6

4.3K 330 54
                                    

Deniz kahve gözlerini boş tuvale kilitlemişti. Kapalı telefonu çantasının içerisindeydi. Özellikle okulun çalışma salonuna gelmişti. Birçok bölümün dersi çoktan bitmişti. Bomboştu salon. Evde olmadığı için dikkatini dağıtan hiçbir şey yoktu ama yine de bir fikri yoktu.

Kendini düşündü. Okulu kazanmayı istiyordu. O zaman kimse duramazdı önünde. Başarı istiyordu. Bu bir hikaye olabilir miydi? Birinin başarısı... Belki bir saha ve kazanan takım. Klişe diye düşündü. Daha yenilikçi bir şeyler olmalıydı. Belki bir sahne...

Gözlerini yumarak düşünmeye çalıştı. Sahnede birisi. Mikrofonu tutan eller, ışıltılı, kazanmış gözler hayal etmek yerine yumulu gözler geldi aklına. Göz kapaklarının ardına gizlenmiş mavi gözler ve sakince şarkı söyleyen dudaklar.

Sonra o gözlerin açılıp kendisine baktığını hatırladı. Gördüğü görüntü ile açıldı gözleri. Hala görüyordu Sinan'ı beyaz kâğıdın üzerinde. Fırçayı en yakın boyaya daldırarak iki çizgi attı görüntünün üstüne. Sinirlenmişti. Düşüncelerinin arasından fırlayan birini istemiyordu. Gözlerini açtığında görmek istemiyordu.

"Ödülü aldığın anı görebiliyorum." İrkilerek arkasını döndü. "Elinde mikrofon herkese teşekkür ediyorsun. Beni bugünlere getiren aileme ve Kamil Hoca'ma teşekkürler." Kapının pervazında duran Sinan'a baktı Deniz. Dalga geçmeden beş saniye bile duramıyordu. "Baya yetenekliymişsin." Dedi yaklaşırken.

"Ne işin var burada?" Deniz'in sorusuna karşılık gözlerini devirdi.

"Hep aynı soru be Deniz. Biraz geliştirsene kendini."

"Buradaki işin ne?" Dedi Deniz soruyu tersten sorarak. Sinan kahkaha atarak karşılık verdi ona. Yanındaki boş sandalyeye oturdu.

"Teşekkür etmeye geldim, korkma. Sen sormadan söyleyeyim burada olduğunu kuşlar söyledi. Telefon numaramı sana veren kuşlar." Deniz gözlerini tuvalden ayırmadı. İnatla kaçıyordu bu sorudan.

"Tamam rica ederim, gidebilirsin." Sinan gözlerini kısarak baktı ona. Deniz'in özellikle kendisine bakmadığını fark etti. Sandalyeyi tutarak tuvalin yanına çekti. Yanağını tuvalin yanına dayayarak gülümsedi.

"Beni çizebilir misin? Hep bir portremin olmasını istemiştim." Sinan'ın şirin tavırları Deniz'i yumuşatmadı.

"Yanındaki kızdan istesene o da geliyor kursa."

"Ben senden istiyorum." Dedi Sinan inatla.

"Seni kurtaran benim bir de ben mi hediye vereceğim?"

"Benden hediye bekliyorsun yani?" Sinan yaptığı çıkarımla daha da sırıtırken Deniz'in kaşları çatıldı.

"Öyle demedim ben." Aceleci tavırları bile konuşmadan kaçmaya çalıştığını gösteriyordu.

"Neden bu kadar ciddisin lan sen?" Deniz, gözlerini Sinan'a dikti. Sandalyesinin ucuna doğru kaydı ve öne doğru eğildi. Sinan'ın gülüşü seğirdi. Deniz öne doğru biraz daha yaklaştı. Bu sefer gözlerini kaçırmıyordu, direk bakıyordu mavi gözlere.

"Neden benden istiyorsun Sinan?" Nefesi Sinan'ın yüzüne değiyordu. Mavi gözlerin dudaklarına kayıp tekrardan gözlerine çıkmasını izledi.

"Sen oyalanırken yarışmayı kazanacağım." Sinan'ın sesi titreyerek çıktı. Deniz, sorusunun cevabını Sinan'ın yanıtından değil, hareketlerinden aldı. Anice geri çekildiğinde Sinan birkaç saniye daha kaldı o pozisyonda.

"Yarışmadan çıkmıyorsun yani?" Elindeki fırçayı boyaya batırdı. Sinan ne çizdiğine bakmadı. Hala az önce dudaklarının olduğu yere bakıyordu.

"Çıkmıyorum."

"Hak eden kazansın o zaman." Deniz'in yanıtına karşı şaşkınlıkla baktı Sinan. İnadı kırılmış mıydı?

"Sıkılayım diye yapıyorsun değil mi?" Birkaç gün önce yarışmadan çekilmesi için tehdit eden kişi olamazdı karşısındaki. Onun için bir bit yeniği aradı Deniz'in sözlerinde.

"Neyi?" Deniz anlamazlıktan gelerek yanıtladı soruyu.

"Böyle kısa konuşmaları, başından savmaları falan." Aslında bunun için yapıyordu. Bir çocuk kadar çabuk dağılacaktı ilgisi. İstediğini alamadığı için birkaç gün deneyecek, sonra daha ilgi çekici bir şey bulacaktı ama yine de başını olumsuz anlamda salladı.

"Seni çevremde istemiyorum Sinan." Sinan donuk bir bakışla baktı Deniz'e. "Zeki çocuksun sen. İngilizce bilsem öyle söylerdim ama biliyorsun işte ilk insanım ben neydi o? Homo sapiens mi?" Deniz gülümsedi ama Sinan bir kasını bile kıpırdatmadı.

"Başardın." Dedi birkaç saniyenin ardından. "Sıkıldım." Ayağa kalktı. Ne o, ne de Deniz baktı ardına. Kapının sertçe kapanışı duyuldu.

Sinan'ın gitmesi ile iki saat daha kaldı Deniz orada. Resmin nasıl olduğuna bakmak için durdu ama düşünmek için durmadı. Sinan'ın gelişi aradığı ilhamı vermişti ona. Çizdiği resim yarışmaya uygun değildi belki ama yine de zevkle çizdi.

Çarşamba günü olduğunda Deniz sırasına kuruldu. Bu sefer uyumuyordu. Gözlerini kapıya dikmişti. Dakikalar geçiyor, Sinan gelmiyordu. Gelmediği her dakikada biraz daha yaklaşmış oluyordu zafere ama yine de her dakika ile yüzü biraz daha düşüyordu. Haklı olduğunun kanıtlanmasını istediğini sanmıştı ama içten içe Sinan'ı doğru okumamış olmayı istiyordu. Tahmin ettiği çocuk olmasını istemiyordu.

Dersin başlamışına bir dakika kaldığında göründü Sinan kapıda. Deniz'in yanından geçip giderken oturmak için hamleyi bırak, yüzüne bile bakmamıştı. Deniz de bakmadı ona. Çenesini sıktı ve bekledi. Neyi beklediğini bilmiyordu.

Git demişti o da gitmişti. İstediği buydu. Kimse öğrenmeyecekti sırrını. Ne sanmıştı ki? Gizlice dinlediği şarkıları bir başkasının dudaklarından duymak onu hayalindeki kişi yapmazdı. Hem imkansızdı bu. Hayalindeki kişi olsa ne olacaktı? Onunla mı olacaktı? Bunlar Deniz'in dünyası için hayal bile olamazdı.

Mutlu olmalıydı. Sinan artık yoktu, sorun da değildi. 

Bölüm biriktirmem lazım ama benim sürekli bölüm atasım var...

-Lisa

İnsomniaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin