we'd keep all our promises

483 53 30
                                    

Pazar sabahınıza nasıl başlardınız? Belki hafta içi göremediğiniz ailenizle beraber uzun uzadıya kahvaltı yapar, ortaya koyduğunuz sahanda soğuyan yumurtanızın üzerinden sohbet ederdiniz. Erkenden kalkar kendinize taze meyve suyu sıkar, öğrenciyseniz daha sabahın altısında kütüphane yollarına düşerdiniz. Ya da hazır okulunuz yokken çapaklı gözlerinizi aralamanıza rağmen kemikleriniz ağrıyana kadar yatağınızdan çıkmazdınız. Belki odanızı toplar, belki yürüyüşe çıkar belki de işe giderdiniz. Ya da basitçe akşam oluncaya kadar uyurdunuz, yatağınızdan güzeli mi vardı? Choi Beomgyu ve Choi Yeonjun'un pazar sabahları nasıldı peki? Bu iki aşık birbirlerinden ayrı evlerinde nasıl özlemlerine dayanıyorlardı?

Genelde güne ilk başlayan kişi annesinin tüm ev halkını uyandırması yüzünden Beomgyu olurdu. Uyandığı gibi, yatakta kalmayı sevmediğinden koşa koşa tuvalete gider; orada uzunca bir zaman harcardı. Dişlerini fırçalar, yüzünü yıkar belki de banyo yapardı. Ardından kendinden kısa olan abisine sataşır, küçük kardeşiyle de kahvaltı sofrasına ilk kim varacak diye yarış yapardı. Görüş açısına annesi girdi mi gülerek günaydın der, onun yeni doğradığı salatalık domatesleri alıp masaya götürürdü. Sonra masanın baş köşesine oturmuş babasına başıyla bir selam verir, yıllar boyu yediği dayaklar aklına geldiğinden ondan uzak bir sandalyeye otururdu. Babasını sevmediğinden değildi; sadece babasının bir avcı olduğunu ve çok yakınına gelirse ya da farkında olmadan yanlış bir hareket yaparsa bu iri adamın elindeki silahları kullanmaktan çekinmeyeceğini biliyordu. Hayatı boyunca bu eski evde yaşayınca kazandığı bir deneyimdi bu, riskleri olabildiğince azaltmaya çalışıyordu.

Beomgyu ailesiyle saat daha on olmadan kahvaltı sofrasına oturmuşken iki ev ötedeki Yeonjun perdelerinin arasından giren güneşle daha yeni yeni kendine gelir olurdu. Küçük kardeşi çoktan kendi kahvaltısını yapıp öğle yemeğini hazırlayıp evden çıkmış, sırtındaki tonluk çantayla arkadaşlarıyla buluşmaya gitmiş olurdu genelde. Babasının da işe gitmesiyle, Yeonjun'sa tek kaldığı evinde gerine gerine, hiçbir şeyi aceleye getirmeden kendiliğinden uyanırdı. Sonra biraz yatakta oyalanır, yanı başına koyduğu kaset- çalardan bir iki şarkı dinler öyle ayaklanırdı. Yüzünü yıkayıp banyodan çıkar, dişini fırçalamayı yemekten sonraya bırakıp aşağı kata inerdi. Televizyonun sabah gündeminde biraz zaman öldürdükten sonra sıkıntıdan evde gezmeye başlar, annesinden kalan yemek takımlarını incelerdi. Kahverengi vitrine özenle dizilmiş pahalı yemek takımlarındaki ışıltılar ona yıllar önce göçüp giden annesini hatırlatırdı. Altın işlemeli bardağın yanındaki düğün fotoğrafıyla bakışır, bazen ona hayatından bahsederdi. En çok da Beomgyu'yu anlatırdı. Mevsimlere aldırmadan bir yaz gecesini hayal edip annesinin dizine yatmış da sevgilisine olan aşkını ve geleceğe dair planlarını anlatıyormuş gibi yapmayı severdi. Sonra öğlen on iki gibi, kapısı çalardı.

Evlerinden uzakta geçirdikleri pazar sabahları, en geç öğle vakti, iki oğlan mutlaka geri dönüş yollarını bulurlardı ve bu olduğunda da genelde aralarına kalan tek şey ahşaptan bir kapı olurdu. Yeonjun'un şu anda koşarak açmaya gittiği ahşap kapı.

Tıklatışından saniyeler sonra açılan kapıyla Beomgyu gülümsedi ve yılların getirisiyle ezbere bildiği eve doğru büyük bir adım attı ve arkasından kapıyı kapattı. Yeonjun ellerini direkt ince bileklere götürürken gülümsedi ve havaya bıraktığı bir nefesmiş gibi kısık sesle hoş geldin dedi. Beomgyu onu başıyla onayladığında ise bir çalışan akılları ikisinin de vücudunu üst kattaki Yeonjun'un odasına yöneltti. Her buluştuklarında ev boş olmazdı, bu yüzden duvarların arkasına kapanmayı alışkanlık hâline getirmişlerdi. Şimdi ise kapalı kapılar güvende hissettiriyordu. Konuşma işini sonraya erteleyerek hızlıca merdivenleri çıktılar ve önde ilerleyen Beomgyu duvara yaslanmış dağınık yatağa oturduğunda Yeonjun kapıyı kapatarak yanına geçti. Cuma gününden beri görüşmemişlerdi ve parmak uçları özlemle, kulübedeki alevleri hatırlayan dudakları ise utançla yanıyordu. Birbirleri yanında çok rahat da olsalar, gözleri kapalı kucaklarına kendilerini bırakacak da olsalar aşkları her seferinde onların aklını başından alıyordu.

in another lifeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin