9: "Sensiz ellerim üşür, içerimde kar yağar."

Mulai dari awal
                                    

Acı çekmek atlatılmayacak bir şey değildi, öyle ya da böyle bir yolunu bulabiliyordunuz veya alışıyordunuz fakat derin bir boşluğa düşmek öyle değildi işte. Bu dapdar, hiç ışık görmeye bir kuyunun dibine düşmek gibiydi; yukarı çıkmanız imkânsızdı mesela çünkü ne ışığınız var ne de o uzun duvarları merdivensiz aşabilecek kadar güçlüsünüz. Fakat bir çıkış yolu var, bağırırsanız binde bir dışardan biri duyup yardım getirebilir ama sesinizi nasıl çıkaracağınızı bilmiyorsunuz ya da hangi cümleleri kullanmanız gerektiğini. Ben şimdi o kuyunun dibindeydim, elbette çıkabilirdim ama nelerin beni ayağa kaldıracağını bilmiyor, onlarca çarenin içinde çaresiz kalıyordum.

Öfkeliydim, yemin ederim ki her şeye çok, çok fazla öfkeliydim; Taehyung, Taehyung'un ebeveynleri, Jaebum hyung ve kendime öyle öfkeliydim ki sanki birbirine bastırdığım dudaklarımı aralasam ağzımda biriken köpükler boğazıma değin taşacak gibiydi fakat buna rağmen öfkemi kusmamın da hiçbir şekilde imkânı yoktu çünkü bir şekilde Taehyung'un babası hariç hepsinin haklı sebepleri vardı ve bu da beni dehşete düşürüyordu. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum, Taehyung'u anlıyordum, o gün Taehyung'u şoka sokan ve gözlerinin dolmasına neden olan kırıcı her cümleyi benim söylememe rağmen anlıyordum, ki o gün de onu anlamıştım fakat elimden tüm dayanaklarımı almasının getirdiği sinirle öyle öfkeli konuşmadan edememiştim ve şimdi düşününce, onu anlamam bu neyi değiştirirdi ki?

Taehyung'u anlamam neyi değiştirirdi?

Geçen onca zamandan sonra ne ona karşı eskisi gibi hissediyordum ne de onun aşkı olmak istiyordum.
Zaman bizi birbirimize yabancı kılmışken tüm bu gerçekler neyi değiştirebilirdi? Yalnızca öfkeyle dolmama neden olmuştu çünkü resmen zincirleme yanlış anlaşılmalar yüzünden yıllarca acı çekmiştik.

Resmen yok yere ölmüş ölmüş dirilmiştik.

Bu yüzden şimdi ne değişecekti? Taehyung'un kollarının arasına koşacak halim yoktu ya. Çünkü ortaya çıkan gerçekler zamanın ikimizin kalbinin arasına ördüğü duvarları yıkabilecek kadar güçlü değillerdi. Onlar yalnızca beni yıkabilecek güçtelerdi ve bu da dünyanın en basit şeyiydi. Beni yıkmak kadar basiti yoktu, sesinizi hafifçe yükseltirdiniz ve ben bir köşeye kıvrılıp yıkıntılarımı birleştirmeye çalışırdım.

Tanrı aşkına, şimdi cidden ne yapmam gerekiyordu? Kalbim Taehyung'a karşı buz tutmuşken ne yapmam gerekiyordu?

Kafamdaki tüm düşünceler vicdanıma zorbalık ederken göz kapaklarım hafifçe aralandı ve gözlerim gece lambam sayesinde loş bir şekilde aydınlanan odamın düz tavanını buldu, hemen sonra yattığım yerden isteksizce doğrulduğumda çok halsiz
hissediyordum, midem aç olduğum için ağrıyor, siyah eşofmanımla örtülü dizlerimin üzerinde dinlenen kollarım ise resmen tonlarca yük taşımışım gibi sızım sızım sızlıyordu halbuki günlerdir tek yaptığım yatmaktı.

Derince yutkundum, boğazımın dar duvarları arasından yükselen şapırtı sesi kafamın içinde kendine yankı bulurken kısık gözlerim odamın içinde öylesine bir turlamaya başladığında bir eskiciden Jaebum hyungun bana aldığı ve iki kat boyayla oldukça yeni bir görünüm elde eden çift kapaklı, dar dolabım, yine aynı eskiciden aldığım çalışma masam ve tekerlekli sandalyem beni karşılayan şeylerdi. O zamanlar param yoktu ve Jaebum hyungla birlikte beni idare etsin diye geçici olarak eskiciden almıştık hepsini, sonra da birlikte yenilemiştik ve ben, onları parayı bulur bulmaz atacağımı söylememe rağmen hiçbirisini atamamış, sanırım daha çok anılara kıyamamıştım.

nothing like us, taekookTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang