Mafya Doktor

By GeceyarisiLeydisi

78.4K 3.9K 4.8K

Bu benim ilk kurgumdur. Okumanızı öneririm. İnşallah kitabı beğenirsiniz. ........ Ben Sedef Gaye. Çok ünlü a... More

1.Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5. Bölüm
Karakter Tanıtımı
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9. Bölüm
10.Bölüm
DUYURU
11.Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19. Bölüm
21.Bölüm
22. Bölüm
23.Bölüm
24.Bölüm
25.Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm

20.Bölüm

1.5K 81 240
By GeceyarisiLeydisi

Multi; Sedef ile Alp temsili

Uzun bir aradan sonra herkese merhabalar. Hastalıktan geberip dirildiğim bir haftanında sonuna gelmiş bulunmaktayız :)

Aşırı mutlu olduğum bir olay oldu. 10 bini geçmişiz agalar.

Bayağı okunmamız olmuş. Mafya Doktor büyüyor.

Bir de beğenirseniz çok mutlu olacağım. Şimdi hepinize iyi okumalar.

.....

Oda fazla mı sıcaktı?

Ellerimle yüzümü havalandırmaya çalıştım. Ama maske yüzünden bir şey farketmemişti.

Maskemi çıkartıp başa ilerledim. Sandalyeme oturup yüzümü yellemeye devam ettim.
Acaba havalandırma çalışmıyor muydu?

Yanımda ki sandalyelerin çekilmesiyle o tarafa baktım. Aren ve Ateş meraklı gözlerle bana bakıyorlardı. Tam ağzımı açıp konuşacakken kapı pat diye açıldı.

Gözlerimi pörtletip oraya bakarken içeri girenin Alp olduğunu anladım.

Düşman sarayına mı giriyorsun lan!?
O nasıl giriş?
Neredeyse kapı kırılıyordu.

Ellerimle yüzümü kapatıp sabır çekmeye başladım. Akıllısı beni bulmaz delisi dibimden ayrılmaz.

"Bensiz konuşamazsınız!" Diye bağıran Alp ile ellerimi yüzümden çektim ve kendisine 'Mal mısın?' Bakışları attım. Daha ağzımı bile açmamıştım ki...

Aren, kendisinden beklenmeyecek bir sabırla "Zaten sensiz konuşmadık kardeşim." Dediğinde Alp tavana bakarak söylenmeye başladı.

"Ben kimim ki zaten!? Alp kim ki zaten!? Kapıda ağaç gibi dikileyim siz burada konuşun tabii, oh ne ala memleket!" birden durdu. Ne dertlisin be Alp(!)

Aren'e dönerek sinirle karışık hüzünle "Aren'in nesiyim ki ben zaten!?" Dedi.

Havayı bir hüzün sarmıştı. Aren'in yaptıklarını ikimizde unutmamıştık.

Aren 2 yıl önce ortadan kaybolmuş ve sadece bana bir mektup bırakmıştı. O mektupta da beni ve Alp'i çok sevdiğini, en kısa sürede geri döneceğini söylemişti. Bir de ek olarak masada ki yerini bana bıraktığını ve sahip olduklarının bana ve Alp'e ait olduğunu yazmıştı. Yani bize sadece bir mektup bırakmış onda da mafya konularını yazmıştı.

Ben Aren ile telefon da konuşsamda Alp konuşmamıştı. Alp zaten ona ayrı bir kızgındı. Bir de geldiğini haber vermemesi artı olarak eklendi. Ve bu tartışmada haklı olan kişi Alp'ti...

Alp, Aren'e bakmayı keserek Ateş'e döndü. Birkaç saniye Ateş'in yüzüne baktı ardından bana baktı. Yüzümüzde ne var da bakıyor acaba!?

Alp şaşkınlıkla "Oha! İkinizde aynısınız." Dediğinde ile herkes oflamıştı. Ben zaten Ateş ile benzediğimi hiç bilmiyordum(!) Bu ultra derecede önemli bilgi için teşekkürler Alp bey!

Ama bir dakika!
Alp konuyu değiştiriyor. Alp'in ne zaman kalbi kırılsa ilk baş isyan eder gibi konuşur sonradan ise konuyu değiştirmeye çalışır. Alp, Aren'e cidden kırgındı.

Ateş yerinden kalkıp Alp'in yanına gitti ve "Ben Ateş. Sedef'in gerçek abisiyim." Dedi. Nedense gerçek kelimesini bastırarak söylemişti.

Ben bu söze alaylı bir kahkaha atarken Alp ise anladığını belirtip bir sandalyeye geçmişti. Ateş de orada dikilmeyi bırakıp oturmuştu. Bizim niye olaysız anımız yok?

Sessizce birbirimizle bakışıyorduk. İlk konuşmayı kim başlatacak acaba?
Sen başlat.
Yok ben başlatmam şu an.

"Sedefcim sen bize bir şey söyleyecektin." Diyen Ateş ile konuşma başlamıştı.

Ben ne söyleyecektim!?
Akın ve Çetin'in son sözlerini.
Hah eveet!

Ciddi bir hale bürünüp "Bildiğiniz üzere iki kişinin cezasını kestim. Bu kişiler Çetin Bollu ve Akın Sayar'dı. Bu iki farklı adamın bir ortak yanı vardı." Son sözleri...

Aren "Ortak yanları neydi ki?" Diyerek sözümü böldüğünde ona göz devirdim. Azıcık heyecan katacağım, birazıcık bekleyiverin.

Sedef, sen Acun Ilıcalı değilsin. Kendine gel!
Hevesimi kaçırmakta bir numarasınız...

"İkisi de son kelimelerinde aynı şeyi zırvaladılar. Çok büyük bir oyunun içindeymişmişim, büyük düşmanım varmış. Bu oyunda yenilecekmişim falan filan." Deyip onlara baktım.

Büyük düşmanım kimse, aşırı korkak biri olmalıydı. Yoksa şu ana kadar önüme çıkmıştı. İnşallah heyecanlı bir şeydir.

Ateş ve Aren düşünceli bir şekilde birbirlerine bakıyorlardı. Bakışa bakışa bitiremediler. Ben de azıcık Alp'e baktım. Gözlerinde endişe ve telaş vardı.

Benim için endişeli olmalıydı. Duygusal kekim beniiim! Gülümseyerek ona göz kırptım, birazıcık rahatlamıştı.

Aren "Sedef bu ciddi bir konu olabilir." Dediğinde ofladım. Ben de biliyorum ciddi bir konu olduğunu ama Alp'in korkmasını istemiyorum.

Artık bir ailem ve sevdiğim bir adam var. Ben onları kaybetmek istemiyorum. Bu konuyu şakaya alarak önemsizmiş gibi davranmak beni rahatlatıyor.

Derin bir nefes aladıktan sonra Ateş'e baktım. O ne düşünüyordu acaba?

Ateş bana döndüğünde gözgöze geldik. Yüzümde küçük bir tebessüm oluştuğunda o da bana gülümsemişti.

Ateş bana bakmayı kesip Aren'e döndü ve "Bu gerçekten tehlikeli bir konu olabilir Aren. Bize bir şey yapmasalar da sevdiklerimize zarar gelebilir" dedi.

Sevdiklerimize zarar gelmesi...

Düşününce bile içime hüzün ve acı doluyor. Ben buna asla izin vermem.
Zaten benim kimliğimi bilmiyorlar. Özel hayatımda ki kimseye bir şey yapamazlar.

Merve ve Alp ise kendilerini koruyabilirler. Kendilerini koruyabiliyor olsalarda ben asla onlara zarar verdirtmem.

Aren'e döndüm. Onun tek ailesi ben ve Alp'dik. Ablam ise 2 yıldır yoktu ve kendi kendini koruyabilecek kadar güçlüydü.

Ateş ise... O en çok tehlikede olandı. Kaya ailesi açık hedefti.

Bir dakika lan!
Ben de Kaya ailesinden sayılıyorum. Şok içinde Ateş'e baktım.

Tam ağzımı açıp konuşacakken Ateş bana bakarak "Ailemizi İtalya'ya göndereceğim. İtalya da kimse onlara zarar vermez." Dedi. Aslında haklıydı.
Ateş ve Aren, İtalya'dan dönmüşlerdi ve orada da bir güçleri vardı. Sonuç olarak Kaya ailesi orada daha güvenli olurdu.

Düşünceli bir sesle "Peki kabul edecekler mi?" Diye sordum. İllaki nedenini sorgulayacaklardı. Ateş önemli bir neden bulmalıydı.

Ateş "Ben dedim mi, hepsi gider ama sorgularlar. Nedenini sonra düşüneceğim." Dedi.

Ardından ayağa kalkıp yanıma geldi. Ben de ayağa kalktım ve Ateş'in gözlerine baktım. Gözlerinde Egemen'inki, Aren'ininki gibi bir abi şefkati vardı. Bana gülümseyip sıkıca sarıldı.

Tebessüm ederek ben de kollarımı ona doladım. Şu ana kadar çok az kişiye içten sarıldığımı biliyorsunuz. Ve şu an Ateş'te bunlar arasına girdi.

Ben onun kolları arasında huzuru bulurken o kulakıma "Aren ile aranı düzelt çünkü aşırı yıkılmış duruyor." Diye fısıldadı. Ağzımın içinden homurdandım. Ya ben ne düşünüyorum o ne düşünüyor.

Bu sefer "Homurdanma güzelim, benimlede konuşabileceğini biliyorsun. İstediğin zaman ara yanında olacağım." Dedi ardından benden ayrıldı. Ya canım abim benim.

Ondan istemeyerek de olsa ayrıldım.
Alnımdan öptüğünde yüzümde bir gülümseme belirdi. Ardından kapıya gitti. Bana el salladıktan sonra odadan çıkmıştı. Gülümsedim.

Sandalyeme oturup bana ve Ateş'e üzgünce bakan Alp'e baktım. Ve bakar bakmazda yüzümdeki gülümseme silindi.

Alp'in bu hayattaki tek ailesi ben ve Aren'dik. Aren'in son zamanlardaki davranışları Alp'in kalbini kırmakla kalmamıştı. Alp'i direk bu aileden olmadığını düşündürtmüştü. Ama ben ona böyle olmadığını her daim yanında durarak göstermeye çalışmıştım. Son zamanlardaysa gerçek ailemi bulmam ve kardeşlerimin olmasıyla Alp iyice yalnız kalmıştı.

En büyük ablası 2 yıl önce abisi ile birlikte ortadan kaybolmuştu. En çok bağlı olduğu ablası ise gerçek ailesini bulmuştu ve onu yalnız bırakmıştı.

Alp kırgındı...
Ama sadece Aren'e değil. Bana da kırgındı.

Aren boğazını temizleyerek benim ve Alp 'in bakışlarını gördü. İkimizde yüzümüzü ona çevirdik. Aren yerinde dikleşti ve bize bakarak konuşmaya başladı.

"Konuşabilir miyiz?" ben ve Alp sessizce kafamızı salladık. Aren derin bir iç çekti ve "Bakın bana kızgın olduğunuzu biliyorum, haklısınızda ama-" Derken konuşması Alp ile bölündü.

"Ama ne?"

Aren pişmanlık içinde Alp'e baktı. "Bak kardeşim kızgınsın farkındayım. Haklısın da ama benimde gitmekte kendimce haklı sebeplerim var."
Aren bunu der demez Alp sinirle Aren'e döndü.

"Sebep?" Aren kafasını ağır ağır sallayınca Alp gülmeye başladı.

Gülmelerini kahkahalar takip ederken ikimizde sessizce ona bakıyorduk.

Alp yüzünü ban çevirdi ve "Sebepleri varmış abla duydun mu?" dedi. Bu sözünden sonra daha çok kahkaha atmaya başlamıştı. Odayı Alp'in kahkhaları doldururken ben ve Aren endişe içinde Alp'e bakıyorduk.

Ben kendimi toparladım ve "Alp, ablacım?" dedim. Alp, duygusal ortamda kahkaha atacak bu bir kıyamet alameti.

Alp kahkahalarını durdurmaya çalışırken "Pardon ablacım pardon." dedi. Sonra gözünden gelen yaşları sildi.

"Ee abicim bu çok haklı sebeplerin ne? Hayır merak ediyorum. Bizi tam olarak iki yıl boyunca terk etmenin nedenleri önemli olmalı." dediğinde ben bakışlarımı hemen Aren'e çevirdim. Yüzündeki pişmanlık o kadar fazlaydı ki...

Aren yutkundu ve "Alp bak sinirlisin, kırgınsın çok haklısın. Biraz sakinleş öyle konuşalım." dediğinde Alp sanki Aren çok komik bir şey demiş gibi kahkaha atmaya başladı.

Ben ve Aren suspus oturmuş Alp'i izlerken Alp kahkhalarını durdu. Aren'e bakıp "Sakinleşiyim?" dedi.

Aren tam ağızını açıp konuşacakken Alp elinin yanında duran cam şişe suyu Aren'in arkasındaki duvara doğru fırlattı. Aren ağızını kapattı ve gözlerini kapattı. Alp ise bağırarak "Sen benim ile dalga mı geçiyorsun?!" dedi.

Alp'i ilk defa bu kadar kızgın görüyordum. 2 yıldır içine attığı şeyleri şimdi dışa vuruyordu.

Aren hemen gözlerini açtı. Kendini toparladı ve "Alp bak ben-" dedi ama Alp hemen onun sözünü boldu.

"Şimdi o çeneni kapatıyorsun ve beni dinliyorsun Aren Çakır!" diye bağırdı ve yerinden kalktı.

"Ben kendimi bildim bileli yetimhane çocuğuydum. Ailem hakkında tek bildiğim şey bana bıraktıkları soyadım. 8 yaşıma kadar türlü türlü zorbalıklar gördüm. Anlıyor musun beni? Saymakla bitmez. Günlerce bir odada aç susuz kaldım. Yatağımdan böcekler bile çıktığı olmuştu. Sabahları yüzüme dökülen buzlu su ile uyanıyordum ki inan bana bu en masumlarıydı. Birçok zaman yemeğim çok sevgili arkadaşlarım kafamdan aşağı boşaltıyorlardı. Müdürenin beni sebepsiz yere dövdüğü zamanları anlatsam bir kitap çıkar ortaya. Hayatım bok gibiydi. Sedef ile tanıştığımda işler biraz daha düzelsende çok fazla bir şey değişmedi hayatımda. Hala zorbalık görülen bir yetimhane çocuğuydum. "Alp bunları söylerken gözlerinden yaşlar firar ediyordu.

En kötüsü Alp yaşadıklarının birçoğunu hafifleterek söylemişti. Alp'in yaşadıklarını bende biliyordum çünkü onun ile yetimhanede tanışmıştım.

O günleri çok iyi hatırlıyorum.

•Flashback (17 yıl önce)•

Pislik kız ya! Ben sana bunu ödetmez miyim? Sabah sabah bütün sinirlerim alt üst oldu.

Hayır hangi akıllı uyuyan birinin üstüne soğuk su döker?

Tabiki de bana garezi olan biri. Ama dur ben senden çok güzel intikam alacağım.

Buraya 3 gün önce gelmem suspus oturacağım anlamına gelmiyor. Sen akşamı bekle.

O sarı saçların kafanda kalacak mı gör. Sarışınlardan zaten ayrı bir nefret ediyorum. Kendilerini çok güzel zannediyorlar.

Ben bunları düşünürken yemekhaneye çoktan varmıştım. Yetimhanedeki 3. günüm olmasına rağmen her yeri adım gibi biliyordum.

Şu gerizekalı kız yüzünden iyice geç kalmıştım. Umarım bir parça ekmek kalmıştır.

Yemekhane kapısını açıp içeriye girdiğimde herkesin yemeklerinin çoğunu bitirdiğini görebiliyordum.

Biliyordum işte! Herkes her şeyi silip süpürmüş. Hiçbir şey kalmamış.
Anlaşıldı bu gün aç gezeceğiz.

Hemen bir tepsi alıp çocuklardan kalan birkaç parça peynir ve bayat bir ekmeği aldım. Yemekhanenin en dibinde boş bir masa gördüğümde yüzümde bir gülümseme oluştu.

En azından oturacak bir yer buldum. Şu gıcık kızların yanına oturmayı hiç istemiyordum.

Masaya yaklaşıp tepsimi masanın üstüne koydum.

Yerime oturduğumda enfes kesici(!) yemeklerime bakmaya başladım. Bayat ekmeğim ve birkaç parça peynirim bana gülüyorlardı. İştah kesici değiller biliyorum. Ama şu 3 günde öğrendiğim bir şey varsa o da
burada eline geçen her şeyi yemen gerektiğiydi. Aksi takdirde aç kalırdın. Kimseninde umrunda olmazdı.

Peynirimi ağızıma attığımda yüzümü buruşturamadan edemedim. Ya bu peynir niye bu kadar kötü?

Ben ağızımda ki iğrenç peyniri çiğnerken etrafı inceliyordum. Herkes arkadaşları ile oturmuş sohbet ediyordu.

Bizden büyük ablalar ve abiler ayrı bir yere oturuyorlardı. Biz çocuklarda bizden büyüklerin uygun gördüğü yerlere...
Yani en kötü yerlere.

Zaten yemek sırasına ilk başta büyükler gidiyordu. Biz çocuklarda onlardan arta kalanları yiyorduk. Siz durun, büyüyünce ilk yemekleri ben yiyeceğim.

Bayat ekmeğimi ağızıma atarken etrafta yükselen kahkaha sesleri ile dikkatimi pencereden çektim. Bütün yemekhaneyi gülme sesleri doldururken ben suspus oturup insanları izliyordum. Neye gülüyor lan bunlar?

Ağızımdaki bayat ekmeği çiğnerken birinin bağırarak konuşmasıyla irkildim.

"Bakın ağlak bebe birazdan ağlayacak." ağlak bebe?

Bu sözlerden sonra herkes gülmeye devam etti. Bakışlarımı hemen sesin geldiği yere doğru çevirdim. Birçok çocuk olduğu için göremiyordum ama herkesin güldüğü biri vardı. Herkes derken bizden büyük olanları kastediyorum.

Herkesin güldüğü şeyi acayip merak ediyordum. Yerimden kalktım ve herkesin gülerek baktığı yere doğru yürümeye başladım. Bir grup erkek çocuk daire çizmiş kahkahalar atıyordu.

Ya bunların boyu niye bu kadar uzun ya? Hiçbir şey göremiyorum.

Önümdeki çocuklardan birkaçını itekledim ve aralarına girdim. Onların bana kızgınca bakması umrumda değildi.

En sonunda sağ tarafımda duran bir çocuk "Ne yapıyorsun kızım sen?" dediğinde ona dilimi çıkardım.

Hemen bakışlarımı herkesin güldüğü tarafa doğru çevirdim.

Lan bu mu komik?

Yerde üstü başı batmış 8 yaşlarında bir çocuk vardı. Çocuğun hemen önünde duran ve ona bakarak kahkaha atan aynı yaşlarda başka bir çocuk daha vardı.

Kahkaha atan çocuk bağırmaya başladı. "Ne oldu ağlak bebe annen ve babanın yanına mı gidiceksin?" çocuk bunu der demez yapmacıktan elini ağızına doğru götürdü.

"Aaa çok özür dilerim. Senin annen baban yoktu değil mi?" çocuk bunu der demez ellerimi yumruk yaptım.

Yerde duranı incelemeye başladım. Diz çökmüş kollarını birbirini sarmıştı. Kafasını yere doğru eğmişti ve kimseye bakmıyordu. Sarı saçları kafasının üstüne boşaltılan meyve suyundan dolayı sırılsıklamdı. Gözlerini göremiyordum. Üstündeki kıyafetler ıpıslaktı.

Orada sarışın çocuğa bakarak kahkaha atmayan bir tek ben vardım.

Ayakta duran çocuk gülmeyi kesti ve sarışın çocuğun saçından tutup kafasını yukarıya doğru kaldırdı.
Yerde duran sarışın çocuğun ağızından bir inleme çıktı ama hiçbir şey demedi.

"Ağlasana!" ya bu çocuk niye hiçbir şey yapmıyor?

Sıktığım yumruklarımla etrafa baktım. Herkes sanki ortada çok komik bir şey varmış gibi gülüyordu. Bunu görünce daha da sinirlendim.

Hızlı adımlarla sarışın çocuk ile gerzek çocuğun yanına doğru gittim. Yanlarına ulaştığımda hemen gerzek çocuğun elini tuttum ve ters çevirdim. Evet 9 yaşındayım ama yaşanmışlıklar bunu gerektirmişti.

Gerzek çocuğun ağızından bir inleme firar edince hemen sarışın çocuğun saçını bıraktı. Ben onun elini daha çok çevirirken aynı anda yanımda duran boş tepsiyi çocuğun kafasına vurdum. Çocuk acıyla inleyip yere yığılmıştı. Yerde yatan çocuğa bakarken herkes susmuştu ve bana bakıyordu.

Üzerimdeki bakışları umursamadan sarışın çocuğun yanına doğru adımladım. Sarışın çocuk şaşkınlıkla yerde yatan gerzeke bakarken benim onun yanına yaklaştığımı görünce korkuyla bakışlarını bana çevirdi.

Çocuğun yüzünü ilk defa görüyordum. Islanmış sarı saçları alnına yapışmıştı. Gözlerini şimdi görebilmiştim. Gökyüzü mavisi gözleri korku ile bana bakıyordu.

Gülümsedim...

Elimi tutması için uzattığımda korkuyla gözlerini kapatıp yüzünü yere doğru eğdi ve kafasını kolları ile korumak için örttü. Aynı anda "Lütfen vurma!" diye bağırmıştı.

Kaşlarım ilk başta çatılmış sonraysa havalanmıştı. Ben de onun gibi diz çöktüm.

Sarışın çocuk yanındaki hareketliliği fark etmiş olacak ki tek gözünü açıp bana bakmıştı. Ben ona gülümseyerek bakarken birden bir bağırtı kopmuştu.

"Neler oluyor burada?!" herkesin yüzü sesin geldiği yöne doğru çevrilmişti.

Gözlerimi sarışın çocuğun gözlerinden çekip sesin geldiği yöne doğru baktığımda bize kızgınca bakan müdüre hanımı gördüm.

Aha şimdi bitmiştik!

.......

Şu an nerde miyiz? Şu an ne mi yapıyoruz?

Şu an ben ve sarışın çocuk müdürenin odasında azar işitiyoruz. Herkes suçu bize atmıştı ve müdürede buna hemen inanmıştı.

İkimizde müdürenin masasının karşısında duruyorduk. İkimizde kafamızı yere doğru eğmiştik ve ellerimizi arkamızda birleştirmiştik.
Müdüre hanım elindeki cetveli eline vurup sesler çıkartıyor aynı anda bizi azarlıyordu.

Artık bitsede gitsek.

Müdüre hanım yanımıza yaklaşmaya başlayınca kafamı yerden kaldırdım.

Müdüre hanım birden sarışın çocuğun karşısında durdu ve çocuğun çenesinden tutarak ona bakmasını sağladı.

"Bay Tokmak bu kaçıncı?" sarışın çocuk korkuyla müdüre hanıma bakarken müdüre hanım çocuğun çenesini daha sıkı tutmaya başladı. Bunu sarışın çocuğun çıkardığı kısık inlemeden anladım.

"Sen kendini ne zannediyorsun? Annen ve baban bile seni istememişken biz seni buraya kabul ettik. Minnet duyucağına kavga çıkartıyorsun." Müdüre hanımın sözleri bittiğinde sarışın çocuk birden kaşlarını çattı ve titreyen sesiyle "Benim annem ve babam bir gün beni burdan alacaklar. Onlar beni istiyor." dedi.

Müdüre hanım sanki sarışın çocuk çok komik bir şey söylemiş gibi gülmeye başladı. "Seni isteselerdi burada mı olurdun? Belli ki senden kurtulmak istemişler." müdürenin bu sözünden sonra sinirlerim tepeme çıktı.

Bu sözleri niye söylüyor ki?
Böyle bir şey demeye hakkı yoktu.

Sarışın çocuğun gözlerinden yaşlar gelmeye başlarken kendimi tutamadım ve "Onunla bu şekilde konuşamazsın! " diye bağırdım.

Müdüre sarışın çocuğun yüzünü bırakıp bana doğru döndü ve "Pardon?" dedi.

Kaşlarımı çattım ve bağırarak "Onunla bu şekilde konuşamazsın seni yaşlı bunak!" dedim. Bunu der demez müdüre kadın kaşlarını çattı ve yüzüme bir tokat attı.

Neredeyse yere düşecektim ki zor ayakta durmuştum. Tokatın sertliğinden yanağım sızlıyordu. Şu an da kıpkırmızı olduğuna emindim.

Bağırarak "Sen kim oluyorsun da benimle bu şekilde konuşuyorsun?" Diyen müdüre ile sarışın çocuk korkuyla yüzünü bana doğru çevirdi.

Sinirle müdüreyi ittirdim. Beli masanın kezine gelmişti ve şu an da acıdan kıvranıyordu.
Yerinde dikleşip öfkeyle bana baktı.

Ben de ona öfkeyle bakarken müdüre kadın kapıyı gösterdi ve "Çık dışarı gözüm görmesin!" diye bağırdı.

Sarışın çocuka bir kere daha baktım. Onu korumaya çalışırsam ikimizde daha fazla dayak yerdik, günlerce aç bırakılabilirdik. En iyisi odadan çıkmaktı.

Hızlı adımlarla odayı terk ettim. Kapıyı kapatır kapatmaz soluklanmaya başladım. Aslında şu an odama gidip ağlamak istiyordum.
Ama sarışın çocuk hala içerideydi ve onu beklemeliydim.

............

Yarım saattir içeriden gelen ağlama ve bağırma sesleri ile kendimi kontrol etmeye çalışıyordum.

İçeriye girmemeliydim. Eğer girseydim sarışın çocuğu daha çok zora sokmaktan ve dayak yemekten başka hiçbir şey olmazdı.

İçerideki bağırma sesleri kesilince kafamı kaldırıp kapıya bakmaya başladım. Kapı yavaşça açılınca gözlerim korku ile açıldı.

Sarışın çocuğun üstündeki beyaz bol tişört full kan olmuştu. Dudağı patlamıştı ve sağ kolunu tutuyordu. Gözleri ağladığı için kıpkırmızıydı. Bir gözü de morarmıştı. Ayakta durmakta zorlanıyordu.

Kapı kapanınca hemen koluna girdim ve onu yeri boylamaktan son anda kurtardım. "İyi misin?" kafasını ağır ağır sallayınca onu hemen bir yere oturttum.

Ben onun yüzünü kontrol ederken o kesik kesik soluklanıyordu. Önceden fark etmesemde şu an fark edebilmiştim.

Çocuk çok aşırı derecede zayıftı. Benden bile zayıftı.
Bol giyindiği için anlayamamıştım.

Kollarında morarmamış hiçbir yer kalmamıştı.

Sulu gözlerle bana bakıyordu. Çocuğun hali içler acısıydı. Zor olsa da onu korkutmamak için gülümsedim.

O ise yüzünü yere eğdi ve mahcubiyet ile "Özür dilerim." dedi. Kaşlarımı çattım ve "Niye özür diliyorsun?" dedim.

O ise gökyüzü rengindeki gözlerini bana çevirdi ve "Bana yardım ettin ama benim yüzünden o kadın sana tokat attı." dedi. Elimi saçlarına doğru götürdüm ve güneş sarısı saçlarını karıştırdım.

"Adın ne?"

"Alp."

Gülümsedim ve elimi ona doğru uzattım ve " Memnun oldum Alp bende Sedef. "dedim. O da gülümseyip elimi sıktı.

Sonra ise konuşmaya devam ettim. "Bak Alp senin hiçbir suçun yok. Hem ben alışığım, merak etme bana bir şey olmaz. He birde! Bir daha kimseden suçlu olmadığın sürece özür dileme! Tamam mı?" kafasını ağır ağır salladı.

O gülümsese de gözlerindeki acıyı çok iyi bir şekilde görebiliyordum.

Omzuna elimi koydum ve "O yaşlı budalanın dediklerini takma." dedim.

Birden Alp tutmakta zorlandığı gözyaşlarını tutmayı bıraktı ve ağlamaya başladı.

O ağlarken sanki içimden bir şeyler kopuyordu. Benimde dolu olan gözlerimden yaşlar akmaya başladı.

Kollarımı cılız bedenine doladım ve ona sımsıkı sarıldım. O da kollarını benim bedenime doladı ve kafasını boynuma gömdü. İkimizde şiddetli bir şekilde ağlamaya başlamıştık.

O günden sonra Alp benim her şeyim olmuştu.

O günden sonra Alp benim asla sahip olmadığım küçük kardeşim olmuştu.

O günden sonra ben onun biricik ablası olmuştum.

O günden sonra biz birbirimizin ailesi olmuştuk...

•Flashback son•

Gözümden gelen yaşı sildim ve Alp'e bakmaya devam ettim. O cidden çok güçlüydü.

Aren yüzündeki üzüntü ile yerinden kalktı ve Alp'e doğru adımlamaya başladı.

"Bak kardeşim-"

"Sen beni ve ablamı o cehennemden kurtardığında ilk defa sıcacık bir aile ortamına kavuşmuştum. İlk defa bir ailem olmuştu. İlk defa kendimi huzurlu hissettim. İlk defa birileri benim için cidden endişeleniyordu. Ama 2 yıl önce sen, beni ve ablamı tek başımıza bıraktığında sena o kadar çok kırılmıştım ki. O yetimhanede ki gerizekalı çocukların ve müdürenin o güne kadar bana yaptıkları bütün o zorbalıklardan, işkencelerdrn bile kötü bir şey yaptın sen Aren Çakır. Sen ban umut verdin ve sonrada o umutu alıp gittin. Şimdide geldiğini bana haber vereme gereği bile duymadın."

Alp'in ağlaması şiddetlenirken Aren çoktan Alp'in yanına varmıştı. Aren'in de gözlerinden yaşlar gelmeye başlamıştı. Alp birden bana döndü. Beni işaret etti.

"Sedef ile tanıştığım günden bu yana beni ilk defa koruyan biri olmuştu. Beni önemseyen biri. Beni koruyup kollayan biri. Acılarını paylaşan biri. Sen gittiğinde dedimki en azından hala ablam benimle beraber. Ama oda gerçek ailesini bulunca yapayalnız kaldım ben abi." bu sözlerinden sonra bende ağlamaya başlamıştım.

Gerçektende hepimiz istemden de olsa Alp'i yalnız bırakmıştık. O bize bunu hissettirmesede kendini yapayalnız hissediyordu. Ve ben onun ablası olmama rağmen onun derdini anlamamıştım. Anlayamamıştım...

Aren göz yaşlarını sildi ve "Abicim çok özür dilerim. Ben cidden çok özür dilerim. Sana bu şekilde hissetirdiğim için çok özür dilerim. Ama bak geçti. Artık burdayım. Seni yalnız bırakmayacağım. Bu iki yılı telafi edeceğiz." dedi.

Bunu dediğinde Alp hıçkırarak ağlamaya başladı. Aren hemen Alp'i kendine çekti ve ona sarıldı. Alp'de bu anı bekliyormuş gibi Aren'e sımsıkı sarıldı ve daha rahat ağlamaya başladı.

Alp ağlarken aynı anda konuşuyordu. "Biliyor musun abi ben aşık oldum. Bir sevgilim var. Yeni bir dost da buldum. Ama beni gerçekten seven bir dost. Her zaman arkamda olan bir dost. Bana zorbalık yapmayan gerçek bir dost."

Aren Alp'in saçlarını okşarken aynı anda konuşuyordu.
"Biliyorum abicim. Bu iki yıl boyunca sizi başı boş bırakmadım. Hep sizi izledim. Merve'yi biliyorum. Poyraz'ı da biliyorum."

Alp hıçkırarak ağlamaya devam ederken konuşmaya devam etmişti. "Bir daha bizi yalnız bırakma abi. Söz ver."

Aren birden güldü ve "Söz veriyorum abicim. Sizi as- asla yalnız bırakmayacağım." dedi.

Ben gülümseyerek gözlerimden gelen yaşları silerken Aren'in yüzü bana döndü. Aren bana bakarken Alp'de yüzünü bana çevirdi. İkiside bana gülümsemeye başladı.

"Hadi gel miniğim." Aren bana uzun zaman sonra ilk defa miniğim deme cesaretini bulmuştu. Normalde olsa sarılmazdım ama mızıkçılık yapmak istemiyordum.

Ve açıkçası abimi çok özlemiştim.

Sandalyemden kalkıp Aren ve Alp'e doğru yürümeye başladım. Uzun zaman sonra sarıldık.

Abim ve kardeşim ile uzun zaman sonra sarıldım. Onları o kadar çok özlemiştim ki...

Yeni ailem umrumda değildi. Beni bu yaşa kadar koruyup kollayan bir ailem vardı zaten. Ben üzüldüğümde üzülen, mutlu olduğumda mutlu olan bir ailem vardı zaten. Onları nasıl bırakabilirdim ki.

Aren benim ve Alp'in saçlarına birer öpücük kondurduğunda yüzümdeki gülümseme sanki olabilecekmiş gibi daha da büyüdü.

Aren "Sizi çok özledim." dediğinde gözümden bir yaş gelmişti.

Bizde onu çok özlemiştik.

Biz birbirimizi çok özlemiştik...

..........

Alp ve Aren bir süre konuştuktan sonra Alp'in işi çıktığı için istemese de gitmek zorunda kalmıştı. Ben ve Aren tek kalınca artık konuşma ihtiyacı hissetmiştim.

"Alp üzülmesin diye hiçbir şey demedim ama ben sana hala çok sinirliyim abi." Aren yüzüme üzgün bir şekilde baktı.

Aren pişmanlıkla "Miniğim ben gerçekten çok üzgünüm. Çok büyük bir hata yaptım farkındayım. Nasıl telafi edebilirim bilmiyorum. Ama sana söz veriyorum bundan sonra sizi yalnız bırakmayacağım." Dedi.

Gözümden bir yaş geldi. Ben abimi cidden çok özlemiştim. Onunla küs olmak beni bitiriyordu. Küs kalmayı da istemiyordum.

Gözümden gelen yaşı abim silince daha çok ağlamaya başladım. Aren hemen kollarını bana doladı ve bana sıkıca sarıldı. Bende ellerimi onun boynuna dolayıp daha rahat ağlamaya başladım. Abim yavaşça saçlarımı okşamaya başladı.

"Tamam miniğim geçti."

Benim ağlamalarım hıçkırıklara dönüşene kadar Aren saçlarımı okşadı ve bana sımsıkı sarıldı. Arada saçlarıma öpücükler konduruyordu.

Ben gerçekten abimi çok özlemiştim. Onumla küs kalmak istemiyordum.

"Seninle küs kalmak istemiyorum." hıçkırıklarım arasında söylediğim bu sözden sonra Aren saçıma birkaç öpücük bıraktı ve "Bende istemiyorum miniğim. Bende istemiyorum..."dedi.

Ağlamam bitince Abim ile bu iki yıl boyunca konuşamadığımız konuları konuşmaya başlamıştık. O İtalya da yaşadığı şeyleri anlatıyordu. Bende burada yaşadığım şeyleri.

Abim önüme gelen saçımı kulağımın arkasına sıkıştırıp "Benim yokluğumda Alp hemen sevgili yapmış." dedi.

Gülmeye başladım.

Alp çok hassastı. Geçmişte yaşadığı zorbalıklardan dolayı herkese tam olarak yakın olmazdı. Ama Merve onun için farklıydı. Merve onu asla kırmazdı. Hem Merve'nin hem de Alp'in yaraları vardı. Ve ikiside birbirlerinin yaralarını saracaktı. Buna çok emindim.

"Onun yaralarını saracak biri var." dediğimde Aren burukça gülümsedi.

Ardından bir an ciddiyete bürünüp "Sedef abicim bir şey soracağım." Aren dediğinde kaşlarımı çattım. "Sor abi." Diye cevap verdim.

Aren kaşlarını çattı ve derin bir nefes aldı.

"Poyraz ile aranda ne var Sedef?"

Kaşlarım ilk baş havalandı sonrada tekrar çatıldı. Aren'in kaşlarını bana çatmasına o kadar çok gıcık oluyorum ki. Hem bu nasıl soru?

"O kaşlarını bana çatma abi. Ayriyeten Poyraz benim sevdiğim adam."

Aren'in gözleri şaşkınlıkla açıldı.
"Kim dedin ne dedin?"

Ofladım ve "Kıt mısın abi? Poyraz Akay benim sevgilim..." dedim.

Aren hemen konuşmaya devam etti. "O bir Akay biliyorsun değil mi?"

Ya cidden ne alaka?
Sevgilim olmasını kıskanıyorsun diye Poyraz'ı küçümseyemezsin.

"Senin Pamir Akay ile olan sorunların ben ile Poyraz'ı ilgilendirmez abicim." ardından cevap vermesini bile beklemeden "Şu kıskançlığını kenara bırakır mısın acaba?" dedim.

Aren hemen yerinde dikleşti ve "Abinim ben senin, kıskanırım." dedi. Allahallah ya!

Konuyu değiştirmeye çalışıyor. Bende yerimde dikleştim ve "Asıl derdin kıskançlık değil. Derdini söyle Aren." dedim.

Aren ilk baş duraksadı. Yüzüme bakmayı kesti. Ardından gözünden bir yaş geldi.

Ben ne olduğunu anlamadan "Sedef... Asel gibi yapmazsın değil mi?" dedi.

Birden durdum. Korkuyordu. Ablam gibi onları bırakmamdan korkuyordu.

Gözlerimin dolmasına engel oldum ve "Abi ben Asel değilim. Onun yaptıkları yüzünden beni kısıtlayamazsın." dedim. Aren hemen gözünden gelen yaşı sildi ve bana döndü.

"O zaman bana söz ver. Poyraz için bizi bırakmayacağına söz ver Sedef." bu sözlerinden sonra gülümsedim.

"Sizi asla bırakmayacağım abi. Asla! Sana söz veriyorum." Dedim. Sonra kollarımı 2 yıldır görmediğim abime doladım ve ona sıkıca sarıldım.

"İyi o zaman onunla bir konuşmam gerek." birden ona sarılmayı kestim.

Yüzüne bakarak "Kim ile?" dedim.

Aren yalancıktan gülümsedi ve "Çok sevdiğim(!) sevgilin ile." dediğinde korkmadım değil.

Poyraz kesin dayak yiyecekti ama bu dayağı Aren'den yiyecekti. Sevgilimin mezarını kazmazdım değil mi?
Sen Aren'in, Poyraz'ı öldürmesini izin vericek misin?
Tabiki de hayır.

"Nasıl bir konuşma bu?" diye sorduğumda Aren şeytanice gülümsedi.

"Görürsün abicim. Azıcık sabır. Ama sen söyle bakalım bu çocuk ile nerede, nasıl tanıştın?"

Aklıma gelen anılarımla sırıtmaya başladım. Birden Aren'in yüzünü görünce sırıtmam durdu. Aren somurtarak bana bakıyordu.

Yani bence Poyraz'ın iyiliği için sırıtmayı bırak.
Haklısın be Pakize

Sırıtmamı yüzümden sildim ve "Sıcakkum'da." dedim.

Aren somurtmaya devam ederken "Sıcakkum?" diye sordu. Başımı salladım.

Aren hemen yanında duran suyu aldı ve içmeye başladı. Sonra bana bakmadan konuşmaya devam etti.

"Sıcakkumda ne yapıyormuş beyefendi?"

Gülümsemeye başladım. Aren kıskanınca çok mu tatlı oluyordu bana mı öyle geliyor?

"Sıcakkumun Akay'ı oluyor kendisi." bunu der demez Aren tek kaşını kaldırdı ve kafasını 'Ne yapabilrim?' dercesine salladı.

"Şu anlık en iyi dövüşçüsü."

Kaşlarını çatıp "Şu anlık?" diye sorunca sinsice gülümsedim ve "Daha benim ile dövüşmedi." dedim. Bunu der demez gülmeye başladı.

Aren "Tamam o zaman dayak atma zevkini sana bırakıyorum miniğim." Dediğinde ofladım.

Aren sırıtarak konuşmasına devam etti.

"Ama sen döveceğine göre bende başka şeyler yaparım."

Cenazen hayırlı olsun Poyraz Akay.
Sus Pakize sus.

"Aren!!!" Diye çemkirdiğimde yüzünü buruşturmamaya çalışarak "Ne var miniğim?" Demişti.

"Sakın aklımdan geçenleri yapmaya kalkma!"

Ofladı. "Ama-" diye mazaret uyduracakken sözünü kestim.

"Aması yok!" Diye bağırdım.

"İyi tamam. O gerzeğe söyle Sen olmasaydın ona çok güzel işkencelerim vardı. Sırf sen istemiyorsun diye bir şey yapmayacağım miniğim." dediğinde gülümsedim.

"Sağol abi."diye mırıldandım ve ona sarıldım.

...........

Hala kolumdan tutarak beni sürükleyen Ateş'e baktım. Hayır, neden sürüklüyorsun ki?

Sürüklemezse, gitmeyeceğin için olabilir mi?
Niye gideyim Allah aşkına?

Şu an zorla Kaya ailesi ile konuşmaya gidiyordum. Ne kadar dirensemde Poyraz bile git konuş ailenle demişti. Poyraz'ın benim arkamda durması gerekiyordu...

Bilmem kaç gündür yüzlerce kez hepsi beni aramıştı ama birini bile açmamıştım. Niye açayım canım?

Benden bir şeyler saklamadan önce düşünecektiniz bunu.

Egemen'e özellikle kızgın ve kırgındım. Bana sürekli arkadaşım geliyor demişti ve gelen kişi öz be öz kardeşi Ateş'ti. Döveyim mi şimdi Egemen'i?

Egemen arkadaşım gelecek derken sevgili(!) ailemden hiç kimse bunun yalan olduğunu dememişti. Hiçkimse demese anlarım tamam da annem nasıl demez ya!?

Anneme çok güvenmiştim, o ise güvenimi boşa çıkartmıştı. Normalde asla onu affetmemem gerekse de annemi özlemiştim.

Nasıl onlara alıştığımı bilmiyordum ama hepsini özlemiştim. Gıcık Toprak ile olan kavgalarımızı bile özledim desem yeridir. Sanırım kan çekiyor...

Şu an farkediyorum ama benim kimseye abla veya abi diyesim gelmiyor. Hepsine ismiyle sesleneyimde görsünler!

Ama bu planımı Ateş'e bir kere abi dedikten sonra yapmalıyım. Ateş'i gözlüyordum, gerçekten de iyi bir insandı. İnşallah bana yenge getirmez...

Kolumu Ateş'ten kurtarıp kendisini süzmeye başladım. Gerçekten de yakışıklı çocuktu. Acaba onu kuleye mi koysam?

Aynen Sedef. Hatta güzeller güzeli bir prenses gelip Ateş'e "Uzat, uzun siyah saçlarını Rapunzel." Falan der.
Ayyy çok güzel oldu. Kesinlikle bunu demeliyiz Pakize.

Ateş "Bana bir uzaylıymışım gibi bakmayı keser misin abicim?" Dediğinde kahkaha atmaya başlamıştım.

Kahkahamı durdurabildiğimde nerede olduğumuza baktım. Küçük ve tatlı bir kafenin önündeydik.

Ateş'in koluna girdim ve "Bence buraya bir daha gelmeliyiz Ateşcim." Dedim. Ateş'in bir şey demesine izin vermeden hızlıca içeri girmiştim.

Kafe aşırı derecede güzeldi. İçeri odundandı ve nefis yemek kokuları geliyordu. Bahçe kısmı bulunuyordu ve oralara da çiçekler ekilmişti.

Bahçe tarafında kocaman bir masa da Kaya ailesinin oturduğunu farkettim.

Ne tepki vereceğimi bilmiyordum. Sadece oraya doğru yürüdüm.

Herkes burdaydı. Tatlı yeğenlerim Ahu ve Oğuz, yakışıklı ikizim Görkem, canım kardeşim Çağın, yengem Esila.

Saymaya gerek görmediklerimi de sayayım. Annem Sümeyye, Babam Azat, çok sevdiğim(!) abilerim Egemen ve Toprak.

Kucağıma atlayan Ahu ve Oğuz ile neredeyse yıkılıyordum ki üçümüzü de Ateş tutmuştu. Ona minnet bakışları gönderip çocuklara daha çok sarıldım.

Ahu ve Oğuz'u gerçekten çok özlemiştim. Oğuz direk koynuma yatmıştı ve "Seni özledim hala." Demişti. Yerim lan, çok tatlıı!

Ahu ise ilk yanağıma öpücük kondurmuş ardından "Gittin ve gelmedin bir daha böyle yapma hala." Diyerek beni uyarmıştı. Prensesim en isterse o!

Diğerlerine baktığımda hem Ateş ile konuşuyorlar hem de beni gözetliyorlardı. Yürüyerek Görkem ile Çağın'ın arasına oturdum.

Ahu kucağımdan atlayıp annesininkine oturdu ve tatlısını yemeye devam etti. Çağın'a gülümseyip göz kırptım.

Görkem gülümseyerek "Keşke kendini bu kadar özlettirmeseydin." Dedi. Ben de ona gülümsedim ve özellikle Egemen'e bakarak "Keşke özlettirmek zorunda bırakılmasaydım." Dedim.

Bana bile girdi.
Eheh Egemen'e ulaşsında gerisi boş.

Şimdiyse masaya sessizlik çökmüştü. Kimseden çıt çıkmıyordu. Sessizliği bozan kişi babamdı.

"Sedef kızım bak biliyorum bize kızgınsın. Haklısında. Ama-"

"Ama?"

Kaşkarımı çatarak söylediğim bu söz karşısında bütün aile üyeleri gerilmişti. Babam pardon Azat bey(!) boğazını temizledi ve konuşmaya devam etti.

"Ama bizi dinlemen gerekiyor."

"Neyi dinlemem gerekiyor Azat bey?"

Azat bey kelimesi ağızımdan çıkar çıkmaz babamın yüzünde bir sürü duygu belirdi. Ama en belirginleri; Hüzün, acı ve pişmanlıktı...

Hayır yapıp yapıp pişman oluyorsunuz ya, o beni çileden çıkartıyor.

Sedef abartma istersen. Onlarda insan hata yapabilirler.
Yapamazlar Pakize. Kimse birini bu kadar üzemez. Şu ana kadar hayatıma girmiş kimseyi hayal kırıklığına uğratmadım bundan sonrada uğratmam.

Babamın konuşamayacağını anlayan annem sözü devraldı. "Sedef annecim. Bak önce bizi bir dinle sonra ne karar alacaksan al. Asla karışmayacağız sana söz veriyorum."

Kucağımdaki Oğuz azıcık hareketlendi ama sonra yeniden uyumasına devam etti. Oğuz'un saçlarını okşarken "Tamam sizi dinliyorum." dedim.

Annem rahat bir nefes verdi ve konuşmak için ağızını açtı. Ama konuşmaya fırsat bile bulamadan Toprak konuşmaya başladı.

"Bak Sedef." Yüzümü Toprak'a döndürdüm ve kaşlarımı çatıp ona bakmaya başladım.

"İlk geldiğin günden bu yana sana iyi davranmadım farkındayım." Yok artık farkındaymış. Yemin etsene.

"Seninle tanıştığımız günden bu yana sana önyargılı davrandım. Hemde fazlasıyla." Gözlerini kaçırdı ve konuşmaya devam etti.

"Defalarca sana hakaret ettim. Ağıza alınmayacak şeyler dedim farkındayım." gözlerini gözlerime kenetlediğinde pişmanlık dolu bir yüz ifadesi gördüm.

Toprak mahcup bir şekilde "Hatta eve getirdiğin arkadaşlarının da acısına parmak bastım. Bununda farkındayım." dediğinde ona hak vermedim değil.

Toprak ciddi anlamda bana bugüne kadar çok şey yaşatmıştı. Hadi bana ettiği hakaretleri geçtim. Alp'i eve getirdiğim zaman dahi Alp'in kalbini kırıcak sözler demişti. Sadece Alp'e değil Poyraz'a da aynı şeyleri yapmıştı.

Bana yapılan şeyleri umursamam. Ama sevdiklerime yapılan şeyden intikam almadan vazgeçmem.

Kafamı ağır bir şekilde salladım. "Bunların farkında olman çok güzel." sesim çom soğuk çıksada Toprak bozuntuya vermeden devam etti.

"Sedef, benim bu dünyadaki en büyük varlığım oğlum Oğuz. O olmazsa ben nasıl nefes alırım bilmiyorum." birden Toprak'ın gözlerinin dolduğunu gördüm.

"Oğuz'un annesi bizi terk ettiğinde dünyam başıma yıkıldı. Oğuz daha bir aylıktı. O kadın beni ve Oğuz'u terk ettiğinde tek sığınacağım kişi Oğuz'du. Ona bir şey olursa ben dayanamam." gözlerini gözlerime çevirdi ve "Sedef sen geldiğinde ben sana çok büyük bir önyargı ile yaklaştım. Birisinin daha beni ve oğlumu bırakmasına üzmesine izin veremezdim. Çok hata yaptım. Özür dilerim. Cidden özür dilerim." dedi.

Gözlerim kucağımda mışıl mışıl uyuyan Oğuz'a takıldı. Bu kadar küçük olmasına rağmen neler çekmişti. Bana 'hala bizi terk etme!' demişti. Annesi gibi terk edeceğimi düşünüyordu.

Egemen hemen sözü devraldı. "Sedef abicim bana ne kadar inanırsın bilmiyorum ama arkadaş olarak kastettiğim kişi Ateş değildi. Aren'di..."

Gözlerim şok ile açılırken ağızım aynı anda balık gibi açılmıştı. Şu an yüzümün Poyraz gibi olduğuna yemin edebilirim ama kanıtlayamam.

Bir dakika! Abi ben olayı neremden anlamışım?

Annem hemen sözü aldı ve "Özür dilerim kızım. Senin yanında olamadım. Hayatında olamadım. Ama bundan sonra hayatında olmak istiyorum. Lütfen bizi affet." dedi.
Yutkundum. Bunlar çok ağırdı. Hemde çok...

Annem hemen elini yanağıma yerleştirdi. "Kızım lütfen sende bizim ile gel. Sana kendimi affettireyim. Ne olur buna izin ver. Artık bir ailen var. Lütfen izin ver."

Annemin eli çok sıcaktı. Çok rahatlatıcıydı. Teklifi çokda cezbediciydi.

Lavinya olarak işlerime orada devam edebilirdim. Gerçek ailem ile aramı düzeltip mutlu mesut bir hayat yaşayabilirdim.

Peki arkamda bıraktıklarım...

Alp,Aren,Merve, Poyraz...

Hepsi bana çok güveniyordu.

Hadi gittim diyelim.

Alp yıkılırdı. Ablası onu gerçek ailesi ile yaşamak için terk ettiğini duyunca çökerdi. Bana bu kadar güvenmişken hatta bu gün yalnız olduğunu dile getirmişken ona bunu yapamazdım.

Ya Merve?
Merve benim için bütün tehlikeleri göze almıştı.
Ona bunu yapabilir miydim?
Onu terk edebilir miyidim?

Aren?
Ona daha bugün kendilerini yalnız bırakmayacağıma dair söz vermiştim. Asel'den sonra yıkılan adam bunu kaldıramazdı. Yapamazdı...

Peki ya Poyraz?
O bana güvenip şu ana kadar kimseye hatta abisine dahil söylemediği şeyi bana demişti. O bana aşıktı. Bende ona. Bana güveniyordu. O bunu kaldırabilir miydi? Kaldıramazdı...

Bunu çok iyi biliyorum. Bende kaldıramazdım. Onun orman yeşili gözlerini görmeden geçirdiğim her saniye benim için zehir iken onu göremeden yaşayamazdım. Onun sesini duymadan yaşayamazdım. Gülmelerini görmeden nefes alamazdım.

Yapamazdım...

Yapamazdı...

Yapamazdık...

Kafamı hemen sağ sola salladım. "Sümmeye hanım ben sizinle gelemem. Burda bir hayatım varken yapamam. Benim sizden öncede bir hayatım oldu. Birçok yanı acı olsada tatlı yanları oldu. Hala da oluyor." gülümsedim.

"Ben burdaki hayatımı bırakamam. Sevdiklerimi bırakamam. Yapamam. Onlar bensiz yapamazlar. Bende onlarsız." kucağımdaki Oğuz'un yanağına bir öpücük kondurdum.
Sonra onu anneme verdim.

"Teklifinizi reddediyorum Sümeyye hanım." Dedim ve gülerek Çağın'ın saçlarını karıştırdım. Kardeşimi özleyecektim.

Annem hala bir şeyler anlatmaya çalışırken onu kulak asmadım. Çağın'ı kendime çekip alnına bir öpücük kondurdum. Velet gibi velet!

Çağın sırıtarak "Seni seviyorum abla." Dedi. Ben de aynı onun gibi sırıttım ve "Ben de seni velet." Dedim.

Bir anda kolumdan tutulup çekildim. Başım birisinin omzuna geliyordu ve bu kişi Görkem'di. Kıskanç ikizim benim.

"Seni seviyorum ikizcim."

"Seni seviyorum ikizcim."

Bunu aynı anda demiştik. Gülümseyerek omzuna daha da yerleştim. Ne kadar küs ve kırgın olsak da şu an kocaman bir aileydik.

.....

Bölüm nasıldı?

Alp'im neler çekti yav?

Onların geçmişlerine çok üzülüyorum. Yazarken kahroluyom be!

Bölümde kendimi iyilik meleği gibi hissettim. Sedef'in herkesle arası birazcık düzeldi.

Bir sonraki bölümü heyecanla bekleyin ve kendinize iyi bakın.

Görüşürüz agalar💗❤️💖

Continue Reading

You'll Also Like

125K 8.9K 25
Kızının varlığından bile haberdar olmayan iki baba ve babasının kim olduğunu bilmeyen bir kız.
ALACAKAN By Yazal

Teen Fiction

390K 26.4K 9
Kalbini savaş meydanında bırakmış bir asker, o intikamı elbet bir gün alır. ... Alakurt lakâbıyla bilinen Kurter Alacakan, ülkesinin en başarılı aske...
78.1K 7.2K 32
Gerçek ailem kurgusu!!! Hep iyi kız tarafından okuduk hikayeleri. Kız iyi niyetiyle yaklaşır ancak ailesi hep ona karşı kötüdür. Karıştırıldığı kız k...
218K 19.2K 35
Alışılmadık bir aile kurgusudur💥 Bol kahkaha garantilidir💃🏻 Kitaptan küçük bir alıntı⤵️ 🪷 Gözlerime bakmaya devam ederken sordu. "Sen benim kim o...