Next Step | Kim Seungmin

By adoyyakli

20.7K 3.3K 4.3K

"Yol ne kadar uzun olursa olsun ilk adımı atmaktan çekinme." Kim Seungmin, stajyerlik yapacağı şirketin sahib... More

☆.𓋼𓍊 1 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 2 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 3 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 4 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 5 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 7 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 8 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 9 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 10 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 11 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 12 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 13 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 14 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 15 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 16 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 17 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 18 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 19 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 20 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 21 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 22 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 23 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 24 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 25 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 26 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 27 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 28 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 29 𓍊𓋼𓍊.☆
☆.𓋼𓍊 FİNAL𓍊𓋼𓍊.☆

☆.𓋼𓍊 6 𓍊𓋼𓍊.☆

756 120 147
By adoyyakli

Seni seviyorsam bundan sana ne?
- Johann Wolfgang Von Goethe

𓍊𓋼𓍊

Eğer şansım olsaydı, valizimi toplayıp şöyle Güney Kore'ye en uzak yere giderdim. Belki sonsuza kadar orada kalamazdım ama en azından birkaç gün, hiç değilse şu son olaylar unutulana kadar tatil yapardım. Güney Kore'nin en iyi teknoloji şirketlerinden biri olan TecDesingner'ın yazılımcı adayı olmama rağmen aldığım maaş ile sonsuz bir yolculuğa çıkamayacağıma göre eninde sonunda dönmek zorunda kalacağım kesin. Çünkü gelecek planlarım arasında Anna Hanım'dan kaçmak değil, para biriktirip ailemle kalabileceğim güzel bir ev almak vardı.

Tabii bendeki bu şansla en uzak yer diye kaça kaça Kuzey Kore'ye kaçar, oradan da dönemedim zaten...

"Off..." iç sıkıntımı sesli bir şekilde dışarı dökmeye engel olamayınca ofistekilerin bakışları bana döndü. Chan hyung sabahtan beri beni teselli etmeye çalışmıyormuş gibi bir kez daha konuştu, "Seungmin, bu kadar kafana takma be oğlum. Dünyanın sonu değil ya. Bak, Jungkook hyung adamlarla konuşuyor lansmanı tekrar yapmak için, o mutlaka ikna eder."

"Tabii canım!" diye birden yükseldi Changbin hyung, "O ne yapar eder ayarlar. Sen canını sıkma, değil mi Hyunjin?"

"Aynen. Hem senin suçun yok ki, varsa da bu hepimizin suçu. Biz de Anna Hanım'ın tuvalette olabileceğini tahmin edemedik."

Hyunjin hyunga döndüm, "Mekan kontrolü bendeydi hyung! Fazladan garson olduğunu fark etmemek benim suçum. Kadının güvenini boşa çıkardım..."

Chan hyung, "Anna Hanım'ın ne kadar sinirli olduğunu o an hepimiz gördük. Sınırı geçince üstüne fazla geldiğini o da anlayacaktır." dediğinde sessiz kaldım. Umarım öyle olur, kendisinin yüzüne bakamıyorum çünkü iki gündür.

Anna Hanım beni affetse de etmese de o hain garsonu bulup bunu ona kimin yaptırdığını öğreneceğim. Aslında JBroz'un yaptırdığını bilmemek için aptal olmak gerekir. Fakat önemli olan itiraf etmesini sağlamak. Bir şekilde o herifi de, hapis cezasını para cezasına çevirip işin içinden sıyrılan JBroz'u da 'Keşke bunu yaşayacağımıza TecDesingner çalışanlarından iki tekme yeseydik.' dedirtecek hale getireceğim.

"Beyler bakın ne diyeceğim, bu akşam bizde toplanalım mı? Şu salı klasiğini tekrarlayalım. Hem Seungmin'in de morali düzelir." diyen Chan hyunga baktım, "Salı klasiği?"

Changbin hyung açıkladı, "Salı geceleri Chan hyungların evinde toplanma günüdür bizim için. Min Ho hyung efsane yemekler yapar, biz de abur cuburlarımızı alıp gideriz. Yemekten sonra da maç varsa izler, yoksa PlayStation oynarız. Jeong In ile Jisung da katılıyor, sen gelmezsen olmaz bak."

Güldüm, "Yani gelirim de niye illa salı günü?"

Hyunjin, "Ya aslında bunu üç kere yaptık ve üçünün de salıya denk geldiğini çok sonradan fark ettik, bundan sonra da hep salı akşamları toplanmaya karar verdik. Anlayacağın sadece tesadüf."

Hepimiz güldük, "Her salı mı toplanıyorsunuz yani?"

Changbin hyung, "Yok be! Sadece maaş aldıktan sonraki salı günleri." dediğinde bir kez daha sesli gülmüştük. Gerçekten tam da benim için biçilmiş kaftan bir ekipti...

𓍊𓋼𓍊

Chan hyungun gösterdiği dolaptan tabakları alıp yemeği dolduran Min Ho hyungun olduğu tarafa doğru ilerledim ve tezgahın üzerine koydum. Her şey kadar iştah açıcı görünüyordu ki Min Ho hyungun muhasebe bölümü şefi olduğunu bilmesem aşçı olduğunu düşünürdüm.

"Hyung, yemek yapmayı nereden öğrendin?"

Min Ho hyung iç çekti, "Şimdi sana burada annemden ya da büyükannemden diyerek dramatik bir hayat hikayesi anlatmayı çok isterdim ama sadece internetten öğrendim kardeşim. Öyle pek bi' numarası yok yani."

Gülmeden edemedim, en azından dürüsttü.

Min Ho hyung kepçeyi tencereye daldırıp yemekleri doldururken onları masaya taşıyan Chan hyung idi ve az önce konuştuklarımızı duyunca sırıtarak döndü yanımıza, "Neden yemek yapmayı öğrenme ihtiyacına gerek duyduğunu da anlatmak ister misin Min Ho?" diyerek eline iki tabak daha aldı, masaya koydu. Amerikan mutfak olduğu için yanımızda sayılıyor zaten. Ben anlamamıştım ama Min Ho hyung göz devirince tahmin etmiştim az çok.

"Jisung ile çok takılıyorsun herhalde kardeşim sen? Aynı onun yaptığı sinir bozucu espriler falan, hm?"

Bunu salondan duyan Jisung, "Aşk olsun hyung ya! Benim ne suçum var şimdi?"

Hyunjin onun kafasına vurdu, "Sus lan seni de biliyoruz."

Bunlar böyle devam edince Min Ho hyung bana açıklama gereği duydu en sonunda, "Eski sevgilim Lu Yin. Görmüşsündür muhtemelen, o da şirkette çalışıyor. Onu tavlamak için birkaç yemek öğrendikten sonra mutfakta bir şeyler yapmak hoşuma gitmeye başladı, ben de ara sıra yeni tarifler bakıyorum işte. Ama bu hıyarlar..." arkamızdakileri işaret etti gözleriyle, "...her bokun goygoyunu yapmadan rahat edemiyorlar işte."

"Biz sizin barışmanızdan yanayız be kardeşim!" dedi Changbin hyung. Min Ho hyung kafasını iki yana salladı, "O iş yaş bu saatten sonra."

Geri kalan her şeyi de masaya koyduktan sonra hala gelmeyen Jeong In'in aramak için telefonumu aldım ama Chan hyung onunla biraz önce konuştuğunu ve Felix ile birlikte geleceklerini söyledi. Zaten birkaç saniye sonra zil çalmıştı. Felix'i uzun zaman sonra yeniden gördüğüm için mutluydum. Tabii ben değil herkes mutlu olmuştu çünkü hepsi bu sarışını çok özlemişlerdi. Onu büyük bir gürültü ile karşıladık. Herkese sarıldıktan sonra, Changbin hyung onu kolunun altına alıp saçlarını karıştırdı.

"Lan çilli bom! Şirketten ayrıldıktan sonra aramaz oldun, ne çabuk unuttun bizi!"

"Hyung bırak ya!" Felix onun kas torbası kolunun altından canlı kurtulmayı başaracak üstünü başını düzeltti, "Bir günüm boş geçmiyor ki. Ben aynada kendime bile bakamıyorum kaç gündür!"

"O kadar yoğun mu lan?" diye sordu Chan hyung, bu esnada hepimiz sofraya geçtik.

"Canımıza okuyorlar da sırf maaşı için katlanıyoruz işte. Bu arada yeni arabamı aldım yakında bi' Seoul turu yaparız artık?"

Jeong In isyan edercesine çatalını masaya bıraktı, "Çocuk stajını bitirip maaşını yükseltti gitti araba aldı biz hala Grafik Tasarım'da o çirkef sesli şefin çığlıklarına katlanıyoruz ya!"

Jisung onun omzuna vurdu, "Üzülme kanki, Felix'inki gibi olmasa da sen de alırsın bi' araba. Ama hani şu akülü olanlardan, pilli"

Diğerleri gülerken Jeong In, Jisung'a ters ters baktı, "Çok şerefsizsin."

Felix, "Öyle deme be In, TecDesingner'a dönme şansı verseler geri tepmezdim. Orada hiç değilse siz varsınız, eğlenceli geçiyor. Bizim şirkette herkes yapay zekadan fırlamış robotlar gibi lan! Adam akıllı muhabbet kurulmuyor."

"Jungkook hyung ile konuşsan Kodlama departmanına almazlar mı seni?" diye sordum çünkü daha öncesinde Jungkook hyungun Felix'ten ne kadar memnun kaldıklarını söylediğini hatırlıyorum. Felix omuz silkti, "Bir ihtimal tabii ama sanırım sıkıntı bende, kararsızım çünkü. Gerçekten iyi bir maaş alıyorum ve iyi yaşantımı buna borçluyum. Eğer bir gün paranın önemli olmadığı günlere geçiş yaparsam o zaman Jungkook hyunga konuşmayı deneyebilirim."

Bu cümlelerden anladığım kadarıyla Felix de benim gibi birikim yapmaya çalışıyordu, demek ki tek hedefi araba almak değildi.

"Neyse yeter benden konuştuğumuz. TecDesingner'da hayat nasıl ilerliyor?"

Changbin, "Çok bilindik bir şirkette çalışmanın ağır bedelleri vardır, anlıyor musun Lixxie?"

Felix dudaklarını birbirine bastırarak kafa salladı, "Değil mi ya? Sizin şu mesele vardı, son durum ne?"

"Açıkçası ödememi almak için muhasebeye gönderilip Min Ho hyung ile orada tanışmadığım için şanslı sayılırım, aksi takdirde şu an burada kovuluşumun acısına bir yemek yiyor olabilirdik." dediğimde Felix güldü, "O kadar mı ciddi?"

"Ben hala hepimizin suçu olduğunu düşünüyorum." dedi Hyunjin, "Sadece Seungmin'i sorumlu tutmak doğru olmaz."

"Ama işte gel de bunu Seungmin'e anlat, değil mi kardeşim?" diyerek bana imalı bakışlar atan Jeong In'e omuz silktim, ben yine de Anna Hanım'ın güvenini boşa çıkardığım için baş suçlunun ben olduğuma inanıyorum.

"Bu konuda laf söylemek bana düşer mi bilmiyorum ama... bence hiçbirinizin suçu yok." dedi Felix. Hepimiz ona bakınca devam etti, "Sonuçta şu JBroz mudur nedir, onların size kurduğu bir kumpas var ortada. Ve bunu önceden görememek sizi suçlu yapmaz çünkü hepiniz lansman için çok heyecanlıydınız."

Min Ho kaşığını masaya vurarak, "HAH işte ben de bunu anlatmaya çalışıyorum kaç gündür!" diye haykırdı.

Felix'e döndüm, "Ben de o şerefsizlerin oyunu ortaya çıkarıp Daesun Denizcilik'e bize yapılan haksızlığı ispat etmek istiyorum işte, ama nereden başlamam gerektiğini bilmiyorum. Bu pislikleri bir kere enseledik, ama rahat durmadılar. Bu sefer öyle para cezasıyla yırtmalarına da izin veremeyiz."

Chan, "Şu hain garsonu bulursak onu konuştururuz, birimiz de gizlice ses kaydı alır sonra gider Daesun Ceo'suna dinletiriz."

"Daha da fazlası, o garsonu JBroz'un tuttuğuna dair kesin kanıtlar elde etmemiz lazım. Adamın geçmişinde illa ki bi' bağlantı vardır JBroz ile, sokaktan geçeni çevirip hain yapmadılar ya." dedi Min Ho. İşte bu kısımda tamamen ona katılıyordum. Garson mutlaka içlerinden biri olmalıydı.

Jisung, "Peki bunu nasıl ispatlayacağız?"

Felix, "Benim polis bir arkadaşım var, ondan yardım alabiliriz. Lansmanı yaptığınız mekana gidip güvenlik görüntülerini almak için izin çıkarır, o adamın kim olduğunu ve nereden geldiğini bulursak yakalamamız da kolaylaşır."

Changbin hyung ellerini birbirine vurdu, "İşte bu! Hemen ara o arkadaşını, polisle birlikte hareket etmek en mantıklısı."

Sanırım artık Anna Hanım'a bana boşuna bağırdığını göstermek değil de, onu ve TecDesingner'ı bir kez daha aklamak idi amacım...

𓍊𓋼𓍊

Lansmanın yapıldığı -daha doğrusu yapılamadığı- mekana Chan hyung, Felix ve Jeong In ile birlikte gelmiştik. Diğerleri yokluğumuz fark edilmesin diye bizi idare edeceklerdi şirkette. Zira orada durumlar biraz gergin, herkes herkese sataşma modunda. Felix bizi polis arkadaşı Sunghoon ile tanıştırmıştı. Genç ve parlak gülümsemesi olan bir çocuktu. Polis kimliği sayesinde çalışanlarla konuşup bizi güvenlik odasına sokmuştu. O gecenin ve bir önceki günün tüm görüntülerini izleyerek garsonu bulmaya çalşıyorduk.

Garsonların şefi olduğunu tahmin ettiğim orta yaşlı kadına döndüm, "Siz daha önceden o adamı tanıyor muydunuz?"

Kafasını iki yana salladı, "Hayır efendim. Bir gün önceden gelip kendisini Jungkook Bey'in gönderdiğini söyledi, yarı zamanlı işe ihtiyacı olduğu için sadece lansman gecesi çalışacakmış ve maaşını da şirket verecekmiş. Biz de doğru söylediğini düşündük."

Chan hyung gözlerini ekrandan çekerek yanımda durdu ve kadına sinirle, "Hiç sorgulamadan inandınız öyle mi? Siz bu işi çocuk oyuncağı mı sanıyorsunuz hanımefendi? Size böyle bir bilgi verilmediği takdirde bizi arayıp teyit etmeniz gerekirdi."

Kadın mahçup bir ifadeyle eğildi, "Özür dilerim efendim."

Chan hyung gözlerini devirirken onu omzundan tutup uzaklaştırdım, "Tamam hyung, sakin ol. Önce işimize odaklanalım."

Bilgisayarlara döndük. Sunghoon merkeze bir telefon etmiş ve çocuğun kimlik bilgilerine ulaşmıştı. Elinde telefonla yanımıza döndü, "Onu bulduk. Park Hangmin, yirmi altı yaşında işsiz. İki sene önce Almanya'ya gitmiş ve genel olarak yarı zamanlı işlerde çalıştıktan sonra JBroz'da getir götür işine girmiş, office boy yani. Ama orada fazla barınamayıp kovulunca Kore'ye dönmüş."

Felix, "Kovduktan sonra ne vaatlerle kandırıp da bu işi yapmaya zorlamışlardır Tanrı bilir."

Jeong In, "Yine de böyle bir hainlik yapması gerekmezdi. Şimdi nerede?"

"Saesohn'da bir mahallede oturuyor, vakit kaybetmeden gidelim."

Hyunjin'e durumu haber veren kısa bir mesaj attıktan sonra mekandan ayrıldık.

𓍊𓋼𓍊

"Size hiçbir şey söylemek zorunda değilim! Çıkın evimden!" diyerek gereksiz bir cesaret gösteren hain garson, Sunghoon ona polis kimliğini gösterince yüzü bembeyaz kesilmiş bir vaziyette yutkunmuştu. Sunghoon, "O halde seni nezarette misafir etmemizde bir sakınca yoktur?"

Hangmin denilen çocuk daha fazla kaçamayacağını anlayınca kapının önünde dikilmesi kesip geri çekildi, bizi içeri aldı. Sunghoon'un sorduğu tüm sorulara tek tek yanıt verirken Jeong In ses kaydı alıyordu. Ben de çocuğun telefonunu almış, banka hesabına girerek en son yatırılan paraya bakıyordum. Ve tam da tahmin ettiğim gibi JBroz'dan yüklü bir ödeme almıştı. Bunun resmini çektim.

"Lansman başladığı andan beri Anna Hanım'ı izliyordum. İki seçenek vermişlerdi bana; ya Anna Hanım'ın o sunuma yapmasını engelleyecek ya da projeksiyona zarar verecektim. Ama projeksiyonu başında hep birileri vardı, ben de ilkini yapmak zorunda kaldım işte. Anna Hanım tuvalete girdiğinde çantasından telefonunu da alarak kapıyı kilitledim, önüne arıza tabelası koydum. Tüm bunları yaptım evet ama bana başka çare bırakmadılar."

Felix, "Sırf para için yapmadın mı sen bunu, ne çaresi?"

"Hayır. Beni Almanya'da rahat bırakmadılar gibi Kore'de de peşimde olmakla tehdit ettiler. Bakın, JBroz işine yarayabilecek insanlara bir şey emrettiği zaman eğer karşısındaki kabul etmezse bu sefer işini zorla yaptıran bir kurum. Eğer yapmasaydım zaten mahvolmuş hayatımı bir kez daha bitrirlerdi. Bu evden başka hiçbir şeyim yokken onlar tarafından tekrar yıkılmayı göze alamazdım. Üzgünüm..."

Sunghoon bana döndü, "JBroz yöneticileri bu itiraflar doğrultusunda tekrar para cezasıyla yırtabilirler mi bilmem ama bu sefer o kadar kolay olmayacağı kesin. Hangmin ise yardım ve yataklıkdan dolayı suçlu ama onun durumu sizin şikayetinize bağlı."

Diğerleri de bana bakınca cevap verdim, "Bence onu Anna Hanım'ın insafına bırakalım. Bu kanıtları Daesun Ceo'su Dae Jang Un'a götürmeliyiz şimdi, lansmanı tekrar yapabilmek ve ortaklığı bozmamak için ikna etmemiz gerekiyor. JBroz'a ne olacağı da adalete kalmış artık."

Hepimiz ayaklandık, Sunghoon kelepçe taktığı Hangmin'i önden çıkarırken neden bilmiyorum ama bir anlık üzülmüştüm bu haline. Polis arabasının arkasında kalan Changbin hyungun arabasına doğru ilerlerken Hangmin son anda bize dönüp şu sözleri kurmuş, beni iyice ona acır hale getirmişti; "Bu dünyanın adaleti zenginlere işlemez! Onlar her şeyde hakları olduğunu sanıp bizim gibilere haksızlığın boyutlarını gösterir, bunu unutmayın!"

𓍊𓋼𓍊

Marinaya yaklaştığımızda beyaz takımı içerisinde son derece karizmatik olan Ceo Dae Jang Un'u bir yat önünde bulmuştuk. Öncesinde Daesun Denizcilik şirketine gitmiş ama Dae Jang Un'un burada olduğunu öğrenince vakit kaybetmeden buraya gelmiştik. Ve tahmin edileceği üzere Bay Dae bizi pek de güler yüzle karşılamamıştı.

"Jungkook bu sefer sizi mi yolladı kendisi ikna edemeyince? Ne bu inadınız anlamıyorum! Öyle kötü bir durumda da değilsiniz ki sadece bize muhtaç olasınız, boşuna vaktimi çalıyorsunuz sadece."

Chan hyung bir şeyler söylemek için ağzını açmıştı ki hiç beklemeden lafa ben girdim, "Evet, haklısınız; kötü bir durumda değiliz şirket olarak. Sizinle ortak olup bu güvenlik alarmı projesini geliştirmek bize çok şey kazandıracağı gibi, ortaklığı bozmanız da bize fazla bir şey kaybettirmez. Fakat şunu bilmeniz lazım Bay Dae: bu düşünce biçimi paraya önem veren insanların akıllarından geçenlerdir. Bizim öyle bir derdimiz yok."

Biraz şaşırsa da hemen toparlayıp kafasını iki yana salladı, "Neymiş sizin derdiniz?"

"Ortada büyük bir haksızlık var. Bizden kaynaklı olmayan bir haksızlık. Buraya ortaklık için yalvarmaya değil bu haksızlık yüzünden lekelenen adımızı temizlemeye geldik. Duyacaklarınızdan sonra lansmanı yeniden yapmak sizin bileceğiniz iş, ama şu an bizi dinlemek zorundasınız."

Chan hyung, Felix ve Jeong In bana ağızları açık bakarken ben gözlerimi Bay Dae'den ayırmıyordum, keza o da öyle. Öksürerek boğazını temizledikten sonra eliyle yatı işaret etti, "İyi bakalım, içeride konuşalım o halde."

Güvertedeki beyaz plastik sandalyelere yerleştik. Dördümüz yan yana, Bay Dae karşımıza geçmişti, "Ee? Sizi dinliyorum?"

Anlatması için Chan hyunga döndüm ama o bana tebessüm ederek, "Sen anlat." demişti. Derin bir nefes alarak yeniden Bay Dae'ye döndüm.

"JBroz'u duymuşsunuzdur, haberlere çıkmıştı."

"Evet evet şu Alman firma. TecDesingner'ın projesini çaldılar diye birkaç yerde görmüştüm."

"İşte o çalınan proje sizinle ortaklık yapacağımız güvenlik alarmı projesiydi. Saçma sapan bir şey için kullanmaya kalktılar ama Anna Hanım ile onları bizzat yakaladık."

Gözleri kocaman açıldı, "Nasıl? Şu bizim gemilere takacağınız alarm projesi?"

"Evet Bay Dae. Onları yakalandıktan sonra projeyi geri alıp geliştirdik ve size getirdik. JBroz bu işin içinden basit bir para cezası ile kurtuldu ve yaşananlardan ders çıkarmak yerine tekrar bize bulaşmayı tercih ettiler. Lansman gecesi aramıza bir ajan sokarak..." dediğimde bir kez daha dehşete düşmüştü. Jeong In'e işaret vererek ses kaydını açmasını söyledim, "İşte bu da o ajansın itirafları."

Ses kaydını dinlerken yüzüne yavaş yavaş mahcubiyet ifadesi yerleşen Bay Dae, Hangmin'e yapılan ödemenin dekontunu görünce iyice utanmıştı. sıkıntılı bir nefes vererek bize baktı, "Jungkook-sshi bana bunlardan hiç söz etmemişti."

"Haberi yok çünkü, buraya geldiğimizi de bilmiyor." diyerek telefonumu ondan alıp cebime koydum, "Şimdi; sizden aldığımız iyi haberleri onlara iletmeye gidelim mi yoksa hala şüphelerin var mı masum olduğumuza dair?"

𓍊𓋼𓍊

|Anlatıcı Bakışı|

Jungkook, Anna'nın etrafında dört dönerken onu ikna etmek için fazlasıyla efor sarf ediyordu. Tek başına Bay Dae ile konuşmak pek etki etmeyince birlikte gidip bir kez daha şanslarını denemeleri konusunda ısrar ediyordu. Ama Anna bunu kabul edecek gibi durmuyordu.

"YA KUZEN! Of... Kızım bırak şu kibri de gidip konuşalım adamla."

Anna sinirle ona döndü, "Jungkook! Benimle şirkette bu şekilde konuşma diye defalarca uyarmadım mı ben seni? Ayrıca bizi anlamadan dinlemeden yargılayan o herifin ayağına gitmem ben!"

"Anlayıp dinlesin diye gideceğiz ya canım kuz- Ah pardon, majesteleri(!)"

Anna yüzünü buruşturdu, "Saçma sapan bir insansın gerçekten ya, çık odamdan."

Anna masasına geçmiş ve dosyaları önüne çekmişti ama Jungkook'u pes etmeye niyeti yoktu. Tam karşısında dikilmeye devam etti, elleri beline koyarak kızgın bir anne pozu oluşturdu, "Bana bak, senin kadar ben de burada hak sahibiyim. Gideceğiz diyorsam gideceğiz, o kadar!"

"Hadi oradan be, sen bu maço tavırlarını git o saf nişanlına yap. Bana sökmez."

Jungkook ellerini indirerek masanın önündeki deri koltuklardan birine oturdu, "Bak nişanlıma saf demeni göz ardı ederek yalvarıyorum, lütfen Anna! Şu adamla bir de birlikte görüşelim, belki ikna ederiz. Bu proje çok önemliydi bizim için. Seungmin ile taslağı almak için ne kadar uğraştığınız hatırlasana!"

"Evet proje önemliydi ama yapmazsak batmayız, değil mi? Ayrıca o stajyerden bahsetme bana, yeterince sinirliyim onlara zaten."

Jungkook alayla güldü, "Zaten senin derdin bi' bitmedi onlarla."

"Ne demek bu şimdi?"

"Dün de diğer stajyer Huening Kai'e bir ton bağırmadın mı? Çocuk sadece özür dilemek ve Seungmin'in bir suçu olmadığını anlatmak istemişti ama umursamadın bile."

"Çünkü ne söylerse söylesin bir şey değişmeyecek, ikisinin de suçu var. Mekan kontrolü onlardaydı ama batırdılar."

"Evet mekan kontrolü onlardaydı. Garson kılıklı ajanları yakalamak değil. Nereden bilsinler böyle bir şey olacağını? Hem sen neden kendine güvenlik falan tutmadın?"

Anna hayretle kuzenine baktı ciddi olup olmadığını anlamak için, "Ne?! Ya manyak mısın sen ne güvenliği? Cumhurbaşkanı mıyım ben yanımda korumalarla gezeyim?"

"Değilsin ama onlar gibi suikaste uğruyorsun baksana."

Anna gözlerini devirdi, "Daha fazla saçmalama istersen Jungkook."

"Anna, bak; bu iş buradaki herkes fazlasıyla emek harcadı. Bu sadece senin değil onların da başarısı olacaktı. Şimdi böyle yaparak tüm çalışanların emeğini boşa çıkarıyorsun. Bu yüzden oraya gidip bu insanların hakkını aramaz zorundayız."

Anna, kafasını kağıtlardan kaldırıp Jungkook'a bakarken düşündü. Bu noktada haklıydı, o projede herkesin emeği vardı. Belki biraz olsun sinirlerine bir kilit vurup Jungkook ile Bay Dae'nin yanına gidip konuşmaya çalışırsa hiç değilse burada ter dökenler için bir şeyler yapmış olurdu. Olumlu bir sonuç vermezse bile boş vermekten daha iyiydi.

Masanın kenarındaki çantasını alırken konuştu, "Adam canımı sıkacak bir şey söylerse çeker giderim ona göre." dediğinde Jungkook keyifle gülerek ayağa fırladı, "Tamamdır! Hadi gidelim, marinadaymış."

İkili marinaya vardıklarında Chan, Seungmin ve Jeong In çoktan dönmüşlerdi ve karşılaşmamışlardı. Felix de kendi işine gitmişti. Marinaya yaklaşan Jungkook ile Anna'yı gören Dae Jang Un kocaman gülümsemesi ile yatan inip onlara yaklaşarak elini uzatınca iki kuzen şoke olmuşlardı.

"Şansa bakın!! Ben de sizi arayacaktım!" diye bağırdı gür sesiyle. Jungkook şaşkınlıkla, "B-biz konuşmaya gelmiştik ama?"

"Konuşalım tabii! Mesela lansmanı hangi tarihte yapacağımızı konuşalım?"

İkili birbirlerine anlamsız bakışlar gönderdikten sonra denizler kralına baktılar tekrar. Anna, "Siz ciddi misiniz? Biz de son kez konuşup fikrinizi değiştirmenizi söyleyecektik."

"Ha o iş tamam ya." diyerek bir kahkaha attı Dae, "Sizin atom karıncalar her şeyi anlattılar bana."

Anna tek kaşını kaldırarak, "Bizim atom karıncalar?"

"Hm hm, hani şu yazılımcılar ile grafiker çocuk. Neydi adları... Hah: Seungmin, Chan ve Jeong In. Ha bir de LG'den Lee Felix. Ne yalan söyleyeyim, o çocuğu LG'ye kaptırmanız kötü olmuş. On numara çocuk! Polisleri o ayarlamış diye duydum."

Jungkook, "Bay Dae şu işi bize doğru düzgün anlatır mısınız? Dediklerinizen hiçbir şey anlamadık biz!"

"Şimdi bu çocuklar bana geldiler. Başta bi' kızdım dinlemek istemedim hatta sen gönderdin sandım ama o Seungmin öyle bir konuştu ki, utandım resmen." dediğinde Anna hemen, "Ne? Ne dedi ki yani?"

"Sadece aklanmak istediklerini, paraya önem vermediklerini söyledi işte. Normal şartlarda bana kafa tuttuğu için ona haddini bildirirdim ama çocuk hiçbir lafını esirgemedi, cesurca ifade etti kendini. Açıkçası takdir ettim, çok iyi yetiştirmişsiniz çalışanlarınızı!"

Jungkook, Anna'nın kulağına doğru eğilerek fısıldadı, "Suçlu ilan ettiğin çocuk sayesinde hayatımız kurtuluyor, farkında mısın?"

Anna dişlerini sıkarak, "Kes sesini."

Dae, "Neyse işte sonra ses kaydını falan dinlettiler, dekont gösterdiler. Yani anlayacağınız sıkı çalışmışlar. Polis yakında enseler şu JBroz mudur ne haltsa işte. Ben de yarın öğleden önce uğrarım, toplantı yapıp tarihi netleştiririz. Hem şu çocuklara da teşekkür etmiş olurum yüz yüze."

Jungkook elini uzattı, ikisi tokalaşırken Anna sıkıntılı bir nefes vererek arabaya ilerlemeye başladı. Biraz sonra Jungkook da gelmişti.

"Adam bizi taktir etti Seungmin için. Sense çocuğa herkesin için fırça çektin. Asıl teşekkürü ailesi hak ediyor sana rağmen sabırla bizde çalışmaya devam ettiği için."

Anna gözlerini devirerek arabayı çalıştırdı, "Gelme üstüme. Özür dilerim olur biter."

Jungkook hayretle şoför koltuğundaki kuzenine baktı, onu artık tanıyamıyordu, "Anna, her şey bu kadar basit mi senin için? Basit bir özürle geçiştirebileceğini mi zannediyorsun?"

"Tanrı aşkına, ne yapmamı istiyorsun ki?"

"Şu gururundan ve kibrinden kurtul ve sonra ne yapıyorsan yap! Özür dileyeceksen gerçekten kusurlu olduğun için dile, dilemiş olmak için değil. Buraya gelmek bile istemiyordun, neden? Çünkü Anna Hanım kimseye yalvarma değil mi? Şimdi halimize bak; Seungmin sayesinde neredeyse Bay Dae bize yalvaracaktı! O çocuğa çok büyük bir özür borçlusun Anna, altı dolu bir özür..."

Başka bir durum olsaydı belki şu an Anna, Jungkook'u arabadan indirip yol ortasında bırakarak hiç düşünmeden çeker giderdi. Ama fazlasıyla haklı olduğunu biliyor ve Seungmin'e yaptığı haksızlığın sızılarını vücudunun her yerinde hissediyordu. O tuvaletin önünde herkesin içinde ona bağırırken onun kırgın bakışları aklına gelmişti. Jungkook'un dediği gibi; altı dolu bir özür borçluydu.

Oy vermeyi unutmayın ฅ^•ﻌ•^

Continue Reading

You'll Also Like

38K 2.8K 41
054********: çıkar o ipi boynundan 054********: bu kadar aciz misin yani 054********: bu kadar korkak mısın 054********: bu kadar mısın sen 054*****...
13.2K 960 18
Her şey birdenbire oldu Birdenbire vurdu gün ışığı yere Gökyüzü birdenbire oldu Mavi birdenbire. *İlk Dusan Tadic&Ferdi Kadıoğlu kurgusudur.
173K 9.3K 60
Oynanılan her oyun er ya da geç bitmeye mahkumdur..
144K 12K 41
[Tamamlandı.] / DÜZENLENİYOR. • illness serisi, birinci kitap • • scene one: passion • Anksiyete bozukluğu kişiyi toplumdan soyutlayan bir hastalıkt...