Kod Adı: Bela •chanbaek•

By meliicornie

68.4K 7.3K 29.6K

"Bir şey olur diye korktum, askerliğim yanar diye korktum komutanım." Ağzımdan bir hıçkırık çıktığında beni k... More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11🐣
12
13
14
15
16
17
18
19
20
22
23
24
25
26
27
28
29🐥
30
31 🐥
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45 🐤
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55 (FİNAL)
56 (İNCE SATIRLAR...)

21

1.2K 171 550
By meliicornie

+15, taciz ve psikolojik şiddet

Bu bölüm bazı okuyucular için rahatsız edici olabilir.

Byun Baekhyun

"Grubunuzdaki emir komuta kimde?" Ju Dan Tae yine bizi azarlarken sormuştu. Zaten normal konuştuğu bir an yoktu. Ya bağırıyor ya da alayla söyleniyordu.

Kimseden bir ses çıkmayınca Taehyung bir adım öne çıkarak konuştu. "Binbaşı Chanyeol grup içindeki yetkiliyi seçmedi."

"Ne demek seçmedi?! Operasyondan önceki değerlendirmede birinci kim oldu?"

Bir adım öne çıktım. "Byun Baekhyun. Ben oldum, komutanım."

Beni kıyafetimden çekip karşısına aldı ve sert bir tokat attı. "Emir komuta sende ve sen nasıl bu kadar sorumsuzca davranıyorsun?! Gruptaki kimsenin hata yapmasına izin veremezsin!"

Kulağımdan tutup diğerlerine döndürdü bedenimi. "Bundan sonra yaptığınız her hatada Baekhyun'a vuracağım."

İlkokula gidiyorduk da haberimiz mi yoktu? Ben de dahil herkes inanamaz gibi ona baktığında beni sıraya itti. "Adam olun. Size ne dersem onu yapın. Yapmadığınız her şey için Baekhyun dayak yiyor olacak."

Her şey tamamdı ama şu an bu yaptığı beni rencide etmekten başka bir şey değildi. Kaşlarım kendiliğinden hareketlenirken gözlerim de dolmuştu. Komutanım bana vurdu diye ağlayacak değildim ama yaptığı şey gururuma dokunuyordu. Daha fazla katlanamıyordum.

Chanyeol gideli bir ay olmuştu ve bir aydır bu aptal adamın çeşitli fantezilerine maruz kalıyorduk. Bir beni dövmesi eksikti, o da geldi, tam oldu.

İki yanımdaki yumruklarımı sıktım. Bir tek kelime daha ederse kural ve rütbe dinlemeden onu mahvedecektim. Asteğmen olmamın, boş yere ondan dayak yememle alakası yoktu.

"Aptal Chanyeol, yetkili askeri seçmeden nasıl gidebilir?!" dediği an bir saniye bile düşünmeden sıradan çıkmış ve suratına sert bir yumruk indirmiştim. Böyle bir sey beklemediği için afallamıştı. Bunu fırsat bilip bacak arasına dizimi geçirmiş ve bacağına çelme takarak yere düşmesini sağlamıştım.

Dolu gözlerimi ve aniden sıcak basan vücudumu umursamadan dirseğimi Ju Dan Tae'nin boynuna bastırdım. "Öl." diye fısıldadım. "Öl! Geber!" Kendimden geçmiş gibi bağırırken aniden çenemin altına vurmuş ve üstünden kalkmamı sağlamıştı. Ayaklanıp bana sert bir tekme attığında ise gerçekten benimle dövüşmek isteyip istemediğini sorgulamıştım.

Askeri üniformamın ceketini hızla çıkarıp Sehun'a attıktan sonra Ju Dan Tae'nin suratı tekmemle tanışmıştı. Herif küfürler yağdırıyordu ama hiçbirini duyamayacak kadar yorgun ve sinirliydim.

Komutanla karşılıklı dövüşe devam ederken eli birden boynumdaki künyeye takılmıştı, daha doğrusu künyelerden birine.

Chanyeol'ün gitmesine karar verilen gün, gece olmadan koridorlarda aptal gibi koşuyor ve onu arıyordum. Sanırım o da birilerini arıyor olacak ki bir türlü karşılamamıştık.

Kaçıncı kez olduğunu bilmeden tekrar gittim odasının önüne. Bu sefer Jongdae Komutan'ın masasının üstünde bir kutu vardı. Sanırım eşyalarını toplamıştı... Gerçekten gidiyordu yani...

Koridordan ayrılıp bahçeye indim, kafeteryaya bakmamıştım. Belki oradadır diye düşünmüştüm. Koşarken birden kolumdan tutulmasıyla şaşırdım ama hemen sonrasında içimi büyük bir rahatlama kaplamıştı. Çünkü beni durduran Chanyeol'dü, kolumdaki parmaklarını aşağı indirdi ve elimi tutup yürüdü. Binanın yan tarafına geçtiğimizde duraksadı.

Başını eğip boynundaki künyeyi çıkardı ve benim boynumdan geçirdi. Üniformamın önünü kendine doğru çekip künyeyi içeri soktu ve hemen ardından iki eli yanaklarımı buldu.

"Ben gelene kadar iyi bak, tamam mı?" Gülümsedi. Ona bakmadığım için dikkatimi çekmek ister gibi yanaklarımı sıktı. Gözlerimi ona çevirdim, ellerinden birini saçlarımda gezdirirken diğerini serbest bıraktı. "Güzel koruyacağından eminim." dedikten sonra yanağımdan bir makas aldı.


Pezevenk Ju Dan Tae'nin, Chanyeol'ün künyesine dokunmuş olabileceği düşüncesi aklıma geldiğinde, elini öyle sinirle itmiştim ki adam yere düşmüştü. Zaten hemen sonrasında da bahçedeki birkaç asker aramıza girip bizi ayırmıştı.

+++

"Binbaşı Ju Dan Tae, Byun Baekhyun'u çağırıyor." Yatakhaneye gelen askerin sesini duyduğumda tam anlamıyla sıçtığımı hissetmiştim. Heriften bıkmıştım, hayatımı sömürüyordu. Hayatımı bitiriyordu...

Sehun dikkatli olmamı söyleyip omzumu sıvazladı. Yatakhaneden çıkıp en kısa sürede öldürmek istediğim o adamın odasına girdim.

"Beni çağırmışsınız."

"Ceketini ve atletini çıkar. Bu bir emir." dediğinde çoğu zaman yaptığı gibi çıplak bir şekilde beni rüzgarın önüne koyacağını düşünmüştüm.

Bazen "ceza" olarak bize kıyafetlerimizi çıkarmamızı söylüyor, vücudumuzu ıslatıp ağaçların önünde rüzgar yememizi istiyordu. Tam da bir psikopatın(?) yapacağı bir şeydi.

Üstümdekileri çıkardığımda tekrar konuştu. Sesi her zamankinden ciddiydi, sanırım sabah ona vurduğum için oldukça sinirlenmişti. "Ellerini uzat. Bu bir emir."

Ellerimi ona doğru uzattığımda beyaz, ince ve plastik kelepçeyle bağladı ve sonuna kadar sıktı. Arkamdaki kapısını kilitlediğinde ciddiyetle ona döndüm. Ne yapmaya çalışıyordu?

Karşıma geçip ellerini omuzlarıma koyup sıktı. Aptal gibi sırıttığında herhangi bir tepki vermedim.

"Sence de büyük bir ceza hak etmedin mi?"

"Hak etmedim. Durduk yere bana vuramazsınız." dediğim an odayı inletecek kadar ses çıkaran bir tokat attı. Kızaracağından hiç şüphem yoktu.

"Emin misin? Vurdum işte."

Bu sefer sırıtan bendim, bağlı ellerimi gösterdim. "Normalde vuramazdınız bence." Sinirden güldüm, düştüğüm durum karşısında duygu değişimleri yaşıyordum. Elimden her an kaza çıkabilir gibi duruyordu.

Sözlerimin üstüne beni saçımdan tutup odasındaki banyoya sürüklemiş ve soğuk suyu açıp kafamdan aşağıya tutmuştu. Su damlaları vücudumda kayıp giderken muzipçe gülüp ellerini karın kaslarımda gezdirdi. Karnıma yumruk atacağını sanmıştım ama parmakları göğsüme değdiğinde anında geriledim.

Elini boynumdaki künyelere uzattı. "Neden iki künye?" dedikten sonra inceledi ve kahkaha attı. "Chanyeol'ün künyesi, ha? Sana bu kadar mı değer veriyor?"

"Boş boş konuşmayı kes." dedikten sonra karnına tekme attım. Ellerim bağlı olabilirdi ama yine de dövüşebilirdim.

"Seni pezevenk!" Yüzüme sıkı bir yumruk atıp beni banyodan çıkardı ve çekmecesinden plastik bir kelepçe daha çıkardı. Sinirle yanıma gelip beni ensemden tuttu ve deri koltuklardan birine attı.

Kıpırdamamı engellemek için bacaklarıma oturdu ve ne kadar hareket etmeye çalışsam da ayak bileklerimi bağlamayı başarmıştı. Arkama geçip ellerini omuzlarıma koydu ve daha da aşağı inip iğrenç parmaklarını göğsümde hissetmemi sağladı.

Omuzlarımı kıpırdatıp onu itmeye çalıştım ama uslanmaz bir çocuktan farkı yoktu. Yapma dedikçe inadına yapan misafir çocuğu gibiydi. "Bu yaptığın tacize girer, seni puşt!" Öfkeyle bağırdım.

"Ee?" dedi. "Kime şikayet edebilirsin ki? Benim gibi bir binbaşı varken sana kim inanır?"

Kaşlarımı çattım, o an aklıma Chanyeol'ün dediği şey gelmişti. "Bir binbaşı dururken de kimsenin sana inanmasını bekleme."

Askeriye gerçekten böyle miydi? Siktiğimin rütbesi elindeyse gerçekten alttaki herkesi yakabiliyor muydun? Ben nasıl bir cehenneme düşmüştüm böyle... Bu adam bana dokunacaktı ve ben bunu üstten birine söylesem bana inanmayacaklar mıydı?..

Parmakları saçlarımda dolaşıp sertçe çektiğinde kafam arkaya gitmişti ve böylece düşüncelerimden gerçekten sert bir şekilde ayrılmak zorunda kalmıştım. Burnunu boynuma doğru yaklaştırdığında korkuyla gözlerimi kapadım. İğrenç nefesi çıplak tenime değerken konuştu. "Islakken daha hoş görünüyorsun."

"Biraz daha ileri gidersen bunu asla yanına bırakmam." Korktuğumu belli etmemeye çalışarak söylediğimde güldü. Beni kesinlikle ciddiye almıyordu.

"Benim sorumluluğum altındayken hiçbir bok yapamazsın."

Nasıl bu kadar rahattı, anlamamıştım. Arkasında biri mi vardı? Neden bana bunu yapıyordu?

"Bana karşı koyamazsın. Ben senin komutanınım." demesine karşılık derin bir nefes aldım ve bana sabır vermesi için Tanrı'ya dua ettim içimden. Ne diyordu bu geri zekalı? Kibarca "Komutanınım ve istersem seni becerebilirim bile" falan diyordu resmen.

"Chanyeol Komutan'ım bir gün geri gelecek, o zaman seni mahvedeceğim. Hatta bana gerek kalmadan o mahveder." dediğimde önüme geçip eğildi ve elini pantolonumun düğmesine götürdü. Bununla beraber vücudumda daha önce hiç baş göstermeyen bir korku oluşmuş ve ne yapacağımı bilememiştim. O ise bunu hiç umursamadan tam bir pezevenk gibi konuştu. "Bir daha söylemek ister misin?"

Alayla güldüm ama tamamen sinirden gülüyordum. Resmen beni tecavüzle tehdit ediyordu. Çıldırmış bir şekilde kahkaha atmaya başlamış, birkaç saniye sonra kahkahalarım ağlamaya dönüşmüştü. Kendimi kontrol edemediğimi fark ettim. Sinirlenmiştim ve korkuyordum. Ellerimi ve ayaklarımı ne kadar kıpırdatmaya çalışsam da bir işe yaramıyordu.

"Bu kadar iğrenç olamazsın."

Kolumdan tutup beni kaldırmış ve hemen sonrasında elini saçlarıma götürüp aşağı doğru ittirmiş, diz çökmemi sağlamıştı. Buradan şu saniye kurtulmak istiyordum. Bu aptal herifin bana bir şey yapmasından korkuyordum ve başıma gelecekleri tahmin edebildiğim için akan gözyaşlarımı durduramıyordum.

"Böyle, ayaklarımın dibinde yere çökmüş olman tam da ne için uygun biliyor musun?"

Baş parmakları dudaklarımı okşarken başımı eğdim. "Hiçbir şey yapma. Lütfen."

"Dudakların da çok güzel ama, o iş için uygunsun."

Ağlamam artarken defalarca kez, sebepsizce özür diledim. Hepsi çaresizce beni bırakmasını beklediğimdendi. Normalde olsa onu öldüresiye döverdim ama bu şartlar altında hiçbir şey yapamazdım ve daha çok sinirlenmesini istemedim.

"Bir daha aptallık yapacak mısın?"

"Yapmayacağım komutanım."

"Aferin. Chanyeol geldiğinde ona ne kadar harika olduğumdan bahsedersin artık." Ellerini üzerimden çektiğinde ayağa kalktım. O da elimdekileri çözüp sırıtarak bana bakıyordu.

"Üstünü giyinip çık." dediğinde hemen ayaklarımı çözüp kıyafetlerimi aldım ve -yanında daha fazla durmamak için- üstümü bile giyinmeden kilidini açtığı kapıdan çıkıp koşmaya başladım.

Islak saçlarımdan akan soğuk su damlaları çıplak vücudumla buluşup beni rahatsız ederken koridordaki askerlerin garip bakışlarını takmamaya çalıştım. İlk defa mı çıplak koşan erkek görüyorlardı?

Diğer binaya geçip Chanyeol'ün odasının önüne geldim. Telaşla konuştum. "Jongdae Komutan'ım..."

Ağlamamı umursamadan gözlerini bana çevirdi. "Ne var?"

"Chanyeol Komutanım'la konuşmam gerekiyor hemen."

"Yatakhanene git."

"Lütfen komutanım! Bir dakika bile yeter. Lütfen numarasını verin."

Jongdae, önündeki masaya vurarak ayağa kalktı. "Koca adam sizin yüzünüzden ilk askeri cezasını aldı! Bir de dalga geçer gibi eğlenin diye numarasını mı vereceğim size?! Hemen odana git!"

Titreyen ellerimi masasından çektim. Ona gerçeği anlatsam bile bana inanmayacaktı... İnansa bile Chanyeol'le iletişim kurmama izin vermeyecekti.

Junmyeon Komutan olsa belki ona gidebilirdim ama o da Chanyeol'den sonra izne ayrılmıştı. Şu an gidebileceğim tek kişi Binbaşı Minseok gibi görünüyordu.

Elimde duran atletimi üzerime geçirip ceketimi de giyindim ve koşarak onun odasına gittim. Kapısını çaldıktan sonra hemen içeri girdim.

"Komutanım, lütfen bana Chanyeol Komutan'ımın numarasını verin. Bir dakika da olsa onunla konuşmam gerekiyor." Ağlamamı durduramıyordum.

Merakla koltuğundan kalkıp yanıma geldi. Ellerini omuzlarıma koyup ilgili bir şekilde baktı yüzüme. "Ne oldu sana?"

Başımı sağa sola salladım hâlâ ağlarken. "Lütfen Binbaşı Chanyeol'le konuşmama izin verin! Sadece bir dakika bile olur."

"Baekhyun bunu neden istiyorsun? Komutanların kişisel bilgileri kimseyle paylaşılmaz."

Lafını kesip hızla konuştum. "Lütfen komutanım! Onu arayıp benim istediğimi söyleyin, eğer izin vermezse konuşmayacağım. Yanınızda bile konuşabilirim. Lütfen, sadece bir dakika verin!"

Israrlarım sonucunda yaklaşık bir dakika sonra ikna olmuş ve kapısını kilitleyip çekmecesinden bir telefon çıkarmıştı. Birkaç yere basıp telefonu kulağına götürdü.

"Benim, Minseok." dediğinde muhtaç bir şekilde onu dinlemeye başladım. "Ah, bir sorun var gibi görünüyor," dedikten sonra bana baktı. "Baekhyun seninle konuşmak için çok ısrar etti. Telefonu ona vermemi istiyor musun?"

Titreyen ellerimi gergince birleştirdim. Dudaklarımı birbirine bastırıp kabul etmesi için, içimden dua ediyordum. Kabul etmesi gerekirdi, en azından Park Chanyeol'ün Byun Baekhyun'u olarak kabul etmesi gerekirdi...

Binbaşı biraz sessiz kalıp karşı tarafı dinledikten sonra "Veriyorum, görüşürüz." dedi. Telefonu bana uzattığında saygıyla eğilip teşekkür etmiş ve telefonu alıp kulağıma götürmüştüm. Bu sırada Minseok sanırım rahat olmam için banyosuna girip kapıyı kapamıştı.

"Komutanım..." Ağladığım için doğru düzgün konuşamıyordum.

"Başımın Belası? Ne oldu?"

"Komutanım... Konu ne olursa olsun, siz bana inanırsınız değil mi?"

"Nereden çıktı şimdi bu? Neler oluyor?"

"İnanırsınız, değil mi komutanım?"

"İnanırım elbette."

Sesimin titremesine engel olamıyordum. Bir süre durdum ve sonra hıçkırıklarım arasında söyledim. "O hâlde komutanım, şu an çok kötü bir durumda olduğumu söylesem hemen yanıma gelebilir misiniz?"

Chanyeol sessiz kalmayı tercih etmişti, sadece nefes sesleri duyuluyordu. "Binbaşım, yanıma gelin, aksi takdirde aklımı kaybedeceğim!"

"Baekhyun, biliyorsun, şu an nasıl..."

"Park Chanyeol'ün Byun Baekhyun'u," diye sessizce söyledim. "Gelmenizi istiyor."

"Yarın izinli misiniz?"

"Evet," dedim gözlerimi silerken. "İzin günü yarın."

"Yanına geleceğim, tamam mı Baek? Şimdi anlatmak istediğin bir şey var mı?"

"Burada söyleyemem."

"Tamam," dedikten sonra biraz duraksadı. "Yarın sabah çık ve ikinci soldan dön. Seni orada beklerim."

"Teşekkür ederim." dedim çaresizce. "Teşekkür ederim Binbaşım."

"Teşekkür etmene gerek yok... Şimdi, telefonu Minseok Komutan'ına geri ver. Sonra gidip yüzünü yıka. Sakinleşip yatağına git ve hemen uyu."

Onu onaylarcasına mırıldandıktan sonra banyonun kapısını çaldım. Minseok komutan dışarı çıkınca telefonu ona verdim. "Chanyeol? Tamam. Görüşürüz adamım."

"Çok teşekkür ederim komutanım..." dedikten sonra gözlerimi sildim. "Ne kadar iyi bir şey yaptığınızı tahmin bile edemezsiniz."

Odasından çıkacakken "Bekle," dedi. Çekmecesinden bir ilaç çıkarıp bana uzattı. "Chanyeol içmeni istedi. Daha rahat uyumanı sağlar."

İlacı elinden alıp tekrar teşekkür ettim ve odasından çıktım. Yatakhaneye gidip ilacı içtim ve kendimi hemen yatağa bıraktım.

Cidden neler yaşıyordum böyle? Adam resmen ırzıma geçecekti...

Ses çıkarmamaya çalışarak tekrar ağlamaya başlamıştım. Yorganı kafama kadar çekip ufak hıçkırıklarla dakikalarca ağladım.

+++

Yatakhanedekilerin seslerine uyandıktan hemen sonra aceleyle kalkmış ve üzerimi giyinmiştim. Kombine dikkat edecek halim bile yoktu. Bu yüzden elime ilk geçen siyah pantolonu ve siyah kazağı üstüme geçirip yatakhanedekilere veda ettim.

Koşarak önce binadan, sonra askeriyeden çıktım. Düz yolda hızla giderken ikinci soldan döndüm.

Sokağa girdiğim gibi kenardaki iki kol beni yakalayıp sıkıca sarmıştı. Yüzünü görmememe rağmen bunun Chanyeol olduğunu anlamam uzun sürmemişti.

Kollarımı sıkıca beline sararken başımı göğsüne sokuşturdum ve istemsizce ağlamaya başladım. Ona yapışık bir şekilde, yüksek sesle ağlarken bir elini saçlarıma götürdü. Diğer eliyle sırtımı okşuyordu. Başını omzuma doğru eğdi ve bir süre hiçbir şey demeden sadece sarıldı bana.

Ağlamam azaldığında, hâlâ saçlarımı okşuyordu. Ellerini hafifçe gevşettikten sonra tok sesiyle konuştu. "Hangi belasını siktiğim bu kadar ağlamana sebep oldu?"

Kollarımla beline daha sıkı sarılırken, Dan Tae'nin yaptığı her şey bir bir aklımdan geçiyordu. Başımı göğsünden kaldırıp gözlerine baktım. "Lütfen bir şekilde geri dön... Ona daha fazla katlanamam."

"Sizi Ju Dan Tae'ye verdiler, değil mi? Ne yaptı pezevenk?" Sessiz kalıp gözlerimi yere diktiğimde geriye gidip ellerimi tuttu. "Bana güvenebilirsin. Söyle."

"Birçok şey yaptı..." Daha fazla dayanamıyordum, gözlerimi kapatıp derin bir nefes verdim. "Ah... Komutanım..." Konuşamıyordum, kelimelerim birleşmiyordu.

"Başımın Belası? Söyle." Ellerimin üstünde gezdirdi baş parmaklarını. "Yarına kadar vaktimiz var," derken ellerini benimkilerden çekti ve yanaklarıma koydu. "Her şeyi anlatabilirsin."

Bir süre sessizce durdum, yaşadıklarımı anlatmaya hazır olup olmadığımı düşündüm. Bakışlarım onu buldu, sonra ağlayacak gibi olup başımı eğdim.

Binbaşılarımdan biri kendimi çekmeme yardım etmişti, diğeri de resmen taciz etmişti. Rezilliğime güldüm. Ne ara yakasına çıkardığımı bilmediğim ellerimi sıktım.

"Anlatmak istemiyor musun?" Sessizce sorduğunda ellerini belime yerleştirip bedenimi kendine yaklaştırdı.

"İstiyorum," dedim. "Seninle konuşmak istiyorum..."

"Ama gözlerin böyle hüzünle bakarsa sol tarafımda büyük bir sızı hissetmeme sebep olursun."

Dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. Binbaşı Park'tan beklenmeyecek kadar düşünceli sözlerdi bunlar.

Bir adım geri gidip yolu gösterdim. "Yürüyelim mi?"

"Hmhm." Beni onaylayan bir mırıltı çıkarıp sağ kolunu omzuma attı ve yürümeye başladı. Birkaç dakika sonra konusmak için kendimi hazırlamıştım. Gereksiz yere bizi azarlamasından başlayıp sürekli bize vurmasına kadar yaptığı en masum(!) şeyleri anlatmıştım. Bu sırada askeriyeden epey uzaklaşmıştık, evine doğru gidiyorduk.

"Piç işte, ne olacak? Başka ne yaptı?"

"Emir komutayı bana verdi ve grupta her kim hata yaparsa onun yerine beni döveceğini söyledi..."

"Hiçbir şey yapamaz, korkma. Sana bir daha el kaldırırsa sen de ona karşılık ver."

"Yaptı ama komutanım... Bana çok kötü şeyler yaptı..." Durgunca söylediğimde yürümeyi kesti telaşla bana döndü.

Histerik bir şekilde güldükten sonra sinirle dudağını yaladı. "Bir şekilde..." deyip duraksadı. Doğru kelimeleri arıyor gibiydi. "Herhangi bir türde seninle temas etti mi?"

Dudaklarım benden izinsiz bir şekilde titremeye başladığında ellerini omuzlarıma koydu. "Baekhyun, sana farklı bir şekilde dokundu mu?"

Hem öfkeyle hem korkuyla sorduğunda başımı yere eğdim ve aşağı yukarı salladım.

"Şerefsiz! Nasıl cesaret edebilir?!" Chanyeol aşırı güçlü bir sesle bağırdığında hafifçe irkildim.

"Bunu onun yanına bırakmam." Sinirle söyledikten sonra aniden bana sarıldı. "Sana her şeyi unutturacağım, ve onun da hayatını bitireceğim Baekhyun. Bana güven."

Sessizce tekrar ağlarken gözlerimi kapadım ve göğsüne yasladım başımı. "İlk defa bu kadar korkmuş ve çaresiz kalmıştım. Seni aradım çünkü bana inanıp beni koruyacağını biliyordum."

"Tabi ki inanacağım sana. Sen benim..."

Yorgun argın kafamı kaldırıp ona baktım. Gülümsedim belli belirsiz.

"Sen benim Byun Baekhyun'umsun."

🐈

Orrrrrszzzbuuuu judantae

Sövmek serbest

Diğer bölüm Baek'i eve atıyo
🥵🥵

Continue Reading

You'll Also Like

127K 10.1K 46
Kim Kai: Söyle o sevgiline, sevgilimden uzak dursun. [Crossing Lines] 21.06.19 Kaihun #1, Sekai #4
58.7K 5.5K 13
Kim Jongin wattpad'de erkek×erkek çift hikayeleri yazan bir yazardı Oh Sehun o hikayelerin baş kahramanı bir rapperdı 290417×070817
1.1M 48.9K 178
[ Text & Instagram & Texting ] Yanlış anlaşılan bir fotoğrafla başladı herşey. Belki o fotoğraf olmasa bir daha birbirlerini hatırlamayacaklardı, gör...
63.6K 4.6K 37
Dansçı Park Jimin ile, serseri uyuşturucu bağımlısı Kim Taehyung'un maceraları.. *Bu ficte her an herşey olabilir. *Park Jimin o gece çarptığı kişi...