BENİ BIRAKMA

By Yeowol-

158K 4.7K 400

#42 G.Kız Ed. Sevdiği kadını kaybetmiş, beş yaşındaki ufak kızına bir toz tanesi kadar sevgiyi çok görmüş o... More

-1-
-2-
-4-
-5-
-6-
- 7-
Özür Dilerim Ama
-8-
-9-
10
-11-
-12-
-13-
14
-15-
ÖNEMLİ
HEYOOO
-16-
-17-
Mini Mini Bir Duyuru Donmuştu Bildirim Butonunuza Konmuştu
Kesit
-18-
Kesit-Yeni Bölüm Duyurusu
-19-
Bölüm Değil Ama Yine De Okuyun Siz
Şuraya Bir Duyuru Bırakayım
Hikaye Devam Edecek
-21-
OKUMADAN GEÇMEYİN, DUYDUK DUYMADIK DEMEYİN
😇❤Kesit ❤😇
22
❤23❤
AÇIKLAMA
24
25
Yeni Bölüm Hakkında
26
💖27💖(Değişiklik Yaptım)

-20-

2.9K 110 14
By Yeowol-

Merhaba güzel ve minik ailem, biricik pandalar. Siz güzel insanlara önceden panda dememin sebebi, pandalar çok sevimli ve nesli tükenmekte olan hayvanlar listesinde olmalarından dolayıydı. Bizde azdık, hala azız ancak pandalar nesli tükenmekte olan hayvanlar listesinden çıkmış diye duydum. OLSUN EFENİM BİZ YİNE DE PANDAYIZ. Genç Kız Edebiyatında 85. sıraya girdik bir tebrik bize bir alkış.

 Gökkuşağının sonunu bulmaya çalışmak gibi aşk, Dikenli yollarda yalın ayak yürümek gibi...

Bu sözde bu bölüme ait olsun.

Dün Toprak Beyin öfkeli davranışlarından sonra saatlerce dondurması yere düşen çocuklar gibi ağladım. Mineyi teselli edemeyecek kadar çok ağlamıştım. Mineyi Meteye gönderip saatlerce gitmedim yanına, gidemedim. Gözyaşlarım bir hayrattan çağıl çağıl akıyordu sanki, hıçkırıklarım kalbimi durduracaktı. Nefret ettiğim insana benziyordu, ve ben ondan hoşlanıyordum. Aşık değildim bunu biliyordum artık öyle bir adama aşık olmazdım.  Olmamalıydım. Emin değildim hislerimden, duygularımdan. Ne yapmam gerektiğini hiç bilmiyordum. Mine dünden bu yana o kadar sakindi ki, eski neşesi, etrafta dans eden, şarkı söyleyen o minik kızdan  eser yoktu. Onun yerine, durgun, ruhsuz, babasının her ayağa kalkışında titreyen bir kız çocuğu vardı artık. Toprak Beyi çözümleyemiyordum, bakışlarından davranışlarından ne hissettiğini anlayamamanın verdiği bir bocalamanın içindeydim.Bu davranışların devamı gelir miydi diye tedirgin ve huzursuzdum. Minenin uyumuş olmasından faydalanıp yanımda getirdiğim bilgisayarım açıp mesajlarımı kontrol ettim. DünyayıGezen70li den mesaj gelmişti. Viyanadan kopamamış bir hafta kalacağım dediği yerde bir aydan fazladır kalıyordu.

DünyayıGezen70li

Sevgili kızım,

Uzun zamandır kaldığım bu şehirde hala insanlara hayret ediyorum. Buradaki insanlar o kadar dakik ki benim yaşlı bedenim bu tempoya ayak uydurmakta çok güçlük çekiyor. SHÖNBURN Sarayına her gidişimde yeniden hayranlık duyuyorum. Kocaman bahçesinin ortasında bir havuz var ki , kesinlikle görmelisin. Suyun yeşilliği insanı çeken cinsten. havuzun ilerisindeki tepede Sisi'nin yani Kraliçe ELİZABETH'in davetlerde kullandığı mutfağı var, şu anda insanlar orada oturup kahve  içiyorlar. Ben de ziyaretlerimden birinde oraya kadar çıkıp bir kahve ve buraya has olan tatlı  zahr torte  yedim. Bildiğin  kakaolu, çikolatalı pastaydı işte, sadece biraz daha sert ve kuruydu o kadar, kahve de bir o kadar  acı. Her gelişimde burası çok fazla dolu oluyor. İnanılmaz bir şekilde buraya her zaman ziyaretçiler tabiri caiz ise akın akın geliyorlar Ayrıca buralarda Türk mahallesi denilen yerler var, genellikle Türkler oturuyormuş.

Geçenlerde Aziz Stefan Katedraline gittim, maksat bakmak görmek. Bir grup Türk genci ve rehberleri vardı. Şöyle bir oturup onları izlemeye başladım. Klisede kimsenin sesi doğru düzgün çıkmazken bizimkiler gülüşüp konuşuyorlardı. Yakmak için konulan mumlardan bir iki tanesinin ceplerine attığı ve bazılarının da sırf deneyimlemek için yaktığını ve fotoğraf çekildiğini gördüm. Hiç susmuyorlar gülüşüp duruyorlardı. En sonunda bir kadın dayanamayıp Almanca konuşacaksanız çıkın dedi. Rehberleri olduğunu düşündüğüm yirmilerinin başında orta boylu zayıf narin kızıl saçlı bir kız çıkıyoruz zaten deyip o gencecik kızları koruyup çıkardı.  Sonradan kızların ne kadar terbiyesiz olduğuyla ilgili konuşup durdular fakat bilmiyorlardı o gençlerin buraya ilk defa geldiklerini ve o heyecanlarını. Asla da bilmezlerdi bu bencillikle. Belvedere Sarayı da en az Shönbrun kadar güzel fakat Shönburnun ihtişamına erişemeyeceği belli olan bir saray. Ayrıca sana küçük bir kültür bilgisi Elizabeth bilinenin aksine  Shönbrun Sarayında değil Fransa gezisi dönüşünde gemide bir törpüile öldürülmüş fakat yaralandığını hissetmemiş. 

Günlük hayattan d biraz bahsedeyim. İnsanlar çok dakik, tramvayda, metroda insanları ellerinde bir tostla görmen pek mümkün. Dükkanlar akşam 10 da kapanıyor ve hafta sonu tamamiyle kapalı oluyor. Sokaklarda çöp bulamazsın çünkü para cezası var. Parkta bizde olduğu gibi çekirdek çitleyip yere atarsan 12 Euro ödüyorsun. İslama fobi burada da pek bir yaygın. Fakat söylemeliyim ki mimari açıdan çok gelişmişler. Binalardaki heykeller sanki özene bezene yapılmış. Ve söylemden edemeyeceğim ikiz müzeler herkesin görmesi gereken bir yer. Burası hakkında anlatacaklarım işte bu kadar. .Bu gün buradan ayrılıp günü birlik Slovakya'ya geçeceğim, oradan sonra rotam neresi olur belli olmaz.

Benim de seninle ilgili merak ettiklerim var. Hayallerinin peşinden  koştun mu, kendini o genç adama hatırlatabildin mi, diğer genç adam  ne durumda? Tüm bunların cevabını bekliyorum.

Sevgiyle kalman dileğiyle.

Şimdi bu yaşlı gezginin yerinde olup dertsiz tasasız, dünyayı dolaşıp gezmek isterdim. Bahsettiği yerleri karış karış gezmek, aklımın köşesinde buraya dair bir şey olmadan yaşadığım güzel günün heyecanıyla başımı yastığa koyup uyumak isterdim. Zaten bir hafta kadar önce gönderilmiş olan bu mesaja çok geçmeden cevap vermek istiyordum, bir de rahatça dertleşebileceğim birinin olmayışından içimdekileri adama döküyordum. Dolup taşmakta olan düşüncelerimi, atmak istediğim çığlıkları bu adama yazıyordum.

Sevgili Amcacığım;

Size öyle imreniyorum ki bazen kıskanıyorum. Burası maalesef pek iç açıcı değil. Kendimi hatırlatmak için ne yapmam gerektiği hakkında en ufak bir fikrim yok ancak artık beni hatırlaması önemli değil, önemli olan sol göğsünün altında kızı için atması gereken bir kalbinin olduğunu hatırlaması. Onu hatırlasın da varsın beni hatırlamasın, ben razıyım. Fakat bu da pek uzak bir ihtimal gibi duruyor. Şu bir aydır aklımın köşesinde sürekli acaba geri dönmekle hata mı ettim sorusu beni çimdikliyor sanki. Sizce hata mı ettim ?

Diğer genç adamı bilmiyorum, o konu da ayrı bir muamma. Aklımın karışmasına neden olan apayrı bir konu. Fakat kardelenin yazın açmayacağı gibi ikisiyle de imkansız olduğunu biliyorum. Bizler aynı kulvarlarda olmayan insanlarız.

İçimin çürümesine neden olan o kadar çok mesele var ki ve birine anlatmazsam patlayacak gibi hissediyorum. Toprak Bey iki gün önce bana evleneceğini söyledi bende o esnada aptalca bir çocukluk edip onu suya ittirdim ve sonra çekip gittim. Sanırım sonunda annesinin istediği kızla evlenecekti. İsmi neydi şuan anımsayamıyorum ancak onunla evlenmesini istemiyorum.

Öte yandan diğer adama karşı da değişik duygular kabarıyor içimde. Bana beni sevdiğini söyledi o da o gece denizin maviliklerinde, sonra arkadaş olarak diye düzeltti ancak uyumadan önce yarımyamalak duyduğum sözler bunun tersiydi. Beni nereden tanıyor bilmiyorum ancak her zaman benimle aynı günü bitirip aynı sabaha uyanmak istediğini fakat bunu böyle tahmin etmediğini söyledi. Uyuyor numarasına devam edip huzursuzca sırtımı ona döndüm. Bundan sonra bu evde kendimi yakın bulduğum bu kişinin yüzüne nasıl bakacağım diye düşünmeden edemiyorum. Bugün eve gelmemesi için dua ediyorum. Bir tek onun yanında sakin ve huzurlu hissediyordum nereden çıktı bu itiraf?!

Diğer yandan Mine babasını kaybetti. Artık o kadar korkuyor ki babasından denize bile gitmek istemedi bugğn. Dün onu havaya kaldırıp öyle bir sarstı ki benim bile yüreğim sallandı sanki. Bugün gönlünü almaktansa sabah kahvaltıda biraz naz çekti diye sertçe yemeğini ye ve çok konuşma diye kızdı. Ben bile korkuyorum ondan, sesimi çıkaramıyorum şu iki gündür. Bırakıp gitmeyi düşünüyorum. Bir medcezir yaşıyorum adeta. Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Sizin yardım edebileceğinizi de sanmıyorum.Herşey olacağına varır der annem, kaderin önünde dikilmezsin o sen farketmeden seni geçmiştir der. Öyle olduğunu biliyorum.Zaman herşeyi bize gösterir. Sizin de başınızı sorunlarımla ağrıtıp duruyorum sürekli ama inanın birilerine anlatmazsam herşeyi ölecek gibi hissediyorum. Sanki pimi çekilmiş bir bomba verilmiş gibi elime.

Her zaman beni dinlediğiniz için teşekkür ederim. Konuşmamı burada sonlandırıyor ve size iyi eğlenceler diliyorum.

Sevgilele İdil.

İçimde patlamak üzere olan volkanı az da olsa söndürüş olamanın verdiği bir rahatlık çöktü üzerime. Mineyi kontrol edip aşağıya indim yavaşça. Belki birazdan bir kıyamet kopacaktı.İki gündür sağladığım suskunluğumu bozacaktım çünkü. Bu yaz böyle geçebilirdi ama ya ben gittikten sonra, o zaman ne olacaktı? İçimde ne varsa dökmeye karar verdim. Konuşacaktım. Aşağıya indiğimde yukarı çıkmayan ama oldukça yüksek sesli bir tartışmanın yaşandığını duydum. Toprak Bey ve Can birbirleriyle tartışıyorlardı. Şaçı başı dağınık olan Toprak Bey sinirle saçlarını karıştırdı.

'' Ben de bir aydır diyorum ki bu çocuk benim evime çok gidip gelmez, neden böyle çok gidip geliyor. Meğer bizim paşanın derdi Mine falan değilmiş. Aklını mı yedin oğlum sen! Millet neler diyor. O İdil de ne kaçın kurasıymış be!'' adımı duyunca savunma içgüdüm çalışmaya başladı ve merdivenden uçar gibi inip yanlarına indim.

'' Ne kaçın kuralığım varmışta ben bilmiyorum?''

''Bana numara yapmayı kesin, ikinizde bal gibi kandırıyormuşsunuz beni. Ben de sana üzülüyordum, ben evleniyorum diye üzülüyorsun diye ama iş başkaymış meğer. Ne o, ben ağına düşmeyince kardeşimi mi tavladın!'' sözleri biter bitmez elimden sağlam bir Osamanlı Tokadı çıktı. Başı yavaşça yana savrulduktan sonra öfkeyle bileklerimi tutunca Can da onu bileğinden yakaladı.

''Ağır ol da Molla desinler abi. O eli bırak, sonra bozuşmayalım''

''Bırak Can bırak, bırakta ne yapabiliyor bi görelim! Önce adam ol da doğru düzgün anlat ne diyorsan, laf cambazlığı yapma TOPRAK KIRAÇ!'' dedim adının üstüne basa basa. Bileklerimi sıkan elleri canımı yakarken güçlü durmak için çaba sarfediyordum.

''İdil!'' diye itiraz etmeye çalışan Can'a dönüp onunla hiç alakası olmayan öfkemle itarızını kestm.

''Ne İdil ne, adımı biliyorum adım İdil evet!''

''Açıkla bakalım Toprak BEY!''

''Açıklanacak bir şey yok, bal gibi ne dediysem o.''

''Açıkla dediysem açıkla, zaten sinirim bozuk, balataları sıyırmama az kaldı.''

''Heceleyeyim istersen. Siz ikiniz sevgilisiniz! Oldu mu?''

''Sana ne! Sanan ne benden ondan bizden sana ne! Sen önce kendine baksana! Sana ne biz sevgiliysek yada değilsek!'' deyip bi aydır dolmuşluğumun öfkesiyle onu düşünmeden ittirmeye başladım.

''Ne karışıyorsun sen! Sen bi kendine bak önce, sen sevgiden nasibini almadıysan biz ne yapalım. Sen(dedim elimi kalbinin üzerine koyarak) burada bir kalp taşıdığını unuttuysan biz ne yapalım. Önce sevgiyi yeniden keşfet sonra bize gel laf et.''

''Laf söylenecek yeriniz mi kalmış lan! Her gece sahilde buluşmalar, sahilde sabahlamalar, geceyi beraber geçirmeler, yarın öbür gün bu kız karnı şiş gelirse senin canını alırım oğlum, anladın mı lan beni!'' bileğimi bırakıp Can'ın yakasına yapıştı.

''Sana ne lan! Ben gördüm onu, ben sevdim, ben aşık oldum! Ben sen miyim ha. Ben senin gibi tene dokunmam anladın mı kalbe dokunurum. Tene dokunan sensin, asıl bu kız seninle olursa karnı şiş döner bu eve ama benimle olursa kalbi dolar anladın mı beni! O yüzden boş boş konuşmayı KES!'' dedi sonunda olanca gücüyle bağırarak.

''Sesini sen kes!'' deyince ben onun yaşasına yapışıp onu sürüklemeye başladım. Artık iyiden iyiye haddini aşıyordu.

''Sen kapatacaksın çeneni sen, bıktım senden be!'' deyip çekiştirmeye devam ettim. Pek etkili olmuyordu gerçi ama sinirden ne yapacağımı şaşırıyordum.

''İdil?'' diyen Canı el hareketimle susturdum.

''Ben konuşacağım siz ikiniz beni dinleyeceksiniz. Sayın Toprak Kıraç! Sen kızını annesizken bir de üstüne babasız bırakan adam! Sen sevgisine ihanet edip altına her gece başkasını alan adam! Sen ne yapıyorsun biliyor musun sevdiğin kadına olan sevgini aşağılık kadınlarla lekeliyorsun, hemde bembeyaz sayfaya kapkara mürekkep dökerek.Sen bir kız çocuğunun babasız büyümesinin ne demek olduğunu bilir misin! O ilk aşkını kaybetti, ilerde ne olacak biliyor musun bir parka gidecek bakacak herkes babasıyla oynuyor o bir köşeye geçip onları izleyecek, elleri çenesinde. Babasının canım kızım diye sevip okşamadığı saçlarını ilk karşısına çıkıp okşayan öpen erkeğe güvenecek o herifte günün birinde ondan faydalanmaya çalışacak, sende kızını bana dediğin gibi karnı burnunda göreceksin, çünkü herkes benim kadar şanslı değil! Benim karşıma beni o durumdan çekip çıkaracak bir Toprak Kıraç çıktı ama onun karşısına çıkmaya bilir ve Allah kahretsin ki bunu babası olarak sen değil ben düşünüyorum. Onu öyle bir sevgiden mahrum bırakıyorsun ki, koskoca dünyayı dolaşşan bitirirsinde ondaki o yarayı, o boşluğu dolduramazsın. Onun kanatları kırıldı, yüreği kırıldı onun dünyasını yıkıyorsun hergün, onu senden mahrum bırakıyorsun ve onu gün geçtikçe yaralıyorsun. Hergün bir bıçak darbesi atıyorsun ama şelaleden gürül gürül akan su gibi her yeri yıkayacak kadar akan kanını görmüyorsun. Görmüyorsun sen, görmüyorsun. Nasıl göreceksin! Sen var ya zavallısın, sana acıyorum ben. Zavallısın!'' deyip arkamı dönüp merdivenlere doğru adımladım.

''Bu arada benim kiminle görüşüp görüşmediğim ikinizi de ilgilendirmez! İkiniz de heveslenmeyin ben bu hafta nişanlanıyorum!'' deyip ilerlemeye devam ettim. Bir ay öncesinden biliyordum beni istemeye geleceklerini. Artık ikisiyle de uğraşmak hatta görüşmek dahi istemiyordum bu yüzden bu işe olur diyecektim. Hatta ben bu işi nişanlanacağım adam bırak derse bırkacaktım bile.Odaya çıkıp Mine'nin yanına oturdum. Ben gördüm onu, ben sevdim, ben aşık oldum demişti... Neden söylemişti ki bunları, keşke duymasaydım. İçimdeki öfke hala geçmemişti. Hala geçip karşısına konuşmak istiyordum ama içimden ağlamak geliyor hıckırıklar boğazımda düğümleniyordu. Böyle durumlarda okulda yaptığım gibi tuvalete kilitleyim gözlerim acıyana kadar ağlardım bu yüzden tuvalete gidip kapıyı üzerime kilitledim. Kapıya yaslanıp oturdum ve ağlamaya başladım. Ağlarken kalbimde bir his baş verdi yeniden. Böyle ince bir sızı gibi... İçine korku düşünce bir sızı olur ya onu andırsn bir sızı. Yorulmuştum artık, hayattan, yaşamaktan. Çocukluğumdan bu yana gögüslemem gereken çok şey olmuştu. Annem ve babamın bitmek bilmeyen kavgalarının oluşturduğu o kaygıyı, mutsuzluğu her zaman gögüslemem gerekmişti. O küçücük yaşta bunları kaldırmak, boşanma sürecindeki ortaya çıkan kardeşimle annemin yıllardır aldatıldığı gerçeğini sırtlamak... İnsanı yaşadıkları olgunlaştırıyordu. İstemesemde küçük yaşımda olgunlaşmak zorunda kalmıştım. Şimdide sırtıma yüklediğim yüküm belimi büküyordu. Aşk acıtıyor, kalbimi yakıyor en önemlisi aklımı karıştırıyordu. Aşk neydi? Aşık olduğun insan nasıl olmalıydı? Aşık olduğun seni üzerdi de mutlu da ederdi, huzuru bulurdun yanında, annesinin kokusunu duyan bir bebek gibi mayışırdın. Benim şu an yaşadığım şey, yani Toprak beye karşı hissettiklerim tam olarak nelerdi? Bir sene önce onu gördüğümde tam olarak neler hissetmiştim? Beğenmiş miydim? Evet. Hoşlanmış mıydım? Evet, fakat aşk, aşk daha yoğun bir duygu değil miydi? Bu zamana kadar o kadar yoğun duygular yaşamamıştım, belki de yaşamıştım. Zihnimdeki berraklığı bulandıran o kadar çok şey vardı ki, bir şeylerin farkına varmam imkansızdı.

O zamanlar farkına varmam gereken şeylerin farkına varamayacak kadar kördüm, gözlerime at gözlüğü takmış kendimi tek bir noktaya odaklamış olmanın saflığı ve aptallığındaydım. Fakat o zamanlar farketmediğim için şimdilerde mutluluk duyuyorum, bu günden sonra yaşananlar güçlenmemizi ve bağlanmamızı sağladı. Ama herşey bugün bu konuşmadan sonra başladı.

                                                                  BÖLÜM SONU

BİLİYORUM SİZLERE 15 GÜNDE BİR PAZAR GÜNLERİ DEDİM FAKAT AKTİF BİR ÜNİVERSİTELİ GEZİLERDEN GERİ KALMAMALI DEYİP BİR GEZİYE KATILDIM BU YÜZDEN BU GÜN  PAYLAŞIYORUM BÖLÜMÜ. PAZAR GÜNÜ YOKUM EFENİM, BÖLÜM ERKEN GELDİ. BEĞENMİŞSİNİZDİR İNŞALLAH. BOL BOL YORUMLARINIZI OYLARINIZI BEKLYOR İKİ HAFTA SONRAKİ PAZAR GÜNÜ BULUŞMAK ÜZERE HOŞÇA KALIN DİYORUM

Continue Reading

You'll Also Like

546K 27K 33
Bir gece birlikte olan bir hemşire ve bir askerin aylar sonra aynı karargahta karşılaşma serüveni... Arkanda, bir ölü bırakıp gittin ama katil deği...
125K 6.8K 42
05**: Sen doğduğun için güzel olan bu günde, sen sevdiğin için dünyanın en güzel çiçeği olarak kabul ettiğim karanfillerden koy vazona. 05**: Bu da b...
356K 21K 21
Falcı numarası yerine Rus Mafyasına yazmak hayatın bana oynadığı bir oyun muydu? Belki de aşkın tatlı olmayan bir tesadüfüydü... Mafya Bey; Küçük bi...
2.1M 50.9K 51
Tam sınıftan çıkıcaktım ki gelen sesle dikildim kaldım."sen kal ada yapamadığın son soruya bakalım" OLUR OLUR HOCAM BAKALIM. Dırırııırıırıfırı Canı...