Mueva : İntikam Lordu

By TunaTuracan

1.5K 957 871

İnsanlar ve şeytanların düşman olduğu bir dünyada İlaisis adlı bir kız doğar. Şeytanlarla savaşabilmek için y... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm

13. Bölüm

30 10 6
By TunaTuracan

Büyük bir bilinmezlik içinde yoluma devam ediyordum. İllumi'ye ulaşmak için hâlâ uzun bir yol katetmem gerekiyordu. Başımın dertte olduğunu biliyordum. Belkide Hawkins'in gerçek yüzünü görmeyip direkt yola çıksaydım her şeyden daha da çok bihaber olacaktım ve sırtıma yük olup çıkmış tehlikeyi fark edemeyecektim.

Etraf, adeta dikenli bitkilerle ve bolca toprakla donatılmıştı. Fakat bir zararları yoktu, üstüne basıp geçilebilecek uzunluktaydılar. Yinede yürüdüğüm yolu sevememiştim. Ani ama kısık  bir ses yükseliverdi.

“Yol da seni sevmişti zaten.”

Yüzümü büyük bir şaşkınlık kaplamıştı. Gelen ses tanıdık değildi.  Başımı çevirip etrafa bakındım. Birkaç saniye kimseyi göremeyince yoluma devam etmek için başımı tekrar çevirdim.

Gözlerimin önünde aniden varolan koyu mor saçlı, yüzünde değişik ama havalı stiliyle aynı şekilde koyu mor gözlüklü, uzun boylu ve kafasında daha geç fark ettiğim aynı renklerde bir çift boynuza sahip olan bir şeytandı.

Kendi kendime aklımdan  geçirdiğim bir düşünceyi nasıl yanıtlamıştı? Bu normal bir şeytan olamazdı.

Gözlerimin önünde duran şeytan, bir elini bana uzattı.

“Ben Astro memnun oldum, Lord İlaisis!”

Ağzından çıkanları işittiğimde gözlerim istemeden sonuna kadar açılmış bulundu.
“Şeytan Kral Astro?” Sorumu öylece yönelttiğimde ağzındaki gülümseme eksilmiyordu.

“Beni tanıyorsun demek! Elimi uzattım o kadar el sıkışmak görgü kuralıdır.”
Astro'nun tavrı oldukça ilginçti. Beni tuzağa çekmeye çalışıyor veya bir iş planlıyor olabilir miydi? Astro'nun ağzından tekrar birkaç kelime döküldü.

“Hayır, bir iş planlamıyorum. Şeytan Krallardan biri olduğum için düşünmeden düşman kabul ediyorsun demek.” diye son verdi cümlesine gülümseşaşkınlık

Düşüncelerimi okuyabildiği bu cümlesiyle tam olarak kesinleşmişti. Northwest'in yalan ve doğruyu ayırt edebilme yeteneği vardı. Buysa bir başka versiyonu gibiydi. Oldukça ilginç.

“Düşüncelerimi okumasan bile karşıma öylece çıkan birine güvenmeyeceğimi anlayabilirsin Astro. Andaval mısın?”

Astro havada duran elini indirmişti. Kaşları biraz çatılmış, yüzündeki gülümseme olduğu gibi duruyordu. Aniden daha da beklenmedik bir hareket sergiledi. Kolunu boynuma geçirmiş, sarılırken başımı sertçe okşuyordu. Boynumu kıracağını düşünmüştüm ama buna rağmen çok hazırlıksız yakalandığım için tepki gösterememiştim. Hareketinden büyük bir rahatsızlık duyuyordum. Beni salmıyordu ve bunun sonucunda volkan gibi patlayan öfkem açığa çıkmıştı. Tanıdığım biri değildi, bir şeytan kraldı. Benimle dalga mı geçiyordu?

Daha fazla beklemeden bir elimi saliseler içinde havaya kaldırdım ve saldırıya geçtim. Ani öfkemle gücümü kontrol edemiyordum ve elimde bir mızrak oluşturmak isterken, bir saniyeden kısa sürede oluşan mızrak Astro'nun kafasında beliriverdi. Astro'nun kafasına saplanmış mızrağı gördüğüm an ellerimle ağzımı kapatarak şaşkınlıkla iki adım geriye gittim.

Astro'nun yüzündeki gülümseme bir anlığına silinse de, bir elini kaldırıp kafasına saplanan mızrağı öylece çıkarmasıyla eski gülümsemesi daha da büyüyerek geri gelmişti.

“Siz insanlar hiç akıllanmayacaksınız değil mi? Tatlı dille uğraşmaktan vazgeçeceğim o zaman. Benimle çukura geliyorsun velet.”
Başımı usulca sağa eğdim ve kollarımı iki yana açtım.
“Şansına küs başka yere gidiyordum, nasıl götüreceksin görelim. Mankafa.”

Astro'nun yüzündeki gülümseme azalmıştı. Bir elini alnına gözlerinin arasına yerleştirip derin bir nefes aldı. Görünen o ki beni canlı istiyorlardı ama amaçları neydi bilinmiyordu.

Astro kollarını açarak iyice esnedi. Onu bekleyecek hâlim olmadığı için direkt saldırıya geçmeye karar verdim. Astro ile savaşmak ne kadar mantıklı bilmesemde, bir şeytan kralı temizlemek benim için çok iyi olurdu.

Nişan aldım ve elimde duran esnek olan yayı serbest bıraktım. Astro dosdoğru bana doğru ilerliyordu. Son sürat bir hızla ona giden oku umursamıyor gibiydi ama Hawkins gibi fiziksel hasarları almayan bir yeteneği yoksa ok çarptığı an büyük bir yara bırakırdı.

Astro yavaş adımlarla gelmeye devam ediyordu. Okumun Astro'nun yüzüne gelmesine ramak kala Astro’ya çarptı çarpacak durumda olan ok, bir anda gözden kaybolmuştu.

Astro ölüm sessizliğinde yürüyerek yanıma varmak üzereydi.

Beklenmedik bir anda Astro'yla benim aramda Kaien belirdi. Astro duraksadı, ben ise şaşkındım. Birileri tarafından kurtarılmak istemiyordum. Kaien Astro'ya arkasını dönüp bana baktı.

“Astroyu bana bırak ve yoluna devam et İlaisis.”

Astro ile savaşmayı ve onu kendi ellerimle yenmeyi çok istiyordum. Ama Hawkins ile savaşırken çok efor sarf etmiştim ve yoluma acilen devam etmeliydim.

“Sen hangi taraftasın Kaien? Umarım bana Astro ile savaşacağını söyleyip, Astroyu benden kurtarmayı düşünmüyorsundur.”

Kaien'in arkasında mesafelice duran Astro'nun sırıtışı Kaien bile hissetmişti.

“Beni yenebilecebileceğinden emin gibisin velet, seni sağ ve sapasağlam istedikleri için şanslısın.”

Astro'dan çıkan sözlerin ardından Kaien sorumu ciddi bir yüz ifadesiyle yanıtladı.

“Ben İllumi ve Laura'nın tarafındayım İlaisis. Dixit'in İllumi olduğunu çok kısa bir süre önce öğrendim. Kimliğini benden bile saklıyormuş fakat onun senin için yaptıklarını duyduğumda İllumi'ye büyük bir minnet duydum.”

İkna olmuş gibiydim. Astro'yu Kaien'e bırakmak kötü bir fikir gibi gelmiyordu.

“Öyle olsun, Astro'ya yenilirsen benden çekeceğin var.”

Kaien gülümseyerek başını onaylarcasına salladı ve önünü Astro'ya döndü.
“Görüşmek üzere İlaisis. Yolda İllumi ve Laura haricinde kimseye güvenme ve doğruca İllumi'ye git.”

Astro aniden büyük bir kahkaha attı.
“Aptal mısınız siz, İlaisis'in gitmesine izin vermeyi geç seni de sağ bırakmayacağım Kaien. Siz konuşurken öylece durup sırıttığımı mı düşünüyorsunuz? Ukalaca.”

Masum bir şekilde gülümsedim. Astro'nun iki hedefi varken beni yakalayamayacağını içten içe biliyordum. Yukarı atıldım ve kuvvetli bir şekilde sıçradım. Üzgünüm Kaien istediğin gibi Astro senin olsun, ben tüyüyorum.

Yükseklere sıçramamın ardından yola tekrar indim ve hızlı adımlarla tekrar yola koyulmaya başladım. Beklenmedik şekilde hızlıca çarpmamın ardından görünmez bir bariyer mor renklerle donatıldı. Bu kesinlikle Astro'nun işiydi. Bariyere elimle bir mızrak oluşturup defalarca vursam da kırmayı başaramadım.

Çok büyük bir alanı kaplayan bu bariyer akıl almaz derece de sağlamdı. Kaien'in Astroyu yenmesini mi bekleyecektim, kesinlikle imkansızdı.

Düşün İlaisis, düşün. Güçlü bir bariyeri aşabilmek için ne yapabilirsin?

Başımı ovuşturmaya ve beyin fırtınası kurmaya başladım. Birden aklıma çok farklı ve ilginç bir fikir geldi. Kendi kendime gülümsedim ve işe yaraması için umut ettim.

Elimi önümde duran bariyere doğru uzattım ve bariyerin içinde bir bariyer oluşturdum. Benim oluşturabildiğim bariyer krallığımı bazı saldırılara karşı koruyordu ama insanların veya başka kişilerin geçmesini engelleyemiyordu. Bu yüzden Astro'nun oluşturduğu bariyerin içinde kendimi bariyerimi oluşturdum ki geçebileyim.

Bu işe yaraması zor bir plan gibi gelse de denediğimde içinden geçebilmiş ve sonunda yoluma devam edebilip Astro'dan uzaklaşmayı başarmıştım.

İllumi'nin sarayına sonunda oldukça yaklaşabilmiştim. Geçmem gereken tek şey önümde duran büyük ve sık ağaçlarla kaplı olan bir ormandı.

Ormana adımımı attığım an bedenimi garip hisler ele geçirmişti. Ama geri adım atacak halim yoktu. Uzun bir süre boyunca her şeyden çok nefret beslediğim ve onu öldürmek için dünyalar verdiğim İllumi'yi görmem gerekiyordu. Dixit'in yani İllumi'nin düşmanım olmadığını kendim öne sürmüştüm ve kendime olan inancım tamdı.

Ormanda ilerlemeye devam ettim. Ormandaki ölüm sessizliği sadece yaprakların üstüne basmamla bozuluyordu. Buna rağmen kulaklarım doğanın sessiz çığlıklarını işitebiliyordu. 

Bir vakit yürüdükten sonra ormanın çıkışı sonunda gözüme çarptı. İllumi'nin sarayı az çok görülebiliyordu. Ormandan çıkmak üzereyken karşımda karanlık bir gölge belirdi. Ani şekilde yolumda belirmesi beni ürkütmüştü. Başında taç olan ve siyah alevlerle donatılmış bir gölge.

“Sen de kimsin? Çekil yolumdan.”
Sadece silüeti ve korkutucu gözleriyle bakan gölge, bana doğru birkaç adım attı.

Uzun boyuyla ve tehditkar bakışlarıyla gittikçe yaklaşıyordu. Aramızda birkaç adım vardı. O an sonunda gölgeler içinde olan yüzü, gözlerim tarafından görülebilmişti. Afalladım, büyük bir telaşa kapıldım ve bedenimi de büyük bir korkunun sarmasıyla hareket edememiştim.

Yüzü tanıdık geliyordu ama tanımıyordum. Hayatım boyunca kimliği belli olmayan o kâbustu bu adam. O adam bu adamdı.

Simsiyah saçlarıyla, kafasında hiç değişmeyen o taçla, yüzünde hiç oluşmayan gülümsemeyle bu oydu.

Bebekliğimin katili, çukura atıldıktan sonra olanların sorumlusu.

Anılarım canlanıyordu. Bu adam bir şeytan kraldı.

Yolda ilk önce Daimon'u sonra Astroyu, en sonda da ismini bilmediğim ama kabuslarım olmuş o kişiyi görmemle sadece bugün üç şeytan kralla karşılaşmış olmuştum.

Düşünecek zaman yoktu. Çoktan ölmüş müydüm veya hayatım henüz ölmeyecek olsam da sona ermiş miydi bilemiyordum.

Aniden bir ses yükseldi, karşımda duran kabusun arkasından.

Bu İllumi’ydi. Ben ona gelemeden o bana gelmişti.

“İlaisis, onun işini bitir.”
İllumi'nin bağırarak ağzından bu sözlerin çıkmasından sonra garipsemiştim. Nasıl yenebilirim hayal bile edemiyordum. Daha korkudan hareket bile edemezken nasıl kabusum olmuş ve zorla unutmama rağmen tekrar karşımda belirip öylece bana bakan bu şeytan kralı yenebilecektim?

Kendimi toparladım ve mantıklı düşünmeye çalıştım. Astro ile aynı sahip olduğu kesindi yani bana zarar vermeyecekti.

Geri atıldım ve okumu çıkarıp nişan aldım. En fazla ne yapabilirdi ki, Hawkins'i yenmiş olan bana, Dixit'in kimliğini ifşa etmiş ve öncesinde de büyük bir ustalıkla herkese insan olduğunu inandırmış Laura'nın şeytan olduğunu açığa çıkartmış olan bana.

Kendimi ne kadar teselli etsem de pek işe yaramıyor gibiydi. Huzursuzluk içinde karşımda öylece duran kabusuma doğru nişan aldığım okumu saldım.

Bir elini öne uzattı ve okumu öylece yok etti. Beklenmedik bir şekilde etrafı karanlığa büründü ve simsiyah bir portal açılıverdi.

“Bana saldırabilecek cesareti bulacağını düşünmüyordum İlaisis. Görüşmek üzere, şimdilik.”

Boğuk ve ürkütücü bir sesle konuşan kabusumdu. Gitmesini ummuyordum. Anlaşılan İllumi olacakları tahmin etmişti ve herşey için ondan bir açıklama bekliyordum.

İllumi'ye yani Dixit'e doğru ciddi bir yüz ifadesiyle yürüdüm. İllumi ise aynı ciddilikle birkaç kelime söyledi.

“Herşeyi sarayda konuşuruz, gidelim.”

Nereden nereye denilecek bir olay değil mi? İnsanlar genellikle düşmandan aşka şaşırır, ben ise inanılmaz derecede nefret ettiğim, baktıkça midemi bulandıran o kişinin sarayına konuşmak için gittiğimde ne olduğumu şaşırıyorum.

İllumi'nin peşinden yürümeye devam ediyordum. İstemesem de zihnim hâlâ Kaien'i düşünüyordu. Onu öylece Astro ile yalnız bırakmak ne kadar mantıklıydı?

Birden İllumi düşüncelerimi bölerek araya girdi.

“Sonunda seninle gerçekten konuşabiliyorum İlaisis. Ailen, krallığın ve tüm hayatım hakkında bildiklerimi anlatacağım ama önce karşında çıkan o karanlık şeytan lorduyla ilgili birkaç şey söylemek istiyorum.”

Onaylarcasına başımı salladım. Yürürken konuşmak biraz dikkat dağıtıcı olsa da söyleyeceği şeyleri çok merak ediyordum.

“O adam en güçlü şeytan kral ve çok eskiden bu yana Karanlık Lord olarak bilinen ilk şeytandır İlaisis. Tüm lordlar birleşse onu yenecek gücü karşılayamaz. Neredeyse ilahi bir güce sahip.”

Çok güçlü biri olduğunu tahmin ediyordum ama çok eskiden beri Karanlık Lord olarak anılmasının sebebi bir zamanlar lord olması mıydı düşünemiyordum. Ayrıca ilk şeytan olması çok ama çok yaşlı olduğu anlamına geliyordu. Bu şeytanlar hiç yaşlanmaz mı, en fazla otuz yaşında derim buna.

“Soracak çok fazla sorum var İllumi, hangisini sorsam bilemiyorum ve birini sorsam illaki diğerine kayacaktır. Şimdilik tek bir şey soracağım, ailem, krallığım, hayatım yalandan ibaret değil mi?”

İllumi birkaç saniye duraksadı. Ne söyleyeceğini bilemiyor gibiydi.

“Evet İlaisis, kendin fark etmene sevindim. Yaşadığın aile ve krallık senin değildi. Herşey için üzgünüm ama sahte aileni orada öldürmem gerekiyordu. Onlar sana uzun bir süre iyi davranmış olsa da yapılan anlaşmanın zamanı dolmak üzereydi. Seni oyuna getirerek veya uykunda öldürerek kalbini çalmaya çalışacaklarına adım kadar emindim.”

Şaşırmamıştım, hatta Hawkins ile savaşmadan önce fark etmiştim. Fakat kalbim hakkında olan gerçekleri öğreneli çok olmamıştı. Neymiş bu kalbimin özelliği merak ediyordum.

❀♡⚝❀♡⚝❀♡⚝❀♡⚝♡❀

Bölüm sonu...

Bu bölümden sevdiğim bir alıntı.

"Hayatım boyunca kimliği belli olmayan o kâbustu bu adam."

Umarım keyfiniz yerindedir, iyi okumalar dilerim.

Continue Reading

You'll Also Like

345K 29.4K 52
Kapak: benbittimaq Astsubay Kıdemli Başcavuş Tuğra Duman, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin seçkin bir birimi olan Pençe timinin yardımcı komutanıdır. Gör...
26.7K 234 11
Oy kullanmaya giderken tanıştığım ak partili sandık görevlisi kadın hayatımı değiştirdi.
40.3K 4.5K 63
Taylan, on dört ciltlik bir fantastik romanın son cildini bitirince büyük bir hayal kırıklığına uğrar ve ufak bir sinir krizinden sonra geçirdiği ufa...
7.6M 670K 72
Elzem Akay'ın sıradan ama güzel bir hayatı vardı. En iyi okullarda okumuş, en güzel oyuncaklara ve kıyafetlere sahip olmuştu. En değerli mücevherler...