği huzuru özlemişim." diye devam etti.

"Bizimkiler de burayı çok seviyor olmalı." dedim.

"Hayır. Burayı bilen sadece iki kişi var. Sen ve ben." dediğinde şaşkınlıkla ona baktım.

Tamam belki Mandy veya James'e söylememiş olabilirdi ama Nina ile sevgiliyken, Nina'ya söylemiş olabilir diye düşünmüştüm. Ama demek ki söylememişti. Şimdi bu yeri sadece bana söylemesi, özel hissettirmişti.

David kutuyu açarak siyah bir örtü çıkardı ve yere serdi. Oturmamı işaret ettiğinde, manzaraya bakacak şekilde oturdum. David de yanıma oturarak kutuyu hemen yanına koydu.

David kutudan çıkardığı kahverengi bir battaniyeyi omuzlarımdan örttü. Battaniye büyüktü. Sağ omzundan battaniyeyi alarak David'e de uzattım. O da battaniyeyle omuzlarını örttü. Başımı onun omzuna koyarak, buradaki güzel havayı içime çektim.

David kutunun içinden bir tane büyük pamuk şeker çıkardı.

"O kutuda daha neler var?" diye sordum gülerek. David de gülümsedi ama cevap vermedi.

"Pamuk şeker sever misin bilmiyordum ama.."

"Çok severim." diyerek lafını kestim. Pamuk şekerden biraz alarak ağzıma attım.

Yaklaşık beş dakikada pamuk şekeri bitirmiştik. Oldukça yavaş yemiştik.

David yavaşça saçlarımla oynuyordu. Ona dönerek gözlerine baktım.

"Şimdi ne yapacağız? Bir sürü olay oldu. En sonuncusu da Sasha'nınkiydi zaten. Şimdi ne olacak?" diye sordum. Belki de her şeyin yolunda gideceğine dâir bir teselliye ihtiyacım vardı. Bunu sorma gereği hissetmiştim.

"Okula döneceğiz. Her şeyin yoluna girdiğini düşünerek ve başka kötü olayların olmamasını umarak devam edeceğiz. Her şey normale dönecek."

"Normal." dedim tekrarlayarak.

"Ne kadar normal olabilecekse o kadar normal olacak." dedi David gülümseyerek. Artık kendimi daha iyi hissediyordum sanki.

David'e yaklaşarak dudaklarına hafif ve yumuşak bir öpücük kondurdum. Geri çekilerek ona baktım ve gülümsedim. O da gülümseyerek tekrar bana yaklaşıp dudaklarımızı birleştirdi.

Bir eliyle belimden tutuyordu. Diğer eliniyse yavaşça sol bacağıma indirdi. Ben de bir elimi onun göğsüne, diğeriniyse boynuna koydum. Hava hafif soğuk olsa da David oldukça sıcaktı.

Hafifçe geri çekildi ve ardından tekrar öptü. Sanki bütün dünya durmuştu. Zaten etrafta kimseler yoktu. Sadece o ve ben..

David âniden durduğunda ona baktım.

"Sana bir şey vereceğim." dedi. Merak etmiştim ama sormama fırsat bulamadan David ayağa kalkmıştı.

"Buraya bakma." dedi David. Büyük ihtimalle bana vereceği şey görmemi istemiyordu. Başımı diğer tarafa çevirerek tekrar yıldızlara baktım.

Birkaç dakika sonra omzumdaki battaniyenin aşağı indiğini hissettim. Ama yine de ona bakmadım.

"Ceketini şimdilik çıkartır mısın?" dedi David. Şu anda oldukça kibar konuşuyor gibiydi. Ve bu da, zaten romantik olan ortamı daha da romantikleştiriyordu.

Neden diye sormadan ve ona bakmadan deri ceketimi çıkardım. Hafif rüzgar tenime temas edince ürpermiştim.

David saçlarımı sol omzuma aldı. Boynuma hafif bir öpücük kondurdu. David'in bu romantik tavırları, utanmama neden oluyordu. Ama bu hoş bir şeydi.

Başkalarının yanında çok belli etmese de, hatta belki bu hâlini göstermemeye çalışsa da David romantik biriydi. Bunu birlikte geçirdiğimiz anlardan biliyor, ve anlıyordum.

David yavaşça bir şeyi boynuma doladı.

"Saçlarını tutar mısın?"

Dediğini yaparak saçlarımı kaldırdığımda, David bir kolyeyi boynuma takmıştı.

"Tamam şimdi giy ceketini. Üşüyeceksin." dedi David. Gülümsedim ve ceketimi giydim.

David gerçekten de bana kolye mi almıştı? Kolyeye baktığımda, üzerine sonsuzluk işareti olan, ince, zarif ve çok güzel bir kolye olduğunu gördüm.

"David.. bu çok güzel. Çok teşekkür ederim." dedim bakışlarımı kolyeden David'e çevirerek.

David ellerimden tutarak bana baktı.

"Bunu sadece bir kolye diye taşımanı istemiyorum Jenna. Bunu anlamını bilerek taşımanı istiyorum. Sana bir şey ifade etmesini istiyorum. Bu sonsuzluk, senin bir şeye tutunmanı sağlamalı. Buna sonsuz bir yaşam olarak bakabilirsin. Ya da sonsuz bir aşk. Sonu olmayan dostluklar. Bitmek bilmeyecek olan anılar. Her zaman yanında olacak insanlar.. Sana neyi ifade edeceğini sen bilecek ve belirleyeceksin." dedi David. Gözlerim dolmuştu. Gerçekten çok duygulanmıştım.

"Bu kolye, sevdiğim ve her zaman seveceğim adamdan bir hediye. Bu kolyeye baktığımda seni, bu güzel günü hatırlayacağım. Gizemli Kasaba'ya gelerek ne kadar iyi yaptığımın bir kez daha farkında olacağım. Bir sürü dostluklar edindiğimi hatırlayacağım." dedim ve duraksadım. Derin bir nefes alarak devam ettim.

"Ama bu kolyeye baktığımda ilk aklıma gelecek olan kişi her zaman sen olacaksın David. Bana vereceği hediyeye bile bu kadar anlam yükleyebilen kişi, yani sen olacaksın." dedim. Gerçekten şu anki mutluluğumu ve duygusallığımı nasıl anlatacağımı bilemiyordum.

Ne kadar tutmaya çalışsam da gözümden bir damla yaş süzülmüştü. David eliyle yanağımdan süzülen yaşı temizledi.

"Seni seviyorum Jenna Collins. Her zaman seveceğim."

Kendimi tutamayarak ona sıkıca sarıldım.

"Seni seviyorum David Hardwick. Her zaman seveceğim." dedim onun söylediği gibi. David bana daha da sıkı sarıldı.

Yavaşça geri çekildiğimde, David yere uzandı. Kollarımdan tutarak beni kendine çektiğinde, ben de onun göğsüne yattım. Battaniyeyi üstümüze örttü.

Yine saçlarımla oynuyordu ama konuşmuyordu. David'i daha önce bu kadar romantik ve duygusal olarak görmemiştim. Bir daha ne zaman böyle görürdüm, ya da görebilir miydim bilmiyordum.

Ama şu an huzuru hissedebiliyordum. Onun sıcaklığı benim de içimi ısıtıyordu.

Ne kadar o tepede kaldık emin değildim. Belki de saatlerce o güzel manzaraya, gökyüzüne baktık.

Ve sonsuz yıldızlara..

---

"David?"

"Evet?"

"Yok bir şey."

David sesli bir şekilde güldü.

"Garip birisin. Biliyorsun değil mi?" diye sordu. Ben de gülerek karşılık verdim.

"Hiç konuşmayınca uyudun sandım. Uyumadığını anlayınca da yok bir şey dedim." dedim.

Hâla uzanmakta olduğumuz yerden yavaşça kalkarak oturdum. David de kalkarak oturur pozisyona geçti.

"Üşüdün mü yoksa?" diye sordu.

"Hayır. Üşümedim."

"Acıktın mı?"

"Hayır."

"Sıkıldın mı?"

"Hayır." dedim bir kahkaha atarak.

"Sadece uyuyup uyumadığını merak etmiştim. Gerçekten." diye devam ettim.

David vampir hızıyla tam önümde durdu. Aramızda birkaç santimetre vardı.

Ceketimin sağ kolunu hafifçe aşağı indirdi ve omzuma bir öpücük kondurdu. Oradan öpmeye devam ederek boynuma geldi. İstemsizce gözlerim kapanmıştı.

David dudaklarıma geldiğinde yumuşak bir öpücük kondurdu. Hafif geri çekilip bu sefer daha sert olacak şekilde tekrar öptü. Bir elimi onun yumuşak saçlarında gezdirdim. David'in eli ise bacağımdaydı.

Bacağımı hafif sıkarak biraz daha sert bir şekilde öptü. Boynundaki elim, onun göğsüne kaymıştı.

David yavaşça geri çekildi ama bu sefer tekrardan öpmedi. Ona baktığımda son bir kez ve oldukça kısa bir öpücüğü dudaklarıma kondurduktan sonra gülümsedi.

"Artık gidelim mi?" diye sordu fısıldarcasına.

"Olur." diye yanıt verdim.

Ayağa kalkarken ellerimden tuttu ve beni de kaldırdı. Battaniyeyi alıp katlayarak kutunun içine koydum. David de örtüye aynı şeyi yaptı.

Bugün gerçekten çok güzel bir gün olmuştu. Sinemadaki o kadın ve komiklikleri, David'in beni bu yere getirmesi, bana o kolyeyi vermesi, birlikte saatlarce birbirimize sarılmış hâlde gökyüzünü izlememiz, o duygusal ve romantik anlar, bana söylediği sözler...

Bugün kesinlikle unutulmaz bir gün olmuştu.

David siyah saçlarını elleriyle dikleştirdi. Kutuyu eline alarak bana baktı.

"Hadi gidelim."

---

Yaklaşık kırk dakikalık araba yolculuğundan sonra eve varmıştık. Saat gece on ikiye geliyordu. David arabayı durdurmuştu ama ne ben inmiştim, ne de o inmişti arabadan. Arabanın radyosundan slow bir şarkının kısık melodileri duyuluyordu.

"Bugün için teşekkür ederim. Gerçekten çok güzeldi." dedim. David gülümsedi.

"Önemi yok. Benim için de çok güzeldi." dedi. Ben de gülümsedim.

David'e tekrar baktığımda dikkatimi çeken şey karşısında içimi korkunun kapladığını hissedebiliyordum.

"Neye bakıyorsun sen öyle?" diye sordu David biraz merakla.

"Evime." diye yanıt vererek hızla arabadan indim. David de arabadan inerek yanıma geldi.

Yolun ortasında durmuş, evimle ilgili beni şaşkına çeviren detaya bakıyordum.

Işıklar açıktı.

"Salonun ışığı açık." dedim.

"Belki çıkarken açık unutmuşsundur."

"Hayır kapattığıma eminim." diye yanıt verdim. David biraz duraksadıktan sonra konuştu.

"Ailen gelmiş olabilir mi?" diye sordu. Bu soru beni heyecanlandırmıştı.

Vampir hızıyla evin etrafında bir tur atarak tekrar David'in yanında durdum.

"Ailem olamaz. Arabaları burda değil." diye yanıt verdim.

"Belki de dinlemeliyiz?" dedi David. Vampir dinlemesi yapmamızı öneriyordu. Oldukça mantıklıydı.

Eve yaklaşarak odaklandım. İçeride olan sesleri duymaya çalıştım.

Başarmıştım da.

"Sen de duydun mu?" diye sordum David'e emin olmak istiyordum.

"Sadece kalp atış sesi. Ama bir kişinin." dedi David. Evet. Benim duyduğum da buydu.

Bir kişinin kalp atışı.

İçerideki kişi her kimse tekti.

"Bu kişi de kim?" diye sordum biraz korku ve endişeyle. David kısa bir süre baktı ve ardından cevap verdi:

"Evin anahtarını ver. Öğrenmenin tek yolu var. İçeri giriyoruz."

واصل القراءة

ستعجبك أيضاً

622 157 7
Yıllar önce bu toprakları ve tüm Astoria Diyarını zalim ve acıması olmayan iki hükümdar yönetiyormuş. Kasabalının hayvanlarını katlettiriyor, mücevhe...
ÖLÜ CANLAR (KLASİK) بواسطة M.Gökhan

الخيال (فانتازيا)

659 541 10
Gogol 1809'da Ukrayna'daki Soroçintsi-Poltava yakınlarında doğdu. Renkli köy yaşamı, Kazak gelenekleri ve halk kültürüyle Ukrayna, Gogol'un çocukluğu...
268K 12.3K 32
Kalbim deli gibi hızlanırken korkuyla geriye adımladım , kaçmalıydım bu çocuğu görmeye dayanamıyordum. "Dur" göğsüm derin nefeslerim yüzünden inip k...
2.6M 124K 47
"Bir şey söylemeyecek misin?" Aidan'ın bunu demesiyle gözlerimi ona çevirdim. Gözleri kırmızıya dönmüştü. Söyleyeceğim sözcüklerin harfleri birbirine...