Harry'nin yüzüne yavaşça bir gülümseme yayıldı. Ancak o zaman söylediğimin ne kadar aptalca bir şey olduğunu fark edebildim. Yani gerçekten, salak mıydım neydim? Ona, onun çıplak resmini yaparken yakalanmam yetmemiş miydi? Şimdi de eski erkek arkadaşımdan bahsederek canını sıkıyor, bir de sertlikle ilgili manasız konuşmalar yapıyordum. Sorunum neydi ki benim?

"Yani demek istediğim," dedim, her şeyi toparlama amacıyla, "insanların sert olmasında o kadar da büyük bir sıkıntı yok."

Öf, olmuyordu. Toparlamam mümkün değildi, konuşarak da daha çok batıyordum. Bu yüzden konuyu değiştirmeye karar verdim. "Şey... Beklerken bir bardak soğuk limonata içmek ister misin?"

Gülümsemeye devam etti. "Tabii."

"Harika." Arkamı döndüm ve koşarak mutfağa kaçtım. İki bardağa limonata doldururken kendime aptalca davranmaya bir son vermem gerektiğini söyleyip duruyordum. Hep, bir ümit de olsa birlikte olabileceğimize inanmıştım ve böyle gidersem içimdeki o ümidi de kaybedecektim çünkü.

Limonatalarla birlikte salona girdiğimde, Harry telefonla konuşuyordu. Onun bardağını sehpada önüne bırakıp karşısındaki koltuğa oturdum ve limonatamdan bir yudum aldım.

"Önemli değil, Bayan Knightley," dedi Harry, nazikçe. "Bir dahaki sefere."

Şaşkın şaşkın ona baktım. "Annemle mi konuşuyorsun?"

Harry bana bakıp yavaşça başını salladı. Annemle biraz daha konuştu, sonra da telefonu kapattı. Uzanıp limonatasını alırken gözleri tekrar gözlerimle buluşmuştu. "Bana haber vermeyi unutmuşlar."

Bu güzel adamı boşu boşuna buraya getirip yordukları için onlar adına utansam da, olayların bu şekilde gelişmesi Harry ile baş başa kalmamızı sağladığı için içten içe kıs kıs gülüyordum.

"Kusura bakma," dedim içtenlikle. "Annemler bazen çok sorumsuz davranabiliyorlar."

"Sorun değil." Limonatadan birkaç yudum aldı. "Sonuçta hiçbir işim yoktu ve biraz yol yürüdüm diye de ölecek değilim. Ayrıca bu sayede gerçekten güzel bir limonata içmeye fırsatım oldu."

Gözlerimi kırpıştırarak ona baktım. "Limonatayı beğendin mi?"

Lanet olası herif cevap vermeden önce kafayı yememe sebep olacak bir şekilde dudağını yaladı. "Bayıldım."

Sikeyim ben böyle işi! Bakışlarım dilinin ıslattığı dudaklarına takılı kalmıştı. Kalp atışlarım hızlanırken, bedenim beklentiyle sızladı. Onu istiyordum. Onu o kadar çok istiyordum ki, canım acıyordu.

En sonunda ağzımı açıp, "Ben yaptım," diyebilmeyi başardım. Bakışlarımı tekrar gözlerine çevirdiğimde, eğlenen bir ifadeyle beni izlediğini gördüm.

"Çok lezzetli," dedi, ardından limonata bardağını kafasına dikip bir dikişte hepsini bitirdi. O bunu yaparken âdemelmasını izledim ve şey... Âdemelmasının insanı tahrik edebileceği kimin aklına gelirdi ki?

Bardağı sehpaya bırakırken bana gülümsüyordu. "Teşekkürler Mona."

Fenalık geçirmek üzere olduğumu belli etmemeye çalışarak, "Rica ederim," dedim. Sanırım ateşim çıkmıştı.

Bir süre dikkatle gözlerimin içine baktı. Gülümsemesi hâlâ yüzünde, beni inceliyordu. En sonunda yavaşça ayağa kalktı. "Ben artık gideyim."

Evet, tabii ki gitmek isteyecekti. Bu durum beni şaşırtmasa da, canımı sıktı. Yüzümün asılmasına engel olamayarak ona eşlik etmek üzere ayağa kalktım. "Seni geçireyim."

take off all your clothesWhere stories live. Discover now