beş

70 10 22
                                    

Gergindim. Ellerim titriyor, titredikleri için terliyor, terledikleri için gerginliğimi daha da arttırıyorlardı. Mağdurun adını, yaşını, işyerini, işyerinin nerede olduğunu öğrendikten hemen sonra vakit kaybetmeden onunla görüşmeyi planlamıştık. Hatta öğle yemeğini bile Sehun arabayı mağdurun çalıştığı yere sürerken arabada yemiştik. Jongin kendi sandiviçini yerken bir yandan da Sehun'a yediriyordu.

Arabaya bindiğimiz andan beri Song Minah'ın karşısında nasıl bir tavır takınmam gerektiğini, konuşmaya nasıl gireceğimi, neler söyleyeceğimi düşünüp durmuş ama bir türlü doğru kelimeleri bulamamıştım. Onun o güne dair anılarını anlatmasını kolaylaştırmak istiyordum, saldırgan bir tutum sergileyip, gerektiğinden daha ciddi ve duygusuz davranıp onun duygularını incitmekten korkuyordum. Kafamda kurduğum çoğu karşılıklı konuşma nedense sonuçsuzlukla sonuçlanıyordu. Bu yüzden gergindim ve tam karşımda duran kozmetik mağazasının vitrin camlarına yapıştırılmış kadın modelin yüzünün tüm kıvrımlarını incelerken gergince dudaklarımı dişliyordum.

Jongin ellerini birbirine sürterken, eldiven giymemişti ve kasım ayı soğuğuyla bize merhaba derken kendisini ısıtmak için çabalıyordu, "Ee, içeri girmiyor muyuz?" diye sordu. Burnunun ucu da soğuktan birazcık kızarmıştı. Başına geçirdiği siyah beresiyle bir anlığına gözüme küçük bir çocuk gibi göründü.

"Ya içeride değilse?" dedi Sehun. Jongin'in hâla birbirine sürterek ısıtmaya çalıştığı soğuktan çatlamış ellerinin aksine onunkiler montunun cebindeydi. Boynundaki atkısına yüzünü gömmüş bir şekilde o da yarı saydam camdaki modelin arkasından az da olsa görünen mağazayı inceliyordu. Sıcak nefesi gözlük camlarını buğulandırıyordu. "Öğle arasına çıkmış olabilir, bir işi için birkaç saatliğine izin almış olabilir. Belki bugün hiç gelmemiştir ve belki yarın da gelmeyecektir. O zaman ne yapacağız?"

"Ev adresini isteriz." dedim fakat ağzımdan çıkar çıkmaz bunun pek de mümkün olmadığının farkındaydım. Hiçkimse birden karşılarına çıkan üç gence çalışanlarının ev adresini vermezdi, hele de her gün başka kan dondurucu haberle uyandığımız şu günlerde. Polis ya da savcı olmanız gerekirdi ya da sadece onlar gibi belirli bir otoritesi olan kişilerden biri. Biz yalnızca gazeteciydik ki şu an gazeteci sıfatıyla bile bulunmuyorduk burada.

Üçümüz de işe yaramayacağını bildiğimizden bu cümle sanki ağzımdan hiç çıkmamış gibi davrandık. Jongin gözlerini dikmiş, görenin yanlış düşüncelere kapılabileceği kadar dikkatli bakışlarıyla mağazayı inceliyordu. Aslında incelemek gibi değildi. Dalmıştı, hipnoz edilmiş gibiydi. Yüzünde beliren bir aydınlanmayla yüzünü bize çevirdi. "Eğer aradığımız kadın içeride değilse sorun değil, ben hallederim."

"Nasıl?"

"Takılmayın oralara. Hadi içeri girelim." Sehun'la omuz silkip karşımızda kocaman adıyla parlayan kozmetik mağazasına adımladık. Jongin hallederim dediyse halledecek bir yol bulmuş demekti.

Kapıdan içeri girer girmez yüzümüze kapının üstüne yerleştirilmiş klimadan sıcak bir hava çarptı. Soğuktan buz gibi olmuş yanaklarım sıcak havayla temas edince titremiştim fakat bu bir saniyeden bile kısa sürdü. Şeftali tonlarının hakim olduğu ve beyaz, boyumun birazcık altında kalan, bir sürü saç, yüz ve vücut bakım ürünlerinin baştan aşağı dizildiği raflarla dolu bir yerdi. Çok büyük değildi ama renk kullanımı ortamı olduğundan daha refah gösteriyordu.

Bizi etrafı izlemekten alıkoyan şeftali renk gömleğiyle karşımızda beliren mağaza çalışanı oldu. Yaklaşık yirmi dört yaşında, yüzüne kocaman bir gülümseme oturtmuş genç bir kadındı. "Hoşgeldiniz!" dedi canlı bir sesle. "Size nasıl yardımcı olabilirim?"

five oh fiveKde žijí příběhy. Začni objevovat