Bölüm 23 | VI

8.9K 901 2.2K
                                    

Sibelius
Violin Concerto in D Minor Op. 47 II. Adagio (1904)

      Hayal kırıklığı, korku ve acıyla dolu bir akşamın ardından odasına kapanmıştı Harry. Kimseyle konuşmak, kimseyi dinlemek ya da sorularına cevap vermek istemiyordu. Draco'yu neredeyse öldürdüğünü açıklamak zorunda kalmak çok ağırdı. Herhangi birini öldürmeyi bile düşünemezken, zamanında vaftiz babasının ölümünden de sorumlu olan Bellatrix'e bile acı çektirememişken; aşık olduğu kişiyi öldürmek üzere olduğunu nasıl kabullenebilirdi? Bunu nasıl sindireceğini, kendini nasıl affedebileceğini bilmiyordu.

      Draco'nun uyguladığı Cruciatus bile Harry'ye daha iyi hissettirmiyordu. Onun gerçek bir Ölüm Yiyen olduğunu görmek ve nefretiyle yüzleşmek de geçerli bahaneler değildi. Yaptığının sorumluluğu o kadar büyüktü ki; kalbinin üstüne yığılan ağırlığın altında ezildiğini hissediyordu.

      Onu neredeyse öldürüyor olmanın dışında, Harry'nin kolayca atlatamayacağı başka şeyler de vardı. Draco'nun tuhaf davranışlarının geçerli bir sebebi olmasını umarak geçirdiği günler geçmişte kalmıştı. Her şeyin düzelebileceğine biraz da olsa inandığı günler... Draco'dan vazgeçmediği ve vazgeçmeyeceğini düşündüğü günler artık çok uzaktı. Ona olan inancını kaybetmeyi asla istememişti. Bir de onu düşmanı olarak görmeyi...

      Uzun yıllardır düşmanlarıyla yüzleşmeye, birileriyle savaşmaya ve bir şekilde kazanmaya alışmıştı. Ancak Draco'nun onlardan biri olması belki de Harry'yi kazanmayı istemeyeceği bir karşılaşmanın eşiğine sürükleyecekti. Onunla savaşamazdı. Her ne olursa olsun, ne yaşanırsa yaşansın Draco'yu kanlar içinde gördüğünde anlamıştı; Draco'ya zarar vermek Harry'yi, Draco'dan daha fazla yaralardı.

      Öte yandan büyük savaşı Voldemort'un kazanmasına izin veremezdi. Onunla sonuna kadar savaşmaya hazırdı. Başkalarının zarar görmemesi, Voldemort'un kötülüğünün Büyücü ve Muggle dünyalarını etkisi altına almaması için ne gerekiyorsa yapacaktı. Draco ise onun tarafını seçmişken aradaki dengeyi nasıl kuracağını bilmiyordu. Draco ile ilişkilerine başladıkları dönemlerde bunu sık sık düşünmüştü. Olayların nasıl gelişeceğini, ailesinden dolayı Draco'nun nasıl bir konumda olacağını... Onunla karşılaşmak zorunda kalırsa ne yapması gerektiğini...

      Sana söz veriyorum, benimle savaşmak zorunda kalmayacaksın. Yeter ki benden vazgeçme, Potter.

      Sırt üstü uzandığı yatakta, son bir saattir yaptığı gibi tavanı izlemeye devam ederken; birkaç saat önce Draco'nun yanına bıraktığı kuğuda yazanları düşündü. Ne büyük yalandı ama... Vazgeçen hiçbir zaman Harry olmamıştı. Draco'nun tavırlarına rağmen vazgeçmemiş, elinden geleni yapmıştı. Aralarında kurdukları bağı koparan, sağlamlaştırmak için çok uğraştıkları güveni yıkan ve Harry'den vazgeçen Draco'ydu. Tutamayacağı sözler veren ve Harry'yi onunla savaşmak zorunda bırakan da öyle. Bütün bunları düşününce Harry; daha fazla gücü kalmadığını hissetmişti. Yorulduğunu, şimdiye kadar ona atmaktan vazgeçmediği adımların; bundan sonra Harry'yi boğmaktan başka bir şey yapmayacağını hissetmişti. Kırıldığını, çok kırıldığını...

      Sadece becerdiğim biriydin.

      Boğazına oturan yumruyu yutkunurken bir de Ron'un zehirlenmesindeki payını düşündü. Gerçekten... Draco ne zaman bu kadar kötü olabilmişti?

      Yaşadığı, yaşamak zorunda bırakıldığı hayatı düşünüldüğünde Harry'nin alması gereken kararlar hiçbir zaman o kadar basit olmamıştı. Etrafında yaşanan çoğu şeyin ağır sonuçları oluyordu. Ve Harry, kendi hisleri yüzünden her zaman yanında olan dostlarının, ailesi olarak gördüğü insanların zarar görmesine izin veremezdi.

Shadow of Love | DrarryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin