chim's bachelor party; buddie

Od erivacx

80 4 0

chim'in bekarlığa veda partisi ve bitmek bilmeyen araba yolcuğu. sanırım ilk türkçe buddie kurgusu??? Více

w

80 4 0
Od erivacx

   "bak eğer bir sorun çıkarsa-" marisol bu cümleyi bugün eddie'den yüzlerce kez duyduğu için cümlenin devamını dinlemeden-ne geleceğini biliyordu- konuştu.

   "bir sorun çıkarsa-ki cıkmayacak ama çıkarsa seni arayacağım, sana ulaşamazsam da carla'yı arayacağım." eddie hâlâ gergin olduğu için sakin bir ses tonuyla, "ve eddie bir sorun çıkmayacak." diye ekledi.

   chim'in bekarlığa veda partisi vardı, marisol davetli değildi-eddie onu daha buck hariç kimseye tanıştırmamıştı-ve eddie bu yüzden christopher'a bu gecelik bakmasını söylemişti. 

   eddie rahatsızca yerinden kıpırdanırken konuştu. "biliyorum sadece gerginim ve üzerine böyle bir sorumluluk yüklediğim için de kendimden nefret ediyorum."

   marisol ona rahatlatıcı bir şekilde gülümserken "gerilmene gerek yok. sen arkadaşlarınla eğlenirken biz de christopher ile eğleneceğiz, birbirimizi daha yakından tanıyacağız. bu durumda ikimiz de kazançlıyız." dedi. eddie'nin ona güvenmesini her şeyden çok istiyordu ve tek bir gece için christopher'a bakabilirdi. christopher oldukça sevecen ve akıllı bir çocuktu.

   eddie ensesini kaşırken sanki konuşmak ona acı veriyormuş gibi bir ifadeyle, "evet, evet ve son bir şey-"

   marisol'un bakışları eddie ile eddie'nin arkasında duran arabasına yaslanmış buck arasında gidip gelirken eddie'nin sözünü bir kez daha kesti çünkü buck aşırı sıkılmışa benziyordu.

   "eğer biraz daha bu kapıda dikilmeye devam edersen eddie, buck üzerine atlayabilir. can sağlığın için gitmelisin artık."

   eddie kafasını arkaya çevirdiğinde yüzünde sıkıntılı bir ifadeyle telefonuyla ilgilenen buck'ı gördü. eddie, buck'ın ona küfrettiğinden emindi.

   eddie, buck'ın yüz ifadesine gülümseyerek marisol'a döndü, "o biraz daha bekleyebilir." deyip marisol'a yaklaştı ona veda öpücüğü vermek için.

   ama veremedi.

   "EDDIE! TANRI AŞKINA GEÇ KALDIK!"

   buck. Evan-Sikik-Buckley. buck.

   marisol gülmeden edemedi, bu tepkiyi buck'tan on beş dakika önce bekliyordu. buck'ın sabrına hayran kaldı.

   eddie anı mahveden buck'a zoraki bir gülümsemeyle, "geliyorum!" dediğinde-bu geliyorum'un içinde bu anı bozduğun için senin ile başlayan küfürler de vardı.

   buck ise eddie'nin duyamadığı ve muhtemelen duymak istemeyeceği birkaç küfür daha mırıldandı. BUCK SAATLERDİR ORADA DİKİLİYORMUŞ GİBİ HİSSEDİYORDU.

   marisol'un bakışları eddie ve buck üzerinde dolaşırken gülüşü da daha büyüdü, ikisinin ilişkisini seviyordu, "size iyi eğlenceler ve bizi de merak etme, iyi olacağız." deyip eddie'nin yanağına küçük bir buse kondurdu ve eddie'nin bir şey demesine izin vermeden kapıyı kapattı.

   eddie kapanan kapıya anlam veremezken buck'a doğru dönüp "gördün mü, şunu?" eliyle kapıyı işaret edip durarak, "kapıyı üstüme kapattı." dedi isyan ederek.

   buck ona göz devirerek arabanın kapısını açıp "ah, bunu çok önceden yapmalıydı." diye mırıldandı ve şoför koltuğuna geçti.

   eddie, "duydum seni!" diyerek arabanın kapısını açtı ve yan koltuğa oturdu.

   yolculuk ilk birkaç dakika sessiz geçti. buck eddie'ye göz ucuyla bakıp duruyor, ağzından çıkmak için yanıp tutuşan kelimelerle savaş veriyordu. susmak, susmak asla buck'ın işi değildi.

   "söyle artık ne söyleyeceksen buck, yeter ki bana öyle bakıp durma."

   buck arabaya bindiklerinden beri ona bakıp durmuyormuş gibi pişkin pişkin "sana bakmıyordum." dedi ve bunu derken bile göz ucuyla eddie'ye bakmayı ihmal etmedi.

   eddie gözlerini devirip tamamen ona doğru dönerken konuştu. "söyleyecek misin?"

   "AAAA- söyleyeceğim bir şey olduğunu da nereden çıkardın?"

   eddie otoriter bir sesle, "buck," derken buck sıkıntıyla ofladı. "tamam ama kızmak yok." dedi.

   "sana niye kızayım ki?"

   buck, "bu beklediğim cevap değildi." deyip yola bakmaya devam ederek, "hem şoförle konuşmak yasak." diyerek konuyu kapatmaya çalıştı.

   "sana kızmayacağım, buck."

   buck, "gerçekten mi?" derken yüzünde oluşan o tatlı ifadeyle eddie'ye bakınca eddie'nin yüz ifadesi yumuşadı, gülümsedi. buck bazen çocuk gibiydi. çoğunlukla diye düzeltti eddie düşüncelerini.

   "gerçekten, söyle istediğini."

   "güzel. marisol biliyorsun..." göz ucuyla eddie'ye bakıp tepkisini ölçtü, marisol dediğinde eddie'nin gülümseyen yüzünün asıldığını fark edince duraksama ihtiyacı duydu.

   eddie devam et anlamında elini sallayınca konuşmaya-bol bol duraksayarak-devam etti. "hiç chris ile kalmadı ve... sen şimdi onu chris ile yalnız bıraktın. yani... dediğim şey... chris'i carla'ya bırakabilirdin. daha güvenli olurdu."

   buck eddie'nin kendisine cevap vermesini beklemeden yanlış anlaşılmaktan korktuğu için anında marisol'un ne kadar iyi ve güvenilir bir insan olduğu hakkında tirat atacakken neyse ki eddie konuşmaya başladı ve buck kelimelerini yutmak zorunda kaldı.

   "evet, biliyorum ve aklımı kurcalayan da bu ama..." derin bir nefes aldı, eddie.  

   "sonuçta çocuğumu yabancı biriyle bırakmıyorum. marisol ve chris'in birbirlerini yakından tanımaları gerekiyor ve idare edeceklerdir, iyi olacaklar, merak etme." buna kendisi de inanmıyordu. marisol'a güveniyordu ama yine de çocuğunu onunla yalnız bırakma fikri onu geriyordu.

   buck gözlerini devirmemek için zor durarak konuştu. "iyi geçinmelerini istiyorsun."

   "evet, bunda yanlış bir şey mi var?"

   "aynı şeyi yapıyorsun, eddie. kendi mutluluğun yerine chris'e annelik yapacak birini istiyorsun."

   "yapmıyorum."

   "yapıyorsun. ana ile de yaptın ve şimdi marisol ile de yapmaya başladın."

   "çocuğum ve partnerimin iyi geçinmesini istemem gerçekten yanlış mı buck?"

   kırmızı ışık yandığında arabayı durdurdu buck ve tamamen eddie'ye dönerek konuşmaya devam etti. "değil ama bahsettiğim şeyin bu olmadığını biliyorsun. chris'in başka bir ebeveyne ihtiyacı yok." eddie'nin gözlerinin içine bakıyordu. eddie'nin kendisini bu konuda yetersiz hissettiğini biliyordu. "onun sadece senin mutluluğuna ihtiyacı var."

   eddie gözlerini kaçırarak, "ben mutluyum." dedi. 

   chris'in başka bir ebeveyne ihtiyacı yok. chris'e annelik yapacak birini istiyorsun. chris'in başka bir ebeveyne ihtiyacı yok.

   "o yüzden mi ondan ayrılmayı düşünüyordun?"

   "buck, ben-" cümleyi toparlamak için derin bir nefes aldı. buck ile tartışmaktan nefret ediyordu, bundan daha fazla nefret ettiği şey ise buck'ın tartışmalarda haklı olmasıydı.

   "mutluyum, tamam mı?" dedi inandırıcı olmasını umduğu bir sesle ama buck'ın buna inanmadığını biliyordu ve bu yüzden ekledi, "kapatalım, konuyu artık."

   chris'in başka bir ebeveyne ihtiyacı yok. chris'e annelik yapacak birini istiyorsun. chris'in başka bir ebeveyne ihtiyacı yok.

   yeşil ışık yandı ama buck bunu fark edemeyecek kadar eddie'ye odaklanmıştı.

   "mutlu olmanı her şeyden çok istiyorum eddie, bu dünyada mutlu olmayı hak eden biri varsa o da sensin ve sen mutluysan ben de mutluyum." derken ciddiydi.

   eddie'nin gözlerinin içine bakıyordu ve eddie onun söylediği her kelimede ciddi olduğunu biliyordu. istemsizce gülümserken-bu buck'ın etkisiydi, eddie onun yanındayken gülümsemeden duramazdı.

   elini buck'ın bacağına koydu ve bir şeyler söyleyecekken-buck ne söyleyeceğini hep merak etti- arkalarındaki arabalardan korna sesleri yükseldi ve eddie elini çekti, buck küfrederek arabayı çalıştırdı. konu da burada kapandı.

...

ÇOK SEVİYORUM ÇOK SEVİYORUM ÇOK SEVİYORUM ALLAH'IM OF

Pokračovat ve čtení

Mohlo by se ti líbit

35.2K 3.1K 12
Kim Taehyung öğrencisine fazla mı ayrıcalık tanıyordu? Daha ona sınav cevaplarını verdiği kısma gelmedik. Yaş farkı !
1.7M 17.4K 3
*Wattys 2018 Winner / Hidden Gems* CREATE YOUR OWN MR. RIGHT Weeks before Valentine's, seventeen-year-old Kate Lapuz goes through her first ever br...
396K 36.4K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
3.7K 383 15
Hayır, bu böyle olmayacak. SKK