ANA DİLİM AŞK 1-2 (TAMAMLANDI)

נכתב על ידי tubux2

2.9M 119K 12.4K

© Tüm Hakları Saklıdır. Hayat, herkese eşit davranmaz. Tıpkı kaderin şansı dağıtırken adil olmaması gibi... *... עוד

Ana Dilim Aşk 1 ❤ 1
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 2
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 3
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 4
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 5
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 6
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 7
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 8
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 9
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 10
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 11
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 12
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 13
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 14
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 15
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 16
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 17
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 18
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 19
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 20
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 21
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 22
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 23
SON
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 1
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 2
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 3
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 4
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 5
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 6
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 7
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 8
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 9
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 10
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 12
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 13
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 14
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 15
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 16
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 17
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 18
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 19
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 20
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 21
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 22
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 23
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 24
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 25
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 26
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 27
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 28
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 29
SON 2
Kitap olduk ♥️
3. Kitap için Yoklama listesi

Ana Dilim Aşk 2 ❤ 11

34.7K 1.5K 153
נכתב על ידי tubux2


EFSA
Kardeş.
Kardeşlik.

Bir kardeşim olması, onunla aramdaki o güçlü bağ, kendimi bildim bileli en çok istediğim şeydi. Her ne kadar sevdiklerimi paylaşmak konusunda katı olsam da, kardeşlik duygusu belki de beni daha paylaşımcı yapardı.
Fakat hayal ettiğim bağ, bu şekilde oluşmamalıydı. Onca sene... Ayrı geçirilmiş onca zamanın ardından, o bağ oluşur muydu, bilmiyordum. Hiçbir şey bilmiyordum. İşin içinden çıkamıyordum.Sanki bunca senedir yaşadığım hayat bir yalandan ibaretti. Babam, annem, hatta babaannem...
Hepsi bana yabancıydı. En az o kız kadar....
Bundan sonra babama nasıl güvenecektim? Yüreğim sızım sızımdı. Annemle ilgili bana söylenen ufak tefek anılar, bir yalandan ibaretti. Onun anısının da karalandığını hissediyordum.
Bu kadarını hak etmemiştim.
Sıkıntılı bir nefesle kulaklıklarımı çıkarttım. Müziğin kafamı boşaltması gerekirken beni daha çok düşünceye itmesinden nefret ediyordum. Saatin kaç olduğunu merak ederken kendimi neredeyse bir haftadır kapalı olan telefonuma bakarken buldum. Babamla son konuşmamızdan sonra kendimi odaya kilitlemiştim.Bu da yetmezmiş gibi telefonumu da kapatmıştım. Ne kimseyi görmek, ne kimseyle konuşmak istiyordum. Ferdoş'un ısrarı olmasa yemek bile yemek içimden gelmiyordu. Ben bunca yalanı hazmedemezken, yemekleri nasıl hazmedecektim?

"Efsa"

Kapının ardından gelen sesin kime ait olduğunu biliyordum. Yatağın içine daha çok gömüldüm. Şu sıralar babamla yüz yüze gelmek, en son isteyeceğim şey bile değildi.Kapıyı açamayacağını bilsem de uyuduğumu düşünmesini istiyordum.
Çıt çıkarmadım.
"Efsa uyumadığını biliyorum."
Kapıyı birkaç kez daha tıklattı. Yorganı ağzıma doğru bastırdım. Sanki nefes alışverişimi duyarsa uyanık olduğumu anlayacak gibi hissediyordum. Kapının kolunu zorladı. Açamayacağını anlayınca pes edip bıraktı.
"Atakan sanırım gerçekten uyudu."
"Sorun değil Ertan Amca. Daha sonra tekrar uğrarım."

Doğru mu duymuştum? Atakan'ın sesi miydi o? Yataktan fırlayıp kapıya öyle hızlı yapıştım ki, UsainBolt görse kıskançlıktan çatlardı. Kulağımı soğuk ahşaba dayadım. Odanın önünden uzaklaşan birkaç farklı adım sesi duydum.
Gerçekten buradaydı?
Neden buradaydı?

Kapının kilidini açtım. Kapıyı araladığımda merdivenlerin başında duran ikili bana doğru döndü. Gözlerim insansızlığın acısını çıkarmıyorsa, bu gerçekten Atakan'dı. Garip bir özlem duygusu yüreğime girmeye çalışırken, onunla en son ki konuşmalarımızı kendime hatırlattım. Tamam, şu anda karşımda olması harika hissettiriyordu ama yumuşamamalıydım. Beni göresi gözü olmayan çocuğun, şu an burada ne işi vardı?
"Selam."
"Neden buradasın?"

Böyle bir soru sormamı beklemiyormuş gibi kaşları çatıldı. Göz ucuyla babama baktım. Yorgun gözüküyordu. Sanki bu bir hafta onu en az 7 yıl yaşlandırmıştı. Her güne bir sene... Ama nedense bu durumun sadece benden kaynaklı olduğunu hissetmiyordum. Evet benim etkim büyüktü ama nedense bu konuşmadığımız zaman aralığında bilmediğim bir şeyler daha olmuş gibiydi. Bana ihtiyacı vardı. Bunu tam kalbimin üzerinde hissedebiliyordum. Öyle özlem dolu bakıyordu ki... Bende onu çok özlemiştim ama tüm bu olanları hazmetmeden onunla eskisi gibi olamayacağımın farkındaydım. Tavrımı fark etmesi için hiçbir şey söylemeden gözlerimi üzerinden çektim.
"Seni merak ettim."
Atakan bana doğru gelmeye başladı. Doğru mu duymuştum? Alaycı bir kahkaha dudaklarımdan kaçarken "Sen?" dedim. "Ne zamandan beri beni merak ediyorsun?" Odanın önünde durdu. Onu davet etmeden içeri girmeyeceğini biliyordum. Özel alanıma davet etmek gibi bir niyetimde yoktu.
"Neredeyse bir haftadır telefonun kapalı."
Bunu gerçekten fark etmiş miydi? Yoksa bu bir Rüya hatırlatıcısının etkisi miydi? Babamın bizi dinlediğini görünce "Bize izin verir misiniz?" diye sormak zorunda kaldım. Bir haftadır ilk kez onunla konuşmuştum. Bu bile onu mutlu etmişti. Çökmüş yüz hatlarına yerleşen gülümseme bunu öyle net belli ediyordu ki.
"Tabi kızım."
Babam arkasını dönüp merdivenleri teker teker inmeye başladı. Dik duruşunda bile zorlanıyordu. Kalbim sızım sızım gözden kayboluşunu izledim. Daha sonra da bakışlarımı tekrar Atakan'a çevirdim. "Neden buradasın Atakan?" Sorumu yinelerken kollarımı göğsümün üzerinde bağladım. Beni gerçekten merak ettiğini söylediğindeyse mümkün olduğunca ciddi tavrımı sürdürdüm.
"Babam bir şeyden bahsetti."
O şeyin ne olduğunu çok iyi biliyordum. "Ertan Amca'da doğrulayınca, nasıl olduğunu kendi gözlerimle görmek istedim."

"Hah. Bunun için babam seni baskılamadı yani?"
"Hayır Efsa! Hayır!"
Sanırım ufaktan bozulmaya başlamıştı. Hayatımdaki herkes yalancıyken ona bu kadar kolay inanmamı beklemiyordu herhalde?Hem de hiç alışık olmadığım şekilde davranırken.

"İyi misin?"
Bilmiyorum der gibi omzumu silktim. "Konuşmak ister misin?" Kardeşlik başlığı altında Eflal konusunu mu? Hiç sanmıyorum. Başımı hayır anlamında salladım. "Bak durumun ciddiyetinin farkındayım. Yalnız kalmak istemeni de anlıyorum ama sen de biraz işin bokunu çıkardığının farkında değil misin?"

Ufak ama şaşkınlık dolu bir kahkaha dudaklarımdan kaçtı. Atakan gibi diksiyonuna önem veren, konuşmadan önce kelimelerin hepsini elekten geçiren biri, 'Bok' kelimesini ne kadar rahat kullanmıştı böyle. Onun ağzından duymaya alışık olmadığım kelime gülmemi sağlarken ''Bok mu?'' dedim. Neden güldüğümü anlayan çocuk bana eşlik edercesine sırıttı. Sanırım o da ağzından çıkan kelimenin farkında değildi.
Güldüm. Güldük. Kısacık bir andı ama iyi gelmişti.
"Konuşmak istemiyorsan, biraz kafanı dağıtmak ister misin?"
Hiçbir şey yapmak istemesem de, kafasının ne geçtiğini deli gibi merak ediyordum. "Ne gibi?" diye sorduğumda hafifçe dudağını bükerken omuz silkti. "Film izleyebiliriz, oyun oynayabiliriz. Evde olmaktan sıkıldıysan dışarı çıkabiliriz, istersen gece eğlenmeye gidebiliriz ya da sadece bir yerde oturur sessizce denizi izleriz. Ne istersen?"

Kafasından geçen fikirler öyle sıcaktı ki. Karşımda duran, bana şefkatle bana çocuk hiç hatırladığım gibi değildi. Hele ki en son konuşmamızdaki tavrı ve bakışlarının yanında hiç... Bir hafta yokluğumun onu bu kadar değiştireceğini bilseydim, sanırım daha önce bu mahrumiyeti yaşatırdım. Hoş, onu değiştiren yokluğum muydu yoksa yaşadığım olay mı? Sırf bunun için o kıza minnet duyabilir miydim?
"Ne düşünüyorsun?"
"Pera'nın haberini ilk aldığında ne hissetmiştin?"
Sanırım böyle bir şey sormamı beklemiyordu. Ufak bir şaşkınlık nidasından sonra, düşünceli sesler çıkarmaya başladı. Gözlerini arkamdaki bir noktaya kaydırdı. "Şey, bu konuyu en azından oturarak konuşamaz mıyız?" Kapıda dikildiğimizi unutmuştum. "Tabi geç," diyerek önünden çekildim. Atakan yavaşça odama girdi. Bakışlarını eşyalarımda dolaştırırken "Amerika'daki odana benziyor," dedi ve ardından bana doğru döndü. "Her ne kadar değişsen de, içinde hala bir yerlerde o kızın olmasına sevindim." Bu çocuk gerçekten kafamı karıştırıyordu. O zamanlar yüzüme bakmaz, şu andaki halime benzeyen kızlarla birlikte oluyordu. Benim değişimimdeki en büyük neden de buydu. Şu anda ise karşıma geçmiş, eski halimin daha iyi olduğunun sinyallerini veriyordu. Resmen zevkiyle köşe kapmaca oynuyorduk. Farkında değildi. Belki de farkındaydı ama bunu düşünmek işime gelmiyordu.
"O zamanlar lisedeydik biliyorsun."
Odamın içindeki en özel alana, kitap okurken oturduğum yastıklarla dolu köşeme kuruldu. Benden başka kimsenin orada oturmasından hoşlanmadığımı, beni tanıdığından beri biliyordu. Kaç kez uyardığımı ben bile hatırlamıyordum ve o, her zamanki gibi gidip oraya oturmuştu. Bu sefer buna sinir olmak yerine, gülümsemiştim. Çünkü asıl onun içinde bir yerlerde tanıdığım Atakan'ı görmek güzeldi. Yüzünü rahatça görebilmek için yatağıma oturdum.
"Babam istemişti. Çok kızmıştım. O kadar kızmıştım ki, evi terk edip Pera doğana kadar Areller de kalmıştım hatırlarsan. Bir kardeşim olacaktı ve ben böyle bir şey istememiştim. Onlar istemişti. Ali Soylu bir evlat daha istemişti. Ben yetememiştim ona."

Atakan'ın ses tonundaki hafif sertleşme, o anlardaki duygulara esir olduğunu gösteriyordu. "Yıktım, kırdım, kızdım, nefret ettim ama... Pera'yı kucağıma aldığım o an, tüm yaptıklarımdan pişman oldum. Ufacık eliyle işaret parmağımı tutuşunu ölsem unutmam. O an bana hissettirdiği duyguyu tarif edemem. Aramızda yıllar olmasına rağmen, diğer yarımmış gibiydi. Onca sene eksik yaşamışım gibi..."

Atakan'ın bakışlarından ses tonuna kadar herşey tekrar yumuşadı. Gözleri kızarmaya başladı. Hatta biraz zorlarsa sulanabilirdi bile."Doğmadan önce ölsün diye dua ettim kardeşime, şu an hiç düşünmeden canımı veririm Efsa."

İçimi rahatlatmak istercesine bir nefes aldım. Aynı şey değildi. O bir yalanın içinde yaşamamıştı. Kardeşinin bedeli, yaşadığı tüm hayat olmamıştı. "Ne hissettiğini çok iyi biliyorum."
"Bilemezsin. Kimse bilemez."
"Biliyorum," diye direttikten sonra içimden geçen her şeyi saymaya başladı. "Babana kızgınsın, hatta hiç tanımadığın annene bile kızgınsın. Böyle bir olayın neden senin başına geldiğini sorguluyorsun. Yalanları, hayatını... O kadar haklısın ki."
Beni nasıl bu kadar iyi tanıyabilmişti? Ben bana bakmadığını düşünürken, o beni görüyor muydu? "Yalnızca bir şeyi sorgulamamasın. Kardeşini," dediği an kaşlarım çatıldı. Onun ağzından o kızla ilgili hiçbir şey duymak istemiyordum.
"O kız-" diye başladığım cümleyi "Eflal," diyerek böldü ve bu sanki içimde yanan alevlere kolonya sıkılmış gibi hissettirdi. "Kardeşinin adı Eflal. O kız diye bahsetmen büyük bir kabalık." Biliyordum ama umurumda bile değildi. Bir kere daha o kızın adını ağzına alırsa, büyük ihtimal bu konuşma burada bitecekti.
"Bu konuyu burada kapatabilir miyiz?"
"Neden babana olan sinirini kardeşinden çıkarıyorsun?"
Cümleleri ağzıma tıkar gibi sormuştu bu soruyu. Konuşmak istemediğimi daha açık nasıl söyleyebilirdim ki? "Atakan lütfen. Konuyu kapatabilir miyiz?" Beni umursamadan konuşmaya devam etti. Sanki sözünü kesecekmişim gibi hızlı hızlı ekliyordu kelimeleri birbirine. "Seninle aynı durumda olduğunun farkında değil misin? Hatta senden daha kötü bir durumda. Senin en azından baban yanında, peki ya onun?" Tüm bu olayların üzerine bir de ona acımamı mı bekliyordu?
"Bunun suçlusu ben değilim."
"O da değil ve sen bunu içten içe çok iyi biliyorsun. Neden sevginden mahrum ediyorsun onu?"
Hızla ayağa kalktım ve Atakan'a bu konuşmanın bittiğini kapıyı açarak gösterdim. Diretmedi. Ayağa yavaşça kalktı. Ağır adımlarla ilerlerken gözlerini benden ayırmadı. Söylediklerini düşünmemi istiyordu. Belki de o gitmeden bir şeylerin farkında varmamı... Bakışlarından kaçmak istesem de büyülenmiş gibiydim. Kapıdan çıkmadan önce önümde durdu.
"Baban sana öyle büyük bir miras bıraktı ki. Hiçbir paranın satın alamayacağı kadar değerli. Umarım bunu çok geç olmadan fark edersin."
* *

Atakan gittiğinden beri söylediğini düşünüpduruyordum. 'Baban sana öyle büyük birmiras bıraktı ki. Hiçbir paranın satın alamayacağı kadar değerli.' Bir aniçin babamın öldüğünü hayal ettim. Bu bile öyle büyük bir acı hissettirdi ki,tüm yaşananlar boş gelmeye başladı. Yalanlar, dolanlar, para, mal, mülk, ün,şöhret... Hepsi ölümle değerini kaybediyordu. Babam benim tek ailemdi. O giderse,varlık içinde yokluk çekeceğim bir yalnızlığın içine hapsolacaktım. Her şeyisatın alabilecek bir servetim olacaktı. Yalnızlığımın bedeli bu kadar pahalıolmamalıydı.
Atakan'a ne kadar katılmak istemesem de, sanırım bir konuda haklıydı. Babam tekailem değildi. Tüm yabancılığımıza rağmen, aynı kanı taşıdığım bir kardeşimvardı. Kötü bir başlangıç yaptığım, canımın diğer yarısı.
Bunca zamandır istediğim şey, istemediğim şekilde karşımdaydı ama oradaydıişte. Ve bu hikâye de en az benim kadar suçsuz olan tek kişi oydu. Belki dahabile fazla. Hiç tanımadığı babası, küçücük yaşta kaybettiği bir annesi vardı. Hiçbirakrabası onu istememişti. Başka insanlara kardeşim demişti. Benim olmayan birdüşünceyle hissettiğim acı, onun yaşamına ilmek ilmek işlenmişti. Onunla nefesalıyordu. Hem de senelerdir.
Tek dayanağı etrafındaki arkadaşlarıydı. Kardeşleri...
Düşününce, benim aksime o daha şanslıydı. Tüm o zor zamanlarında yanında gerçekinsanlar vardı. Para, mal, mülk için yalancı dostluklar değil. Büyük ihtimalbabama bir şey olma kalabalık içinde yalnızlık çekecektim. Çünkü nefret ettiğimyalanı yüreklerinde taşıyan bütün çevrem sözde destekleriyle hayatıma dahilolmak isteyeceklerdi. Tabi benden götürmek isteyecekleriyle beraber...
Bu malı mülkü, başkalarına yar etmektense hiç tanımadığım ama tanımak zorundaolduğum kızla paylaşabilirdim. Kim bilir, kötü başlangıcımız belki mucizeyeneden olurdu. Küçük bir adım, olağanüstü bir hayatı sunardı bize. Buncazamandan sonra sevebilir miydik birbirimizi? En azından deneyebilirdik...
Harika bir başlangıç yapmamız gerekmiyordu ama harika olmak için başlamamızgerekiyordu değil mi?
* *
Gün sessizliği kovalarken, kendimi dışarı attım. Dünyanın geri kalanıhenüz uyanmamıştı ve ben tek başıma gün ışıklarını karşılıyordum. Bu hissiözlemiştim. Erken kalkmayı seviyordum, havanın en temiz anında koşmayı,sessizlikten yararlanıp düşünmeyi...
Yenilenmeyi.
Türkiye'ye döndüğümden beri neden bundan vazgeçmiştim bilmiyordum ama artıksilkelenip kendi rutinime dönme zamanım gelmişti. Kendime...
Dünkü ben, bugünümü şekillendirmişti ve bu kızdanhoşlandığım söylenemezdi. Yarın ne olmak istiyorsam, bugünü iyi planlamamgerekiyordu ve benim harika planlarım vardı. Tabi öncelikle kafamdabelirlediğim kilometreyi bitirmeliydim.
Kışın soğuk ayazına rağmen, teri ikinci bir deri gibi üzerime giyecek kadarkoştum. Gökyüzü aydınlanmaya, tek tük insanlar sitenin sokaklarında gözükmeyebaşladı. Nefes nefese olduğum yerde durup saati kontrol ettim. Ev ahalisiuyanmış olmalıydı. İlk ders başlayana kadar onlarla doyurucu bir kahvaltı yapabilirdim.Tabi ki sıcak bir duştan sonra.
Eve girer girmez içerisini dinledim. Mutfaktan gelen tıkırtılardan anladığımkadarıyla kahvaltı hazırlanmaya başlamıştı. Merdivenlere yönelirken göz ucuylasalonu kontrol ettim. Babam henüz aşağı inmemişti. Basamakları üçer beşertırmanırken duyduğum sesler, duraksamama neden oldu. Kapalı kapıların ardındabu kadar hararetli ne konuşuluyordu?
Odama girmeden önce babamların yatak odasının önünde biraz oyalandım. İçeridekikonuşmaları bir türlü anlayamıyordum ama babamın sesini ilk kez bu kadar sertişitiyordum. Hem de Nagehan'a karşı.
Kapı bir anda açıldı. Babam bir hışımla odadan çıkacak gibi duruyordu ama benigördüğü an duraksadı. Orada olmamı beklemiyormuş gibi çatık kaşları saniyeleriçinde gevşedi. "Efsa." Yaşadığı şokun etkisi sesine bile yansımıştı. Bunu o dafark etmiş olacak ki, durumu toparlamak adına boğazını temizledi. O sıradagözleri üzerimde dolaştı. "Koşuya mı çıkmıştın?" Başımı onaylarcasına salladım.Gözlerim arkasındaki gözü yaşlı kadına takıldı. Solgun gözüküyordu. Sanki birazda yıkık. Nagehan'ı ilk kez böyle görüyordum.
"Yarın beraber çıkalım."
Yarım yamalak bir "Olur," kelimesi dudaklarımdan döküldü. Dikkatim halaNagehan'ın üzerindeydi. Onu bu hale getiren şey, neydi bilmiyorum ama önemlibir şey olduğu kesindi. Kan çanağına dönmüş gözleriyle bana baktı. Ardındankapıyı biraz sert sayılabilecek şekilde kapattı. Babam başını tam olarak olmasada, omzunun üzerine doğru döndürdü. Kapı yüzüne çarpılmış gibi kaşları çatıldı.Onları ilk kez böyle görüyordum. Babam kolay kolay bir şeye sinirlenmezdi. Nagehanda genelde babamı sinirlendirecek bir şey yapmaktan çekinirdi ama şu an işlertersine dönmüştü.
Tıpkı hayatımız gibi.
"Kahvaltı edecek misin?"
Başımı tekrar onaylarcasına salladım. "İlk dersin kaçta başlıyor?" diye sordukolundaki antika saate bakarak. Beni konuşmaya zorluyordu. Ya da kafası o kadardoluydu ki onunla konuşmadığımı bile unutmuştu. Onu bu kadar düşündüren şeyinne olduğunu deli gibi merak ediyordum.
"10 civarı."
Saatinden gözlerini çekip "Harika, hala vaktimiz var," dedi. "Seninle şöylebaba kız güzel bir kahvaltı yapalım. Buradan uzakta bir yerde." Son cümlesinisöylerken sesinin dozajını biraz arttırmıştı. Sanki Nagehan'a duyurmakistiyordu. Bakışlarını bana çevirirken "Hazırlanınca aşağı gelirsin," dedi vecevap vermemi beklemeden merdivenlere yöneldi. Ardından bakakaldım. Sanırım şuan küslük için doğru bir zaman değildi.
Nagehan'ın yanına girip girmemeyi düşündüm. Bilmediğim konunun taraflarındanilk olarak babamı dinlemeliyim gibi hissediyordum ama onun o perişan haline dekayıtsız kalamıyordum. Odasının kapısını tıklattım. 'Gel' sesi duymayıncakulağımı kapıya yaklaştırdım. Ağlama sesi de duymuyordum. Bu kadar kısa süredeuyumuş olabilir miydi? Belki de duş alıyordu.
Onunla konuşmayı sonraya erteleyerek odama girdim. Üzerimdekilerden bir çırpıdakurtulup duşa girdim. Kısa ama rahatlatıcı bir duş aldıktan sonra giysi odamadoğru ilerledim. Artık süslü püslü olmak istemiyordum. Gösteriş, gerçekEfsa'dan uzaktı. Kendim gibi olmak için bu zamana kadar olan fazlalıklarımınhepsinden kurtulmak zorundaydım.
Momjeanlerimden birini üzerime geçirdim. Sanırım bir süredir yemek yemediğimiçin kilo vermiştim ve kesinlikle kotun hakkını şu anda veriyordum. İnce, siyahderi bir kemeri belime taktım. Paçalarını birkaç kez kıvırdım. Üzerime beyaz, boğazlı,salaş bir kazak giydim. Ucunu pantolonumun beline sıkıştırdım.Banyoya dönüpsaçlarımı köpüğe buladım. Doğal bir dalga oluşması için ellerimleşekillendirdim. Doğallıktan yana olan tarafım ağır bastığı için, makyajı mümkünolduğunca az tuttum. İçeri dönüp kol çantamın içindekileri sırt çantamadoldurdum. Güzel olmak uğruna gereksiz yere taşıdığım ne varsa evde bıraktım.Siyah beyaz vans spor ayakkabılarımı giydikten sonra deri montumu üzerimegeçirdim. Aynanın karşısına geçtim. Yansımamdan öyle memnundum ki. Sanki çokuzun zamandır görmediğim bir kendime hasretle bakıyordum.
Ben buydum. Hep bu olmuştum. Artık biri ya da birileri için değişmeyecektim.
Telefonumu yatağımın üzerinden aldığım gibi odadan çıktım. Merdivenlerdeninmeden önce babamların odasının önünde oyalandım. En ufak bir ses duysam içeridalacaktım ama çıt çıkmıyordu. Büyük ihtimal ağlarken uyuyakalmıştı. Rahatsızetmeden aşağı indim. Kahvaltı masası sadece bir kişilik hazırlanmıştı.
"Hazır mısın kızım?"
Günlük haberlere göz atan babam, beni görür görmez okumayı bıraktı. Milenyumçağındaydık ve babam hala haberleri gazetelerden takip ediyordu. Elindekigazeteyi aldığı gibi düzgünce katladı ve diğerlerinin yanına koydu. Ve, sankiarkasından biri okuyacakmış gibi tüm sayfalara nazik davranıyordu. Üstüneüstlük gazeteleri ondan başka okuyan kimse yoktu. Bu unutulmaya yüz tutmuşnezaket garibime gitse de saygı duyuyordum.
"Hazırım."
Babam ayağa kalktı. Bana doğru yürürken bir yandan da gözleri alıcı birifadeyle beni inceliyordu. Yüzünde hoşnut bir ifade belirmişti. Ne düşündüğünüçok iyi biliyordum. Beni uzun zamanın ardından kendim gibi gördüğü için o damemnundu.
"Özel olarak gitmek istediğin bir yer var mı?"
Fark etmez der gibi omuz silktim. "Teklifi eden sensin, sen seç." Babam başınıtamam anlamında sallarken "O zaman şöyle biraz boğaz havası alalım. Ne dersin?"
* *
Gözlerinizi kapatıp İstanbul'u dinlediğinizde kulağınıza çalınan ilkmelodi ruhunuzu yansıtırdı. Bazen bu vapur düdüğüne karışan martı sesleriolurdu, bazense kalabalık bir trafikten arta kalan korna sesleri...
Bugün babamın vesilesiyle, dalga sesleri eşlikediyordu kahvaltımıza. Havanın soğukluğu olmasa, bir bahar sabahına uyanmışgibi ısırıyordu içimizi. Boğaz havası şifa gibi gelmişti ruhuma sanki. Manzaranıneşsizliği alıp götürürken bizi, ikimizde aramızdaki sessizliği doldurmaihtiyacı hissetmedik.
Ara ara gözlerimi babama çeviriyordum. Kollarını masaya dayamış, uzaktaki bir noktayadalıp gitmişti. Yüz hatlarına oturmuş kaygının kucağında gizlenen minik birtebessüm vardı. Öyle ufaktı ki, sadece onu tanıyan biri bunun bir gülümsemeolduğunu anlayabilirdi. Adam akıllı bir şey yememişti. Hoş, acıkmışa dabenzemiyordu. Sanki izlediği manzara onu tıka basa doyurmuştu.
Ne olduğunu sormak için yanıp tutuşan dilime hâkim olabilmek için, ağzımasürekli bir şeyler tıkıyordum. Biraz daha konuşmazsak büyük ihtimal mom Jean kotum,tayt olup bacaklarıma yapışacaktı. Babam, içindeki buhranı yansıtırcasına derinbir nefes aldı. Bakışlarım ister istemez baktığı yöne çevrildi.
"Babaanneni dinleyerek çok yanlışlar yaptım Efsa."
Kaşlarım hafifçe çatılırken tekrar babama baktım. Bir yandan ağzımdaki lokmayıçiğnemeye devam ettim. Diğer yandansa babaannemin yine ne yaptığınıdüşünüyordum. Bakışlarını boğaz manzarasından bana çevirdi. Kırgınlığınıhissetmek için gözlerine birkaç saniye bakmak yeterliydi.
"Keşke zamanı geriye alabilsem."
İşte bunu yapabilmesini ondan daha çok ben isterdim. Elimdeki çatal ve bıçağıdikkatli bir şekilde tabağımın iki yanına bıraktım. "Dün kaderindi yaşandı.Bugünse ikinci bir şansın var," dediğimde gözleri sorgular bir ifadeylekısıldı. "Biz ona yarın diyoruz." Kısılan gözleri aynı hızla açılırken yüzündeyine ufacık bir tebessüm belirdi.
"Sen ne ara bu kadar büyüdün?"
Gülümsemeye çalıştım. "Neden geçmişe takılı kalıyorsun ki? Geçmiş, geçmiştirişte." Babamın yüzündeki kırıntı kadar gülümseme bu cümlemle yok oldu. "Yageçmemişse," dediğinde kaşlarını çatma sırası bendeydi. "Ya o geçmiş, bugünümü etkileyecekse?"Ne kadar da tanıdık bir histi ama babam söyleyince kafa karıştırıcı oluyordu.Uzaktan yakından sabahki kavgalarının Eflal'le bir alakası olabilir miydi?
"Nagehan'ın bir kızı varmış."
Bunu söylerken utanmıştı. Yakınımızda oturan kimse yoktu ama o gözlerinietrafta dolaştırarak fısıldamıştı. "Yok amıartık!" Dilimin ucuna gelen küfrüson anda durdurdum. Babam uyaran bir bakış attı. Aramızdaki konuşmaya bombagibi düşen cümleye ne tepki vermemi bekliyordu ki? Zihnimdeki gündem anındadeğişti. Bir anda ne olmuştu da, ailemizdeki her bireyin eteğindeki taşlar dökülmüştüböyle?
"Baba, ben kendimi bildim bileli Nagehan'la evlisiniz. Kızı olduğuna eminmisin?"
İstemeye istemeye beni onaylayan babam "İtiraf etmek zorunda kaldı," dedi veyaklaşık bir aydır yaşadıklarını anlatmaya başladı. Nagehan'ın balodan sonrakişüpheli hareketlerine,uzun süren telefon görüşmelerine, ortadan kayboluşlarına,garipliğine, uzaklığına ve sessizliğine tek tek değindi. En son geçen gece onutakip ettiğini, bizim okulda Hayal denen kızla gördüğünü söyleyince kafamda birşeyler oturmaya başladı. O gün Eflal için orada değildi. Nagehan'ın peşindeydi.
"Eve geldiğinde nerede olduğunu sordum. Ağzında bir şeyler geveledi. O günüzerine gitmedim. Takip etmeye devam ettim. Bir hafta boyunca her gün, o kızıgörmek için okula gitti. En son dün, onları hastaneye girerken gördüm.Yanlarında Eren denen çocukta vardı."
Eren ismini duyar duymaz, kasıldığımı hissettim. En son yaptığımız konuşmabeynime nüks etti. Beraber dans etmek için sözleşmiştik ve ben neredeyse birhaftadır ortada yoktum. Tamamen aklımdan çıkmıştı. Büyük ihtimalle onu ektiğimidüşünmüştü. Sözünde durmayan biri gibi tanınmaktan nefret ediyordum. Okulagider gitmez ilk iş Eren'i bulup, her şeyi anlatacaktım. Hem belki bu sayedeEflal'e nasıl yaklaşmam gerektiğini de öğrenmiş olurdum.
"Gece eve biraz geç geldi. Nerede olduğunu sordum. Yine bir şeyler geveledi.Tüm gün ne yaptığını sordum, yalandan öteye gidemedi. Gece boyunca gözüme uykugitmedi. Kaç kez konuşmak için onu uyandırmayı düşündüm anlatamam. Sabahı zorettim. Tahammül sınırımı aşan kadına yine de mümkün olduğunca sakin davranmayaçalıştım. O ise yavuz hırsız ev sahibini şaşırtır moduyla esti gürledi. Onuyalancılıkla nasıl suçladığıma kadar gidince konu gördüklerimi anlattım.Verdiğimayrıntılarla da itiraf etmek zorunda kaldı."
Nagehan'la tanışmalarında babaannemin parmağı olduğunu biliyordum ama zamanlamaolarak babamın annemden ayrıldığı yıllara dayandığını yeni öğrenmiştim. Bu dababaannemin planlarından biriymiş ama gözden çok önemli bir detay kaçırmıştı.Nagehan o zamanlar hamileydi. Oldum olası babamda gözü olan kadın, babaannemin teklifinicazip bulmuş ama bebekten ona bahsetmemişti. Babaannem annemi tehdit etmekleuğraşırken, Nagehan'da bebeğini aldırmaya çalışmış, yasal zamanı geçirdiği içinkimse buna yanaşmamıştı. O da düşürmek için her şeyi yapmıştı. Bu nasıl birgaddarlıktı? Hayal'in duyamaması ve konuşamamasının nedeni büyük ihtimal onunsuçuydu. Vicdanı nasıl buna el vermişti? Babamı bilmem ama, ben sırf bu yüzden onuhiçbir zaman affetmeyecektim. Kendi zevkleri uğruna doğmamış, günahsız biryavrunun vebalini nasıl almıştı?
"O kadar yalan söylemiş ki... Ben bunları nasıl anlayamadım."
Babam her zamanki gibi kendini suçluyordu. Oysa ki burada suçlu olan tek kişiNagehan'dı. Babaannem bile değildi. Karnı çok büyümeden, sözde planlarınıuygulamak için o kadını bile kandırmış, doğurduğu gibi bebeğini bırakıp yurtdışına kaçmıştı. Kendi toparlar toparlamaz da babamın karşısına çıkmıştı. Tamda annemle ayrıldıkları dönemlerde...
"Kafam annenle o kadar meşguldü ki, sanırım o dönem hiçbir şeyi doğruyapamadım."
"Peki Hayal, yani onun kızı olduğunu nereden biliyor?"
Sıkıntılı bir nefes alan babam "Kızını bıraktığı yeri biliyor, engelli oluşunuda. Ve sanırım o kızın babasını andıran bir görüntüsü varmış," dedi."Anlayacağın kimden çocuk yaptıysa, o adamı da unutamamış." Babamın bunukıskandığı için değil de, salak yerine konduğu için söylediğini biliyordum. Birhaftadır neden bu kadar perişan halde gözüktüğünü artık biliyordum. Bana enihtiyacı olduğu anda, ona sırtımı çevirmiştim. Bunun için ne kadar haklınedenlerim olsa da, şu anda öğrendiklerimden sonra kendimi aslaaffetmeyecektim.
"Dün de DNA testi yaptırmak için hastanedelermiş. İki üç hafta sonra kesinsonuç çıkar."
Karşımda her kelimesiyle biraz daha yıkılan adama güç vermek istercesine,masadaki elini tuttum. Bakışları önce elime, daha sonra bana kaydı. Utancıngölgesinde kalan mutluluğu gözlerinin haresinde görebiliyordum.
"Bunların hiçbiri senin suçun değil."
Babam itiraz eder gibi başını salladı. "Fark etmem gerekirdi. Bunca yıldır biryalanın içinde yaşadım, seni de yaşattım. Özür dilerim kızım." Babam içtenlikledilemişti özrünü. Bunu kalbimde hissedebiliyordum. Yaşadığım hiçbir şeyi sineyeçekemezdim belki ama onlarla yaşayabilirdim. Babam, en azından benim için,yaptıklarının bedelini fazlasıyla ödemişti. Ona daha fazla yüklenmek haksızlıkolurdu. Yüklenecek başka kişiler varken...
"Peki şimdi ne yapacağız?"
Yalnız olmadığını bilsin istemiştim. Masaya oturduğumuzdan beri, ilk kezdudakları kıpırdadı. Tam bir gülüş sayılmazdı ama tüm bu mahcubiyeti düşünülürse,gerçek bir tebessümdü. "Öncelikle Nagehan'dan boşanacağım. Bu yalanı daha fazladevam ettiremem." En doğrusunu yapardı. Zaten uzun zamandır, özel davetlerdışında karı koca oldukları anlar nadirdi. "Belki yaşattıklarımı sizlereunutturamam ama,Eflal'e-"
Ne diyeceğini çok iyi biliyordum. Şu an bu konuyu babamla konuşmaya hazırdeğildim. "Baba," diye seslenerek sözünü kestim. Bu konuya olan mesafemi elimigeri çekip masadaki elimin üzerine yerleştirerek gösterdim. Babam rahatsızolmuşçasına kaşlarını çattı. "Efsa bu konuyu çözebilir miyiz artık kızım?"dediğinde derin bir nefes aldım. Çözmek istiyordum. Çözmek için kendimihazırlıyordum ama şu anda değil. Bu masada değil. "Bana biraz zaman verir misinbaba?"
"Kızım zaten bir haftadır-"
"Baba onca seneyi hazmetmek için sence bir hafta yeterli mi?"
Konuşmasını kesmemden hoşlanmadığını biliyordum ama o da haklı olduğumunfarkındaydı. Sesini çıkarmadı. Sıkıntılı bir iç geçirdikten sonra pesedercesine başını salladı. Gülümsemeye çalıştım.
"Bir gün, Eflal'e kardeşim olduğunu ben açıklamak istiyorum. Bunu bana çokgörmezsin değil mi?"
Babam böyle bir şey söylememi beklemiyormuş gibiydi. Dudakları belli belirsizaralansa da yaşadığı şoku asıl vurgulayan gözleriydi ve Eflal ile kardeşkelimelerini aynı cümle içerisinde kullandığım için hoşnuttu.
"Tamam kızım. Umarım o gün çok uzakta değildir."
Bunu ne ben, ne de babam bilirdi. Bu saatten sonra o gün tamamen kaderinellerindeydi. "Umarım."

המשך קריאה

You'll Also Like

2M 75.8K 60
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
865K 38.6K 20
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
5.5K 1.7K 43
Bir gece ünlü restoran zincirinde işlenen cinayet, restoranın şefi ve aynı zamanda restoran sahibinin oğlu Çağıl Kaya'nın üzerine kalır. İstediğini e...
23.9K 2.2K 19
Cahiliyet. Bir halkın kendi kendisini yok etmekte, dış politikalara bile gerek kalmaksızın halkını ahmaklaştırmaya çalıştığı ve başardığı bir oyundur...