hotter than hell 'hyunin

By scullyoon

130K 10.3K 15.9K

cehennem oldukça sıcaktı, lakin hwang hyunjin bir şeytandı ve kendisi cehennemden daha sıcaktı. More

0 - "Hotter Than Hell."
1 - "Ne doğru ki zaten?"
2 - "Beni tamamiyle kabullenmelisin, tamamen."
3 - "Benim cehennemime girersen, bir daha çıkamazsın."
4 - "Merak etme, imzam üzerine çok yakışacak."
5 - "Bana ihtiyacın olduğunu ikimiz de biliyoruz."
6 - "Bu öğrencinize yardım etmeyecek misiniz, Monsieur?"
8 - "Sen benimsin."
9 - "Peki size özel bir hediye versem?"
10 - "Bu yaşadığım en güzel zıtlık."
11 - "Benim istediğim şey sensin."
12 - "Seni seviyorum."
13 - "Bu canavarı yaratan kişi sensin."
14 - "Diğerlerinin ne düşündüğü umurumda değil."
15 - "Arzuladığımız bu değil, biliyorsun."
16 - "İşte benim oğlanım."
17 - "Uyandığım her gün seni görmek istiyorum."
18 - "Beni seçtiğin için teşekkürler."
19 - "Senin için deliriyorum resmen."
20 - "Gözlerime bakarken de söyle beni sevmediğini."
21 - "Sana hükmetmemi seviyorsun, itiraf et."
22 - "Ben sana hiç doyamıyorum."
23 - "Öğrencim değilmişsin gibi."
24 - "Benim ol, sonumuza dek."

7 - "Seninle vakit geçirmeyi sevdim."

5.7K 517 665
By scullyoon

the weeknd, wasted times

"catchin' feelings
these girls only want you when you're winnin'
but you've been with me from the beginnin'
and I know right now that
we're not talkin'"

-

Hayır ona aşık falan olmamıştım.

Ya da yalnızca kendimi kandırıyordum. Her zaman yaptığım gibi...

Bana, bugün sabah ilk iş odasına gelmemi söylediğinde duraksadım ve ona okulda ikinci kez ağız işi yapmayacağıma kanaat getirdim. Bu çok tehlikeliydi. Evet, tehlike heyecan verirdi ve dün bu yakalanma hissiyatı bana oldukça heyecan verip beni tahrik etmişti. Ama tehlikeli olması bir yandan da oldukça korkunçtu. Şu beynimde dolaşan "acaba yakalanacak mıyız" hissi, ya da "acaba biri görür mü" düşünceleri beni yiyip bitiriyordu. Bu yüzden bugün odasına gidecek, bir daha okulda bu denli yakınlaşamayacağımızı söyleyip dersime girecektim. Zaten bugün cumaydı ve yarınla beraber iki gün onu görmeyecektim.

Aşık olmak tabiri, benim Monsieur Hwang için hissettiğim şeyler adına doğru bir tabir sayılmazdı. Onu merak ediyordum, onun hakkındaki her şeyi, düşündüklerini, hissettiklerini, yaşamak istediklerini, yaşadıklarını, geçmişini, geleceğini her şeyini merak ediyordum. Bu belki yalnızca basit bir hoşlanmaydı ama o kadardı. Yalnızca buydu ve ötesinin olması mümkün değildi bile. Onun sevgilisi vardı, ki sevgilisi olmasa bile bu çok yanlıştı.

Öğretmenime bu şekilde şeyler hissetmem yanlıştı. Her ne kadar onu cinsel olarak arzuluyor olmamın, hoşlanıyor olmamdan daha yanlış olsa da onun için hoşlanmanın ötesi olamazdı bende.

Ve olmamalıydı da.

Odasına girdiğimde masasından kalkmış ve bana doğru yaklaşmıştı. Arkamdan kapıyı kapattığımda önümde bitip beni kapıyla arasına almış, yanıma uzattığı eliyle kapıyı tek seferde kilitlemişti. Bunu yaparken gözlerini bir kere bile benden ayırmamıştı. Ve o bana böyle bakarken ben ona, "Artık okulda bu denli yaklaşamayız Monsieur." demezdim, diyemezdim. Bu neredeyse imkansızdı.

"Merak etme, seni buraya cezalandırmak için çağırmadım. Onun için daha hoş planlarım olduğu için hakkımı sonraya saklıyorum." dedi ve göz kırptı. Ben ona kendimi parmaklayıp onun adıyla inlerken videomu atmıştım, değil mi... Hepsi Felix'in planıydı, gerçekten! Ben o kadar cesur ve manyak değildim, tek sorumlu Felix'ti ama ceza alacak olan bendim! Neyseki Monsieur Hwang'ın cezaları benim aşık olduğum türden cezalardı.

"Cezalandırmak için çağırmadıysanız.. Neden çağırdınız sabah sabah Monsieur Hwang?" dedim ve yutkundum. Bana bakarken, daha önce hiç hissetmediğim duyguları hissediyordum gözlerinde. Ama hep aynı bakmıyordu.

Her bakışında farklı anlamlar gizliydi. O çok karmaşık biriydi, ama ben puzzleın birkaç parçasını çoktan bulmuş gibiydim.

Siyah, ensesine dökülen uzun saçlarından bir tutamını; tek eli hala kilidin üzerindeyken boşta olan eliyle kulağının arkasına atmıştı. "Sana bir şeyden bahsetmeyi unuttuğumu fark ettim." dediğinde kaşlarım merakla çatılmıştı. Ne konuda olduğunu ve neyi unuttuğunu merak ettiğim sırada dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Neyden bahsetmeyi unuttunuz?"

"Her seksimiz için senin istediğin bir şeyi yapacağız. Bu aslında bir bakıma hediye gibi. Bdsm'de efendiler kölelerine her sekslerinden sonra hediye verirler. Ödül gibi düşün. Sen beni memnun ettiğin için ben de seni memnun edeceğim. İstediğin bir hediye varsa alabilirim, parası önemli değil. Ama bu hakkını, beraber yemek yemek gibi şeylerde de kullanabilirsin. Şu anlık iki hakkın var." dediğinde yüzümde bir gülümseme oluşmuştu. "Ama yaptığım şey için beni cezalandırmanız gerekmiyor muydu? Neden ödüllendiriyorsunuz?" dedim merakla.

Yarım ağızla sırıttı. "Bu dün için olan bir ödül değil, cezalandırma hakkımı pazar günü kullanacağım. Cumartesi ise önceki iki seksimiz için istediğin iki şeyi yaparız. Ne istediğini söylersen bugün, yarın için hazırlık yapabilirim ona göre." dediğinde dudaklarımı birbirine bastırmıştım. "Tamam dediğin gibi yemek yiyip sonra film izleriz olur biter?" diyerek tepkisini bekledim. Kaşları şaşkınlıkla havalandı.

"Bu kadar mı?"

"Bu kadar mı derken? Daha farklı şeyler söylememi mi bekliyordun?" diye sorduğumda kafasını aşağı yukarı sallamıştı. "Ne bileyim, pahalı bir şeyler isteyebilirken film izlemek ve beraber yemek yemeyi istemen garipti." dediğinde güldüm. "Size pahalı şeyler aldırmak gibi bir niyetim yok."

"İstediğin herhangi bir şeyi alabilirim ve bu beni zora falan sokmaz. Çekinmeden isteyebilirsin yani." diye konuştuğunda göz devirdim. "Sizden para istemiyorum Monsieur? Şimdi izninizle dersime gidiyorum. Yarın görüşmek üzere." dedim ve kapının kilidini arkama dönmeden açtım. "Beşte gel." dediğinde ise kapıyı açmıştım. Hafifçe geriye çekilmişti çıkmam için, ben de onun bu hareketinin ardından kapıyı aralayıp dışarıya atmıştım kendimi ve kapıyı üzerimden kapatmıştım.

Beraber seks dışında bir şey yaparak yemek yiyecek ve film seyredecektik...

...

Kapı aralandığında karşımda gördüğüm görüntü, yutkunmama sebebiyet vermişti. Mavi dar bir kot pantolon giymişti ve üzerinde de siyah, çok dar sayılmayan ama yapılı kollarını ortaya çıkartan siyah bir yarım kollu tişört vardı. Siyah uzun saçları dağılmıştı, her gün yaptığı gibi düzeltmemişti saçlarını. Oldukça günlük ve sade bir haldeydi ama bu hali bile yutkunmaya sürüklüyordu beni.

İçeriye girdim ve üzerimdeki deri ceketimi çıkartıp koltuğun üzerine bıraktım. "Hamburger yer misin?" demesiyle beraber, "Olur." diyerek cevaplamıştım onu.

Daha önce geldiğimden alışkın sayılabileceğim evde, merdivenin yanında kalan mutfağa girmişti. Ben de peşinden girmiştim tabii.

Tezgaha ilerleyip kül tablasına bıraktığı sigarasını tekrar dudakları arasına koyup domatesleri kesme tahtası üzerinde kesmeye devam etmişti. Kaşlarım havalandığında alt dudağımı dişlemiştim. "Sen mi yapıyorsun?"

"Hm hm." diyerek mırıldamış ve beni onaylamıştı. Dudağı arasındaki sigarayı kül tablasına geri bıraktı ve bana döndü. "Yardım etmek ister misin?" dediğinde bir köşede izlemeyi bırakıp yanına geçmiştim. "Ne yapabilirim?" dediğimde gözleriyle buzdolabını işaret etmişti. "Dolapta marul ve köfte var, onları getirir misin?"

Kafamı aşağı yukarı sallayıp buzdolabına yönelmiştim. Dolabı alt üst ederek istediklerini almış ve yanına geri dönmüştüm. Tezgahın üzerine bıraktığımda sağında kalan lavaboyu göstermişti bana. "Ben köfteleri hazırlayayım sen marulları yıka, olur mu?" dediğinde tekrar kafamı aşağı yukarı sallayıp marulları yıkamaya başlamıştım.

Uzun uğraşlar sonucunda en sonunda, nihayet hamburgerleri bitirmiş, masaya oturmuştuk. Yaklaşık bir saat uğraştığımız için karnım çok acımıştı ve yemek için sabırsızlanıyordum.

Tam ağzımı kocaman açmış, hamburgerden bir ısırık alacakken ben, Hyunjin'in "Dur başlama yemeye.." demesiyle beraber duraksamıştım. Hamburgeri geri tabağıma bırakıp çatık kaşlarımla yanımda oturan Hyunjin'e döndüm. Yanımdaki uzun sandalyeden kalktı ve salona doğru ilerlemek üzere mutfaktan çıktı.

Geri geldiğinde ise elinde büyük bordo renk, kadife kaplı bir kutu vardı. İki eliyle kutuyu sıkı sıkı tutarken yanıma gelmiş ve masanın üzerine, önüme doğru bırakmıştı. "Bu ne?" dediğime yanıma geri oturmuştu. "Sana söylesem de sen istemedin biliyorum ama, aldım yine işte." diyerek oturduğu yerde geriye yaslanıp kollarını önünde birleştirmişti.

"Açmayacak mısın?"

Merakla dudaklarımı birbirine bastırıp kutuyu açmıştım. Ben kutunun içindekini şaşkınlıkla açılan ağzımla beraber incelerken, yüz ifademden beğenmediğimi sanarak konuşmaya başlamıştı. "Bir dahaki sefere giyersin beğenirsen, beğenmezsen yenisini-" sözünü sertçe kestim. "Beğendim.. Hem de çok..." diye mırıldandım gözlerimi asla çekemezken.

Koyu bordo, büyük, kadife kutunun içinde; siyah ama küçük pırlanta taşlardan siyah deri kısmını göremediğim, üzerinden sallanan küçük yuvarlak metale ise "jg" harfleri kazınmış olan siyah deri ve uzun tutma yerlerine sahip bir tasmaydı. "Bu taşlar.." diye şaşkınlıkla konuşmaya çalıştığımda histerik bir şekilde gülmüştü. "Gerçek pırlanta." dediğinde gözlerim büyümüş ve hemen elimde tuttuğum tasmayı kutunun içine koyup kafamı Hyunjin'e çevirmiştim.

"Hyunjin.. Yani Monsieur Hwang, bu çok pahalıdır ben bunu kabul edemem." dediğimde göz devirmişti. "Üzerinde senin adının harfleri kazılı Jeongin, ve bunu sana özel olarak yaptırdım." demesiyle beraber dudaklarımı birbirine bastırmıştım. "Beğenmedin ve bana geri vermek için bahane bulmuyorsun değil mi? Bak demiştim sana, beğenmediysen daha güzelini yaptır-"

Sözünü, oturduğum sandalyeden kalkıp dudağına bastırdığım dudağımla kesmiştim. Beğenmemek söz konusu bile olamazdı, ayrıca beni düşünerek bunu yaptırmış olması beni gülümsetmişti.

Tam elini belime koymuştu ki dudaklarımızı ayırıp yerime geri oturmuşum. O ise kapalı gözleriyle olduğu halde kalakalmıştı. Kıkırdadığımda gözlerini aralayıp önüne dönmüştü. "Bugün yemek yiyip film izleyeceğiz sadece." dediğimde dudaklarını birbirine bastırıp kafasını aşağı yukarı sallamış, ardından ise hamburgerini eline alıp yemeye başlamıştı.

Bugün sadece yemek yiyip film izleyecektik. Beraber. Sanki aramızdaki tek bağ seks yapmak değilmiş gibi. Ve bu düşünce beni olduğum yere anında sabitlemeye yetiyordu...

...

Beraber yanyana kanepeye oturmuş, onun önerdiği bir bilim kurgu filmini izliyorduk.

Ben film izlemeyi genelde seven biri değildim, ama şu an yanımda o olduğu için büyük bir merakla izliyordum filmi. Tabii bunda filmin konusunun ilgimi çekmesinin de büyük payı vardı.

Film hiç beklemediğim bir sonla bittiğinde şaşkınlıkla Hyunjin'e dönmüştüm. "Beklemiyordun değil mi? Ben de ilk izlediğimde beklememiştim böyle." dediğinde kafamı aşağı yukarı sallamıştım. "Gerçekten ters köşeydi." diye eklemiştim. Yanyana oturduğumuz kanepeden kalktığında kaşlarımı çatmıştım.

"Film de bittiğine göre, seni evine bırakayım mı?"

Bu kadar çabuk ayrılalım istemiyordum. Her zaman böyle vakit geçirmiyorduk ve onunla vakit geçirmekten çok eğlenmiş, zevk almıştım. "Hava çok güzel duruyor, önce biraz dışarıda yürüsek olmaz mı?" dediğim ve gözlerimi kırpıştırdığımda derin bir iç çekmişti. "Pekala öyle olsun bakalım. Sahil buraya yakın, sahile yürüyüp gelelim ondan sonra bırakırım seni nasıl olur?"

Kafamla onu onaylayıp ayağa kalktım. "Olur."

Kanepenin diğer tarafında kalan siyah deri ceketimi aldığımda o çoktan kapıya doğru yürümeye başlamıştı. Bugün de bitmişti işte. İlk defa beraber bu şekilde vakit geçirmiştik, ve çok eğlenmiştim. Beraber hamburger hazırlarken, onu bir yandan yiyip bir yandan da sohbet ederken ve film izlerken.. Her dakikasında çok eğlenmiştim.

O da siyah ceketini giydi ve beraber evden çıktık. Kimse konuşmuyorken yavaş yavaş yürüyorduk yanyana. Ben yolu bilmediğim için onu takip ediyordum.

"Bu hafta vizeler başlıyor." dediğinde kafamı aşağı yukarı sallamıştım. "Çalıştın mı güzelce?" diye devam ettiği sırada göz devirip yürümeyi bıraktım ve ona döndüm. Yürümeyi bıraktığını gördüğünde o da durmuş ve bana dönmüştü.

"Gerçekten okul mu konuşacağız? İlk defa seks dışında bir şey konuşuyoruz seninle ve konuşmak istediğin konu okul mu?"

Sen dememe takılmadan dudaklarını birbirine bastırmıştı. "Haklısın, üzgünüm." dediğinde önüme dönmüştüm ve tekrar beraber yavaş yavaş yürümeye başlamıştık. "Seni tanımak istiyorum, sen okulda benim hakkımdan az çok şey duymuşsundur ama ben senin hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Nelerden hoşlanırsın, en sevdiğin yemek ne; kiminle yaşıyorsun, tek mi yaşıyorsun... Hiçbirini bilmiyorum." dediğinde dilimle dudağımı ıslatmıştım.

"Benim de senin hakkında çok şey bildiğim söylenemez." dediğim sırada ellerini pantolonunun ön ceplerine koymuştu. "Pekala, o halde sırayla tek tek birbirimiz hakkında şeyler söyleyelim." demesiyle beraber onu mırıltıyla onaylayıp ben başlamıştım.

"Ev arkadaşımla beraber yaşıyorum. Ailem Busan'da memleketimizde yaşıyor." dediğimde şaşırmış gibi bir nida çıkmıştı dudakları arasından. "Ev arkadaşın var demek.." dedi anlamış gibi. "Ben de gördüğün gibi bu koca evde tekim. Sıkıcı olabiliyor bazen ama tek yaşamayı seviyorum. Arada temizlik için biri geliyor onun dışında başka kimse girmiyor bu eve." demesiyle beraber kaşlarım çatılmıştı.

"Peki ya Bayan Eunha? Sevgilisiniz sanıyordum." dedim ama sevgili olduklarını sanmıyordum, sevgili olduklarından emindim. Gözlerim karşımızda kalan sahille birleştiğinde kafamı Hyunjin'e çevirmiştim. Gözlerini yavaşça kapattığını ve durduğunu gördüğümde ben de durmuştum.

Gözlerini araladı ve bana baktı. "Bunu sana söylemem ne kadar doğru bilmiyorum ama Eunha'yla aramızda bir şey yok. Ve onu evime de asla getirmedim." dediğinde şaşkınlıkla ağzım hafifçe aralanmıştı. Ardından ise hemen kendime gelip histerik bir gülüş attım. "Öpüştünüz, sana sevgilim dedi, biz bu kuralları konuşurken onun haberi olmayacak dedin? Sana saymalı mıyım?"

"Nasıl gözüktüğünü biliyorum, ama ona aşık değilim. Sadece şu anda öyle olması gerektiği için..." diye açıklamaya çalıştığında önüme dönüp yürümeye devam ettim. Nedensizce içimde bir kıpırtı oluşmuştu, Monsieur Hwang'ın onu sevmediğini öğrenmek bana iyi gelmişti.

Ben yavaş yavaş yürürken o arkamdan gelerek hızlanmış ve bana yetişerek yanıma gelmişti. "Sahile geldik.." demesiyle beraber kafamla onu onaylamıştım. "Geldik."

"Ailelerimiz tanışıyor, yirmi yedi yaşında olsan bile ailen istediği için bu saçmalıklara katlanıyorsun anlayacağın." dedi. Ben de güldüm. "Peki ne zamana kadar sürecek bu? İstemediğiniz ve sevmediğiniz biriyle." dediğimde omuz silkti. "Uzun sürmeyeceği kesin. Her seferinde ona bakarak rol yapmaktan sıkıldım, babama da bir şekilde açıklarım işte."

Sahili izleyen insanların oturduğu bankaların yanından yürümeye başlamıştık. Üzerimde ceketim olmasına rağmen hem hava hem de sahil kenarı ekstra serin olduğu için üşümeye başlamıştım. Havalanan kaşlarıyla bana çevirdi kafasınk. "Üşüdün mü?"

"Birazcık." dediğimde dilini dudakları üzerinde gezdirmişti. "O zaman eve dönelim, eve bırakayım seni?" dedi onay ister gibi. "Olur." dedim ve geri yürümeye başladık.

O sırada en sevdiğimiz yemeği, en sevdiğimiz rengi, neden fransız tarihi okumayı seçtiğimi vesaire konuşmuştuk. "Fransız tarihi okuma sebebim aslında puanımın ona yetmesi." demiştim ciddi bir şekilde. Bunu öğretmenime söylemem ne kadar doğruydu bilmiyordum ama zaten dalga geçtiğimi anlayacağını biliyordum.

Birden yolun ortasında durum kahkaha atmaya başladığında ben de gülmeye başlamıştım. "Öğretmenine söyleyebileceğin en kötü şey falan bu sanırım." dedi gülmesi yavaş yavaş azalırken ve yürümeye devam ederken. "Sanırım."

Bu şekilde konuşa konuşa evin önüne geri dönmüştük. "Hediyen içeride kaldı, sen arabaya bin ben alıp geleyim." dedi ve evin önündeki siyah arabasının kapılarını elindeki anahtarla açtı. Ön koltuğa dediği gibi bindiğimde gözlerimi kapatıp derin bir iç geçirmiştim.

Bugün çok eğlenmiştim.

Daha sonra elindeki büyük, bordo, kadife kutuyla arabaya bindi ve kutuyu bana uzattı. Kucağıma koydum ve kemerimi taktım.

Yarım saat sonra, tarif ettiğim yerde evimin önündeydik. Direkt olarak Felix'in evine uçacaktım ama burada inmemde hiçbir sakınca yoktu çünkü zaten Felix'le evlerimiz karşı karşıyaydı.

Kemerimi çıkarttım ve kapıyı açıp elimdeki kutuyla beraber arabadan inmek için bir hamle yaptığım sırada elini koluma koyup beni durdurmuştu. Kaşlarım şaşkınlıkla havalandığında kalkmaktan vazgeçip ona dönmüşüm. "Seninle vakit geçirmeyi sevdim." dediğinde yutkunmuştum.

"Ben de." dedim ve gülümseyip elini kolumdan çekmesiyle beraber arabadsn inip kapıyı kapattım. "Görüşürüz." diyerek oturduğu yerden elini cama, bana, doğru kaldırdı el sallar gibi ve ben de "Görüşürüz." dediğimde hızla uzaklaşmıştı arabasıyla beraber.

Ve ben, hiç olmaması gereken bir şey olduğunu tam o an, o arabasıyla giderken ben arkasından gülümseyerek bakarken kesinleştirmiştim.

Ben ona aşık olmuştum.

-

merhaba!

20 gündür bir bölüm yazacağım diye bir yerlerimi yırttım resmen, umarım sevmişsinizdir bölümü :3

bir sonraki bölüme kadar kendinize çok çok iyi bakınız, görüşmek üzere!!!

Continue Reading

You'll Also Like

113K 6.2K 33
civciv: sarma mı yaptin gercekten __ #galatasaray 'da 1. 01.08.24 #barışalper 1. #yunusakgün 1. #millitakımlar 1. __ başlama tarihi 19.08.23 bitirm...
39.4K 1.6K 17
Alaz'la Asi yer değiştirmiş olsa nasıl bir dinamikleri olurdu çok merak ettim. Yaman, Alaz ve Cesur'un birlikte büyüdüğü; Asi'nin Soysalanlar'ın kız...
71.2K 5.8K 23
nasıl olsa görmez diye düşünen yağmur çözer, barış alper yılmaz'ın mesaj kutusunu not defteri olarak kullanmaya başlar. - hayat beni tekrardan 13 yaş...
173K 9.3K 60
Oynanılan her oyun er ya da geç bitmeye mahkumdur..