6. Bölüm: "Tanrı'nın Ödülü"

144 17 266
                                    

°•*•°

Her ölümen sonra hayatların siyah beyaz filmlerde olduğu gibi renksizleştiği söylenir. O kaybı yaşayanlar kendilerini terk eden ruhun ardından üzerlerindeki renkleri de koyarmış o küçücük tabuta. Evrenin bütün renkleri de o ruhla beraber terk edermiş geride kalanları. Gökkuşağı bile artık siyah beyazmış, güneşin ışınları terk edermiş onun geride bıraktıklarını.

Öyle miydi gerçekten? Bütün renkler tek bir ruhun vedası ile terk eder miydi geride kalan birçok ruhu? Peki ya kalanlar? Kalanların ruhlarının bir önemi yok muydu? Onların da bir renge ihtiyacı yok muydu? Vardı elbet. Vardı ve hayatlarımıza ölümü getiren kimliksiz bir cellat bu rengi kendisi seçmişti.

Kırmızı!

Hayatlarımız bir tuvalin üzerine kahpe fırça darbeleriyle aktarılırken yanılgımız olan siyah ve beyaz renklerin aksine kanın kırmızısı hükmediyordu bütün renklere.

Kırmızıydı yüzlerimiz, belki acıdan dolayı.

Kırmızıydı gözlerimiz, belki ağladığımızdan dolayı.

Kırmızıydı bileklerimiz, belki körleşmiş bir jiletle parçaladığımızdan dolayı.

Kırmızıydı. Ruhlarımız bile. Belki de bedenimizi terk edemediğinden dolayı.

Artık kana bulanmış satırlarda bulmak istemiyordum anılarımı. Artık susturmak istemiyordum boynuna başkalarının ruhunu parçalayan bıçaklar dayanan vicdanımı. Artık bütün bedenimi saran ve beni yönlendiren ipler olsun istemiyordum.

Bu gün boynuma dolanma korkusuyla dokunamadığım ipleri kendi ellerimle düğümledim. Kendi boynuma geçirdim. Ayaklarımın altındaki tabureyi tek ayağımla geriye ittim. Ve sallandı zihnimin içindeki korkak kız çocuğu o tavandan. Can çekişti korkularım, haykırdı bütün duygularım; kendine bunu yapma diye. Dinlemedim onları. Elimde hayatım vardı, karşımda kim olduğunu bilmediğim biri, önümüzde ise bir kumar masası. Hayatımı o masaya bırakmak üzereydim. Bunu yapabilir miydim? Belki.
Neden mi? Çünkü karşımdaki kişinin elini biliyordum. Onun elinde tuttuğu kartlarda korkularım vardı. Ama o, bilmiyordu ki onun karşısında da en büyük korkum yer alıyordu.

Bütün korkularıma karşı en büyük korkum. O korku ne miydi?

Kendim! En büyük korkum korkularıyla yüzleşmekten korkan kendimdi.

Ve ben bir kukla olmamak için bedenime bağlanan ipleri boynuma doladım. Hayatımı o kumar masasına koydum. Kendimi öldürdüm. En büyük korkumu, yok etmeleri için diğer korkularımın önüne attım. Korkak kendimi korkularıma öldürttüm.

Vahşete muhtaç bir kimliksiz korkularımı üzerime salarak beni en büyük korkumdan kurtardı. Beni korkmaktan kurtardı.

Lisa, ardında aramızdan ayrılalı günler geçmişti. Ben ise onca gündür evden çıkmamış kimseyle iletişime geçmemiştim. Babam sabah evden çıkar akşam gelirdi. Evde tek olmam benim için sorun değildi ancak babam beni korumak için evin önüne birkaç koruma dikmişti. Neticede bir seri katil kasabayı ve okulu mesken tutmuş, önüne geleni hediye paketi yapar gibi kesiyordu. Onlardan biri olmam kuvvetle muhtemeldi. Tabi babma göre. Bana göreyse ben zaten onlardan biriydim.

ŞEYTANI UYANDIRMAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin