Zalim Ruhların Dansı (Kanın Ş...

Від Onemacikgoz

20.3K 2.7K 4.2K

"Sırların zinciri koptu Bedel kanla yazıldı Yükselmek için yeniden doğdu Yıkımın kıvılcımları dört bir yan... Більше

TANITIM✨
GİRİŞ
1.Bölüm: KATRAN KARASI AYAK İZLERİ
2.Bölüm: VEDA
3.Bölüm: DİKENLİ DOST ELİ
*4.Bölüm: VİCDAN VE ZEHİR MAHKEMESİ
*5.Bölüm: KAFESİNDE ÇIRPINAN EJDERHA
6.Bölüm: KRAL VE MELEZ
7.Bölüm: MAMBA
8.Bölüm: YERALTINA DÜŞEN KAYIKÇIYA SARILIR
9.Bölüm: KALBİN GÖLGESİNDE YETİŞEN GADDARLIK
10.Bölüm: AŞIKLARIN NEFRETİ
*11.Bölüm: AYNA AYNA
*12.Bölüm: YALNIZ BEYAZ SIRTLAN
13.Bölüm: ÇÖL YILANI
14.Bölüm: YAKICI İTİRAFLAR
15.Bölüm: KANAYAN DÜŞLER
16.Bölüm: KADER İPLİKLERİ
*17.Bölüm: ÖLÜMDEN DOĞANLAR
*18.Bölüm: YANIK İNTİKAM KOKUSU
19.Bölüm: IŞIK VE KARANLIK ARASINDA BİR İBLİS
20.Bölüm: ADI YIKIM OLACAK
21.Bölüm: MEİMORA
*22.Bölüm: KUĞULAR VE DÜŞLER
23.Bölüm: TUTKU VE NEFRETİN DANSI
24.Bölüm: OKYANUSUN SONU, UÇURUMUN ZİRVESİ
25.Bölüm: ÖRÜMCEK AĞI
26.Bölüm: ÖLÜMÜ ALDATMAK
27.Bölüm: ZİNDAN
28. Bölüm: YARALAR VE YEMİNLER
29.Bölüm: BABA, OĞUL VE TANRIÇANIN SOYU
30. Bölüm:YARIM KALAN BİR SAVAŞ
31.Bölüm: GECENİN YEMİNİ ZİFİRİEŞLERE AİT
32.Bölüm: KANIN ŞARKISI ASLA SUSMAZ
33. Bölüm: KANIMIN KANI
34. Bölüm: ÖLÜM YOKTUR FEDAKARLARA
35.Bölüm: CADININ HALEFİ
36.Bölüm: ÇÖKÜŞ VE YÜKSELİŞ
37. Bölüm: EŞ YAZGILAR
38.Bölüm: YILDIZLARDAN BİLE ESKİ BİR KEHANET
39. Bölüm: GECE, KAN VE RUH
SON SÖZ🩸

40. Bölüm: SAVAŞ ÇIĞLIKLARI

409 43 83
Від Onemacikgoz

"Savaş Çığlıkları"

Pelerinin etekleri yüzyıllardır hiçbir ayağın değmediği tozlu ve taşlı, çürümüş sarmaşıklar ve kemiklerle dolu zemini süpürüyordu. Sivri kulakları arkasındakilerin kalp atışlarında ve adımlarının seslerindeydi. Hançer kadar keskin tırnakları saplanacak bir şeyin açlığıyla gerilmişti. Ametist gözlerini önündeki heybetli adamın beyaz alevler gibi parlayan saçlarından çekmiyordu. Meşalelerin ışığına çıkmıyordu, onun gölgesinde ilerliyordu. Her zaman böyle olmuştu ve her zaman böyle gidecekti.

Liderinin, aşığının, ölümün bile önünde diz çöktüğü efendisinin gölgesine karışacaktı son nefesine kadar.

Mümkün olmasa bile zihnindeki düşüncelere susturmak için kendi kendisine tıslıyordu. Şüphesini ve taş kesmiş yüreğine karışan korkuyu duymasını istemiyordu. O Zanosrit'in Mamba'sıydı. Kaderini tamamlamak için geri dönen Yağmacı Prens'in ölümcül müridiydi. Hiçbir şeyden korkmazdı. İhanet gerekiyorsa kaçmazdı. Kan dökülecekse tereddüt etmezdi. Amacı, yolu ve yazgısı için gerekirse canını bile verirdi.

Ama gözünün ucu liderinin yanında yürüyen beti benzi atmış oğlana kaydı. Zihin Cambazı da onunla aynı endişeleri ve tereddütleri paylaşıyor muydu merak ediyordu. Yoksa kudretli efendisi oğluna önlerindeki planı anlatmış mıydı?

Thallieos'u bambaşka ırkların ve yaşamların bulunduğu eski komşu kıtalarından ayıran kapıları bilirdi. Yüzyıllar önce mühürlenmiş kristal duvarlar. Hiçbir zaman açılmamış, hiçbir ziyaretçi sınırlarına dahi varmamıştı. Xathmoran'de göğü yaran bir dağın zirvesindeki Feyrilion ve Belliassis Kapısı. Ryendal denizlerin derinliklerine kilitlenmiş Enacarys Kapısı. Eradaie çöllerinin yuttuğu Mynthias Kapısı ve Morlaniar'da bulunan Conlegan Kapısı. Kaçının Thallieos'la beraber yükseldiği hakkında bir fikri yoktu.

Bir göz kırpışın bile duyulup, yankıya kavuştuğu; tepelerindeki dağların dişler gibi birbirine büküldüğü bu dar vadide yutkunmayı göze alarak karşısındaki dev yapıya baktı. Tek bir şeyden emindi. Bu dağların yamaçlarına kadar uzanan, yollarını bir duvar gibi bölen kara yapı Kadim Antlaşma Kapılarından biri değildi. Üzerine oyulmuş motifleri anlamsız, karman çorman ve bir hayli kadimdi. Kükürt, toprak ve kan kokuyordu. Metalimsi bir taştan yapılmıştı. Görkeminin altında karıncalar gibi kalıyorlardı.

Lideri, başını uzun saçları ayaklarına değene kadar geriye atıp kapıyı boylu boyunca süzmek için durduğunda arkasındaki takipçileri çıt çıkarmadan donup kaldı.

Elindeki meşaleyi, gözleri yuvalarında turlar atan oğluna uzattığında titreyen parmaklara küçümseyerek baktı kadın. Ne de büyük bir aşağılamaydı. Ne büyük bir hayal kırıklığıydı.

Adam uzun kemikli parmaklarını kapıya yasladığında zaferle dolup taşan iç çekişi kadına cesaret verdi. "Bizi Kadim Antlaşma Kapılarına getirdiğini düşünmeye başlamıştım ancak gördüğüm o kapılardan biri değil."

Beyaz saçları ürkütücü bir zarafetle hareketlendiğinde omzunun üstünden kadına baktı. Kara gözleri üstündeyken içi titriyordu kadının. "Bu bir kapı değil. Bir monolit. Kadim Antlaşma Kapıları efsanelerinin gölgelerine gizlenmiş bir delik. Bir uçurum, bir bağlantı noktası."

Kadın heyecanlı bir soluk koyuverdi. Ne planlıyorsa bu hiç iyi değildi. Ve daha çok hoşuna gitmeye başlıyordu. "Diğer tarafta ne var?"

Adam kollarını iki yana açıp, yüzünde keskin bir gülümsemeyle Kardeşlik'in fertlerine döndü. Hepsi birden başlarını önlerine eğdiklerinde sırıtışı iyice genişledi. Kadın, o kara gözlerdeki felaketi tanıyordu. O gülümsemenin ardından dökülen kanın ziyafetini biliyordu.

"Önceki yaşamımda ve o güzel taşın içindeki hapis hayatımda kimselerin aklının ermeyeceği bilgiler edindim. Diyarların ötesine göz attım, zihnim gezegenlerin arasında dolaştı. Kendime, sürgün yaşamlarımızda yeminler ettiğim, üzerimizdeki azapla bağ kurduğum yoldaşlar edindim." Bir kurt gibi dudakları düzleşip kıvrıldı. "Herkes Mirasçı Hanelerin yedi asil haneden ibaret olduğunu sanıyor. Sonsuz Tanrı'nın tek olduğuna, yalnızca bir eşi ve yedi tane piçi olduğuna inanıyor. Sonsuz Tanrı ve diğerlerinden önce ve sonra hiçbir şeyin olmadığını savunuyorlar bu cahil topraklarda."

Yeniden kapıya döndüğünde kadının kanı donmuş ve tekrar erimişti. Kulaklarında davullar gümbürdüyor, kalbi hızla çarpıyordu.

Avcunu oğluna doğru açtığında bir yakut gibi parlayan Elysthram taşını babasının eline bıraktı Zihin Cambazı. Adam taşı avcunun içinde okşadı. "Bir krallığı küle çevirip, yeniden inşa edeceğiz ve yalnız olmayacağız," diye dişlerinin arasından bir yırtıcı gibi fısıldadı adam, "İhanetlerin bedeli ödetilecek, hak yerini bulacak."

İki elini birden monolite dayadı. Başı omuzlarının arasında gözden kayboldu. Tırnaklarını metalimsi taşa sapladı. Monolit titremeye başladı, yer zangırdadı. Kimse geriye tek bir adım dahi atmaya cesaret edemedi. Kadın yılansı bir gülümsemeyle öne doğru attığı adıma engel olamadı.

Vadiden kayalar yuvarlandı. Toprak yerinden oynadı. Thallieos inlemeye başladı. Monolitin çatırtısı gök gürültüsü gibiydi. Gece göğü de çok sürmeden bu şarkıya eşlik etti. Gürledi ve patladı. Thallieos'un koruma bariyeri dalga dalga büyüyen, yükselen ve şakıyan güce direnemeyerek parçalanmaya başladı.

Uğultu ve kesif koku ve tiz feryatlar etraflarını sardı. Monolit sarsıldıkça oymalar oynaşıp, yer değiştirdi.

Adam bedeninden taşan zifiri büyüden, parmaklarından monolite akan güçten zevk alarak gür bir kahkaha patlattı.

Tüm yaşam ansızın sustu. Bariyerin parçaları yüzlerine küller gibi yağdı. Monolitten son bir çatırtı duyuldu ve bir kapı gibi içe doğru yavaşça açıldı.

Kadının kanı çekilmişti, tüyleri diken diken olmuş kapının ardından gelecekleri görmeye çalışıyordu.

Adam eski bir dostu selamlarcasına kollarını havaya kaldırdı. Sonsuz karanlığa gülümsedi, sonsuz karanlık onu hoş karşıladı. Uğultu sanki binlerce nefesti.

Kadın önce boşlukta parlayan sivri dişleri gördü, sonra unutulmuş yıldızları andıran gözleri.

"Işığa karanlığınızla gelin yoldaşlarım," diye kükredi Zanosrit Kardeşliği'nin Yağmacı Prens'i.

🩸

Ak saçlı yaşlı adam ellerini beyaz cüppesinin arkasında birleştirip, derin bir nefes çekti. Pencerenin önünde dikilip, diyarların ötesine şöyle bir göz atarken hiç olmadığı kadar yorgun görünüyordu. Omurgası hâlâ çeliktendi ama omuzları artık çok ağır gelen yükler yüzünden çökmüştü. Ruhunu, yaşamını ve acımasız kaderini izlediği kızın omuzlarındaki yükler kadar ağır olmayışı ise yüreğini dağlıyordu. Birazını paylaşabilmek isterdi. Ona kırıntılar bırakmak yerine, kaderine doğru itmek ve yolunu açmak yerine gerçekten yardım edebilmek isterdi.

Artık varlığından eskisi kadar çekinmediği kan kırmızı saçları yerleri süpüren büyüleyici kadın yanına bir hayaletin sakinliğiyle sokulduğunda saç diplerine kadar bir ürperti sardı bedenini. Yaşam özü coştu, kadının güzelliğine ve kudretine şarkılar söyledi. Kan kırmızı okyanusların çalkalandığı gözlerine bakabilmek mümkün değildi. Aklını yitirirdi.

"Yine karamsar düşüncelerin batağında yüzüyorsun çocuğum," diye cıvıl cıvıl bir sesle şakıdı kadın, "Diyarı izliyorsun, onu gözlüyorsun ama yanlış bir açıdan bakıyorsun. O acıdan, kederden, ağır sorumluluklardan, felaketler saçan güçlerden meydana gelmiş; acımasız bir yazgının pençesine takılmış bir kurban değil."

Yaşlı adam, uzun sakalını sıvazladı. Gölgeler yüz hatlarına yavaşça çöktü. O kızı gerçekten seviyordu. Bir zamanlar karısından doğmasını istediği bir çocuğu sevebileceği kadar seviyordu hem de. Öfkesinden hazzetmiyordu ama anlıyordu. Kibri ve küstahlığı tahammül edilemezdi ama anlıyordu. Tanrıçasına ve ona duyduğu geçici nefret canını yakıyordu ama anlıyordu.

"Neredeyse kaybediyordu; merhameti, cesareti ve fedakarlığı. Neredeyse düşüyordu. Neredeyse korktuğumuz bir şeye dönüşüyordu. Çok fazla kan kaybetti, çok fazla kin sardı yüreğini." Kadının sadece çıplak ayaklarına bakabilecek kadar kaydırabildi bakışlarını. "Kurban değil ama hak ettikleri de bu değil."

Kadının kıkırtısı Edarnol'u ayağa kaldırdı. Neşelendirdi, yaşamı buralara kadar taşıdı.

"Kader bize ait olan yıldızlara kazındığında, zaman tutunamayanları eler. Zaman ömür biçmeye karar verdiğinde, kader bize ait olacak başka yıldızlara doğru akar. Çocuğun ve diğerlerinin yıldızları başlangıçtan beri sonsuzlukta bekliyor. Parlak ve karanlık; hak ettikleri ve lanetleri. Onun ne olduğunu ve ne olacağını biliyorsun. Canavar ya da kahraman; yıkım ya da yeniden doğuş. Bir eş, bir âşık; kurtarıcı ya da yok edici." Boşlukta ağırlıksızca süzülen çok kısa bir anda durdu, kadının ilahi nefesi adamın ensesini vurdu. Fısıltısı, bir âşık gibiydi. Kan gibi. "Kefaretlerimiz bekliyor, hepimizi."

Yaşlı adam buz kesti. Sesindeki tını, çarpıcı bir çekiciliğe sahipti. Bakışlarını biraz daha yukarıya kaydırma cesaretini gösterdi ve uzun süt beyazı, ışıl ışıl ellerine baktı. Yumruk halini almışlardı, öfkeli miydi? Korkmuş muydu? Yoksa canından olan bu kıza muzaffer bir minnet mi duyuyordu?

"İblis Soyu artık onun yaşamının ve ruhunun bir parçası. Kaderleri cüretkarlıklarıyla iç içe geçti. İhtimalleri biliyoruz ama ne olacağını seçemiyoruz. Yıldızlar beklemiyor, sustular, konuşmuyorlar. Kaderleri bir kere daha kehanete doğru akıyor. Peki ya şimdi ne olacak?"

Kadın pembelikle parlayan uhrevi teninin hiçbir karışını örtmeyen ipekten elbiseyle süzülerek karşısına geçti. Pencereden bakma, sadece inan der gibi. İzleme, sadece olacakları bekle, der gibi. "Şimdi çocuğum, en iyi bildiği şeyi yapacak."

Adam başını biraz daha kaldırdı, kadının boyu uzundu bu yüzden kiraz rengi kanla ıslanmış gibi dudaklarıyla denk düştüğünde bile boynunu arkaya doğru atması gerekmişti. Yanakları kızardı, kendini günahkâr hissetti. "Nedir o?"

"Savaşacak."

"Kan ve gece, yeni bir gelecek yazacak... Biz de böyle haykırmamış mıydık, kıyametten hemen önce, kız kardeşim?" Odanın içine boğuk ve yıldırımların kükreyişini andıran sesle kör edici bir karanlık çöktü. Yaşlı adam arkasını döndüğünde, tanrıça kan kırmızı saçları ateş gibi parlarken çoktan önüne geçmiş ve gelen erkekle arasında durmuştu.

"Kadınının yanında ol erkek kardeşim, sen buraya yasaklısın."

Tanrıçanın sesi yaşlı adamı sindirdi, adımları geriledi. Ama o kadının elçisiydi, onun sağ kolu ve bu diyarın rehberi. Gelen erkeğe bakma cüretini gösterdi. Gözleri yanmış gibi hızla başını önüne eğdi, gördükleri ona yeterdi. Kim olduğunu anlamamak için aptal olmak gerekirdi.

Gecenin kendisi, karanlığın iblisi. Katran karası saçları dumanlıydı, damarlarında fokurdayan iblis kanı derisinin üzerinde dolaşıyordu, çarptıkça etrafına fırtınalar saçan kalbini duyabiliyordu.

"Kehanet nihayet benim soyumda da canlandı. Senin kanın, benim iblis soyuma karıştı. Zifirieşler birbirlerini buldu, büyük bir günah işlendi bu uğurda," dedi Kara Savaşçıların tanrısı Zatafne.

Tanrıçanın cilveli sesinden hafifçe tebessüm ettiğini anlayabiliyordu yaşlı adam. "Cezalandırma peşinde misin kardeşim? Ölümlü topraklara erişemem ama seni durdurmak, benim diyarımda kolay olurdu."

Yaşlı adam yutkundu.

Ama ne bir fırtına koptu, ne de tanrısal güçler havada uçuştu.

Tanrı kahkahalarla güldüğünde, gölgeler bundan zevk aldı. "Cezalandırmak mı? Kan banyonda fazlaca vakit geçiriyorsun kız kardeşim. Sen aşkı bilmezsin ama ben bilirim. Ve Zifirieşini bulup, onun için bana baş kaldıracak kadar yürekli davranan bir kulumu yalnızca mağrurca izlerim."

Enhrecha ve Zatafne pencerenin önüne geçip, diyarların ötesine baktıklarında yaşlı adam hiç yokmuş gibi gölgelere gizlenip iki tanrıyı gözledi.

"Hatalarımızın telafi edilmesi gerek. Kehanetin bir an önce konuşması gerek .Göksel tarihimiz bir kere tekerrür etti buna bir daha izin veremeyiz."

Tanrıçanın saçları hayalet bir rüzgârla dalgalandı. "Bizden nefret edecekler."

Zatafne, zifiri bir sonsuzluktan ibaret gözlerini gökyüzüne dikti. Ne gördüğünü bilmiyordu yaşlı adam, nereye ve neye baktığını.

Sesi karanlığın dile gelişiydi, cehennemin buzları ve ateşlerinin bu diyara dayanışıydı.

"Görüyorsun kız kardeşim. Kanın şarkısı söylendi, zalim ruhlar son bir dansa davet edildi. Geriye sadece tanrıların umuduna ve savaşın insafına düşmüş bir krallık kaldı."

Ve, ikinci kitabın sonu ...

Продовжити читання

Вам також сподобається

3.9K 147 19
Bir kızın sevdiği kişinin sevgilisi olduğunu öğrenmesi ve bunun üzerine yaşanan günler.
200K 13.1K 61
Kitap en baştan düzenleniyordur bu yüzden bölümlerde karışıklık olabilir. Bu yüzden düzenlenmeyen bölümlerin olunmaması önerilir !!! Dünya baştan koy...
3.6M 301K 82
Ölüm uşaklarını peşime salmıştı. Soluğum korkunun soluğuna karışmıştı. Koşuyordum. Sivri dalların berelediği bacaklarım hiç durmadan hareket ediyor...
7.4M 335K 64
Fantastik #1 Siz hiç bir ruha aşık oldunuz mu? Gülüşünden bihaberken ya da öfkelendiginde nasıl baktığı bilemeden sonsuz bir melankoninin içine düştü...