İlk iş büyücümüzdeydi. Yapılan koruma büyüklerinin yerlerini saptamaya çalıştı.
Bundan dakikalar sonra ayağı kalktı.
-Burada!
Koruma büyülerinin mantığı şu şekilde işler. Büyü bir noktaya odaklanarak yapılır ve buradan yayılarak belli bir alanı kaplar.
Yani amaç büyü var mı diye bakmak değil de kaynağı neresi diye öğrenmekti.
-Bu kaya büyünün yapıldığı nokta.
Eğildim ve elimi kayaya yaklaştırdım.
Tamam okuduğum yerdeki gibi yapacağım.
İçimdeki büyüyü hissettim ve parmak uçlarıma doğru yoğunlaştırmaya çalıştım.
Sonrasında yavaşça serbest bıraktım. Bu işlemi yaparken yok etmeye çalıştığım büyüyü hissedebilmeye başladım.
Benim büyümle savaşıyordu. Ama giderek ateşten aldığı kırmızı renk solmaya başladı.
Karanlık yavaş yavaş ışığı kapladı. Sonunda geriye hiç bir şey kalmayana dek belirsiz bir süre geçti aradan.
Sonunda gözlerimi açtığımda uzun bir zaman geçtiğini anlamıştım.
-Millet. Başardım!
Herkes ayaklandı.
-Şimdi herkes planlandığı gibi hareket edecek. Birlik basının çadırını bulduğunuzda haber göndereceksiniz.
Eğer yedi saat içinde dönmezsek kampa haber gönderilecek.
Bundan sonra herkes harekete geçti ve kampa gizlice girip dağıldık.
Burası klâsik bir kamp. Çadırlar ve sürekli gidip gelen askerler. Tabi bir sürü hasta da var.
Dikkat çekmeden ilerlemeye çalıştım.
Büyük bir kamp. Eğer tahminin doğruysa merkezde başlarının çadırı olmalı.
Dört kişi olarak, ikimiz merkeze ve ikisi de kenarlara gidiyor.
Bir anda muhtemelen yüksek mevkili biri gelip beni durdurdu.
-Asker! Hangi bölüktensin sen?
Bir erkek gibi giyinsem bile vücut şeklim erkek olmadığımı işaret ediyor. Şüphelenmesi normal.
Ama hangi bölüğün savaş alanında veya hangisinin kampta olduğunu bilmiyorum. Bir tane sallasam bile bölük başını sorarsa işim biter.
Hemen aklıma bir plan geldi. Yaram dışarı çıkabileceğik kadar iyileşti ama hala izi orda ve bu aralar yaralandığım belli.
-Ben yaralı olduğum için buradayım.
Hemen göğsümden aşağı kadar uzanan yaranın bir kısmını gösterdim. Göğüs bölgenin aşağısında kalan bölüm olsada ne kadar büyük olduğu anlaşılabilirdi.
-Demek yaralı olarak geldin. Peki neden buradasın?
-Yürüyüşe çıktım. Bir kaç gün içinde tekrar savaş alanına döneceğim.
Bölük sorusunu atlattık.
-Daha ileri gidemeyeceğini bilmiyor musun!? Orası komutanın bölgesi!
Komutan?
Aceleyle toparlandım.
-Ben özür dilerim. Yaralanmam nedeniyle kafam karışmış olmalı. Hemen geri dönüyorum.
O kişi bir koruma olmalı.
Bölgede biraz gezdim ve korumaların yerini saptadım. Bu sürede diğerlerine büyü yoluyla bulduğumu, geri çekilmelerini söyledim.
Dört kişi aynı anda girmek riskli olurdu.
Biraz korumaların hareketlerini izledim. Tam içeri girecekken aklıma bir şey geldi.
Ya burada da koruma büyüsü varsa?
Bunu saptayabilir miyim?
Savaştığım o alevli büyüyü düşündüm ve herhangi bir iz aradım.
Yere dokundum ve hissetmeye çalıştım. Tam olmuyor derken alevin ufak kıvılcımını uzaktan bir yerden hissettim.
Bu kıvılcımı takip ettim ve sonunda en yoğunlaştığı yerde durdum.
Muhtemelen karşıdaki ağaç büyünün yapıldığı ana nokta ama başında bir koruma var.
Onu halletmem gerekecek.
Bir yere saklandım ve onu bayılmak için boynuna bir dart attım. Bayıldığı an onu kenarı sürükleyip üstünü çıkardım.
Neyse ki burası tenha bir yer. Sanırım büyünün nerede olduğunu farkettirmemek için böyle yaptılar.
Sonunda ağacı koruyan bir kişiymiş gibi davrandım ve yanında durdum. Ama gözlerimi kapattığım an yükselen bir ateşle savaştım.
Bu seferki çok daha zorluydu.
Tam büyüyü bitirdiğim sırada biri yanıma gelip bağırdı.
-Ne yaptığını sanıyorsun sen!? Görev başında uyumak mı!?
-Be..ben üzgünüm!
-Tsk. Özürlülerini kendine sakla! Ya içeri biri girseydi? Gerçi bu imkansız büyü olduğunu farketmeyeceklerdir. Bir dahakine dikktali ol yoksa cezalandırılacaksın!
-Teşekkürler!
-Gerçi seni daha önce burada görmedim. Korumalar sabittir...
-Ben...
Ne uydurmalı?
-Buradaki koruma gece nöbetinde hastalandı ben yedeklerdenim!
Buna inanmayacak. Ben bile inanmazdım.
-Anladım.
İnandı!
Adam gittiğini an etrafı kontrol ettim ve içeri girdim.
Çok normal değil mi herşey? Burayı diğer bölümden ayıran bir şey yok. Aynı çadırlar ve...
Sonunda büyük bir çadırla karşılaştım. Herhangi bir büyü olmadığından emin olduktan sonra ne yapacağıma karar vermeliydim.
Şansıma herhangi bir koruma yok. Sonuçta daha deminkileri aşamayacağımızı düşünüş olmalılar.
İçeriyi dinlemek için yaklaştım.
Bir kadın ve adamın sesi geliyordu.
-İmparatoriçe yeniliyoruz! Artık geri çekilmeliyiz.
-Beni dinle Igor artık onu kullanmanın zamanı geldi.
-Ama o...
-Büyücüleri hazırla.
-Ama majestleri imparator öldü ve oğlunuz tahta geçti. Daha fazla kayıp verirsek... korkarım ki oğlunuz...
-Biliyorum. Ama kaybedip dönersek bile idam edileceğim. Yani ne olursa olsun kazanmak tek yolum.
-Ama 'onu' kullanırsanız kendi askerlerimizden bile kimse sağ çıkamayacak!
-Bu nedenle bir çoğu şuan kampta toplanıyor. Igor majesteleri ölmüş olabilir ama şimdiye kadar onca savaşı kimin sayesinde kazandığımızı unutma!
-Yine de...
-O mamkafanın ölmesi an meselesiydi. Beynini kullanmadan karşı tarafa meydan okudu... Beni dinleseydi!
-Anladım majestleri istediğiniz gibi yapacağım.
-Igor toplayabildiğin karar askeri topla ama karşı tarafa çekildiğimiz imajını verme. Unutma yarın akşam gün batımında başlayacağız.
-Emredersiniz.
Kişinin adım seslerini duyunca kenarı atlayıp saklandım.
O dedikleri şey... Toplu imha büyüsü gibi bir şey mi? Herkes ölecekse...Bunu durdurmam gerek.
Hayır... Bunu durdurmak yerine kendi lehime de çevirebilirim.
Şimdi herşey çözüldü imparatoriçe orduyu yönetiyor ve geri çekilmemesinin tek nedeni tahta geçen oğlunun onu idam edecek olması.
Ama şimdi onu öldüren ben olmalıyım. Üzgünüm düşmanım olmayı seçmemeliydiniz.
Ben içeri gelecekken içeriden bir ses geldi.
-Ordakaki boşuna uğraşma ve içeri gel.
Huh? Farkedilmiş olamlıyım. Şuan durumunun farkında olmalı.
Ne olur ne olmaz bir ayrıntıyı kaçırırsam diye bu konuşmayı kaydetmeliyim.
Bana Caein'in verdiği kayıt cihazını çıkardım ve kayda almaya başladım.
İçeri korkmadan girdim.
-Buraya kadar gelmeyi başardın. Başımı mı istiyorsun?
Kılıcımı boynuna dayadım.
-Bir sakıncası var mı?
-Pfft. Beni öldürsen bile hiç bir şeye engel olamayacaksın. Igor yetenekli biri ve çoktan işe koyuldu. Yarın akşama kadar bir günün var. Ordunu boşaltamazsın.
-Bu senin öleceğin gerçeğini değiştirmez. Hem orduyu boşaltamama gerek yok değil mi? Sadece Igor denen kişiyi öldürmeliyim.
Sakın ifade bir anda şoka dönüştü. Ama sonra eski haline döndü.
-Sen...tam olarak kimsin?
Kafamdaki şeyi çıkardım.
-Ben komutan Estelle.
-Heh. Zeki bir kızsın. Madem bana adını bahşettin sana bir şey söylememe izin ver. Igor emri verdiği an hazırlıklar başlayacak ve büyücüler ortadaki yuvarlak bölgeyi tamamen yok edecekler.
-Ama bu! Kendi askerlerini de öldüreceksin!
-Ben iki türlü de öleceğim. Yani yanımda bir kaç kişiyi alabilirim. Hem başarılı olursam siz kaybedeceksiniz.
-Bunu göreceğiz.
Bununla birlikte kafasını kestim.
Büyücüler böyle büyük bir saldırı için hazırlanıyor demek.
Kendi lehimize çevirmek yalan oldu artık en iyi yol orduyu tahliye etmeye çalışmak.
Hemen bir mesaj gönderdim, büyücü ve diğerleri de kampla bağlantı kurdular.
Buradan çıkamam. Büyücülerle ve Igor denen adamla ilgilenmeliyim.
En azından tam olarak harekat planlarını öğrenmeliyim.
Hemen harekete geçtim.
Eğer burada bir karmaşa çıkarsa plan aksayabilir.
Bu nedenle imparatoriçenin ölümü duyulmalı. Bu durumda güvenlik artırılacak ve kapana kısılacağım ama bu tek yol.
İmparatoriçenin kafasının çadırın dışına bıraktım ve yüzüğüyle tacını aldım. Birazdan devriye gelecek.
O zamana kadar Igor'un gittiği yöne doğru harekete geçtim.
Hızlı adımlarla ilerledim ve çadırların etrafından sessiz adımlarla geçtim.
Hava giderek karardı. Bu benim için yararlı bir şey. Farkedilmem zorlaşacak.
Sonunda büyük bir çadırın önünde durdum. İçeri iki büyücü giriyordu.
Beni görmesinler diye bir ağacın arkasına saklandım.
Çadıra fazla yaklaşamadım. Varlığım büyücüler tarafından hissedilmesin diye uzaktan dinledim.
Anladığım kadarıyla toplam on üç büyücü büyük bir alev topu tarzı bir şey oluşturacak. Olan patlama alanda bulunan herkesi öldürecek.
Hatta yakında olanlar bile bundan etkilenecek.
Büyü yarın sabah beşte hazırlanamaya başlayacak.
Bir sürü mana taşı kullanacaklardır.
Yarın sabah...
Bir şekilde onları engelleyebilir miyim?
Bir kaç dakika sonra ise kampı bir telaş kapladı. Bununla birlikte ben uzaklaşmaya başladım.
İmparatoriçenin öldürüldüğü kısa sürede kampta yayıldı. Tüm yetkililer çadırda toplandığından kimse söylentinin yayılmaması için orada değildi.
Yapan kişiyi bulmak için bir sürü asker harekete geçti ve büyücüler dışarı çıkışı engellemek için büyü kurmaya başladılar.
Büyü tamamlanmadan buradan çıkmalıyım! Eğer büyü çemberi tamamlanırsa buradan çıkmam imkansızlaşır.
Koştum ve ziyadesiyle tüm dikkatleri üzerime çektim. Sonuçta kendimi saklamanın bir manası yok.
Burada kalırsam er yada geç farkedileceğim.
Kendimi saklama ihtiyacı duymadan önüme geleni kara büyü ile hallettim ve durmadan koşmaya devam ettim.
Ama sonunda korktuğum oldu ve büyücüler beni fatketti.
Çıkış çok yanındaydı. Bir kalkan oluşturdum.
Büyücü ve diğerlerini önceden göndermem iyi oldu. Yoksa kaçamazlardı.
Ağaca bağlı atın ipini kestim ve üzerine atladım. Sonra durmadan ilerledim. Arkadan gelen saldırılar kalkana çarptı ve engellendi.
Ama daha fazla dayanamadım. Büyücülerden gelem inanılmaz baskı beklediğimden daha güçlüydü.
Hızlanmalıyım. Saldırıları aksatmak için geriye doğru elime gelen dartları atmaya başladım.
İsabet etmesi önemli değil önemli olan saldırıları azaltmaları ve biraz korkmaları.
Dartları at üzerinde hızla giderken atmak zor olduğundan silahla ateş ettim. Bundan gerçekten korktular ve verdikleri kısa sürede uzaklaştım.
Atın yorulması an meselesi. Saklanmam gerek. Ama kara büyümü farkedeceklerdir.
O zaman kaçmanın tek yolu var.
Atı nehrin kenarında saldım ve bir ağacı kestim.
Kara büyüyle bunu yapması çok kolaydı. Yüzebilmesi yeterli.
Sonra ona tutunarak nehre atladım.
Akıntı bizim kampımıza doğru gidiyor. Yani şanslıysam bu yolla kaçabilirim.
Akıntı beni hızla aşağı doğru sürükledi. Artık beni isteseler de yakalayamazlar. Ya da öldüğümü düşünürler.
Yeterince güçlüyüm ve beni havada tutan bir şey var. Kayaya çarpmadığım sürece iyiyim. Öyle bir durumda da kalkan kullanırım.
Uzun süre sürüklendim ve vücut ısım hızla düştü.
Yaram bu durumdan etkilendi. Kapanmak üzere olan yara tekrar açılacak gibi.
Ama yakında duramazdım.
En azından vücut değiştirdiğimden beri fiziksel ve ruhsal bedenim hakkında oldukça farkındalık sahibiyim.
Bu sayede bilincimi daha uzun süre koruyabiliyorum.
Kamptan gelen dumanları görünce kenarı yüzmeye çalıştım ama tüm vücudum buzdan yapılmış gibiydi.
Yinede ilerledim ve karaya kara büyünün yardımıyla çıktım.
Kampa doğru yürüdüm ve en yakın çadıra gittim.
-Beni rahiplere götürün.
-Huh?
Bir yorgan ve kazak verdiler. Sıcak bir çorbayı aldım ve içerken rahiplerin yanına doğru gittik.
Isındıkça ve rahatladıkça ağrıyan yerlerim ortaya çıktı.
İlk başta kara büyüyle vücut ısımı koruyabildim. Ama sonra manam azalmaya başladı.
Bir yerden sonra vücudum uyuştu ve aşağıdan bir kayaya çarpam bile farketmedim.
Kalan son mana ile de kıyıya yüzdüm.
Sonuçta başardım. Rahipler yeniden yaralandığımı görünce hemen işe koyuldular.
Kutsal güç beni kendime getirdi.
Şuan diğerleri orduyu boşaltmaya çalışıyor.
Ama ortada hala savaşan bir topluluk var.
Geri çekilirsek kampa kadar gelebilirler. Bu kötü olurdu. Yani bu seferde bir sürü asker feda edilecek.
Ya da on üç büyücü an itibariyle kalan altı büyücü ile yenmeye çalışacağız.
Caein ve diğerleri sürekli savaşıyorlar ve manaları tekrar dolduğu an tekrar savaşıyorlar.
Çok yorgun olmalılar.
Yardım talep edemem. Bunu kendimiz halletmeliyiz.
En azından imparatoriçe olayından sonra saldırı en fazla bir iki gün ertelenir.
O zaman kadar bir çözüm bulmalıyız.
Bunun için kendimi biraz daha iyi hissettiğim an Daniel'in yanına gittim.
Ona göre iki çözüm yolu var.
Bir büyücüleri öldürmek. İki karşı orduyu geri çekilmeye zorlamak ya da tamamen yok etmek.
Sonra bize kendine göre en mantıklı olan yolu anlattı.
-Şuan başlarındaki kişi öldü ve hepsi kendilerinin tolu bir şekilde imha edileceğini öğrenirse geri çekileceklerdir.
-Peki bunu nasıl yapacağız?
-Eğer onlardan yetkili biri bunu duyurursa ancak bu gerçekleşebilir. Şimdi bu imkansız hale geldi. Anlattıklarına göre ekstra bir eforla kampı koruyorlar.
-Ya imparatoriçenin öldüğünü ve emri verdiğini kanıtlarsam.
-Bu...bunu yapabilir misin!? Eğer bu doğruysa...
Cebimdeki kayıt cihazını çıkardım ve konuşmayı dinlettim. Sonra imparatoriçenin yüzüğü ve tacını da çıkardım.
Bunlar eşsiz şeyler olmalı. Yani taklit edilmesi yasak olmalı. Sonuçta kraliyet ailesine ait bir şeyi kopyalamak suçtur.
Bunu herkese duyurabilmenin bir yolu var. Büyücüler!
Caein ve diğerleri birleşirse herkese seslerini duyurabilecek frekansta bir ses çıkabilir.
Hayır daha iyisi hepsiyke telepatik yoldan konuşabiliriz. Böylece herkesin dikkatini çekebiliriz.
Hemen Caein yanımıza çağırıldı..
-Caein savaşan herkese, düşman veya yoldaşımız olan herhangi birine ulaşacak kadar büyük bir telapatik güce ihtiyacımız var. Bu mümkün mü.
-Kısa bir süreliğine olsada altımız da birleşirsek bu mümkün.
Ona hemen planı anlatmaya başladık.
-Kısacası orduyu tahliye etmeyi hızlandırmak için karşı ordunun da kaçmasını sağlayacaksınız..
-Evet. Bu nedenle desteğiniz lazım.
-Ben diğerlerini toplayacağım. Hemen mi harekete geçeceğiz.
-Başka zamanımız yok. Bir kargaşa çıkarsam bile ne kadar erteleyecekleri belli değil. Düşman olmazsa saatler içinde savaş alanı terkedilebilir.
-O zaman elimizde kalan en iyi büyü taşlarını kullanma zamanı. Bir, bir buçuk saat içinde toplanmaya çalışacağız.
-O zaman savaş alanına doğru hareket geçelim ve planın başarısızlık ihtimaline karşı tahliyeye yardım edelim.
-Anladım.
Daniel ve Harry'e döndüm.
-Siz kampın toparlanmasın da önderlik edin. Hızlıca ayrılacağız. Her şey hazır olmalı.
Çok fazla yaralı var. Kaçış hali için hazır olmalılar. Ve ilaca ihtiyaç duyacaklar.
Bir de Azize olayı var. Bir sorun çıkarmaması gerek. Onun ne yapacağı hiç belli olmaz.
Bir at aldım ve savaş alanına doğru koşturdum.
Çok yorgun hissetsemde bekleyecek zamanım yok.
Bu herkesi ilgilendiren bir mesele. Sonunda ya hepimiz kaybedeceğiz. Ya da hepimiz kazanacağız.
Ama ne olursa olsun tarihin tozlu sayfalarında bu savaş yer alacak.
Umudumuz kazanan olarak geçmek.
Bu at ilerlerken her şey yavaş yavaş belirleniyor.
Saat sabah beşe yaklaşıyor. Uzun süre sürüklenip bir de tedavi gördüm.
Şimdi savaş alanına ulaşmamız ve duyuruyu yapmamız bile saatler alacak. Bir de herkesin geri çekilme süreci.
Bu kaçış başarılı olacak mı?
Zamana karşı yarışıyorum. Artık rakibimiz ne imparatorluk ne de diğer ordu.
Rakibimiz zaman.
Onu yeneceğim. Onu yeneceğiz!
________
Yazar:Villainesssss
21 den beri yazıyorum. Bu yazdığım en uzun bölüm. Neyse ben gidiyorum.