Bölüm 10

53K 2.3K 141
                                    

   SÜRPRİİİİİİZ! Bu bölüm, hikayemizde çok değerli kişileri misafir ettiğimizi anlamışsınızdır sanırım. Yeni tanıştığım ve bir o kadar çok sevdiğim arkadaşım @Zelisce Hırsız hikayesindeki karakterlere merhaba deyin lütfen. Bu bölüm ve bir sonraki bölümde, hikayeleri birleştirdik kuzucuklarım. Bölümler arasında farklar var, bende şaibeli olan şeyler@Zelisce'de gayet açık olarak anlatılmış olabilir ;) İpucumu vererek, onun hikayesine de bir göz atın ve olayları daha iyi kavrayın diyor ve konuşmamı bitiriyorum.                

Bu arada yarışma için desteğinizi bekliyorum. Umarım sayenizde güzel bir yerlere gelebilirim, diğer hikayelere de bir göz atın derim ben ayrıca. Tarihi kurgular arasında belki beğeneceğiniz şeyler olabilir :)) Genel kurguda olan yazarınızdan kucak dolusu sevgileer :))        

Linki aşağıya yorum olarak bırakıyorum tekrar, öpüyorum hepinizi :)))

                             10. Bölüm

 At arabaları art arda Londra’daki Bourneville Malikanesi’nden içeri süzülürken ev ahalisi bu defa daha bir telaşlı ve heyecanlı gibi görünüyordu. Dük hazretleri ve düşesin de bu sefer kızlarına eşlik etmesi, Leydi Beatrice’in de onlarla gelmesi, malikane çalışanlarının bu kadar kalabalığı daha önce görmedikleri için paniklemelerine neden olmuştu.

Lorenna daha önce bir defa gelmiş olduğu eve, mutlulukla bakmaktan kendini almamıştı. Birkaç hafta önceki doğum günü balosu beklemediği kadar güzel geçmiş, düşesle aralarında bir problem çıkmamış ve Lorenna geriye kalan günlerini Eastbourne’da huzur içinde geçirmişti.

Keşke gelirken düşesi Eastbourne’de bırakmanın bir yolu olsaydı diye düşünmeden edemedi Lorenna.

Kötü kalpli cadı yalnız başına Eastbourne’da istediği kadar hükmünü sürüp ben olmadan huzurlu bir şekilde yaşardı ne güzel.

Sonradan bunun ne kadar imkansız bir istek olduğunu kavrayarak yüzünü buruşturmadan edemedi. Herhalde düşes Londra’ya giden ilk arabaya atlar ve gelip ona hesap sorardı.

Lorenna at arabası merdivenlerin birkaç metre gerisinde durduğunda aklındaki suikast girişimlerinden sıyrılarak, açılan kapıdan dikkatlice geçerek ve eteğinin hiçbir yere takılmamasına özen göstererek indi ve çoktan inmiş olan düşes ile dükün peşinde takıldı.

Sevgili babası, sadece baş kâhyaya başıyla küçük bir işaret vererek onu önüne katmıştı, başka hiçbir diyalog veya bakışma gerçekleşmemişti. Onun bu huyunun düşes tarafından körüklendiğini tahmin etmesi pek de zor olmamıştı Lorenna için. Babası eskiden hiç de böyle biri değildi çünkü. Sınıf farklılıklarına aldırmaz, herkesle iyi geçinirdi. Lorenna, aklının bir köşesine fırsat bulduğunda ev halkıyla iyi geçinmek için bir şeyler yapması gerektiğini not ederek merdivenleri tırmandı ve ilk seferki gibi aynı açıklıktan geçerek misafir salonuna gittiklerini fark etti. Her ne kadar bir gün kalmış olsa da, Lorenna bir kere gördüğünü bir daha unutmazdı.

“Üç kahve, bir kadeh de kırmızı şarap.”

Dük baş kahyaya isteğini söylediğinde misafir salonundan içeri girmişler ve ardından herkes biraz yorgun bir şekilde kendisini gördüğü ilk yere adeta atmıştı. Hala dinç durabilen tek kişi düktü. Ayakta durmayı tercih etmiş, pencerelerden, malikanenin bulunduğu caddeyi izliyordu.

“Lorenna, senin için bir refakatçi ayarladım. Birkaç gün önce, bir haftaya kadar burada olacağına dair bir mektup gönderdi.”

Refakatçi…Lorenna bu kelimenin anlamının onun kısıtlanması demek olduğunu biliyordu. Ama yine de gülümseyerek onayladı babasını. Bu her genç leydi için gerekliydi ve Lorenna, sosyete kurallarına karşı gelerek kraliçeye karşı alenen bir baş kaldırma gösterisi sergilemek istemezdi. Sadece, refakatçinin, sosyetedeki diğer kadınlar gibi olmaması için dua etti. Bağnaz, huysuz bir refakatçi akraba, istediği son şeydi Lorenna’nın.

LorennaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin