HIRÇIN GÜVERCİN

By sibelgns

2.3M 103K 13.5K

Geçmişin karanlığından kurtulmak isteyen küçük bir kız çocuğuydum sadece. Aynaya her baktığımda gördüğüm kesi... More

TANITIM
1.Bölüm "Bana Aitsin"
2. Bölüm "Ne iz ne de hatıralar..."
3. Bölüm "Ben yaptım, hepsi benim suçum"
4. Bölüm "Bana Güvercin Demeyi Kes!"
5. Bölüm "Birbirinizden Hiç Farkınız Yok!"
6. Bölüm "Güvendesin Güvercin"
7. Bölüm "Buradayım, Yanındayım..."
8.Bölüm "Avare Bir Serçe"
9.Bölüm "Öğreneceğimi Öğrendim"
10. Bölüm "Ufaklık"
11.Bölüm "Pamuk Prenses"
13. Bölüm "Eros ve Ok'u"
14. Bölüm "Demek Seni Delirtmeyi Başardım Ufaklık"
15. Bölüm "Hadi Güzelim Nefes Al!"
16. Bölüm "Sen Öyle San Güvercin!"
17. Bölüm "Sadece Bir Öpücük mü?"
18. Bölüm "Sen Onun İlkisin!"
19. Bölüm "Sen Benim En Zorlu Sınavımsın."
20. Bölüm "Güvercin Sana Emanet"
21. Bölüm "Ben Senin Neyin Oluyorum Güvercin?"
22. Bölüm "Sakın Beni Bir Daha Öpmeye Kalkma!"
23. Bölüm "Eymen Bozoklu'nun Sadizm Tutkusu"
24. Bölüm "Eymen Yağız Buluşması 1"
25. Bölüm "Eymen-Yağız Buluşması,Sürpriz Ziyaretçiler"
26. Bölüm "Fırtına Öncesi Sessizlik." Alıntı
26. Bölüm "Fırtına Öncesi sessizlik"
27. Bölüm "Sorgu Odası"
28. Bölüm "Sakın Yakalanma Güvercin!"
29. Bölüm. "Bazen aşk ilk görüşte insanın yüreğine düşer"
30. Bölüm "Ben de seni seviyorum Güvercin."
31.Bölüm "Sen Ömrümde Gördüğüm En Güzel Kadınsın Güvercin."
32. Bölüm "Sebebi Aşk Yağız, Sebebi Deli Sevda."
33. Bölüm "Ey Aşk Sen Nelere Kadirsin!"
"34. Bölüm "Korkuyorum Yağız, Çok Korkuyorum Sevgilim."
35. Bölüm "Mutfakta Aşk Başkadır."
36. Bölüm. "Lütfen Yağız, Gitme!"
37. Bölüm "Ne olur Aç Gözlerini Beni Böyle Ağlatma Sevgilim."
38. Bölüm "Sen Ağlamamı Hiç İstemezdin..."
Kısa Bir Ara
Alıntı 1
Alıntı 2
39. Bölüm "DESTUR!"
40. Bölüm "Bunu sana ödeteceğim Fahişe!"
41. Bölüm "Seni Hiç Bir Yere Bırakmam Güvercin."
42. Bölüm "Öpüşmemizi Ateşli Buldun Yani!"
DUYURU
ALINTI 1
ALINTI 2
43. Bölüm "Benden Uzak Durmanı Yasakliyorum!"
44. Bölüm "Bırak Bedenim Bulansın Tenine"
45. Bölüm. "Senin Bir Suçun Yok Güvercin!"
46. Bölüm. "Nefesimi Sevdiğim Adamın Dudaklarına Emanet Ettim"
47. Bölüm "Sen Onu Bile Hak etmiyorsun!"
48. Bölüm "İstediğin Yere Gitmekte Özgürsün!"
49. Bölüm "Bana O Evde Dokundu! Defalarca..."
50. Bölüm "Ne Demek Gitti Lan?"
51. Bölüm (1. Kısım) "Kıskançlık Damarı"
51. Bölüm (2. Kısım) "Vücudun Aklımın Karışmasına Sebep Oluyor."
52. Bölüm " Ağlamandan Nefret Ediyorum!"
53. Bölüm "Seni Deliler Gibi İstiyorum Güvercin! (+18)
Alıntı
54. Bölüm "Ukala Dümbeleği"
55. Bölüm "Kokusuna Bulandım..."
Lütfen okuyun!
56. Bölüm 1. kısım"Orospuluğun Lüzumu Yok!"
56. Bölüm 2. Kısım "Söz Vermişti, Gitmeyecekti!"
57.Bölüm "Durmak İstemiyorum"
58. Bölüm "Benimsin (+18)
59. Bölüm "Herşeyim..."
60. Bölüm "Sen Beni Öldüreceksin Kadın!"
Adsız Bölüm
61. Bölüm "Geçmişin izleri..."
62. Bölüm "Davet"
63. Bölüm "Eskiden De Olduğu Gibi Benimsin!"
64. Bölüm "Nehir Yok Demir! Eymen Onu Kaçırmış!
65. Bölüm "Tadın Güzelmiş. Daha Fazlasını Tatmak İçin Sabırsızlanıyorum"
66. Bölüm "Ruhum Dayanmaz..."
Duyuru
Ön Okuma
67. Bölüm: "Yüreği Yangın Yeri..."
68. Bölüm "Dünyalar Güzelim."
69. Bölüm "En Kıymetlim"
70. Bölüm "Ruhum Zangır Zangır Titriyor." Part 1
Ufak bir not!
71. bölüm
Açıklama

12. Bölüm "Senin Aklını Alacağım Eymen BOZOKLU"

45.1K 2K 250
By sibelgns

Öncelikle gecikme için özür dilerim arkadaşlar. Şehir dışındaydım ve tahminimden daha uzun süre kaldığımdan bölümü yükleyemedim. Her zamankinden biraz daha uzun bir bölümle bunu telafi ederim inşallah :)


Bölüm ithafım sevgili @ozz123 'e gelsin. Hikayeme yaptığı komik yorumlarla her daim yüzümü güldüren değerli arkadaşımın "TOPRAK ADAM" isimli kitabını okurken de büyük bir zevk alıyorum. Sadece toprak ve kum zemine çıplak ayakla bastığında görünebilen Özgür'ün ki biz ona sadece 'Toprak Adam' diyeceğiz değişik hikayesi zaman zaman bizi hüzünlendirirken zaman zaman da kahkahalara boğacak. Değişik bir kurgusu olan bu kitaba bir göz atmadan gitmeyin derim.


Yağız, soğuk akan fıskiyenin altında, gözlerini kapatmış az önce yaşananları düşünüyordu. Ona 'Ufaklık' dediği için kendinden geçen Nehir'in görüntüsü aklından gitmiyordu. Bir kelime, sadece bir kelime, nasıl olur da onun, bu denli tepki vermesini sağlayabiliyordu ki? Bu kız geçmişte neler yaşamıştı böyle... Kollarında ağlayan o ela gözler kendine geldiğinde, onu sarıp sarmalayıp içine sokmak istemişti. Birçok kez, o gözlerden süzülen yaşların sebebi olmuştu belki ama bu sefer, ne yaptıysa bilmeyerek yapmıştı. Bir kelime diye geçirdi içinden sadece bir kelime...

Soğuk suyun altında bir müddet daha durarak kendine gelmeye çalıştı. Bu kız neden bu kadar kafasını kurcalıyordu. Geçmişinde neler yaşadığı onu bu denli ilgilendirmemeliydi ama delicesine bir merak kanında dolaşıyor, bu güne kadar kardeşinden başka kimselerin dokunamadığı yüreğini sızlatıyordu.

"Eğer sana tüm bunların sebebini anlatırsam, beni yine de Eymen'e teslim edecek misin?" diye sormuştu ağlamaktan kızaran ela gözler. Umutla bir cevap beklemişti ama beklediği cevap gelmeyince vazgeçmişti. Umudun yerini hayal kırıklığı alırken Yağız'ın ağzından basit bir 'Hayır' kelimesi bile dökülememişti. Sinirle yumruğunu, fayans kaplı duvara geçirdi. Kendini rahatlatmak için aldığı soğuk duş bile, o gözlerdeki hayal kırıklığını aklından silemiyordu.

Belli ki Nehir'in Eymen'le kapanmamış bir hesabı vardı. Kafasını, akan suyun altından az önce yumrukladığı duvara koyup derin bir nefes alarak " Seni bu denli çaresiz bırakan şey ne?" diye fısıldadı kendi kendine. Biricik kardeşi öldüğü zaman, Eymen'in geçmişini araştırdığında yaklaşık on yıl önce babasının Nehir'in annesiyle evlendiğini ve Nehir'in annesinin ölümünden sonra, onu düşmanlarından uzak tutmak için kimselerin bilmediği bir yere sakladığını öğrenmişti. Yani sebebini bu olduğunu sanıyordu ve hiç garipsememişti, çünkü aynısını o da kardeşi Eylül için yapmıştı zamanında.

Büyük oteller zincirinin sahibi olmak zordu. İşlettiği kumarhanelerde gözü olan düşmanları vardı. Türkiye'nin sayılı iş adamlarından biriydi görünürde ama kimselerin bilmediği karanlık işlerleri de vardı elbet. Kumarhane yönetmek her babayiğidin harcı değildi. Eylül'ü, gelebilecek kötülüklerden korumak için birkaç yıl yurtdışına yerleştirmişti yerleştirmesine ama ilerleyen hastalığı buna izin vermemişti. Zaten, ailesinden ona kalan yeğane varlığıydı kardeşi. Aklına dolan kardeşinin görüntüsü, gözünden bir damla düşüp kalbi kadar soğuk olan su ile vücudundan süzüldü...

Hızla, suyu kapatıp banyodan çıktı. Asılı duran havluyu alıp beline sardı. Çekmeceden de küçük bir havlu alıp kısa saçlarının üstünden birkaç defa geçirip kirli sepetine fırlattı. Nehir'in çaresiz bakışları aklına geldikçe delirecek gibi oluyordu. Bu kızı bir ay boyunca izlemişti. İstese onu ilk bulduğu zaman yakalayıp kaçırabilirdi ama yapmamıştı. O zamanlar bile pek arkadaşı olmayan bu kızın, okuldan başka bir yerlere neden gitmediğini şimdi daha iyi anlıyordu. Korkuyordu...

Eymen ismini duyunca bile deli gibi korkuyordu. Dişlerini sıkarak gardıroptan çıkardığı kıyafetleri sinirle yatağa fırlattı. Anlat demişti kıza. Eymen'le alıp veremediği ne diye sormuştu ama cevap alamamıştı. Bir kelime bile, bu Yavru Güvercini sinir krizinin eşiğine getiriyorsa, acılarını anlatmak onu ne hale getirirdi düşünmek bile istemiyordu.

Bir kez daha kendine lanet etti Yağız. Utanmadan bir de onu Eymen'e vermekle tehdit etmişti. Başkalarının yaptıkları yetmezmiş gibi, kendi de kızın yaralarla kaplı yüreğinden, bir parça koparmıştı.

Bu saatten sonra bu Güvercini kimselere veremezdi... Vermezdi! Ancak, kırık kanatlarını onarmaya, yaralarını sarmaya çalışırdı eğer o izin verirse...

Onu ilk gördüğü andan beri, neden hem canını yakmak, hem de canının yakanları öldürmek istediğini kendine itiraf ederse her şey daha kolaylaşacaktı ama buna kendinin bile gücü yetmezdi. Demir biliyordu. En başından beri Yağız'ın Eymen'e kızı teslim etmeyeceğini biliyordu. Nehir'in onların konuşmalarını duyduktan sonra kendini kaybettiği zaman söylemişti ona.

" Bu kız çok yaralı kardeşim, sen bu kıza böyle bakarken değil onu Eymen'e vermek, kimselere bırakmazsın. Ama öyle kalın kafalısın ki bunu kendine itiraf etmeye bile korkuyorsun..."

Kardeşini kaybettiğinde bir daha kimseyi sevmeyeceğine dair kendine söz vermişti. Değer verdiği herkes bir bir toprağa karışmıştı. Annesi, babası, biricik kardeşi... Bir tek can dostu Demir, bir de kendi kalmıştı bu dünyada, başkası da olmayacaktı. Bir kez daha birini kaybetmeye dayanamazdı çünkü...

Yarın en kısa zamanda Nehir ile konuşacaktı. Kardeşinden kalan hisseleri başka bir şekilde almak için planlar yapabilirdi, ama artık o ela gözleri çaresiz bakarken görmek istemiyordu. Kendini yatağa attığında burnuna dolan kızın kokusunu ciğerlerinin en derinlerine kadar soludu. Nehir'in kokusu yastığına, yorganına, yatağın her yerine sinmişti. Daha önce hayatına giren kadınların teninin kokusu umurunda olmazken, bu Güvercinin kokusu kendinden geçmesine yetiyordu... Titreyen telefonun komodinde çıkarttığı sesle yerinden sıçradı.

Telefonda gördüğü isim canını sıkmıştı. "Bu kadına kaç defa daha bittiğini söylemem gerek" diye mırıldandı telefonu eline alırken.

"Ne var Zeynep, ne istiyorsun gecenin bir yarısı?" Bıkkın bir nefes vererek telefonun diğer ucundaki kadının yalvarışlarını dinledi.

"Sana hiçbir zaman söz vermedim. Sadece gereksinimlerimizi karşılamak için bir araya geldiğimizi biliyordun. Sen güç istedin, ben de yanımda gezdireceğim bir kadın."

"Sana hesap mı vereceğim lan" diye kükredi. "En başından beri sana açık oldum. Seni gerçekleştiremeyeceğim vaatlerle kandırmadım. Bu işin bir gün biteceğini biliyordun. Düş yakamdan Zeynep. Sana karşı beslediğim iyi duyguları da öldürme."

Bir müddet karşısındaki kadının ağlayışlarını, yalvarmalarını tepkisizce dinledi. Eğer eskiden kardeşinin arkadaşı olmasaydı çoktan yakasından düşürmüş olurdu Zeynep'i ama Eylül'ünün hatırı vardı işte.

"Kalbini iyice kırdırtmadan kapat şu telefonu bir daha da rahatsız etme."

Telefonu sinirle yatağa fırlattı. Bu işe girdiğinde koparmıştı aralarındaki bağı. O ela gözleri ilk gördüğünün akşamı ayrılmıştı Zeynep'ten. Her ne kadar bu ilişkiyi, kimsenin bu işe ayak bağı olmamasını istediği için bitirdiğine kendine inandırsa da işin aslının böyle olmadığını, derinlerine hapsettiği iç sesi biliyordu.

Oda da birkaç tur atıp dolaştı. Aklı yan oda da uyuyan kalbi kırık Güvercindeydi. Ağlatmıştı onu yine. Ona söz vermesine rağmen dayanamamış, odasına girip birkaç dakika ağlamaktan kızarmış yüzünü izlemişti. Yorganın altında pır pır atan kalbinin sesine inat, uyumuş numarası yapmıştı Güvercin. Söz verdiği gibi bir daha da gitmemişti yanına. Aradan bir saat bile geçmemişti ama daha fazla dayanamayacaktı. Yarını beklemek istemiyordu. Bir an evvel konuşmalıydı Nehir ile. Onu Eymen'e vermeyeceğini hatta istediği kadar onu bu adamdan koruyacağını söylemeliydi.

Kafasındaki karmaşaya bir son vererek usulca çıktı odadan. Kızın uyuduğu odanın kapısına geldiğinde bir müddet bekledi. Yavaşça kolu çevirip içeri girdi. Yüzüne çarpan soğuk rüzgarı hissedince neler olduğunu anlamak için ışığın düğmesine bastığında gördüğü manzara bütün sinirlerinin gerilmesine sebep olmuştu. Odada, açık camda uçuşan perdeden başka, bir şey yoktu.

İçinden okkalı bir küfür ederek hızla cama yöneldi. Camadan dışarı baktığında, kopan fırtına haricinde hiç bir şey görünmüyordu.

"Sana bir daha kaçmayı deneme demiştim" diye bağırdı Yağız, odasına gidip üstüne montunu geçirirken. Hızla merdivenlerden aşağı indi ve kilerdeki el fenerini çıkardı. Bu kız, bu fırtınada nereye gitmişti en ufak bir fikri bile yoktu. Ormanı ne kadar iyi bilse de kısa bir sürede Nehir'i bulması imkânsızdı. Ayağına geçirdiği botlarını bağlamadan dış kapıdan fırladı.

Böyle bir işe giriştiği için Nehir'i öldürebilirdi tabi onu sağ salim bulabilirse. Ormanın derinlerine girdiğinde olan gücü ile bağırarak kızı aramaya başlamıştı. Gecenin bir yarısı kurda kuşa yem olmasa bile, soğukla nasıl baş edeceğini düşünüyordu bir yandan Nehir'in adını seslenirken...

Ne zaman kaçmıştı acaba. "Kahretsin" diye bağırdı yerdeki ağaç parçasına tekmesini geçirirken. Yaklaşık bir saati aşkındır her yerde Nehir'i aramış ama bulamamıştı. Saçlarından yüzüne süzülen yağmur damlalarını boştaki eliyle uzaklaştırırken, umudunu yitirmemişti. Soğuk rüzgârın esintisi yüzünü bıçak gibi kesiyordu. "Neredesin Güvercin?" diye geçirdi içinden. Onu bulmadan bu gece bu ormandan ayrılmayacaktı. Bir ara yerde ayak izlerine rastlamıştı ama yağan yağmur, takip ettiği izlerin zamanla silinmesine sebep olmuştu. Tamamen içgüdüsel hareket ediyordu. Nehir'i dinleyip bu gece onu yalnız bıraktığı için, kendiyle kavga ederken işittiği gök gürlemesi canını daha da sıktı.

Ardı ardına çakan şimşeklerle birlikte gelen yıldırım toprağa düşerken sanki bir çığlık gelmişti kulağına. Heyecandan yerinden çıkarcasına atan kalbinde, umut kırıntıları yeşermişti bir anda. Avazı çıktığı kadar bağırdı.

"Nehir!"

Bir müddet etrafa arayan gözlerle bakıp dolandı. İkinci bir çığlık sesi de gelince az önce duyduğunun onun sesi olduğuna emin olmuştu.

"Nehir neredesin ses ver!" sesin geldiği yöne doğru koşmaya çalışırken ağaç dalları kollarını kesse de umurunda değildi. İçindeki umuda tutunup tekrar bağırdı.

"Hadi ama Güvercin çığlığını duydum, buralarda olduğunu biliyorum."

Elindeki feneri sağa sola çevirip etrafa dikkatlice baktı ama hala bir şey bulamamıştı. Nefes nefese kalmıştı. Bir ağacın dibinde soluklanmak için ara verdiğinde genç kızın belli belirsiz sesini duyar gibi oldu.

"Yağız..." demişti. Allah bilir ne haldeydi. Sıkılan dişleriyle elindeki feneri çevresinde gezdirirken yerde gördüğü bedenle soluğu kesildi. Hiç düşünmeden koşmaya başladı. Yaklaştıkça işittiği, ağlama seslerine bir kez daha lanet etti.

"Allah'ım ne olur iyi olsun" diye içinden yalvarırken, yerde yatan kızın görüntüsü içini parçalamıştı. Soğuktan titreyen bedeniyle top gibi büzülmüş, bir şeyler sayıklıyordu. "Buldum seni Güvercin." dedi Allah'a şükreder gibi.

Elindeki feneri kenara koyup, Nehir'in bedenini kucağına aldı. Sırılsıklam olmuş bedeni, kaskatı kesilmişti. Yağız, kucağındaki kız ile birlikte kat ettiği yolları koşar adım dönmeye başladı.

"Güvercin iyi misin? Bir şeyler söyle lütfen." diye yalvarırcasına kulağına fısıldarken, dikkatlice ilerlemeye çalışıyordu.

Eve geldiğinde hızla Nehir'i odaya çıkarttı. Yavaşça yatağa bıraktı. Vücudunun titremesi hiç durmamıştı. Ellini kızın yüzüne uzattığında eline gelen sıcaklıkla dehşete düştü.

"Kahretsin yanıyorsun sen."

Hemen Nehir'in üstündekileri çıkarmaya başladı. Üstü başı çamur içinde kalmıştı. Kızın yüzüne yapışmış saçlarını okşarcasına geri itti. Pantolonunu çıkartırken ufak bir inleme döküldü kızın ağzından.

"Bir yerin mi acıyor Güvercin, lütfen konuş benimle." Cevap alamayacağını bile bile sormuştu Yağız. Düşündüğü gibi de oldu. Kesik kesik inlemeler dışında başka bir ses çıkmıyordu kızın ağzından.

Kollarındaki bu savunmasız kuşu iyileştirmek için elinden geleni yapacaktı. Pantolon tamamen çıkardığında sol ayak bileğindeki şişlik gözüne çarptı. Demek ayağını burkmuştu.

"Bununla sonra ilgileneceğiz. Öncelikle ateşini düşürmem lazım." diye kendi kendiyle konuşurken bir yandan da ayak bileğini yavaşça okşamıştı. Yatağa oturdu. Nehir'i otur vaziyete getirip göğsüne dayadı. Hala vücudu titriyordu. Sırılsıklam olan kazağı yavaşça çıkardığında gördüğü manzara ile dehşete düştü. Ne yapacağını unutmuş, Nehir'in bedenindeki kesiklere bakıyordu. Parmaklarını farkında olmadan, göğsünden boynuna doğru uzanan izlerin üstüne koyup zarar vermekten korkar gibi okşadı.

"Sana bunları kim yaptı... Nasıl yapabildi Güvercin?" Boğazından kelimeler zorlukla çıkıp bir cümle oluşturmuştu.

Daha önce sırtındaki birkaç kesik izini görmüştü ama bir kaza geçirdiğini düşünmüştü nedense. Şok içinde bakakaldığı bu bedenin üzerindeki izler, bir kazada oluşamayacak kadar muntazam duruyorlardı. Kollarındaki yavrunun titremesi artarken sayıklamaları da arttı.

"Üş....Üşş..."

Yağız kızın ne söylediğini anlamak için kulağını iyice kızın dudaklarına yaklaştırmıştı ama kesik kesik söylediği kelimelerden bir şey anlaşılacak gibi değildi.

"Üşüyorum, ço... soğ..." Duyduğu cümleyle kollarındaki kızı yavaşça yatağa bıraktı.

"Biraz daha Güvercin, biraz daha dayan." Gördüğü bu kesiklerin hesabını sonra soracaktı. Önce pır pır atan bu yaralı kalbi iyileştirmeliydi.

Hemen üstündeki montu yere fırlatıp, Nehir'i kucakladığı gibi banyoya götürdü. Belli belirsiz bir şeyler sayıklasa da bilinci hala yerinde değildi. Nehir'i jakuziye oturtup fıskiyeden akan suyun derecesini ayarladı. Üstündekileri çıkarmaya yeltenmeden öylece kendini jakuziye attı. Baygın yatan kızın arkasına geçerek onu bacaklarının arasına yerleştirip sırtını da göğsüne dayadı. Bir yandan akan suyu usulca kızın her yerine gelecek şekilde gezdiriyordu. Bedenine değen su ile yüzünü buruşturan Nehir daha da sokuldu Yağız'a. Sıcak bir beden istiyordu ama ateşinin düşmesi için ılık bir duş alması gerekliydi.

Yaklaşık yarım saat kadar suyun altında kaldıktan sonra, Nehir'i bir havluya sarıp yatağa yatırdı. Kendi üstündeki ıslak kıyafetleri de bir çırpıda çıkartıp kuru bir şeyler giydi. Yatakta yatan masum beden, üstündeki havluya sarınmış tir tir titriyordu. Nehir'in yanına oturup yüzünü okşadı.

"Sana bir şey olmasına izin vermem" diye fısıldadı kızın kulağına.

Oturduğu yerden kalkarak odadan çıktı. Merdivenleri ikişer ikişer inerek mutfağa girdi. İlaç dolabını açıp ateş düşürücü bir şeyler aradı. Tam ümidini kesmişken gözüne çarpan ilaçla birlikte bir bardak suyu da alıp koşar adım yukarı çıktı.

Havluya iyice sarınmış masum, bir o kadar da çaresiz kızı görünce sol tarafında oluşan sızı, canını sıkmıştı. Yavaşça yanına oturup kızı doğrulttu. Artık eskisi kadar titreme nöbeti geçirmiyordu. Eliyle zorlayarak açtığı ağzına, ilacı koyup su ile yutmasını sağladı. Bir kaç defa istemsizce öksürerek ilacı yutmayı zorlaştırsa da sonunda içirmeyi başarmıştı.

Çaresizce kucağında kıvrılan bu güvercini bir an evvel iyileştirmeliydi. Hastaneye gidecek zamanları yoktu. Yollarda onu heba edemezdi.

Kızın sarındığı havluyu usulca çektiğinde Nehir bu durumdan duyduğu rahatsızlıkla inledi.

"Lü...lütf... üşüy..."

"Biliyorum güvercin üşüyorsun ama seni giydirmemiz gerek. Yoksa zatüre olacaksın." Dedi bir yandan onu itina ile kurularken.

Üstündeki ıslak iç çamaşırlarını da çıkarmak zorundaydı. Yavaşça, sayıklayan kızı yatağa bırakıp gardıroptan kendine ait bir tişört ve boxer çıkarttı. Nehir'in bedenini, göğsüne dayadıktan sonra yavaşça sırtındaki sütyenin kopçasını açtı.

"Ha... Hayır..." diye huysuzca itiraz etmeye çalışsa da Yağız hiç birini dikkate almadı.

"Bunu yapmak zorundayım Güvercin, ne olur bana zorluk çıkartma." diyerek kızın kollarındaki askıları da indirip bakmadan çıkarttı. Getirdiği tişörtü hızla üstüne giydirirken kalbinin neden bu kadar hızlı attığına anlam veremiyordu. Üstelik kıza bakmamıştı bile. Anlından süzülen teri elinin tersiyle silip, tişörtü aşağı çekerek kızın dizlerine kadar inmesini sağladı. Bir parça bir şeydi zaten. Tişört elbise gibi olmuştu. Derin bir nefes alıp ellerini tişörtün altından geçirdi. Islak külotu da usulca bacaklarından çekip çıkarttı. Boxerlarından birini de yine bakmadan giydirdiğinde tuttuğu nefesini bir çırpıda verdi.

Kırk yıl düşünse bir kadını soymanın, işkence haline gelebileceği aklına gelmezdi. Nehir bacaklarını karnına çekmiş, ellerini de bacaklarının arasına sıkıştırarak ter top olmuştu. Üşüdüğünü biliyordu ama ateşinin düşmesi için örtünmemesi gerekiyordu. Elini kızın başına götürüp ateşinin ne halde olduğuna baktı. Hala sıcaktı. İlacın etkisini göstermesi en az yarım saati alır diye düşündü.

Gözleri kızın ayak bileğine gitmişti. "Kahretsin nasıl unuttum." Diye söylenerek odadan hızla çıktı. İlaç dolabından eline geçirdiği merhemi alıp tekrar odaya geldi. Şişmiş olan ayak bileğini tuttuğunda kız acıyla inledi. Eline sıktığı merhemi parmaklarıyla ısıttıktan sonra kızın bileğine tüy gibi dokunuşlarla masaj yaptı. Başta biraz huysuzlansa da sonrasında tepkisiz kalmıştı. Yağız'ın eli kızın incecik ayak bileğinde gidip gelirken aklında beliren Eymen'in suratını darmadağın etmek istedi.

"Sana bu yaptıklarını ödetmezsem bana da Yağız KARAYEL demesinler orospu çocuğu" diye kendi kendine söylendi. Onun da sırası gelecekti ama önce bu Güvercini iyileştirmeliydi.

Banyoya girip ellerini yıkadıktan sonra, telaşla nereye attığını bilmediği telefonu aradı. Eve gelince cebindeki telefonu bir yerlere fırlatmıştı ama nereye? Yatağın altında duran telefonu görür görmez onu yerden aldı. Hızla çevirdiği numaranın çalarken içinden Demir'in telefonu duyması için dua ediyordu. Tam umudunu kesmişken kulağına gelen sesle derin bir oh çekti.

"Söyle abi."

"Nerdesin kardeşim?"

"Evdeyim, bir şey mi oldu?" diye sordu Demir endişeli sesle telefonun bir ucundan.

"Hemen bir doktor bulup buraya gelmen gerek."

" Güv... Nehir'e bir şey mi yaptın yoksa?"

"Ben ne yapacağım lan Nehir'e sinirlendirme beni. Gece, ben odadayken kaçmış. Ormanda buldum sırılsıklam. Ayağını da burkmuş zannedersem. Neyse ne. Lan bende oturmuş anlatıyorum. Hemen bir doktor bulup yola çık. Kızın yüksek ateşi var. Ben ilaç verdim ama pek fayda etmedi. Doktora ne lazımsa aldırt. Elini çabuk tut Demir."

"Tamam kardeşim ben hemen çıkıyorum. Yalnız bugün Kadir'i görmeye hastaneye gittikten sonra, eve gelirken birleri tarafından takip edildim. Muhtemelen pusuda bekliyorlard..." Demir sözünü tamamlayamadan işittiği Yağız'ın kükremesiyle telefonu kulağından uzaklaştırmak zorunda kaldı.

"Beklesinler ulan. Ben hepsinin anasını teker teker sikecem zaten. Ha şimdi ha da sonra. Sen doktoru al gel."

"Tamam gelince konuşuruz."deyip telefonu kapattığında Demir hızla yataktan kalkarak üstünü giyindi. Uzun süredir Yağız'ı bu kadar endişeli ve sinirli görmemişti.

"Ah Nehir Kız, daha ne yapacaksın bu adama bakalım..."

Yağız elindeki telefonu sinirle komodinin üstüne bıraktı. Ah şu an o şerefsiz burada olacaktı ki diye içinden geçirirken Nehir'in belli belirsiz çıkan sesini işitti. Hızla kızın yanına gittiğinde iyice büzülerek titrediğini gördü. Bir şeyler sayıklıyordu. Anlında boncuk boncuk birikmiş olan teri avucunun içiyle okşarcasına sildi. Kocaman ellerini kızın minicik yüzünde güven verircesine gezdiriyordu. Hala ateşi vardı. İki elini de kızın yanaklarına koyarak bir müddet kızın kızarmış yüzünü inceledi. Uzun kirpikleri gözünden akan belli belirsiz yaşlarla ıslanmıştı. Şekilli kaşları, gördüğü rüyanın etkisiyle çatılırken, dudaklarından çıkan seslerden acı çektiği belli oluyordu.

Yağız ellerini kızın ıslak saçlarına götürdüğünde usulca okşayarak onu sakinleştirmeye çalıştı. Aniden kızın vücudunun kasılmasıyla diğer elini de Nehir'in omzuna koyup sıvazlamaya başladı.

"Bırak... Bırak beni... dokunma..." diye sayıklarken Yağız'ın vücudu da gerilmişti. Yavaşça kızın üstünden ellerini çekti.

Nehir kafasını sağa sola doğru durmadan hareket ettirirken boğazından kopan çığlıkla Yağız ne yapacağını bilememişti. Nehir'in gözyaşları hıçkırıklarına karışırken, ağzından çaresizce çıkan kelimeler Yağız'ın daha da canını yakmıştı.

"Yalvarırım yapma artık... Çok... Çok acıyor..."

Kızın yalvarışlarını duyduğunda kaskatı olan vücudu kor alevler gibi yanarken, bu yavru Güvercini incitenleri tek tek bulup öteki dünyaya göndereceğine dair yeminler ediyordu. Tekrar Nehir'in başını okşayıp onu teselli etmeye çalıştı.

"Şiiit korkma Güvercin. Kimseler sana bir şey yapamaz. Artık ben varım..."

Yağız, kızın yanına tamamen uzanıp onu kollarının arasına aldı. Elleriyle başını okşarken dudaklarını da kızın anlına bastırmıştı. Burnuna dolan kokuyla derin nefesler alırken Nehir'in gevşeyen kaslarını bir bir hissediyordu. Solukları düzene girmiş, Yağız'a iyice sokulmuştu.

Yağız bedenine yorgan misali sarılmış olan küçük bedenden yavaşça uzaklaşıp ayağa kalkmaya yeltendiğinde, Nehir ona daha da sıkı sarıldı.

"Lütfen, üşüyo..."

Elini kızın anlına koyduğunda hala ateşler içinde yandığını fark etti. Her ne kadar istemese de kızın kollarını göğsünden çekerek doğruldu. Nehir huysuzca kımıldayıp kolunu tekrar uzattığında boşluğa denk gelen dokunuşuyla yüzünü buruşturup titremeye başlamıştı. Hızla telefona uzanıp Demir'i aradı. İşittiği telesekreterin sesiyle sinirlenip telefonu yere fırlattı.

Nerde kalmıştı bu adam. En önemlisi de niye telefonu kapalıydı. Gözü parçalara ayrılmış telefona gitti. Artık Demir arasa da ona ulaşamayacaktı.

"Allah kahretsin."diye söylendi telefon parçalarını birleştirmeye çalışırken. Olmadı... Telefon çalışmadı... Bir kez daha yaptığı bu hata için kendine küfür ederek mutfağa gitti. Hızla açtığı çekmecelerde aradığı şeyi bulduğunda bir kaba soğuk su doldurmaya başladı. Az önce bulduğu sirkeyi suya döktüğünde temiz bir bez alarak yukarı çıktı. Nehir iyice dağılmış görünüyordu. Tekrar belli belirsiz sayıklamaya başlamıştı. Bezi birkaç parçaya ayırıp sirkeli suya soktu. Sıktığı bez parçalarını Nehir'in anlına ve kollarının eklem yerlerine tek tek koyup soğuk kompres yaptı. Aklına başka çare gelmiyordu. Birkaç defa daha bezleri yenileyip koyduğunda, iyice ümitsizliğe kapılmaya başlamıştı. Demirle konuşmasından beri aradan neredeyse iki buçuk saat geçmişti. Çoktan burada olması gerekirdi. Acaba yolda bir şey mi olmuştu. Yarım saate kadar gelmezse daha fazla beklemeden Nehir'i bir hastaneye götürecekti.

"Keşke en başında götürseydim" diye iç geçirdi. Kolundaki bezleri alıp tekrar soğuk suya koyarken, kızın omuzlarından dirseklerine kadar uzanan kesikleri görmezden gelmeye çalışıyordu. Akıllı adammış bunları yapan. Bileklerine kadar inmemiş gözükmesin diye düşündü.

"Ama ben senin aklını alacağım Eymen Bozoklu. Eğer bunlar senin eserinse seni bağırta bağırta gebertmezsem en adi şerefsiz olayım." Kelimeler sıkılı dişlerinin arasından kayıp gitmişti. Aşağıdan gelen kapı sesiyle hızla yerinden kalktı. Silahını alıp usulca merdivenlere gelerek aşağıya doğru kafasını uzattı. Elindeki silahı doğrultarak dikkatlice merdivenlerden inmeye başladığında açılan kapıdan giren silueti görünce rahat bir nefes almıştı. Demir'in yüzünü tamamen gördüğünde çatılan kaşlarıyla hızla yanına gitti.

"Kaşına ne oldu oğlum." diye sordu. Bir yandan da içeri girmek için kapıda bekleyen adamı süzüyordu.

"Sonra anlatırım abi. Sen doktoru bir an evvel Nehir'in yanına götür. Ben arabadan ilaçları alıp geleceğim."

Yağız doktorun kolundan sıkıca tutarak içeri çekti. "Girmek için davet mi bekliyorsun doktor?" Adam tereddüt ederek içeri girdi.

"Hastamız ne... nerede?"

Yağız kekeleyen adama gözünün ucuyla bakıp yukarı katı işaret etti. Yolda neler yaşandıysa etkisini hala atlatamamış gibi görünüyordu.

"Bu taraftan, beni takip edin lütfen."

Altmışlı yaşlarında olduğunu tahmin ettiği doktoru, Yağız nazikçe yönlendirerek yukarı çıkardı. Belli ki adam korkmuştu. Daha da korkutup şoka sokmak istemiyordu. Ona çok ihtiyaçları vardı.

"Kapıyı açıp yatakta yatan kızı işaret ettiğinde, doktorun yüzündeki korku ifadesi gitmiş yerini profesyonelce bakan gözler almıştı. Kendinden emin bir şekilde kızın yanına gidip elleriyle kabaca ateşine baktı.

"Ne kadar zamandır bu durumda?" Bir yandan da çantasını açıp çıkardığı termometreyi kızın ağzına sokmuştu.

"Yaklaşık üç saattir." Dedi, Yağız doktorun ustaca sergilediği hareketleri izlerken. Doktor termometreyi kızın ağzından çıkartıp göstergesine baktı.

" Kırk derece." dedi çantasından bir şeyler almak için uzanırken bir yandan da sorular soruyordu. "İlaç verdiniz mi? Ateşi daha önce kaç dereceydi?"

Yağız doktorun elindeki iğneyi görünce ister istemez gerildi. "Derece olmadığı için ateşini ölçemedim ama genelde vücudu bu sıcaklıktaydı. Birde Ilık duş yaptırdım." Komodinde duran ilacı alıp doktora uzatarak "Ateşini düşürmesi için bu ilacı verdim." dedi dişlerinin arasından. Hala doktorun elindeki şırıngaya bakıyordu. Doktor şırıngayı kenara koyup boynuna astığı stetoskobu kulağına götürdü.

O sırada kapıda beliren Demir'in görüntüsüyle Yağız kafasını ona çevirdi. Elindeki eczane torbasını bir kenara koyarken Demir, Yağız'a güven verircesine baktı. "Her şey yolunda kardeşim. Gelen giden yok, merak etme" diye fısıldadı kulağına. Yağız, doktorun, kızın tişörtünü kaldırmaya çalıştığını gördüğünde Demirden uzaklaşıp hızla yatağın yanına gitti.

"Ben yardım edeyim" deyip ter top olmuş kızı doğrultarak yavaşça tişörtünü kaldırdı. Ortaya çıkan manzara ile doktor da ne yapacağını şaşırıp bakakalmıştı.

Bir ressamın fırça darbeleriyle tuvalinde oluşturduğu, pürüzlü bir yağlı boya resmi gibiydi Güvercinin kesikleri. Kırmızı, mor ve ten renginin her tonu kullanılarak oluşturulmuş bu kıymetli eseri izlerken bir kez daha canı yanmıştı.

"İşini yap doktor!" dedi kollarındaki ki kızı şefkatle tutarken.

Doktor bir an girdiği transtan çıkarak elindeki stetoskobu kızın sırtına dayayıp nefes alış verişlerini dinledi. Yağız'ın gözü, yumruklarını sıkarak onları izleyen Demir'e kaydığında, onun da en az kendi kadar öfkelendiğini biliyordu.

Kızın sırtındaki kesik izlerini gördüğünde; nasıl bir psikopatın bu izleri yapabileceğini düşündü Demir. Sinirle sıktığı yumruklarını bir yerlere indirmemek için kendini zor tutuyordu. Bu kızı gerçekten sevmişti. Bir ay önce onu izlemeye başladıklarında arkadaşının da ona bakışlarını yakalamıştı. Yağız da en az kendi kadar bu kızdan hoşlanıyordu. Hatta daha da fazla...

Kızı kaçırdıktan sonra, her ne kadar inkâr etse de Yağız'ın onu kimselere veremeyeceğini biliyordu. Şimdi, kollarındaki kızı itina ile tutan adama baktığında bastırmaya çalıştığı öfkesini de görebiliyordu. Bu saatten sonra değil onu Eymen'e vermek gözünün önünden bile ayırmayacağına emindi. Arkadaşını iyi tanıyordu.

Herkesin bildiği 'Karayel' Oteller zincirinin sahibi Yağız KARAYEL, beyefendi kişiliği ile basında boy gösterirken, perdelediği karanlık yüzünü düşmanları çok iyi bilirdi. Nehir'e bunları yapan pisliğin yerinde olmak istemezdim diye geçirdi içinden, kimse istemezdi... Bunu yapanı bulduğunda bu zevki sadece Yağız'a yaşatmayacaktı kendi de hırsını alan kadar o pislikten acısını çıkaracaktı. Yağız'ın sinirli sesini işittiğinde daldığı düşüncelerini bir kenara iterek gözlerini yatağa doğru çevirdi. Yağız doktorun elini tutmuş, sert yüz ifadesiyle bir şeyler soruyordu.

"Sana soruyorum be adam o iğnenin içinde ne var?" Avucundaki bileği daha da sıktı. Gözlerinin içine yalvarırcasına bakan bu adamdan bir cevap bekliyordu.

"Hem, asitominofen (parasetamol), hem de ibuprofen kombinasyonunu içeren bir çözelti var." dedi doktor bir çırpıda, korku dolu gözlerle Yağız'a bakarken.

"Anlayacağımız dilden konuş doktor." Yağız'ın iyice gerildiğini gören Demir hemen yanlarına giderek ortamı sakinleştirmeye çalıştı.

"Sakin ol kardeşim. Ahmet Bey bizim Kadir'in yakın bir tanıdığı. Ona güvenebiliriz. Ben zaten yanlış bir şey yapmaya kalkarsa kendisine neler yapabileceğimizin özetini anlattım yolda." Konuşurken bir yandan da doktorun gözlerinin içine bakmıştı.

Yağız, Demir'in sözleriyle gerginliğini üstünden atsa da tamamen kendini sakinleştirmekte zorluk çekiyordu. Bu Güvercin iyileşene kadar da siniri geçmeyecekti anlaşılan.

"Madem Demir ile gerekli konuşmayı yaptınız, şimdi söyle bakalım o şırınganın içinde ne var?"

Demir sinirle, sesli bir şekilde güldü. Yağız takmıştı ilaca. Taktım mı da takardı. Cevabını almadan o iğneyi vurdurmayacağını biliyordu.

"Sende konuş artık be doktor. Yoksa kız havale geçirecek burada."

"Az önce saydığım etken maddelerle yüksek ateşi düşürmek ve ateşin tekrar yükselmesini engellemek için hazırlanmış bir ilaç. Bu iğneden sonra eczaneden aldığımız bu etken maddeleri içeren tabletleri de her dört saatte bir içecek. Yan etkilerine gelirsek; herkes de görülmemekle birlikte bulantı, kusma, ishal ya da kabızlık yapabilir."

Yağız, doktorun dediklerini büyük bir dikkatle dinlerken bir yandan da istemsizce kızın saçlarını okşuyordu. " Tamam o zaman. Şimdi iğneyi yapabilirsin ama kıza bir şey olursa seni, nerede olursan ol bulur, bunun hesabını sorarım bilmiş ol."

"Dediğim gibi yan etk..."

"Onu bunu bilmem." dedi Yağız doktorun sözünü keserek. "Bu kıza bir şey olmayacak. Yan etki falan anlamam. Hadi elini çabuk tut." diye azarladı. Kucağındaki kızı yavaşça yan çevirip tişörtünü çekerken Demir'in sesini işitti.

"Ben, etrafı tekrar bir kolaçan edip geleyim." diyerek odadan çıktı. Demir, Yağız'ın rahatsız olacağını bildiğinden iğne yapılırken orada durmak istememişti.

Yağız kıza şort gibi gelen boxerini de kalçasından usulca çekip iğnenin vurulacağı yeri açtı. Doktor pamuğa döktüğü sıvıyı kızın kalçasına sürmeden. Kaşları çatılan adama bakarak konuştu.

"Bu da alkol." dedi elindeki sıvıyı pamuğa dökerken. "İğne yapılacak bölgedeki mikropları öldürmek için sürülür." Yaptığı açıklamadan sonra Yağız'ın da onayını alıp kızın kalçasını biraz daha açarak alkollü pamuk ile temizleyip iğneyi vurdu.

Yağız, kızın buruşan yüzünü gördüğünde dişlerini sıkmadan edememişti. Teselli eder gibi yavaşça kızın yüzünde ellerini gezdirdi. "Tamam güzelim geçti. İyi olacaksın..."

Doktor iğneyi kızın kalçasından çıkartıp iğnenin girdiği yeri pamukla bastırırken bir yandan da çantadan aldığı yuvarlak küçük yara bandını açıyordu. Pamuğu çekip çöpe attı. Yara bandını yapıştırmadan önce kendine dikkatle bakan adama açıklama yapmak için ağzını açtı.

"Bu da yar..."

"Yara bandının ne işe yaradığını biliyoruz doktor. Açıklamaya gerek yok."

Doktor adamın endişesini anlıyordu ama işine karışılmasından da pek haz etmiyordu. Yara bandını yapıştırdıktan sonra sakince konuşmaya başladı.

"Demir Bey'in aldığı ilaçların üzerinde hangi aralıklarla içileceği yazıyor. Tahmini olarak yarım saate kadar ateşi düşmeye başlar. Soğuk algınlığı için de bir şeyler aldık. Bunları da hemen içmeye başlasın. Tüm bunların sonunda bir saate kadar bir ilerleme olmazsa hemen bir hastaneye yatırılması gerekir. Acil bir durum olursa telefonum Demir Bey'de var. İstediğiniz saatte arayabilirsiniz. İlaçların etkisiyle bir müddet uyuyacaktır."

Doktoru dikkatle dinleyen Yağız, onun her söylediğini kafasını sallayarak onayladı.

"Bir de ayağında şişkinlik varmış sanırım Demir Bey öyle söylemişti."

Yağız, tamamen kızın ateşine odaklandığından ayağı aklından çıkmıştı. Nehir'in sol ayağını doktora gösterirken acıtmamak için dokunmak istememişti. Doktor, dikkatlice incelediği ayak bileğinin üzerinde ellerini gezdirdi. Birkaç yerini bastırırken Yağız, Nehir'in yüzünün aldığı ifadeden canının yandığını görse de dişlerini sıkmaktan başka bir şey yapmamıştı.

Ahmet Bey kızın ayak bileğini usulca yatağa bırakırken Yağız'a döndü. "Kırık ya da çatlak olduğunu düşünmüyorum. Ufak bir burkulma yalnızca ama yine de Nehir Hanım iyileştiğinde bir film çektirin mutlaka. Eczaneden aldığımız merhem, sabah akşam bastırmadan nazikçe sürecek. Zaten içeceği ilaçların ağrı kesici özelliği olduğundan etkilerini göstermeye başlayınca daha az acı hissedecektir. Ani hareketler yapıp ayağını zorlamasın." Konuşurken bir yandan da çantasını topluyordu.

"Her şey için çok teşekkür ederiz doktor. Kaba davranışlarımın da kusura bakmayın. Sinirlerim biraz gergin." dedi Yağız adama sert davrandığını biliyordu ama kendine hakim olamamıştı. Odadan çıkarken cebine attığı elini hızla tutan elin sahibine bakınca bir anda sinirden parlayan gözleri adamın söyledikleriyle yumuşamıştı.

"Lütfen! Bunu para için yapmadım. Kadir'i oğlum gibi severim. Size de yardım edebildiysem ne mutlu bana." Hafifçe tebessüm ederken gözlerinin kenarında oluşan kırışıklıklarla Yağız'a bakarak tuttuğu elini bıraktı.

Yağız'ın aklına adama az önce sergilediği davranışlar gelince kendine kızmadan edemedi. Her daim temkinli olmak durumundaydı. Bazen, yanlış insanlara yanlış hareketler de yapabiliyordu. Çekingen bakışlarla kendisine bakan adamın omzuna eliyle vurup sırtını sıvazladı.

"Madem Kadir'i oğlun gibi seviyorsun, bundan sonra beni de oğlun kabul et. Affet baba." dedi."Estağfurullah oğlum o nasıl söz. Olur böyle şeyler. O kıza nasıl değer verdiğin gözlerinden anlaşılıyor. Sadece biraz çabuk sinirleniyorsun. Ah bu zamane gençleri... Kadir de böyley..." deyip cümlesini bitirmeden merdivenlerden inmeye başladı.

Yağız, adamın üzgün bakışlarından Kadir'i ne kadar sevdiğini anlamıştı. Kapıya geldiğinde Demir de oturduğu koltuktan kalkıp yanlarına geldi. Yağız teselli edercesine yaşlı doktora sarılıp sırtını sıvazladı.

"Kadir güçlü çocuktur. Bir an evvel ayağa kalkacaktır eminim. Sen doktorsun baba, bunu benden iyi bilmen lazım." dedi.

Kadir'in yaralarının ağır olduğunu biliyordu. Kendine gelmişti ama bacağına isabet eden kurşun ciddi hasarlar bırakmıştı. Demir; eskisi gibi yürüyüp yürümeyeceği ameliyattan sonra belli olacak demişti telefonda.

"İnşallah evladım. Ben gideyim artık."

Demir kapıya doğru uzanıp "Ben seni bırakayım." dedi.

Kapıdan çıkarken Yağız'a dönüp "İstediğin bir şey var mı abi?" diye sordu.

"Yeni bir telefon al bana kardeşim. Çabuk kırılmayacak bir şey olsun." diye cevapladı. "Hadi Allah'a emanet olun."

Giden arabanın arkasından kapıyı kilitleyip, pencereleri kontrol etti. Doğmaya başlayan güneş ortalığı aydınlatırken, kendi de yatağında yatan kızın yüreğine ışık tutmak, yaralarını sarmak istiyordu. Kapısının önüne geldiğinde huzurla uyuyan Güvercine bakıp gülümsedi. Yavaşça yanına uzanıp ince bir çarşafla üstünü örttü. Nehir derin bir nefes alıp bilinçsizce kollarını Yağız'a sardığında, memnuniyetle onu göğsüne yasladı. Anlına götürdüğü eliyle kızın ateşinin düşmeye başladığını fark edince o da rahat bir nefes almıştı. Yastığa dökülen dalgalı, uzun saçları elleriyle okşarken bu masum Güvercini nasıl iyileştireceğini düşünüyordu. Önce yaralarını iyileştirecek sonra da bunu ona yapanlara tek tek hesabını soracaktı.

Zihninde kardeşinin bal rengi gözleri belirdiğinde yüreği sızladı. Söylemeye dili varmasa da aklında hep aynı soru dönüp duruyordu. Bunları Nehir'e Eymen yaptıysa, acaba, Eylül'e de böyle acılar yaşatmış mıydı? Kardeşini teninde hiç böyle kesikler görmemişti. Ama dışarıdan bakıldığında Nehir'in de yaraları görünmüyordu. Eğer kardeşinin de bu şekilde canını yaktıysa o piç kurusunu yaşadığına pişman edecekti. Fark etmeden sıktığı yumrukları, kollarında huzursuzca kımıldayan yavruyu gördüğünde gevşedi.

Nehir kesik kesik aldığı nefesler arasında bir şeyler sayıklıyordu. Kolunu kızın kafasının altından çekip ellerini gözlerini sımsıkı yummuş olan kızın yüzüne koydu.

"Şiittt sakinleş Güvercin..." diye fısıldadı kulağına. Kızın alnında birikmiş boncuk boncuk terleri görünce daha da endişelendi.

"Anneciğim lütfen..." derken sıktığı gözlerinin kenarından süzülen birkaç damla yaş adamın canını daha da sıkmıştı. Önce kızın gözünden yastığa süzülen inci tanelerini, sonra da anlındaki teri nazikçe sildi. Hala dişlerini sıkan kıza baktığında, gördüğü kâbusun etkisinden çıkamadığını anlamıştı.

"Ne... neden inanmıyorsun...?"

Yağız, kızın dudaklarından dökülen kelimelerin ifade ettiği derinliği anlayamasa da içinde bulunduğu çaresizliği hissedebiliyordu.

"Hadi güzelim nefes al." Nehir'in yüzünü okşarken bir yandan da düzenli nefes alıp vermesi için telkinde bulunuyordu. Kafasını sağa sola oynatmaya çalışan kızın başını sabitleyerek otoriter bir sesle konuştu.

"Sana nefes al dedim Güvercin!"

Sertçe verdiği emirle kollarında daha da çırpınmaya başlayan kızın boğazından fırlayan tiz bir çığlıkla verdiği nefesi duyunca biraz olsun rahatlamıştı. "İşte böyle Güvercin, Aferin sana." Elleri kızın saçında, yüzünde dolanırken artık hıçkıra hıçkıra ağlayan kızı teselli edecek sözler ağzından çıkmıyordu. Gözünden sicim gibi süzülen yaşlar yastığın iki ucunu da ıslatırken kızın iç çekişleri Yağız'ın canını acıtıyordu.

"Be... Beni... bırak...ma anneciğim... Çok... korkuyorum..." Kızın yakarışlarına bir çare bulamadığı için kendine daha da sinirlendi. Hızla yataktan kalkıp, duvara yumruğunu geçirdiğinde bile hırsını alamamıştı. Yatağın bir kenarına kıvrılıp, gözyaşları arasında mırıldanan kızı gördüğünde öfkeyle boşluğa bir tekme savurdu.

"Çok yakında seni bu hale getirenlerin anasını sikeceğim, Güvercin. Çok yakında!"

Tekrar çaresizce, büzülüp yatan kızın yanına uzanarak onu kollarına aldı. Bir an kızın ağlamaktan kızarmış olan gözleri açılarak Yağız'a dikildi. Gördüğü şeyle rahatlamış gibi derin bir nefes alarak kollarını bilinçsizce adamın boynuna götürdü. Yağız çaresizce kendine sığınan kızın saçlarını bir yandan öpüp bir yandan da okşarken son bir damla yaş Nehir'in gözünden yuvarlanıp adamın göğsüne süzüldü.

Nehir yaşadığı huzur duygusuyla kendini karanlığa teslim etmeden önce "Buradasın..." diye fısıldadı Yağız'ın kokusunu en derinlerine çekerek...

"Yanındayım Güvercin güvendesin..."


Umarım bölümü beğenmişsinizdir arkadaşlar. Beğeni ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen. O yıldızcığa her bastığınızda ve attığınız her yorumda telefonuma gelen bildirim sesini duydukça mutlu oluyorum ve büyük bir zevkle okuyorum yorumlarınızı. Hepiniz seviliyorsunuz. Okuyan o güzel gözlerinize sağlık :)))




Continue Reading

You'll Also Like

4M 150K 86
Savaş ağa adlı hikayem ÇİLEM olarak değiştirilmiştir haberiniz olsun. Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyo...
137K 3.4K 46
Ünlü İtalyan mafyası Korhan Kumludağ, yıllardır aradığı aşkını rüyasında görür. Rüyasındaki kızı yıllarca arar ve sonunda bulur; Pera Adıgüzel. Hay...
3.8M 201K 97
Fırat bencildi, İsyan Çiçeği asiydi, lakin kaderleri bir yazılmıştı. İkisi birbirine aitti, ayrılık ölüm getiriyordu...
8K 306 5
Viranşehir köyünde zamanında halka zulmeden adamın katil oğlu ile ansızın onun kapısını çalan masum güzel lalin ~ Efkan ve lalin