İktidar Oyunları | ognis.

By MSHanDeniz

28.5K 2.3K 958

Kanuni Sultan Süleyman'ın halasının torunu olan Mahnisa Sultan, ailesini kaybetmesinin ardından padişahının h... More

0
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
son

19

692 51 43
By MSHanDeniz

-Mahnisa Sultan

"Daha ne kadar saklanacağım Ogeday? Dur tahmin edeyim, Hürrem Sultan gidene kadar," diye sitem ettim.

Şehzade Ogeday, validesinin ani gelişi üzerine beni apar topar saraydan kaçırmıştı. Birkaç gündür ormanın içinde bir köşkte kalıyordum. Böyle saklanmak, kaçmak hiç hoşuma gitmiyordu. Şehzade Ogeday da bunun farkındaydı lakin validesine hiçbir şey diyemiyordu.

"Ben de memnun değilim Mahnisa, ancak en doğrusu bu." Ofladım.

"Zaten her şeyi anlatacaktın, öyle söylemiştin."

"Şimdi sırası değil, münasip bir vakti beklemeliyiz. Hem Mustafa ağabeyimlerin vaziyetini unutma, onlar gibi saklamalıyız bunu." Kaşlarımı çattım söylediklerine.

"Beni kimlerle mukayese ediyorsun, Mihrinisa değilim ben. Damarlarımda asil bir kan dolaşıyor, böyle bir kaçak gibi dolaşamam."

Gülümseyerek elini yanağıma koydu ve okşadı. "Sabırlı ol, her şeyi göze almasam seni getirmezdim buraya. Vakti geldiğinde herkesin karşısına çıkacağız, herkesin." Gülümseyerek başımı salladım.

Onun, benim gönlümü alması bu kadar basitti işte. Beni, Amasya'daki Şehzade Mustafa'nın zevcesi Mihrinisa Hatun'la bir tutması sinirlenmeme neden olmuştu lakin iki sözüyle yumuşamıştım bile.

Mihrinisa Hatun'la, Amasya'da tanışmıştım. Ablam olacak yaştaydı ve çok güzel, alımlı bir kızdı. Belki kaderimiz benziyor olabilirdi lakin ben onun gibi yalnızca bir paşanın kızı değildim. Hünkarımız Sultan Süleyman Han'ın kuzeni Ayşe Sultan'ın kızıydım, hanedan mensubuydum.

-Şehzade Ogeday

"Allah'ım sen koru yarabbim." Validem sinirle elindeki mektubu indirip lalamla bana döndü. "Şehzade Mustafa hangi cesaretle İstanbul'a yürür ve dahi hünkarımız bunu nasıl cezasız bırakır?!"

"Belli ki hünkarımız bir isyan olarak görmemişler," dedi lalam.

"Bu isyan değil de nedir lala?! Senelerdir söylüyorum, hiç kimse inanmıyordu işte gördünüz. Demek ki Şehzade Mustafa istese saraya girebilir, herkesi kılıçtan geçirebilir!"

"İsyan etmemenin kanıtı bu değil mi validem? Dediğiniz gibi, istese yapardı. Yazılanlara göre yeniçerinin desteği aşikar," diye konuştum validemi biraz olsun sakinleştirebilmek için.

"Bugün böyle, ala. Peki yarın, yarın ne olacak? Şehzade Mustafa'nın insafına mı mahkumuz?" Göz ucuyla lalama bakıp tekrar valideme döndüm. "Aç gözünü, hakikati gör artık. O senin çok sevdiğin, hürmette kusur etmediğin ağabeyin, senin can düşmanın. Gör artık."

Validem elindeki mektubu yere atıp sinirle dairemden çıktı. Sıkıntıyla lalamla birbirimize baktık. Mustafa ağabeyimin İstanbul'a gitmesi hiç iyi olmamıştı. Hem onun açısından, hem de validemi çok ama çok kızdırmıştı. Eminim hünkarımız da en az validem kadar sinirlenmişti.

"Sen ne düşünüyorsun lala?"

"Sultanımızın hakkı var, şehzademiz düşmanınız olmasa da taht yolundaki en büyük rakibiniz. Münasebetlerinize dikkat etmeniz lazım, hele ki böyle bir hadiseden sonra."

-Mahnisa Sultan

"Mahnisa!"

Kaldığım köşkten biraz uzakta at biniyordum. Atımın yorulduğunu fark edince onu bir ağaca bağlayıp okşamaya başlamıştım. İsmimin seslenilmesini duyunca şaşkınca arkamı döndüm.

"Sultanım," diye mırıldanarak selam verdim hemen. Hürrem Sultan sinirli bir şekilde olduğum yere doğru geliyordu.

"Senin burada ne işin var?!"

"Siz.. siz nasıl öğrendiniz?" diye sordum şaşkınca.

"Sen önce benim sualime cevap ver, Kütahya'da ne işin var? Maksadın ne, niye buraya geldin?!" Sinirle bağırmasına karşın gözlerimi yumdum sakin kalmak adına.

"Ne maksatla burada olduğumu herkesten iyi biliyorsunuz sultanım. Şehzademiz için geldim, bunu kendileri istediler." Sinirle başını iki yana salladı.

"Ogeday böyle bir şey yapmaz, benim razı olmadığımı bile bile böyle bir şey yapmaz!"

"Biz mümkünatı olmayan bir aşk için çırpınıyoruz sultanım, kimsenin razı gelmeyeceğini bilerek çıktık bu yola."

"Sakın bana aşktan falan bahsetme. Seni kim, hangi maksatla başımıza musallat etti çok iyi biliyorum. Vazifen bu, değil mi?" Fatma Sultan'dan bahsediyor olmalıydı.

"Benim tek arzum şehzademizle birlikte saadet içinde yaşamak fakat biliyorum ki buna mani olmak için elinizden ne geliyorsa yapacaksınız. Ancak tek çareniz var, canımı almak. Gerçi siz can almayı iyi bilirsiniz."

Bir anda elini kaldırıp bana tokat attı. Yanağım ateş gibi yanmaya başladığında şaşkınca elimi yanağıma götürdüm. Başım benden bağımsız yana doğru düşmüştü.

"Sen kim oluyorsun da benimle böyle konuşuyorsun, sen benim karşımda nasıl böyle konuşursun?!" Elimi yanağımdan çekip ona bir adım yaklaştım. Bu kadar sakin kaldığım yetmişti bence.

"Karşınızda herkesin ezilmesine, titremesine alışıksınız sultanım ama ben onlardan biri değilim. Benim adım Mahnisa, Edirne Beylerbeyi Mustafa Paşa'nın kızıyım ben. Ayşe Sultan'ın kızıyım. Yıllar önce canını aldığınız Pargalı İbrahim Paşa'nın dediği gibi 'Mazinin karanlığı bitmez, gölge gibi peşinizde dolanır.' Bir gün gelecek, herkes kendi döktüğü kanda boğulacak."

"Senin saraya ilk geldiğin günü hatırlıyorum da, şehzadelerimden birini ayartacağını söyleseler asla inanmazdım. Sen ne ara değiştin de böyle biri oldun Mahnisa?" diye sorduğunda sinirle başımı iki yana salladım.

"Ben değişmedim sultanım, kimseyi de ayarttığım yok. En az şehzademizin beni sevdiği kadar, ben de onu seviyorum. Peki ya siz sultanım, siz beni niçin sevmediniz? Niye şehzadenize layık görmediniz?" Cevap vermeyip gözlerini benden kaçırdığında devam ettim. "Aylar önce Nurbanu ayağınıza kapandığında onu Manisa'ya, Şehzade Selim'le göndermeye izin vermiştiniz. Ben de oradaydım, çok iyi hatırlıyorum. Peki ya beni niçin Şehzade Ogeday'ın etrafında istemiyorsunuz? Benim o köle hatundan ne eksiğim var?"

"Sorun da bu Mahnisa! Sen bir köle değilsin, hanedan mensubusun. Haremden biri değilsin, olamazsın da. Ayrıca Nurbanu vakti geldiğinde Selim'in arkasında dimdik duracak, gerekirse onun yerine de savaşacak. Peki ya sen, sen Ogeday'ın arkasında mı duracaksın yoksa korkup kaçacak mısın? Hanedandan olduğun için asilliğini bir kenara bırakıp Nurbanu'nun şehzadesini öldürebilecek misin? Yapamazsın, korkaksın sen! Sende o göz yok, mayanda yok bir kere! Nurbanu ne kadar bana benziyorsa, sen de o kadar Mahidevran'a benziyorsun. İkiniz de kaybetmeye mahkumsunuz."

-Şehzade Ogeday

Mahnisa saraya gelmişti. Ağlayarak validemin her şeyi öğrendiğini ve ona tokat attığını söyledi. Onu teselli etmesi için lalamla bırakıp sinirle validemin kaldığı daireye yürüdüm. Validemin de şu an en az benim kadar sinirli olduğunu tahmin edebiliyordum lakin Mahnisa'ya nasıl vurabilirdi? Haremdeki hatunlarla bir mi tutuyordu onu, böyle bir şey zinhar mümkün olamazdı.

"Nihayet geldin. Ne yapmaya çalışıyorsun sen, canıma kastın mı var?!" Validem bana dönerek sinirle konuştu.

"Asıl siz ne yapmaya çalışıyorsunuz validem? Mahnisa her şeyi anlattı vaka anlatmasına lüzum yoktu zaten. Kız perişan halde, ona vurmuşsunuz."

"Kabahatinle susup oturacağın yerde bir de bana hesap mı soruyorsun?!"

"Kabahatli olduğum doğru lakin Mahnisa'ya yaptıklarınız hiç hoş değil."

"Az bile yaptım, istesem oracıkta canını alırdım. O masum yüzünün arkasında bir yılan varmış meğer, kendince benden ikinizi ayırdım diye intikam almaya gelmiş!" Başımı iki yana salladım.

"Size Mahnisa'dan kim bahsetti, burada olduğunu kim söyledi bilmiyorum lakin aranızda neler geçti gayet iyi biliyorum. Kızcağız ağzını açıp tek bir laf dahi etmemiş, konuşmasına bile izin vermeden ona vurmuş ve tehdit etmişsiniz."

"Sen de bunlara inandın, öyle mi?" diye sorduğunda ofladım. Artık hangisine inanacağımı ben de şaşırmıştım. Bir tarafta validem, diğer tarafta sevdiğim kadın vardı.

"Neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilemem, ortada bir hakikat var. Ben Mahnisa'ya aşığım, o da bana. Bu böyle!"

"Nasıl bu kadar kör olabiliyorsun? O sana aşık falan değil, onun bütün derdi benim! Beni yaralamaya geldi, aramıza girmeye çalışıyor."

"Kendi doğrularınızdan bıkmadınız mı validem, yanıldığınızı hiç düşünmediniz mi?! Birazcık beni anlamaya çalışsanız, benim için çaba gösterseniz olmaz mı? Çok mu zor?"

"Buradan göndereceğim, derhal buradan gidecek." Beni duymamış gibi konuştuğunda sinirle gözlerimi kapattım.

"Sakın validem, sakın. Aramızdaki son köprüyü de yıkarsınız."

*

Ertesi gün her şeye ve herkese rağmen, Mahnisa ile nikahımız kıyıldı.

Gece olduğunda beyaz gelinliği ve kırmızı duvağıyla karşımdaydı. Gülümseyerek yanına ulaştım ve duvağını açtım. Karşımda gülümseyen yüzüyle o da bana bakıyordu. Önce dudaklarım alnıyla buluştu, ardından yanaklarını buldu ve en sonunda da ait oldukları yeri yani dudaklarını buldular.

Öpüşerek yatağa doğru yürüdük ve kendimizi yatağa attık. Uzun zamandır bu anı bekliyordum lakin aceleci davranıp onu ürkütmek en son istediğim şeydi. O yüzden kendime hakim olmaya, yavaş olmaya çalışıyordum.

Gelinliğini yavaş yavaş çıkardığımda yüzüne bakmasam da kızardığının farkındaydım. Utanıyor olduğunu anlayabiliyordum lakin sanırım bu durumda elimden gelen bir şey yoktu. Onun rahat olması için elimden geleni yapmaya çalışıyordum.

"Rahat ol güzelim, kendini bana bırak," diye mırıldandığımda başını salladı yavaşça.

-Mahnisa Sultan

"İçim hiç rahat değil Ogeday," dedim Şehzade Ogeday ile birlikte kahvaltı yaparken. "Keşke Hürrem Sultanımızla bu şekilde ayrılmasaydık, neticede sen onun canından bir parçasın."

"Validem seni zamanla kabullenecektir Mahnisa. Yok inat edip kararlarımı hiçe sayarlarsa beni kaybederler." Ofladım.

"İnşallah vaziyet o raddeye gelmez."

Yer sofrasının karşısından bana doğru yaklaşıp gülümsedi. "Sen bunları düşünüp kendini üzme."

Kapı çaldı ve içeri ağalardan biri gelip av alayının hazır olduğunu, Şehzade Ogeday'ın teşrifini beklediklerini söyledi. Şehzade Ogeday başını salladığında ağa çıktı ve ikimiz de ayaklandık.

"Gitmesen olmaz mı?" diye sordum muzır bir gülümsemeyle.

"Bu av mühim, civar sancaklardan beyler de katılacak ama merak etme uzun kalmam. Bir haftaya kalmaz dönerim."

Bana sarıldığında ben de kollarımı ona doladım. Bir haftada birbirimizi çok özleyecektik, umarım bir haftadan önce dönerdi.

*

Ertesi gün olduğunda uzun bir süreden sonra ilk kez Şehzade Ogeday'ı görmeyeceğim bir sabaha uyanmıştım. O yokken Şehzade Orhan ve Osman'la ilgilenmek istiyordum. Şehzade Osman'ı bir süre sevdikten sonra Şehzade Orhan ve validesini daireme davet ettim. Küçük şehzadeye bir masal okumak istiyordum. Validesi olan Rana Hatun beni zinhar çocuklarıyla yalnız bırakmadığı için onu da çağırmak durumunda kalmıştım.

"Küçük şehzade, güvercinin yardımıyla sarayını bulmuş. Bundan sonra bir daha yalnız başına ormana gitmemesi gerektiğini anlamış." Kitabı kapatıp yanımda oturan Orhan'a bakarak gülümsedim. "Beğendin mi?"

Başını salladığında kıkırdadım. Çok tatlı bir çocuktu, eminim büyüdüğünde babası kadar yiğit bir şehzade olacaktı. Keşke benim de onun gibi bir oğlum olsaydı. Umarım ileride olurdu, Şehzade Ogeday'dan bir çocuğum olsun çok istiyordum.

"Sultanım?" Rana Hatun'un sesini duyduğumda isteksizce ona baktım. "Müsaadenizle şehzademi hamam götürmem icap ediyor."

Başımı salladığımda arkasındaki hatuna işaret etti ve hatun, Şehzade Orhan'ı alıp çıktı. Rana Hatun da bana selam verip çıkacağı sırada ismini söylememle durup bana baktı. Oturduğum sedirden kalkıp yürüyerek karşısına geçtim.

"Saraydaki varlığımdan memnun olmadığını biliyorum, öyle ki beni Hürrem Sultan'a ihbar ettin."

"Haşa sultanım, ne haddime?" Başını eğip konuştuğunda gözlerimi devirdim.

"Telaş etme, sana bir zarar verecek değilim. Sadece, anlamanı istediğim bir husus var. Ben bir cariye değilim, zinhar beni kendine rakip görme. Aksi halde kaybedersin."

Kapı çaldığında ikimiz de aynı anda çalan kapıya döndük. Kapı açıldı ve içeri ağalardan biri gelip eğilerek bana selam verdi.

"Mahnisa Sultanım, Şehzade Hazretleri haber gönderdiler. Sizi Domaniç'teki av köşkünde bekliyorlar."

Bakışlarımı ağadan çektim ve karşımdaki Rana Hatun'a bakıp zaferle gülümsedim.

*

"Daha ne kadar yolumuz var?" diye sordum karşımda oturan ağaya.

"Daha var sultanım, epey var."

Bana haberi veren ağa ve Makbule ile birlikte bir at arabasına binmiş, Şehzade Ogeday'ın beni çağırdığı av köşküne gidiyordum. Benden bir gün bile ayrı kalamamıştı anlaşılan. Kendi kendime düşündüklerime gülümserken at arabasının bir anda durmasıyla kaşlarımı çattım.

"Neden durduk, neler oluyor?" Karşımdaki ağadan bir cevap bekliyordum lakin başını eğmiş bir vaziyette susuyordu.

At arabasının camının önündeki perdeyi aralayarak dışarı baktım. Arabanın önünü iki tane atlı asker kesmişti ve şehzademiz Ogeday'ın lalası bana doğru geliyordu.

"Lala Mustafa, neler oluyor?" diye sordum şaşkınca. Onun burada ne işi vardı ki, Şehzade Ogeday'ın yanında olması gerekmez miydi?

"Kütahya'daki misafirliğiniz burada sona eriyor sultanım, Beyhan Sultan'ın yanına gidiyorsunuz." Sinirle gözlerimi devirdim.

"Sen kim oluyorsun da benimle böyle konuşabilme cesaretini kendinde buluyorsun? Derhal muhafızlarını yolumdan çek." Gülümsedi.

"Böyle bir kararı kendi başıma aldığımı sanmıyorsunuz herhalde. Hürrem Sultanımız sizi zinhar burada görmek istemiyorlar, gitmekten başka çareniz yok. Beni zor kullanmak mecburiyetinde bırakmayın."

"Şehzademize bunun hesabını nasıl vereceksin?" diye sordum sinirle.

"Şehzademiz avdan iki haftada döner, ben bir ay kalması için elimden geleni yapacağım."

"Ne kadar saklayabilirsin ki, mutlaka dönecek."

"Vaziyetten hünkarımızın da haberi olacak sultanım ve bizzat onun emriyle gitmiş olacaksınız. Şehzademiz kendi yokluğunda gelen bu emri yerine getirdiğim için bana kızabilir ancak çaresizliğimi anlayacaktır."

Arkasını dönüp yürümeye başladığında aceleyle camdan ayrılıp arabanın kapısını açtım ve aşağı indim. Karşısına dikildim, o kadar kolay pes etmeyecektim.

"Lala!"

"Arabanıza binin sultanım, muhafızlarım size Üsküp'e kadar refakat edecekler."

"Hayır, olmaz. Bana bunu yapamazsınız, Ogeday'ı görmek istiyorum."

"Bu mümkün değil, onu bir daha asla göremeyeceksiniz." Başını iki yana salladı.

"Hayır, hiçbir yere gitmeyeceğim!" Yutkundum ve etraftaki muhafızlara baktıktan sonra tekrar ona döndüm. "Lala dinle, sana söylemem gereken şeyler var. Sonra ne istersen yap razıyım, sana öyle bir sır vereceğim ki Hürrem Sultan ziyadesiyle memnun olacak bundan. Bütün taşlar yerinden oynayacak."

"Neymiş bu sır?" diye sordu lala merakla.

"Büyük bir sır. Karşılığında istediğim tek bir şey var, burada kalmama müsaade edeceksin."

 Üzgünüm Mustafa ağabey, bunu yapmak zorundayım..

-Şehzade Ogeday

Avdan döneli birkaç gün kadar oluyordu. Ne kadar avda eğlensem de sarayımı ve Mahnisa'yı özlediğim için çok kalmadan dönmüştüm. Şimdi de çalışma masamda oturup düşünürken kapı çaldı ve içeri lalam girdi. Yüzü gülüyordu, demek ki bana güzel şeyler söyleyecekti.

"Şehzadem, payitahttan mühim haberler var."

"Hayırdır inşallah," diye mırıldandım merakla.

"Hünkarımız seferihümayun kararı vermişler. Osmanlı mülküne sığınan El Kas Mirza'nın kuvvetleriyle birlikte Tahmasp'ın üstüne yürüyecekler."

Sevinçle masama vurdum ve kalkıp lalamın karşısına geldim. "Ala, nice zamandır sefere çıkmamıştı ordumuz."

"Hünkarımız sefer esnasında saltanat naibi olarak Şehzade Mustafa Hazretleri'ni tayin etmişler."

"Güzel haber. Selim'dense, Mustafa ağabeyimin payitahtta kalması daha hayırlı bir karar olmuş. Biz de Selim'le seferde birbirimizi yeriz herhalde." Yapmacık bir şekilde gülümsedim.

"Kusura bakmayın şehzadem ama ben sizin kadar sakin olamıyorum. Şehzade Mustafa'yla aranız gayet iyi, farkındayım ancak bir gün tahta çıkmak istiyorsanız mesafenizi korumalısınız."

Söylediklerine kaşlarımı çattım. Ağzımı açıp ona bir cevap vereceğim sırada kapı çaldı ve içeri tüm güzelliğiyle Mahnisa girdi. Onu gördüğümde kaşlarımı çatmayı bırakıp gülümsemeye başladım istemsiz bir şekilde. O da bana gülümseyip selam verdi.

"Şehzadem, rahatsız etmiyorum ya?"

"Ne rahatsızlığı Mahnisa, avdan döndüğümden beri doğru dürüst görüşemedik bile." Tekrar lalama döndüm. "Lala sen çekilebilirsin."

Lalam önce bana, ardından da Mahnisa'ya selam verdi. O dairemden çıkarken Mahnisa da girdi ve bana sarıldı.

Continue Reading

You'll Also Like

530K 47.5K 36
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
99.6K 5.2K 63
"Komşum ünlü bir futbolcu. Fazla yakışıklı ve bunun da fazlasıyla farkında. Üstelik inatçı keçinin teki, tam anlamıyla gıcık ve çekilmez biri. Başta...
117K 13.8K 35
değişiyorsun, dayanamıyorum
5.6K 295 56
bir baska hayatta bir baska zamanda tutusan eller goren gozler ile atar mi kalpler yine ayni yada soner mi askin alevi