Doruk:Tuana burda ne yapıyorsun içerde seni bekliyoruz.
Dedi omzuma dokunup.
Tuana:başım öndü biraz.
Doruk:iyi misin? Hasta felan mısın?
Dedi nedenini anlamadığım bir telaşla.
Tuana:iyiyim,gerçekten.
Dedim gülümseyerek.
Doruk:pekala.
Dediğinde beraber kafeye gidecektik.
Fazla büyük sayılmayan bir kafede işe başlamış,garsonluk yapıyordum..
Aslında şuanlık yeteri kadar param vardı. Çalışmaya gerek yoktu ama bir odada tıkılıp kalmaktan sıkılmıştım.
Bir yandan burayı seçmemin amacı sıcak çikolatalarıydı.
Gerçekten inanılmaz derece de lezzetliydi.
Birden dizlerimin önüne biri düştü.
Kim olduğunu görmedim ama bir kız çocuğuydu ve ağlıyordu galiba canı yanmıştı.
Eğilip onu yerden kaldırdım.
Yere oturup dizini tutu.
Tuana:iyi misin?
Diye sorunca bana baktı.
Bu kızın Tuana olduğunu görmek beni biraz tedirgin etti.
Etrafa baktım ama kimsesi buralarda yoktu.
Tuana:iyiyim.
Dedi ama dizi kanıyordu ve ağlıyordu.
Tuana:ne işin var burda?
Diye sordum onu ayağa kaldırıp.
Tuana:sıcak çikolata içmek için gelmiştim.
Tuana:tek başına mı?
Eliyle yolun karşısını gösterdi.
Tuana:okulum orda
Hala burda olması beni tedirgin etsede ona istediğini verecektim.
Tuana:dizine pansuman yapalım.
Dedim elini tutup.
Tuana:geç kalamam.
Dedi elimi bırakıp.
Tuana:uzun sürmez.
Dediğimde okula döndü.
Tuana:babam gelecek. Beni orda ya bulamazsa?
Dediğinde bakışlarım donuklaştı.
Onu suçlamıyordum ama onun kızıyla konuşmak değşik hissetiriyordu.
Sonuçta onun kızıydı...
Derin bir nefes verdim.
Tuana:geç kalmayacaksın.
Dedim zoraki olarak gülümseyerek.
Tuana:gerçekten mi?
Tuana:gerçekten. Sadece pansuman yapacağım ve sıcak çikolatanı vereceğim sonra gideceksin.
Dediğimde genişçe gülümsedi.
O gülümseyince ben de gülümsedim.
Ona gerçketen çok benziyordu,babasına.
Başımı sağ sola salayıp Tuana ile içeri girdim.
Onu boş bir masaya oturturup gerekli olan ilk yardım malzemelerini aldım.
Doruğa sıcak çikolata getirmesini söyleyip yanına gittim.
Tuana:biraz acıyacak.
Dedim dizlerimin üzerine çöküp.
Usluca başını saladı.
Dizini temizlemeye başladım.
Biraz canı acımış olsada sesizce bitmesini bekledi.
Bakışları bende değildi.
Etrafı izliyordu sanırım.
Tuana:bitmedi mi hala?
Tuana:az kaldı. Acıyor mu?
Tuana:acımıyor.
Dedi omzunu silkip.
Dizine yara bandını yapıştırıp geri çekildim.
Tuana:bitti.
Dediğimde oturduğu yerden hızlıca indi.
Tuana:şş bekle biraz.
Dediğimde anlam veremedi ama sözümü dinleyip geri oturdu.
Doruk:bu senin için galiba.
Dedi ve elindeki sıcak çikolatayı Tuananın önüne koydu.
Tuana:teşekkürler.
Diyip elini cebine soktu.
Doruk:senin gibi küçük ve sevimli kızlardan para almıyoruz.
Tuana:neden ki ben de bir müşteriyim.
Doruğa baktım onunda bana baktığını fark ettim.
Doruk:patronumuz öyle istiyor.
Diye cevapladı.
Tuana:bende küçük ve sevimli bir kızım.
Dediğimde doruk ne istediğimi anlamış gibi güldü.
Doruk:bekle.
Dedi dedi ve gitti.
Tuana:bir daha buraya tek başına gelmemelisin.
Dedim karşısına oturup.
Tuana:sıcak çikolata istemiştim.
Dedi dudakalarını büzüp.
Tuana:ailenle gelmelisin.
Aslında tek gelmesini daha çok isterdim.
Ne annesini ne de babasını görmek istiyordum.
Tuana:annemin her zaman işi var bana ayıracak vakti yok.
Doruk gelip önüme büyük bir kupa sıcak çikolata koydu.
Yanımdaki sandalyeye rahatça oturdu.
Tuana:anladım.
Dedim sadece.
Doruk:onu tanıyor gibisin?
Tuana:arkadaşımım başka bir arkadaşının çocuğu.
Diyebildim sadece.
Başka bir şekilde nasıl ifade edebilirdim bilmiyorum.
Bakışlarımı bardağıma çevirdim.
Doruk:daldın.
Dedi elini yanağıma koyup ona bakmamı sağladı.
Tuana:babaa!
Diye oturduğu yerden hızla indi.
Hızla o tarafa döndüm.
Doruğun eli hala yanağımdaydı.
Ve onun bakışları da yanağımdaydı.
Ayağa kalktım benimle beraber o da kalktı.
Çağan:güzelim.
Dedi kızını kucağına alıp.
O tek değildi demir ve leya da yanımdaydı.
Tuana:benim mutfakta işim var sen ilgilen olur mu?
Dedim doruğa bir şey demesini beklemeden içeri gittim.
Onlarla konuşmak istemiyordum.
Mutfakta uğraşacak bir şeyler aradım ama hiçbir şekilde bulamadım.
Bende kahve yapmaya karar verdim.
İki kupa kahve yaptıktan sonra üçüncüye geçtim.
Doruk:Tuana üç kupa kahve yapabilir misin?
Dediğinde başımı saladım.
Tuana:ikisi hazır biri için biraz bekle.
Şekerin bitiğini fark edip dolaptan şekeri aldım.
Doruk:ne çabuk.
Ona cevap vermeden Üçüncü kupa kahveyi de yaptım.
Hepsini tepsiye koyup doruğa verdim.
Doruk elindeki kahvelerle Birlikte içeri girdi.
Bende etrafı toplamaya karar verdim.
Bitmiş şeker kutusunu çöpe attım.
Yeni aldığım şeker kutusunu da-
Bir dakika ne!
Tuana:Allah kahrestin!
Dedim yutkunarak.
Şeker sandığım kapın üzerinde koca harfelere tuz yazıyordu.
Ben renginin beyaz olduğunu görünce şeker sanmıştım.
Üçüncü kupa kahveyi tuzlu yapmıştım!
Hızla içeri doğru koştum.
Tuana:ananı sikiyim.
Doruk kahveleri dağıtıyordu tam da benim tuzlu yaptığım kahveyi o şahısın önüne koydu.
Kahveyi henüz içmemişti kızıyla konuşuyordu.
Tırnaklarımı kemirerek doruğun gelmesini bekledim.
Demir de kahvesini verip yanıma geldi.
Tuana:Doruk!
Dedim hızla.
Doruk:ne oldu?
Diye sordu.
Bizi izliyorlarmış gibi bir hisse kapıldım ama umursamadım.
Tuana:o kehveyi hemen o adamdan alman lazım.
Doruk bana anlam veremeyecek bakıyordu.
Doruk:neden?
Tuana:lütfen Doruk,hemen Doruk,yardım et bana lütfen.
Dedim telaşla.
Doruk:ne oldu Tuana?
Tuana:o kahve. O adama verdiğin kahveye şeker yerine tuz koydum!
Doruk eliyle anlına vurdu.
Tuana:birşey yap ve git al onu.
Doruk:ama nasıl?
Tuana:bilmiyorum Doruk yap birşeyler.
Doruk yavaş adımlarla onlara ilerledi.
Doruk:efendim siz sade kahve istemiştiniz ama arkadaşım istemeden şekerli yapmış,müsaadenizle kahvenizi değiştirelim.
Kaşlarını çattı.
Çağan:önemli değil şekerli de içerim.
Önemli aptal! Tuzlu içeceksin o kahveyi.
Doruk:ama-
Çağan:gerek yok dedim!
Bu adam niye dilsiz doğmadı?
Doruk halay kırıklığı ile yanıma geldi.
Tuana:lütfen Doruk bul bir şey.
Dedim yalvaran gözlerle bakıp.
Doruk:ne yapabilirim ki?
Tuana:üzerine kahveyi dök!
Dedim ve anında vazgeçtim.
Tuana:yok,yok yanar adam. Suyu dök sen en iyisi.
Doruk oflayarak oraya doğru gitti.
Diğer masadan boş bardağı aldı.
Bir an sarsılıyormuş gibi yaptı.
Ardından arkasındaki yani onların masasına çarptı ve demirin suyu çağanın üzerine döküldü.
Doruk:b-ben çok özür dilerim.
Dedi iyi bir rolle.
Doruk:istemeden oldu,bir an başım döndü anlamadım.
Diyince onun ne diyeceğine baktım.
Çağan:sorun değil.
Ne demek sorun değil?
Kalkıp bağırsana çağan.
Ne kadar sakarsın de.
İçme şu kahveyi.
Öfkeyle çık şu kafeden.
Hadi bebeğim hadi.
Çağan:gerçketen sorum değil gidebilirsin.
Ananı sikerim senin çağan.
İçme şu kahveyi siktir git.
Öfkeyle nefes verdim.
Doruk yanıma geldi.
Ağlamak üzereydim kafamı doruğun omzuna yasladım ve ciddi ciddi sinirle ağladım.
En ufak şeye sinirlenen adam şimdi ne diye bu kadar sakini ?
Tuana:son kez şansı dene lütfen.
Bu kadar kötü olduğumu görünce red edemedi tabi dışardan bir zavalıya benziyordum.
Doruk tekrar yanına gitti.
Ne dediğini duymuyordum çünkü içeri geçmiş gelen müşterinin siparişini hazırlıyordum.
Bir süre sonra işim biti. Servis işini başka birine devr edip içeri girdim.
Çağan:kim yaptı bu kahveyi?
Diye sordu.
İçmiş miydi?
Doruk beni tanıdıklarını bilmedikleri için rahatça beni gösterdi.
Kasayala ilgileniyormuş numarası yaptım.
Çağan:çağır onu.
Diyince yutkundum.
Doruk korkuyla bana baktı.
Yapacak birşey yok der gibi başımı saladım.
Doruk:Tuana.
Diyince cevap vermedim.
Doruk:Tuana!
Diye daha yüksek sesle seslendi.
Tuana:efendim.
Diye seslendim.
Doruk:bir bakar mısın?
Tuana:tabii bir sorun mu var?
En büyük sorun benim gerçi de.
Belki de o gidecek başka kafe mi yoktu!
Korkuyla o tarafa doğru yürüdüm.
Tuana:bir sorun mu var?
Dizlerimin titremesine engel olmaya çalışıyordum.
Çağan:ne var bu kahvenin içinde?
Diye sordu.
Tuana:kahve?
Dediğimde bana vay canına ciddi misin sen? Der gibi bakıyordu.
Çağan:içinde başka bir şey mi var?
Tuana:yok.
Dört kaşık tuz dışında.
Çağan:sesin hiç güven vermiyor.
Dediğinde ona ters bir bakış attım.
Tuana:nasıl kanıtlamamı istersin bayım?
Dedim küfür eder gibi.
Çağan:iç.
Tuana:neyi?
Dedim afalayarak.
Bana bir mal mışım gibi bakıyordu.
Kahve kupasını bana uzattı.
Tuana:ne münasebet.
Dedim omzumu silkip.
Çağan:o zaman içinde zehir var?
Tuana:alakası yok!
Çağan:o zaman iç.
Bakışlarıyla kahveyi gösterdi.
Kupayı elime aldım.
Dorukla bir süre bakıştık.
Demir:hadi Tuana.
Ah diyer ikisi gayet eğlenerek bizi izliyorlardı.
Kahveden bir yudum aldım.
Öğürmek istedim ama gülümsemek zorunda kaldım.
Kusmamak için kendimi zor tutuyordum.
Yüzümü buruşturdum ama bunu onlara beli etmemeye çalışıyordum.
Her an kusabilirdim.
Keşke o içseydi.
Gülümsedim.
Tuana:normal kahve?
Dedim yüzümdeki ifadeyi onlardan saklamaya çalışarak.
Çağan:ne var o kahvenin içinde?
Diyip kupayı elimden aldı.
Tuana:hiç bir şe-
Kupayı kafasına dikti.
Direk benim içtiğim yere dudaklarımı yasladı.
Gözlerim fal taşı gibi açıldı.
Bir ara duraksadı.
Ama bitene kadar dudaklarından çekmedi.
Yüzündeki ifade midesinin bulandığını gösteriyordu.
Madem ilk başta bu şekilde içecekti ben ne diye bu kadar eziyet çektim?
Kahveyi bitirmişti.
Tuzlu kahvenin hepsini bir dikişte içti?
Ona korkuyla bakıyordum o ise gayet rahattı.
Çağan:tuzlu kahve yapacağın aşamaya kadar geldik mi yani?
Diğerleri sırıtırken ben tuzlu kahvenin ne zaman yapıldığını düşündüm.
Tuzlu kahve ne zaman yapılırdı ki?
Tuana:tuzlu kahve istemelerde yapılmaz mı baba?
Dedi benim küçük adaşım.
Afalayarak ona baktım.
Utançla ve midemdeki bulantıyla arkamı dönüp lavaboya doğru ilerledim.
Ben birkaç yudumda bu dereceye geldiysem onun şuan hastanelik olması gerekiyordu.
Lavaboya varamadan dizlerimin üzerine çöküp kustum.
Kendi kustuğum yere bakıp tekrardan kustum.
Leya:Tuana!
Masada bir ayaklanma olmuştu.
Bir anda hepsi tepemde belirdi.
Demir saçlarımı yüzümden çekti.
Tekrar kustum.
Doruk:hastaneye gitmen Lazım.
Ayağa kalkacak halim yoktu.
Kusmamın tek sebebi kahve değildi.
Diğer kullandığım ilacları vücudumdan atmam için başka ilaçlar kulanıyordum.
Kusmam aslında iyi bir şeydi.
Rüzgarın verdiği ilaçlar yavaş yavaş benden ayrılıyordu.
Leya suyunu dudaklarıma yasladı ve içmeme yardımcı oldu.
Yarısına gelemeden itim bardağı.
Birden yerden havaya yükseldim.
Dudaklarını anlıma bastırdı.
Çağan:ateşin var.
Leyaya bir işaret yaptı.
Leya tuanayı bir bahane ile kafeden çıkardı.
Dudaklarını boynuma bastırdı.
Çağan:cidden ateşin var. 38-39 derece 40 da olabilir.
Demir:yani?
Dedi benim yerime.
Çağan:bu sefer benimle geliyorsun.
Konuşamayacak kadar yorgundum.
Hareketsizce kucağında yatıyordum.
İstesem de hareket edemezdim beni çok sıkı tutuyordu.
Beni kucağından indirmeden kafeden çıktı.
Kafamı göğsüne yasladım.
Gözlerimi kapatım.
Uyumak istemesem de kokusu beni uykuya çekiyordu.
Onun kokusuyla uyumayı özlemiştim.
Ama kendime geldiğimde yine gidecektim.
Nerdeyse bir ay olmasına rağmen onu hala afetmemiştim.