GENIUS | Lee Felix

By adoyyakli

13K 2K 1K

Bir dahi ile sevgili olduğumu fark etmeden iki ay geçirmiştim. Onu tanımadan önce uyumlu olduğumuzu sanardım... More

1 | I Met A Guy
2 | Date With The A Dumb
3 | I Want To Be Closer
4 | Not Stupid, Just Lazy
5 | Sinking The History Exam
6 | Maybe Nerds Aren't So Bad?
7 | Little Sweet Feelings
8 | Cherry Red Lips
9 | Teriyaki Girlz
10 | She Loves You Too
11 | Our First Date
13 | Movie Day
14 | Trivia Contest
15 | Seoul Winner
16 | Winx And Popcorn
17 | Owls
18 | Let's Watch Together
19 | We're Going Camping!
Final | Genius and Cook

12 | Tears Of Trauma

612 93 19
By adoyyakli

Travma Gözyaşları

Jeong In ile okul koridorlarında gezerken ona dünkü randevuyu anlatıyordum. Aryeol tenisten sonra üzerinden TIR geçmiş gibi bitkin düştüğünden çıkışta onu direkt evine bırakmıştım. Çünkü kendisi tam bir inatçıydı ve tenis oynamayı öğreneceğim diye tutturduğundan saatlerimiz sahada geçmişti. Gülerek kafamı iki salladım. Tanrım... manyak bu kız.

"Ee, bu kadar mı? Waffle yiyip tenis mi oynadınız sadece? Başka bir şey yok mu?"

Omuz silktim, "Başka ne olsun oğlum?"

Pis pis sırıttı, "Yani bilirsin... Eve bırakırken bir veda busesi falan?"

Gözlerimi devirdim, "Kafan anca bunlara çalışıyor! İlk günden nasıl öpeyim oğlum kızı?"

Sırıtmayı keserek, "Ohoo sen de ne öncesinde öpüyorsun, ne randevuda öpüyorsun. Nasıl tavladın lan sen bu kızı böyle hiçbir şey yapmadan?"

"Lan illa öpmek mi gerekiyor tavlamak için?" dediğim şeyin farkına varıp yüzümü buruşturdum, "Ya ayrıca tavlamak nedir ya? Beni de kendine benzettin!"

"Ne yalan mı?" sınıfa doğru ilerlemeye başladık sola dönünce. Jeong In derin bir of çekti elleri cebinde ve yere bakarken, "Zaten Azul da konuşmuyor hala benimle, bir de sen üstüme gelme." şu an tam bir bahtsız bedevi gibiydi.

"Yuh, hala mı? Bu kıskançlık mevzusu fazla uzamadı mı ya?"

"Ne bileyim ya! Çok sıkıldım oğlum ben, bir şeyler yapmam lazım yoksa özlemimden kafamı duvarlara vuracağım. Nasıl affettireyim kendimi?"

Bir süre düşündüm.
"Hm... bugün şu proje ödevini yapacaklar."

"Yemekli?"

"Haa yemekli. Of neyse. İşte kesin kazanırlar, keyfi de yerinde olur. Bugün okul çıkışlarına gidip konuş, affeder."

"Öyle mi diyorsun?"

"Tabii oğlum. Ben de gelirim, Aryeol'u alıp kaçarım siz de baş başa kalırsınız."

"Tamam o zaman. Tanrım... Umarım barışırız artık ya."

Aryeol'den hoşlanmamı başlarda garipseyip laf etse de, biricik arkadaşımın bu haline fazlasıyla üzülüyordum...

ฅ^•ﻌ•^ฅ

Kapıdan çıkan öğrencilere dikkatle bakıyor, Aryeol ile Azul'u bulmaya çalışıyorduk. Sonunda beklenen ikili çıkınca biraz daha yaklaştık okula, ama kızların keyifsiz yüzlerini görünce aynı anda durduk. Jeong In, "Lan bunlar hiç kazanmış da keyiflenmiş gibi görünmüyorlar?"

İşte bu planlarım arasında yoktu...

Jeong In sinirle bana döndü, "Hani keyifli olur diyordun lan! Azul dokunsan ağlayacak gibi duruyor."

"Ben de anlamadım ki. Dur öğreniriz şimdi."

Kızlar yanımıza geldiklerinde ne olup bittiğini sordum. Aryeol iç burkan hüzünlü bakışlarıyla bana baktı, "İkinci olduk."

Jeong In ile birbirimize umutsuzca bakışlar attıktan sonra tekrar onlara döndük. Birinci olmak iyidir, üçüncü olmak da öyle; fakat ikincilik... Zafere bu kadar yaklaşmışken son anda kaybetmenin acısını sadece ikinciler bilir. Bu yüzden onları çok iyi anlıyorum. Bazı sınavlarda veya yarışmalarda ikinci olmuşluğum vardı ve hiç iyi hissettirmiyordu. İnsanlar seni alkışlayıp çok büyük bir şey başardığını söyleseler de senin gözlerin birincideydi ve kulakların alkışlara tıkalıydı.

Yine de Aryeol ve Azul için destek ekipmanı olmaya hazırdık. Aryeol'un omuzlarından tutarak ona samimi bir tebessüm verdim, "İkinci olmanız o yemeğin mükemmel olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Lezzetini geçtim, sadece öyle dahiyane bir fikir için bile kazanırdınız ama belli ki hocaların bildiği bir şey var. Eğer birinci başka bir grup olduysa mutlaka gerekli bir sebep vardır. Siz yine de iyi aşçılarsınız."

Aryeol iç çekerek bana sarılırken Jeong In de Azul'un sırtını sıvazlıyordu. Azul kafasını onun omzuna yasladığında Jeong In göz ucuyla bana bakıp gülümsedi. Eh, gidişat böyle olmasa sonuç istediğimiz gibiydi.

Yani bir bakıma...

Azul pat diye geri çekildi ve okuldan çıkan bir grup öğrenciye -ki tahminimce bunlar kazanan gruptu- sinirli bakışlar atmaya başladı.

"Ben biliyorum niye kazanamadığımızı. Bu gıcıklar beş kişilik grup kurmuşlar, en de iyi öğrencileri toplamışlar maksat hocalara artistik yapmak! Basit bir sos yaparken bile havalara giriyor manyaklar, hocalar da bunları bir şey zannediyor. Bizim tek suçumuz yemeğimizi yapmaya odaklanmak ve sessizce yapmak. Ay yok ben bunlara dalmadan rahat edemem."

Azul'un olası bir kavgayı başlatmasını engellemek için üçümüz de onu tuttuk. Bıraksak gerçekten dalacaktı hepsine!

"Güzelim dur ya! Boş ver, olan olmuş artık. Sonraki ödev için daha sıkı çalışırsınız." 

Azul iç çekti, "Gayet sıkı çalışmıştık da... Neyse. Siz niye geldiniz? Hadi bunlar cicim aylarında, her gün görüşüyorlar. Sana ne oluyor?"

"Yapma ama Azul, ben çok özledim seni. Barışsak artık?"

Azul gözlerini kısarak baktıktan sonra daha fazla dayanamayıp kahkaha atmıştı, "Tamam tamam, şaka yapmıştım zaten. Ben de seni özledim." ikisi sarılırken Aryeol ile birbirimize bakıp sessizce güldük. Onların barışmalarına ben daha çok sevinmiştim, Jeong In kaç gündür ruh gibi dolaşıyordu çünkü etrafta.

"Madem barıştınız, bunu kutlamak için bugünkü derste bize katılın." dedi Aryeol. Tabii Azul buna asla olumlu bakmıyor ve bakmayacaktı. Jeong In'in koluna girerek bir adım geri gitti, "Bak zaten şu ödev yüzünden delirmiş durumdayım, üstüne bir de matematiğe maruz kalıp sinir krizleri geçirmek istemiyorum!"

"İyi, ne yaparsanız yapın o zaman. Hadi görüşürüz."

Onlardan ayrıldıktan sonra parka gidip çardaklardan birine geçerek derse başladık. Bugün açık havada ders çalışmak iyi olur diye düşündüğümüzden kafe yerine buraya tercih etmiştik. Aryeol ilk günlere kıyasla gerçekten çok ilerlemişti. Artık hiç takılmadan çözebiliyordu problemleri. Ve matematikten o kadar nefret etmiyordu. Bazı günler kimya ve fizik de çalıştığımız için sayısal alanda orta düzeyin de üstüne geçmişti. Onunla gurur duyuyorum.

Bugün birkaç soru çözmüş ve haftaya işleyecekleri konunun üzerinden geçmiştik. Müfredata göre onlardan daha ileride olduğumuz için ben bu konuları biliyordum. Yaklaşık iki saatin sonunda dersi bitirip eşyalarımızı toplayarak parktan ayrıldık ve karşıdaki markete ilerledik. Elimi tutmak yerine koluma giren Aryeol, kalp atışlarımı hızlandırırken yüz ifademi stabil tutmaya çalıştım. En basit hareketinden bile bu kadar etkilenmem normal miydi?

Raflar arasında geziyor, market arabasına abur cuburları dolduruyorduk. Parka dönüp çimenlerde piknik yapmaya karar vermiştik. Birkaç şey daha aldıktan sonra ödeyip parka döndük. Ağaçların gölgesinde kalan çimenlere yerleşip aldıklarımızı çıkarttık ve hayatımın en güzel pikniği başlamış oldu.

Aryeol pipeti sertçe çilekli süte bastırınca yüzüne sıçrayan birkaç damla yüzünden kahkaha atmama engel olamayınca bana ters ters bakmıştı. Bir peçete çıkarıp yüzünü sildim, "Şapşalsın."

"Ayıp ya..."

Tepkisine tekrar gülmüş ve peçeteyi poşete atarak sırtımı ağaca yaslamıştım. Hafif hafif esen rüzgar eşliğinde onu izlerken bana bakmasıyla gülümsemem genişledi.

O da güldü, "Ne oldu, niye öyle bakıyorsun?"

"Ne kadar şanslı olduğumu düşünüyorum."

Kaşları havaya kalkarken iç çekti, "Bence şanslı olan benim." dedi.

"Niye?"

"Seninle tanışmadan önce basit ve sinir bozucu bir hayatım vardı. Sayısal derslerden nefret ediyor, okuldakilere gıcık oluyor ve ders çalışmaktan nefret ediyordum. Şimdiyse sınav haftasını iple çekiyorum sırf o öğretmenlere gerizekalı olmadığımı ispatlamak için. Okuldaki kimse de umrumda değil artık, onlara sinir olmuyorum bile sadece seni düşünüyorum. Ve birlikte ders çalıştığımız anlar hayatımın en güzel saatleri oluveriyor. Muhtemelen sen farkında değilsin ama beni çok değiştirdin."

Fazlasıyla şaşkınım çünkü Aryeol'den böyle şeyler duymayı beklemiyordum. Açık ve cesur bir şekilde ifade ettiği için ona bir kez daha hayran olmuştum. Oturduğum yerde ona biraz yaklaşıp kolumu omzuna koyarak kendime çektim. Biraz bu şekilde oturduk. Az önceki cümleleri bana lunaparkta dönme dolapta şu bahsetmediği "sınıf annesi" mevzusunu hatırlatmıştı. Başka bir zaman anlatacağını söylemişti. Bu konu her ne ise Aryeol için kötü travmalara sebep olduğu kesin. Bu yüzden tam zamanı diye düşünerek sormaya karar verdim. Hem belki ben de itiraf ederdim bir şeyleri.

"Aryeol-ah, şu nefret ettiğin inek öğrenciler ve sınıf anneleri ile ilgili şeyi hala anlatmadın. Konuşmak ister misin?"

"Anlatmadım mı? Unutmuşum."

"Yani anlatmak istersen..."

Derin bir iç çekti. Kolum hala omzundayken kafasını göğsüme yaslayıp anlatmaya başladı; "Ben ortaokuldayken çok sessizdim, içine kapanık asosyalin tekiydim. Daegu'dan Seoul'e yeni taşınmıştık ve okula adapte olmak çok zor olmuştu benim için. Bu yüzden diğerleri kadar canlı ve özgüvenli bir öğrenci olmadım hiçbir zaman. Sınıftaki kızlara çok imrenirdim, gözümde fazlasıyla havalılardı ki zaten onlar da öyleymiş gibi hissetmeye bayılırlardı. Ama bir tanesi vardı ki..."

Burada bi' duraksadı, tekrar iç çekti.
"Hem çok zeki hem çok güzeldi. Tüm hocaların favori öğrencisiydi o kız. Katılmadığı etkinlik, yarışma yoktu. Tahtaya korkusuzca çıkar, sözlü olurken azıcık bile kekelemez ve mükemmel sunumlar yapardı. Onun annesi de bizim sınıf annesiymiş. Okula başladığım ilk hafta öğrendim bunu, kadın sürekli geliyordu çünkü."

Bahsettiği sınıf annesi tiplemesini çok iyi biliyorum aslında. Avustralya'da ben de böyle birini tanıyordum ama pek umrumda olmamıştı o zamanlar. Derslerden başka bir şey düşünecek durumda değildim. Bu sınıf anneleri kendi çocuklarını da sınıfın göz bebeği ilan eden egodan yapılmış varlıklar olur genelde.

"Kadının her şartta kızının yanında olup onun ufacık bir sıkıntısını bile anında çözmesini kıskanmıştım belki de. Yani..." omuz silkti, "benim annem çok tatlıdır, benim için her şeyin en iyisini ister. Ama klasik ev hanımı işte; dışarıda pek aktif değil. Komşularla oturup muhabbet etmek dışında başka aktivitesi yoktur. Bu yüzden o anne-kız ilişkisini kıskandım. Kızını prensesler gibi yaşatan o kadın gibi olsaydı benim annem de derdim, tabii bu annemden memnun olmadığım anlamına gelmiyor. Çok seviyorum onu." birden kafasını kaldırıp bana baktı, "Seni sıkmıyorum değil mi"

Gülümsedim, "Devam et lütfen."

O da gülümsedi, tekrar yasladı kafasını.
"Bir gün veli toplantısı yapıldı. Toplantıdan sonra annem özel olarak öğretme konuşmak istediği için bekledi. Ama öğretmen o sınıf annesi ile konuşuyordu ve bayağı da uzun sürmüştü. Annem dayanamayıp yanlarına gitti, sınıfa. Daha ağzını açıp iki kelime etmişti ki öğretmenim olacak pislik kadın anneme saygısız bir üslupla dışarıda beklemesini söyledi. Tabii sonuçta en değerli öğrencisinin annesi ile konuşuyor, çok önemli ya. Annem o kadar şaşırmıştı ve gücenmişti ki o tatlı gülüşü anında silindi. Sonra o sınıf annesi geldi, görsen böyle okulun sahibi havalarına girmiş; "Ah-seon'u derece sınavlarına sokmak istiyorlar da onun hakkında konuştuk. Eh, bu zeka böyle yerlerde ziyan olmamalı. Neyse, benim işim bitti Jiyeon Hanım; siz çocuğunuzun durumunu konuşabilirsiniz şimdi." dedi. Öyle bir küçümseme vardı ki gözlerinde, annem için ilk defa içim sızlayarak üzülmüştüm. Daha on dört yaşındaydım ya..."

Aryeol'un gözleri dolmaya başlayınca bu konuyu açmakla yanlış mı yaptım diye düşünmeye başladım. Kötü anıları hatırlatmak iyi bir fikir değildi ama yüzleşmeden de geride bırakamazdı. Ömür boyu bu olay onu takip ederdi.

"Hiçbir çocuk, annesinin başka biri karşısında ezilmesini istemez. Annemi öyle utanmış görmek beni çok etkilemişti. Ah-seon gibi yüksek notlarla onu gururlandıramadığım için kötü hissettim, hala da öyle hissediyorum. Daha iyi notlar, daha iyi bir lise ile annemin benden gururla bahsetmesini sağlayabilirdim ama yapamadım işte. Yemeklerim dışında hakkımda övüneceği bir şey yok. Biz hiçbir zaman Ah-seon ve annesi gibi olamayacağız."

Bu sefer gözyaşları akmaya başladığında hızla onu kendimden uzaklaştırarak yüzünü avuçlarım arasına aldım ve ıslanan yanaklarını sildim, "Aryeol, annen senin gibi bir kızı olduğu için gurur duyuyordur. Bunun sadece iyi notlar almakla alakası yok, notların ahlakımızdan önemli olmadığını söyleyen sendin. Bak, sen çalışkan bir kızsın; seni ders çalıştıran biri olarak söylüyorum, kısa sürede o kadar hızlı geliştirdin ki sayısalını, bir sınava falan girsen farkı anlarsın. Sen gurur duyulması gereken bir kızsın, o gıcık kadının ve kızının ne yaptıkları önemli değil."

Gözlerime bakarken kafasını salladı, bunları duymaya ihtiyacı varmış gibiydi ama bunlar zaten gerçeklerdi. İnek öğrencilere değildi aslında nefreti; okulda biraz başarı elde edince diğerlerini hor gören çocuklara ve bu çocuklar sayesinde kendilerini dahi üretme makinası sanan annelereydi onun kini. Ve oldukça da haklıydı. Dediği gibi; hiçbir çocuk, annesinin başka biri karşısında ezilmesini istemez.

"Hadi, ağlama artık." baş parmaklarımla tekrar sildim gözyaşlarını. Titrek bir nefes verdikten sonra bana sıkıca sarıldı. Ben de ellerimi beline koydum. Birkaç dakika sonra geri çekildi. Saçlarını geriye iterek of çekti, "Aslında bu kadar sulu göz değilimdir, ama sanki böyle içten ağlamayalı bayağı olmuş. Enerjimi boşalttım resmen."

Gülerek kızarak burnunu sıktım, "Olsun, arada ağlamak iyi gelir."

O da güldü, başını öne eğdi. Bir süre yüzünü inceledim. Ağladıktan sonra göz altları, yanakları, burnu kızarmıştı; ve bu onu dehşet güzel gösteriyordu. Ya da ben aşkımdan kafayı yedim yine, fazla abartıyorum. Ama yok... gerçekten güzeldi, ağladıktan sonra bile.

Gözlerimi dolgunlaşan dudaklarına kaydırdım elimde olmadan. Ben böyle biri değildim ya...

"Aryeol."

"Hm?"

Yutkundum, sanırım hepten kafayı yedim.
"Seni öpebilir miyim?"

Bakışlarında oluşan şaşkınlık beklediğim bir şeydi. Ne diyeceğini bilemiyor gibi dudaklarını araladı, gözlerini kırpıştırdı. Ne bu fırsatçılık diye tokat atıp gitmesi de yüksek bir ihtimalken omuz silkerek, "Şey... Tamam? Öp."

Vazgeçmesinden korktuğum için fazla beklemeyerek dudaklarına doğru eğildim. Olabilecek en nazik şekilde, onu ürkütmemeye dikkat ederek küçük bir öpücük bıraktım dudaklarına. Elbette bundan daha fazlasını yapmak isteyen tarafım ağır basıyordu, üstelik o karşımda böyle tatlı tatlı dururken. Ama acele etmek yerine ağırdan almanın daha doğru olduğunu düşüdndüm. Bu yüzden bir iki saniyelik öpücüğün ardından hızla geri çekildim. Utanç duygusu yanaklarıma hücum ederek kendini belli ederken Aryeol ile aynı anda birbirimizden uzaklaştık. Kalbim yine alıp başını gitme sevdalısı olmuşcasına hızlanmaya başlamıştı.

Aryeol eşyalarımızı topladı, "Hadi gidelim!" dedi bana bakmadan. İkimizin de utançtan kasılıp oturmasındansa bu daha iyi bir fikir olduğundan ben de toparlanmaya başladım, "E-evet evet, gidelim."

Of... Kalbim!




Continue Reading

You'll Also Like

41.1K 1.6K 16
"İstediğim zaman bitiririm." "İstediğin zaman bitiremezsin." "İstediğim zaman bitiririm." "İstediğin zaman bitiremezsin." "İstediğim zaman bitiririm...
50.1K 3.7K 22
cb97aussie: bu arada ben Chris C h r i s Stray Kids Bang Chan[♡]• angst - dedicated to @deanfluenza
26.7K 1.4K 20
~Seninle yüz yüze konuşmak isterdim ama ben çirkin ve aptal bir kızım Yoongi.~ ~Aşık olmak ve sevmek farklıdır Yoongi. Herkesi sevebilirsin ama bir k...