Doğruluk mu Cesaret mi

Od Beray_35

3.8K 891 1.3K

6 kişilik bir arkadaş grubunda, doğruluk mu cesaret mi oynayarak başlayan bir eğlence en fazla ne kadar ileri... Více

Giriş
Hep birlikte miyiz ?
Hazırsanız Başlıyoruz
Bana inanıyor musun ?
İstersen Değişebilirsin
Geçmişi Düşlemek
Zihindeki Savaş
Hayat Çıkmazı

Sonsuza Kadar Seninle

115 38 129
Od Beray_35

                Eymen'in anlatımıyla

   Nil "Seni çok seviyorum Eymen, bir daha asla yanından ayrılmayacağım. Söz veriyorum."

   Eymen "Bende seni çok seviyorum güzelim. Beni hiç bir zaman bırakma."

   Nil "Söz veriyorum Eymen. Söz veriyorum..."

   İnsanlar aşk diye buna mı diyorlardı? Karşılıksız sevginin adı aşk mıydı?
Onsuz olduğun her saniye hissettiğin huzursuzluğunun, onu gördüğün an yok olması mıydı? Onsuz yapamamak mıydı?

   Hayatım boyunca aşka inanmamıştım. İki insanın birbirlerini canları pahasına sevmesi çok saçma gelmişti.

   Ama şimdi, Nil'in kollarının arasındayken anlıyorum ki aşk diye bir şey varmış. Aşk gerçekmiş.

   Nil'in beline doladığım kollarımı gevşek bıraktım. O da boynuma sardığı ellerini yavaşça bıraktı. Gözyaşlarım çoktan kurumuştu.

   Ardından çok düşünceli bir ses tonuyla, gözlerimin en derinine bakarak sordu.

   Nil "Daha iyi misin?"

   Eymen "Evet, teşekkür ederim."

   Nil "Ne demek..."

   Kahverengi gözlerimi Nil'in gözlerinden anlamıyordum. Onun o ela gözleri beni hakimiyeti altına alıyordu.

   Nil'in gözlerine bakmaya devam ederken, kolumda hissettiğim sarsıntıyla bakışlarımı sağıma çevirdiğimde Araz'la göz göze geldik. Yüzündeki endişeyle karışık korkuyu okuyamamak imkansızdı.

   Göz temasını kesmeden sorusunu sordu.

   Araz "Eymen! Sen iyi misin?"

   Bende aynı şekilde göz temasını sürdürerek cevapladım.

   Eymen "Araz, Ne alaka şimdi?"

   Araz "Eymen keşke az önce nasıl gözüktüğünü görebilseydin..."

   Şaşkınca yüzüne bakmaya devam ediyordum.

   Eymen "Neden ki? Nasıl gözüküyor muşum?"

   Araz cebinden çıkardığı telefondan galeriyi açıp en son çektiği resmi bana gösterdiğinde neye uğradığımı şaşırmıştım.

   Nil ile beni çekmişti. Gece moduyla çektiği için mükemmel gözükemesek de yine de mimiklerime kadar seçilebiliyordu. Bunu ne ara çekmişti ki?

   Aslına bakarsanız fotoğraf gayet normal gözüküyordu. Benim Nil'e karşı olan bakışlarım dışında. Bence gayet arkadaşça bakıyordum...Ne yani sırf bunun için mi fotoğrafımızı çekmişti.

   Eymen "Araz! Fotoğrafın nesi var. Gayet normal gözüküyorum."

   Araz bana doğru tuttuğu telefonu Nil'e doğru çevirdiğindeyse Nil'in gülüşünü gizleyemediğini fark ettim. Aksine yüzündeki hafif tebessüm gitgide büyüdüğünde ne olduğunu anlayamamıştım.

   Nil'in gülüşü kahkahaya dönüşmeden önce Araz'ın Nil'e doğru tuttuğu telefonu elinden çekip aldım. Araz'ın bana olan bakışlarından konuşacağını anladığımda o konuşmadan hemen söze girdim.

   Eymen "Hiç boşuna dil dökme...Bence gayet normal bir fotoğraf."

   Araz "Eymen, sanırım sen fotoğrafta da Nil'e odaklanmaktan kendine bakamadın herhalde. O bakışlar ne ya?"

   Eymen "Ne var ki bakışlarımda?"

   Araz cevap vereceği sırada Nil söze girdi.

   Nil "Benim kurt bakışlı sevgilim bana gayet normal bakıyor Araz. Ne varmış bakışlarında?"

   Nil'in şakasına söylediğini anlamamak elde değildi. Araz ve Yaman'ın gülüşünden de anlamıştım zaten.

   Aralarında sesli bir şekilde gülerek geçirilen iki dakika boyunca monoton bakışlarım ortamın havasını değiştirmeye yetmemişti.

   En sonunda kahkahaları bittiğinde Araz yerde oturan bana bir adım daha yaklaşarak ve eğilerek bir soru sordu.

   Araz "Şimdi rica etsem telefonumu
verebilir misin Eymen?"

   Ayağa kalkarak sürdürdüğüm göz temasını ilk bozan Araz oldu. Bakışları elimdeki telefona kaydığında söze girdim.

   Eymen "Maalesef Arazcığım. O fotoğrafı silmeden olmaz."

   Araz "Hadi ama ver telefonumu."

   Eymen "Fotoğrafı silmeyi düşünüyorsan neden olmasın."

   Araz "Ama yapma böyle, ne güzel bir fotoğraf. Bize de anı kalmış olur. Öyle değil mi?"

   Eymen "Ben öyle düşünmüyorum ama."

   Bu söylediğimin ardından eli tam telefonu almak üzereyken keskin bir hamleyle elimdeki telefonu geri çekip arkama sakladım. 1, 2 saniyeliğine afallayan Araz arkama doğru yanaşıp telefonu almaya çalıştığında yine hızlı davranarak onu atlatmıştım.

   Bizi izleyen Yaman'ın elinde tuttuğu telefonunun flaş ışığı sayesindeyse birbirimizi görebiliyorduk.

   Yaklaşık 2 dakika süren kovalamaca boyunca, Nil ve Yaman bizi yüzlerindeki gülümsemeyi eksik etmeden izliyorlardı.

   Böyle devam ederken keskin bir hareketle sağıma doğru dönmemle beraber arkamda ayakta duran Yaman'ın elimdeki telefonu kapması bir oldu.

   Yaşadığım iki saniyelik şokun ardından geri döndüğümde Yaman'ın elinden telefonu almak üzereyken Yaman eliyle beni durdurdu.

   Yaman "Eymen siz ne yapıyorsunuz? Çocuk gibi kapışıyorsunuz burada."

   Eymen "Off Yaman çocuk değilim belki ama biraz eğlenmek için çocuk olmama gerek yok ayrıca-"

   Aklıma gelen bir şeyle söyleyeceğim cümle yarıda kaldı.

   Yaman "Ayrıca ne?"

   Eymen "Hmm şey...Yok bir şey. Hadi gidelim."

   Yaman "Peki. Öyle diyorsan..."

   Duvara yaslanmış bizi izleyen Nil'in yanına gittim. Ardından sağ elimle onun sol elini kavrayarak el ele tutuştuk. Ardından gözlerine bakarak konuşmaya başladım.

   Eymen "Hadi gidelim."

   Kafasıyla onaylayan bir ifade yaptığında birlikte yürümeye başladık.
Önde biz arkada Araz ve elindeki telefonun flaş ışığıyla yürüyen Yaman ile birlikte sınıfa doğru gidiyorduk.

   Bir kat yukarı çıktığımızda koridorun sonundaki sınıfımıza doğru yürümemizle karşı taraftan gelen Poyrazları görmemiz bir oldu. Hayır şimdi olmaz. Bir kelime edecek halim yok, sadece yemek yiyip uyumak istiyordum.

   Ne yapmam gerektiğini tam kestiremiyordum. Sınıfımıza doğru koşsam elbet onlarla karşılaşacağım. Bir kat aşağıya insek kaçmışız gibi algılanacak.

   Ani bir kararla en sağımızda gördüğüm sınıfa girmem bir oldu. Nil neye uğradığını şaşırmışa benziyordu. Yaman ve Araz ise hemen arkamızdan gelmişti.

   Sınıfa girdiğimiz gibi Yaman ve Araz'a kapının arkasına geçip kapı kolunu tutmalarını söyledim. Kafaları biraz karışsa da ciddi olduğumu anladıklarında kapının arkasına geçip tutmaya başladılar.

   Bu sırada Nil ne olduğunu anlamamış olacak ki şaşkın bakışları hepimizin üzerinde gezinirken aklındaki soruları gidermek için konuşmaya başladım.

   Eymen "Kapıda Poyrazlar var."

   Nil anlamamış gibiydi.

   Nil "Ne olmuş ki? Onlar da gelsin..."

   Eymen "Nil, şu anda hiç onlarla muhatap olacak kadar enerjim yok. Hiç onlarla uğraşamam..."

   Nil "Neden ki? Hem sen neden Poyrazlarla düşman gibisin? Eskiden hepimiz dosttuk."

   Nil'e doğru bir adım yanaşarak sorusunu cevapladım.

   Eymen "Geçmiş geçmişte kaldı Nil.
Ayrıca uzun hikaye. Bir gün hatırlat anlatayım."

   Nil "Sen bilirsin..."

   Nil'in cümlesini tamamlamasının ardında kapıdan Poyraz'ın sesi duyuldu.

   Poyraz "Kapıyı aç Eymen. Oradasın biliyorum. Konuşmamız gereken şeyler var!"

   Kimseden ses gelmeyince devam etti.

   Poyraz "Hadi ama orada olduğunu ikimiz de biliyoruz."

   Aklıma gelen ilk şeyle Poyraz'a itafen konuşmaya başladım.

   Eymen "Aradığınız kişi şu anda bir başkasıyla görüşüyor. Lütfen daha sonra tekrar denemeyin! Zaten sizi çok umursasaydı şu anda o telefonu kapatıp sizle konuşuyor olurdu."

   Poyraz daha konuşmaya başlayamadan yanındaki Kuzey'den gelen kahkahaları duymamak elde değildi.

   Kapının kolunu tutan Yaman ve Araz'ın, ardındaysa sağ yanımda duran Nil'in gülmeye başlaması bir oldu. Gülmelerine çokta fırsat bırakılamadan Poyraz lafa girdi.

   Poyraz "Ne kadar da komiksin Eymen. Kuzeyle yarışırsınız..."

   Eymen "Kuzey'den bile daha iyi olduğum ortada."

   Kuzey "Kim demiş? Bir kere beni kimse geçemez."

   Eymen "Sen öyle san..."

   Poyraz "Ne o korktun mu Eymen? Yanıma gelde konuşalım birlikte."

   Eymen "Senden mi? Hayır!"

   Gülerek söylediğim cümlenin ardından Poyraz konuştu.

   Poyraz "Peki...Sen bilirsin. Bizde birlikte gidip sizin bizden çaldığınız yemekleri yeriz sizde burada takılırsınız ne dersin?"

   Bu çocuk kendini ne sanıyordu? Beni tehtid mi ediyor şimdi de? Poyraz böyle değildi, ne olmuş buna?

   Eymen "Sen...Sen beni tehtid mi ediyorsun?"

   Poyraz "Nasıl algılamak istersen öyle algılayabilirsin."

   Bir anlık içimde oluşan hırsla kapıya doğru ilerledim. Kapının kolunu tutan Yaman ve Araz bana şaşkınca bakarken bakışlarımdan anlamış olacaklar ki kapının yanından çekildiler ve kapıyı açtım.

   Kapıyı açmamla karşımda dikilen Poyraz'ı görmem bir oldu. Beni görünce iki adım geri attı. Sol yanında Asya, sağ yanında Kuzey Arda ve biraz geride kalmış Alper vardı.

   Yaman, Araz ve Nil ise kapıya doğru gelmişlerdi. Ortam çok gergindi ve bir o kadar da sessiz. Ortamdaki sessizliği bölmek benim görevimmiş gibi söze girdim.

   Eymen "Ne istiyorsun?

   Tek kelimeyle cevap verdi.

   Poyraz "Konuşmak."

   Eymen "Ne hakkında?"

   Poyraz "Senin hakkında."

   Bu çocuğa ne olmuştu böyle? Yürek mi yemişti acaba? Daha önce hiç böyle konuşmazdı.

   Eymen "Tamam. Başla."

   Poyraz "Nil neden senin yanında?"

   Eymen "Sanki Nil çokda umrunda da soruyorsun..."

   Poyraz "Evet, umrumda. Neden olmasın?"

   Eymen "Sen bunca zaman Nil'i düşündüğünü mü sanıyorsun? Nil senin umrunda bile değildi. Tek düşündüğün Asya'ydı. Sadece Asya'yla senin olduğun bir dünya. Sen o kadar bencil bir insansın ki, sadece Asya ile birlikte olabilmek için arkadaşlarını bile satabilecek türden.

   İşte senden bu yüzden nefret ediyorum. Bencilliğin yüzünden. Peki sen, sen neden benden neden nefret ediyorsun? Sana karşı ne yaptım ben? Ne zarar verdim sana?

   Zamanında sen sadece Asya'yla konuşmak, biraz vakit geçirmek istemiştin ve bende sana yardım ettiğimde bir teşekkür bile etmedin. Yüzüme bile bakmadım. Ne düşünmüştüm ki? Bir teşekkür bile fazla senin için...

   Ben hep kendimi kötü bildim Poyraz. Tamam, belki de öyleyimdir. Belki her şeyi yapabilecek potansiyele sahibim ama sen...Sen benden de betermişsin Poyraz. Bir düşün. De ki bunca yıllık arkadaşlık hayatımda neyi yanlış yaptım de. Nerede hata yaptım de. Düşün Poyraz. Sadece düşün..."

   Ardından arkamı döndüm ve hızlı adımlarla yürümeye başladım. Arkamdan gelen kimse yoktu. Sadece tek başıma yürüyordum...

   Arkamdan kim gelebilirdi ki? Benim arkadaşım mı var? Benim bir hayatım mı var? Şu anki ben, ben bile değildim.

   Kendim bile sahteyken arkadaşlarım nasıl gerçek olsun?

   Okulun soğuk kapkaranlık koridorlarında ilerliyordum. Okulda kimse olmayınca duvarlar insanın üstüne üstüne geliyor, insanı yavaşça ele geçiriyordu.

   Şu anda hissettiklerimin bir tanımı yapılamaz bence. İçim karmakarışık, düğüm olmuş bir düşünce yumağına benziyor. Açması imkansız gözüken.

   Aslında imkansız diye bir şey yoktur. Bu sadece insanların kafalarında kurduğu saçma bir düşünceden ibaret.

   Sadece düşünceler mi saçma olur? Hayır. İnsanlar da saçma olur. Saçma ve gereksiz insanlar. Hiçbir amacı olmadan dünya da yaşamlarını sürdüren insanlar. Poyraz'a saçma insan diyemem
onun bir yaşama amacı var. Yaşam kaynağı var. Asya için...

   Üstüme üstüme gelen duvarlar ve ben.
Sanki yıkılmış gibiydim. İstemsizce hareketlenen ayaklarımı durduramıyordum.

   Okulun soğuk koridorlarında yürümekten yorulduğumda sağ tarafımda kalan duvarın önüne çöküp yere oturup dizlerimi kendime çektim. Sonraysa kafamı dizlerime yasladım.

   Buydum işte ben. Hep yanlız olan. En kötü zamanlarında yanında kimsesi olmayan. Tek başına her şeyi yapabileceğini düşünen. Sevgiden yoksun olan.

   O sırada gözlerim sulanmaya başlamıştı ama ağlamadım. Ben hayatım boyunca sadece bir kere ağlamıştım. Sadece bir kere. O da yarım saat kadar önce Nil'in kollarının arasındayken. Onun o yumuşak ellerinin boynumla birleştiği zaman.

   Orada ne kadar öylece kaldım bilmiyorum ama 5, 10 dakikadan fazla olmadığı kesindi. Solumda hissettiğim kılırtıyla soluma döndüğümde Nil ile göz göze geldik. Onun o ela gözleriyle. Kendi naifliğiyle birleşen gözleri mükemmellerdi.

   O güzel gözleriyle gözlerimin en derinine bakıp sanki kalbimin sadece onun için atmasını istiyormuş gibi sordu.

   "Konuşmak ister misin?"

   Ne cevap verebilirdim? Nil benimle konuşmak istiyor ve ben hayır mı diyecektim... Kalbim çok hızlı atarken anca iki kelimeyi bir araya getirebilmiştim.

   "Evet, iyi olur."

   Anlayışlı bakışları ile gözlerimin en derine bakmayı sürdürürken sorusunu yöneltti.

   "Eymen, sen iyi misin?"

   Bu soruya nasıl cevap verebilirdim? İyi olup olmadığımı ben bile bilmezken Ne diyebilirdim? Evet mi?

   "Hayır...Hayır Nil! Ben hiç iyi değilim. Çok kötüyüm. Çok yanlızım. Hayattan bıktım. Beni hayatta tutabilecek hiç bir şey yok. Yaşam kaynağı olabilecek... Anlıyor musun? Hiç bir şey..."

   İçimde tuttuğum her şeyi söylemiştim. Nil'e karşı dürüst olmuştum. İçimde fırtınaları yaşarken yüzüme sahte bir maske takınmamıştım. Doğruyu söylemiştim.

   "Ben varım Eymen. Ben yanındayım.
Senin yaşayabilmen için yaşam kaynağın bile olurum. Sırf sen yaşa diye herşeyi yaparım ben. Sadece senin için."

   Nil. Onu çok seviyordum. O da beni seviyor. Karşılıklı sevgi dedikleri buymuş demek.

   Benim bir süre sessiz kaldığımı gören Nil, sessizliği bozmak için ortaya bir öneri attı.

   "O zaman birlikte noodle yiyebiliriz değil mi?"

   Cevap vermeme fırsat bırakmadan ayağa kalkarak bana elini uzattı.

   "Bu akşam yemeğini bana lütfeder misiniz?"

   Uzattı elini tutarak ayağa kalktım ve Nil'i bir adım kendime yaklaştırdım.

   "Memnuniyetle."

   Bu saniyeden itibaren her şeyi rüya gibi geliyordu. Nil ile koridorda ilerleyerek sınıfa gitmemiz, noodle ile beraber tabak çatal ve ufak bir tencere alarak öğretmenlerin kullandığı çay ocağına gitmemiz, elektrik olmadığı için tüplü ocakta su kaynatarak noodle yapmamız ve ardındansa oturup yememiz hepsi rüya gibiydi."

   O anda dünyanın en mutlu insanı ben dim sanki. Nil'in yanında mutlu olmamak elde değil. Gülüşü bile benim için mutluluk sebebi.

   Orada oturarak noodle yedik en sevdiğim yiyeceği dünyanın en güzel kızının yanında yemek daha farklı hissettiriyormuş.

   Zamam böyle akıp geçerken saat gece 1'e yaklaşıyordu ikimizin de üzerine çöken yorgunluğu anlamamak elde değildi.

   Çay ocağında uyumamak için ayağa kalkıp Nil'in elini tuttum ve sınıfa doğru hareket ettik.

   Birlikte karanlık olan okula pencerisinden sızan ay ışığının yardımıyla yürüyebildiğimiz sınıfımıza ulaştığımızda, Nil'in sıraya oturmasını sağlayarak, sıraları bir yatak şeklinde düzenledim.

   İki ayrı yatak yapmıştım. Üzerine ise
battaniye koyarak daha yumuşak olmasını sağladım. Hırkalarımızı da katlayarak yastık gibi kullanacaktık.

   Nil'in yanına gitmeden önce uyuya kalmış Yaman ve Araz'ı gördüm. Yaman öğretmenler masasında, masaya kafasını yaslamış bir şekilde, Araz ise bir tane sıranın üzerine uzanmıştı.

   Hava çok soğuk olmasa da yine de biraz esiyordu. Sonbahar mevsimindeydik. O yüzden hava bazen dengesiz olabiliyordu.

   Öğretmenler masasında öylece uyuya kalmış Yaman'ın yanına gidip elimdeki hırkayı onun üzerine örttüm.

   Ben buydum. Kim ne derse desin herkesi düşünen, herkese sevigiyle yaklaşan...

   Nil'in yanına gittiğimde neredeyse uyumak üzere olduğunu gördüğümde ona yardımcı olarak sırasına götürdüm
ve yatırdım.

   Hemen uykuya daldığında onu izlemeye koyulmuştum. O güzel gözleri ve sarı saçları...Kusursuz yüzü. O çok güzeldi.

   Bir süre daha Nil'i izledikten sonra uyku beni yavaş yavaş hakimiyeti altına almaya başlamıştı. Bende kendimi yavaşça uykunun kollarına bıraktım....

                       Ertesi sabah
                         Saat 7.22

             Poyraz'ın Anlatımıyla

   Sıranın üzerinde kaçıncı dönüşümdü bilmiyorum veya bilmek istemiyordum. İkiside çok kötü ihtimaller.

   Eymen'in dediklerini düşünüyordum. Acaba haklı mı? Ben gerçekten çok bencil bir insan mıydım? Asya için herkesi karşıma alabilir miydim?
Arkadaşlarımı satabilir miydim?

   Hayır! Hayır öyle bir şey olmadı ve olmayacak. Eymen'in dediği gibi bencil bir insan değilim. Ben bencil değilim. Hep arkadaşlarına sadık biri olmuşumdur. Yani ben kendimi hep öyle tanımlardım. Ben bencil değilim.

   Sıranın sert zemininin üzerinde daha fazla duramayacağımı anladığımda ayağa kalktım. Başım iki saniyeliğine dönse de hemen toparladım.

   Etrafa göz gezdirdiğimde Asya dışında herkesin uyuyor olduğunu gördüm. Ardındansa sessiz adımlarla sınıfı terk edip etrafta Asya'ya bakınmaya başladım.

   Nerede olabilirdi? Çok fazla ihtimal var. Ama aklımdaki bütün ihtimaller öğretmenler odasının kapısını açık görmemle yok olmuştu. Orada olabilirdi.

   Oraya doğru hareketlenip içeri girdiğimde balkon kapısının açık olduğunu gördüm.

   Oraya doğru sessiz adımlarla ilerleyip içeri girmemle yerde dizlerini kendine çekmiş ve gökyüzünü seyreden Asya'yı görmem bir oldu. Yanına yaklaştım.

   "Oturabilir miyim?"

   Beni hemen cevapladı.

   "Tabii, gel yanıma."

   Yanına geçip sessizce yanına oturdum sonra ona doğru bakıp söyledim.

   "Günaydın."

   "Günaydın, burada olduğumu nereden biliyordun?"

   "Öğretmenler odasının kapısını açık bırakmışsın oradan anladım."

   "Suç üstü yakalandım desene..."

   Şaşırmıştım.

   "Suç üstü mü? Gün doğumunu izlemek ne zamandan beri suç olmuş?"

   "Bilmiyorum ama sence de gökyüzü mükemmel değil mi?"

   "Evet öyle...Aynı senin gibi."

   Dur. Ben az önce ne demiştim? Aynı senin gibi mi?

   "Aynı benim gibi mi? Teşekkür ederim."

   Neyse garip karşılamamıştı en azından, ama artık konuya girme vaktim gelmişti bence.

   "Asya, sana bir şey sorabilir miyim?"

   Bu soruyu sormamla gökyüzüne bakan gözleri beni buldu.

   "Tabii ki de."

   Derin bir nefes alıp sorumu yönelttim.

   "Sen Eymen'in söyledikleri hakkında ne düşünüyorsun? Sence haklı mıydı? Ben...Ben gerçekten de çok bencil bir insan mıyım? Ben arkadaşlarımı satabilecek türden biri miyim?"

   "Hayır, sen bencil değilsin Poyraz. Hiçbir zaman değildin ve olmayacaksın.
Eymen yalan söylüyor. Bencil olan asıl o bizi satan o. Sen değilsin."

   "Bilemiyorum Asya. Haklı da olabilir. Belki de bencil olan benimdir. Belki de kötü karakter benimdir. İçimde bir şeytan yatıyordur. Hayalimdeki uçurumdan belki de zamanında düşmem gerekiyordu. Belki de ölmeyi hak eden benimdir. Acı çekmesi gereken benimdir. Dünyaya ait olmayan benimdir..."

   "Poyraz sen ne saçmalıyorsun? Kimse ölmüyor, ne ölümünden ne acısından bahsediyorsun? Eymen yalan söylüyor. Anlıyor musun? Yalan söylüyor!"

   "Hayır Asya, asıl ben yalan söylüyorum. Eymen hep doğruyu söyler  biliyorum. Ben bencil bir yalancıyım. İğrenç bir insanım ben Asya!"

   "Hayır sen böyle biri değilsin Poyraz. Sen bencil değilsin. Bana inanmıyor musun? Eymen yalancı diyorum sana!"

   "Sana güvenim sonsuz Asya, ben kendime inanmıyorum. Kendimle çelişiyorum ben. Ben bir yalancıyım. Ben bencil bir insanım.

   Ben saçma bir insanım..."

   Söylediklerimin ardından ayağa kalkıp öğretmenler odasından çıktım. Koşar adımlarla yürüyordum. Arkamdan gelen Asya bana yetişmeye çalışıyordu.

   Nereye gittiğimi biliyordum. Artık gerçekle yüzleşmenin vakti gelmişti. Herşeyi açıklığa kavuşturacaktım. Kurtulacaktım...












   Nasıldı?

   Çok farklı duygular içinde yazdığım bir bölümdü. Şu anda ne hissedeceğimi bilemiyorum. Çok garip hissediyorum.

   Ama bölümü çok beğendiğimi söylemem lazım. Siz nasıl buldunuz?

   O zaman sorulara geçelim.

   Eymen hakkında ne düşünüyorsunuz?

   Poyraz hakkında ne düşünüyorsunuz?

   Nil hakkında ne düşünüyorsunuz?

   Sizce Eymen ve Poyraz'ın nasıl bir geçmişi var? Ne yaşamış olabilirler?

   Sizce Poyraz en sonda nereye gidiyor?

   En sevdiğiniz karakter ve neden?

   Peki siz...Siz nasılsınız?

   Bu arada bölümün uzunluğunu fark ettiniz mi bilemiyorum ama tam 2578 kelime yazmışım. Yazdığım en uzun bölüm rekoru bu bölümde.

   Umarım keyifle okumuşsunuzdur.

   Bölümü beğendiyseniz alttaki yıldızı parlatmayı unutmayın.

   Kendine çok iyi bak çünkü günün sonunda sahip olduğun her şey sensin.

   Hepinizi çok seviyorum ❤️

Pokračovat ve čtení

Mohlo by se ti líbit

287K 9.8K 34
Bora'nın üzerime gelen adımlarıyla birkaç adım daha ondan uzaklaşmak istesem de yatağa çarpan bedenimle durmak zorunda kaldım. Gözlerimin derinine ba...
66.8K 268 2
Kitap düzenlemeye girmiştir anlam hatları olabilir düzenleme bitene kadar başlamamız önerilir "Ada abla biraz gezelim mi Babam sen ben üçümüz " dedi...
12:30 SEANSI Od damy

Mystery / Thriller

1.6M 100K 50
[WATTYS 2022 KAZANANI] Parmağı omzumun üzerindeki belli belirsiz benlere dokundu. Ardından köprücük kemiğime kaydığında dudaklarım, bir nefese muhtaç...
TUTSAK Od Elsa

Mystery / Thriller

83K 3K 39
"Ben; kışı yaşadığım bir akşam beni yakan rüzgarı da çok iyi tanıyorum, bir cehennem akşamı beni üşüten alevleri de"