1.

9.4K 204 14
                                    

Sabahları güne lanet başlayan biri olmaktan nefret ediyorum. Yani niye normal insanlar gibi uyanıp, yüzümü yıkayıp işime gidemiyorumki. Her sabah bu kadar sakar olmak zorundamıyım ben. Niye bu kadar çok uykum varki? Alarmın seside kulaklarımı becerdi resmen. Bigün kırıcam o olucak. Tamam çok sinirlendin Güneş bi sakin ol.

Gece dizi izlerken öyle bir sardıki dizi, gece 4 gibi uyumuştum. Sabah 6'dada işe gitmek zorundaydım. İşte böylede dengesiz biriyimdir.

Aynanın karşısında boş boş durup gözlerimi ovuşturuyorum, şimdi yüzümü yıkayıpta o birkaç damlanın kollarımdan akıp dirseğimi ıslatmasından nefret ediyorum. O yüzden sadece gözlerimi sulayıp yüzümü yalandan yıkamış olurum. Suyu pek sevdiğim söylenemezdi, yüzümü yıkamaktan anladığımda buydu zaten. Dişlerimide fırçaladım, son bir kere aynaya baktım şişmiş gözler ve solgun yüzden başka birşey yoktu aynada. İnsana bile benzemiyorum şu saçlarıma bir bak tweety gibiyim maşallah tel tel olmuş.

Odama geçer geçmez, salopet ve beyaz bir t-shirt giydim. İşe gidiyorum kim nediyebilir bana? Üstelik kendi cafemde garsonluk yapıyorum sorun olmazdı heralde.

Kapıyı açar açmaz bana bir geçirdi kapı, alnım hep morarıyo şu lanet kapı yüzünden. Artık yeretti yani. Kilidi açmayı unutuyorum, sonrada sinirlenip bir hışımla evden çıkıyorum ve bir bakıyorumki ayakkabılarımı giymeyi unutmuşum. Ne kadarda güzel! Sabah sabah sinirlerim bu kadar tavan yapmışken birde binadaki bok kokusunu çekiyorum.

Adını boklu daire koyduğum kapının önünde yine boklu bezler vardı. Nasıl bir çocuksa artık günde kaç kilo dolduruyor bezi Allah bilir. Anneside üşengeçliğinden çöpü dışarı koymak yerine bizleri zehirlemeyi tercih ediyor. Yani kendimide geçtim, yaşlı dairedeki teyzenin köpeklerine, kedilerine yazık. Evet tabi birde kedi köpekli dairemiz var. Başkada kimseyi tanımıyorum binada. Yaşlı teyzeninde kedilerine ve köpeklerine mama aldığım için biliyorum, kadının kimsesi yok o yüzden bana aldırıyor. Yalnızlıktan 5 kedisi 3 köpeği var. Ve sanırım böyle giderse benimde sonum aynı olacak.

22 yaşındayım, hala bir sevgilim olmadı. Hoş bundan yakındığımı söyleyemem, çünkü ben bu düzendede gayet iyiyim. Birde hoşlandığım kimsede olmadı. Pek etkilenmiyorum erkeklerden. Nedeni ise hala bilinmiyor. Bu yüzden kendime bir renk koydum, gri. Cafe'min adıda 'Gri Cafe'. Griyi çok seviyorum, çünkü beni anlatan bir renk. Ne siyah ne beyaz, ikisindende var ama ne olduğunu henüz bilmiyor. Ve bende aynen böyle hissediyorum. Neyim ben? Siyahmı, beyazmı? Griyim ben, ne olduğumu henüz bilmiyorum. Ve bilip bilmeyeceğimde meçhul.

Cafem cadde üzerinde biryerde ve evime yarım saat. Ama bunu sorun bile etmiyorum, çünkü cafemi çok seviyorum ve yolu uzun diyede hiç yakınmadım. Sabah sabah yürümek iyi geliyor üstelik, uykumu açıyor.

Erkeklerden etkilenmiyorum dediğimde ise gerçekten ciddiydim. Yani cafede benimle beraber çalışan Deniz'den etkilenmiyorum hiç bir şekilde. O kadarda erkeksi ve yakışıklı olmasına rağmen. Kasları var, hafif kumral bir ten rengi var. Öyle çapkında değil, olgun birisi. Ve hayatımdaki tek arkadaşım. Yani ondan hoşlansaydım çoktan hoşlanırdım ama onunla arkadaşız, hatta yakın arkadaşız. Onun yanında tüm iğrençliklerimi sergileyebiliyorum. Geğirmek, yediklerim ağzımdayken ona göstermek gibi. Onun yanında çok rahatım yani anlayacağınız.

Ben cafeye gittiğimde o daha gelmemiş oluyor. Saat 9'a 10'a kadar ben kekleri, börekleri, poğaçaları, turtaları, tatlıları vesaire hazırlıyorum. İlk müşterimde saat 7 buçukta geliyor, işe gitmeden önce her gün bir kahve alır benden. Güne iyi başlamasını sağlıyormuş öyle diyor. Ve bende minnettar kalıyorum. Müşterilerimi çok seviyorum, ve onlarda beni seviyor olmalılarki cafem hergün ağzına kadar dolu oluyor. Onlara hep kibar davranıyorum, bunuda severek yapıyorum.

Cafemi ise herşeyden çok seviyorum. Gerçekten, buraya bağlandım artık. Bir sandalyesine birşey olsa hemen yenisini alıyorum. Artık evladım gibi oldu burası, yani herşeyim oldu daha nasıl anlatabilirim bilemiyorum.

Kapıdan giriyorum ve önümde masalar oluyor, dışarıdada masalar var. Sandalyeler her masada 4 tane, bazılarında 2. Sonra raflar var, en solda köşedede içeri giriş var. Yani benim asıl bölümüme. Fırınların olduğu, yani cafenin beyni olan bölüme.

Cafem siyah, gri ve beyaz renklerinden ibaretti. Çok iç açıcı gelmiyor böyle deyince ama içeriye güneş giriyor ve ara renklerlede birleşince çok güzel bir yer haline geliyor. Cafemi gerçekten çok seviyorum.

Buraya nasıl sahip olduğum ise tüm hayatımı kapsıyor. Küçüklüğümden beri hep hayalimdi. Ve hayalimi 2 yıl önce gerçekleştirmiştim. Bunu insanlara söyleyince önce yaşımı soruyorlar. 20 yaşındaydım o zaman, yeni girmiştim yaşıma. 'E buranın parasını nasıl denkleştirdin o yaşta?' diyorlar o zamanda. Tabiikide o zamanlar daha tecrübesizdim, yeni bir işe girmiştim. Sevmediğim bir işti. Sabah küfür ederek gidiyordum artık o dereceydi. Sonra bigün bana bir mektup ve kutu geldi. 6 yıl öncesinden bugüne gönderilmiş. Babam vefat etmeden önce göndermiş bana o mektubu ve kutuyu. Mektubu okurken ağlamıştım. 'Hayalini gerçekleştirirsin umarım Güneş'im.' Son cümlesi buydu. Kutudan ise hayalimi gerçekleştirmem için gereken paranın kat kat fazlası vardı. Ve çalıştığım işten elde ettiğim parada bunun yanında hiçbirşeydi. Babam benle hiç ilgilenmezdi ama sonunda öyle bir son nokta koyduki, onun sayesinde bugün buradaydım ben. Ve kardeşim yoktu, tek çocuktum. Hayatım boyunca yalnızdım. Ortaokul ve lise yıllarımdada asosyal çocuklardandım. Hala öyleyim ya neyse

Dışarı çıkıp bir sigara yaktım bende. Deniz'de sağ taraftan geliyordu. "Günaydın Gri." Bana böyle demesini istemiştim. Oda beni kırmamıştı. "Günaydın Olgun." Bu lakabı ise ben takmıştım ona. Herzamanki içten gülüşlerinden birino yollayarak içeri girdi. Sigaramı bitirmeyip attım ve bende içeri girdim. İnsanlarda yavaş yavaş gelmeye başladılar. Ve bende bir günüme daha başlamış oldum.

Hayatım bundan ibaretti. Ve ben çok mutluydum.

Gri HayatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin