jaehyun babasını kaybettiğinde oniki yaşındaydı. ileri seviyede bir akciğer kanseri, zavallı gencin sokaklarda oyun oynayarak geçirmesi gereken vakitleri elinden alıp onu hastane koridorlarına mahkum etmişti. dezenfektan, kan ve alabildiğine beyaz koridorlar zihninin derinliklerine kazınmıştı bu yüzden ne zaman hastalanacak olsa hep evde kalır, kendi kendisine iyileşmeyi beklerdi.
o zor dönemlerden sonra hayatı alt üst olan tek kişi jaehyun değildi elbette, annesi de çok zarar görmüştü. yol arkadaşının ölümü, ödemeyemediği hastane faturaları ve bakmak zorunda olduğu oğlu kadıncağızın üzerinde büyük bir yük oluşturuyordu. böylece bayan jung, acı kayıplarından bir sene sonra kendisine her şeyi unutturabileceğini sandığı yeni bir adamla evlenmişti. gerçeğin çok farklı olduğu kısa sürede ortaya çıktı çünkü bu adam kaba ve alkolik pisliğin tekiydi. bir gün ansızın çekip gittiğinde ondan geriye kalan tek güzel şey, minik ashley'di.
ailesini kaybetmekten korkan jaehyun, annesine ve kardeşine adeta tapıyordu. hiçbir zaman onları üzmek istemez, dertlerini, hayal kırıklıklarını gizlerdi.
bu geceyse işler biraz farklıydı.yuta onu evine bıraktığında güzel çocuğun ağzını bıçak açmıyordu. yol boyunca sessizce ağlamış, nerede hata yaptığını düşünmüştü. eve geldiğinde ise ilk yaptığı, annesinin ve küçük ashley'nin beraber uyuduğu odaya girip yatağın kenarına uzanmak olmuştu. bayan jung, karanlıkta oğlunun yüzünü göremiyor olsa da ellerini şefkatli bir tavırla jaehyun'un saçlarının arasına daldırmış ve ipek kadar yumuşak tutamları parmaklarıyla yavaş yavaş taramaya başlamıştı.
"benim bir tanem bu gece çok eğlendi mi?"jae ağlamak istemiyor, kaçamak bir cevap verip kendi odasına gitmeyi planlıyor ancak yalnız kalmak da istemiyordu. kelimeler boğazına düğümlenirken mırıldanmıştı, "canım yanıyor anne."
"n-ne?"
"o olsa her şey daha kolay olurdu, b-babamı özlüyorum."
kadıncağız iç çekmekle yetindi,
"ben de bebeğim, ben de."annesi daha fazla konuşmaya gerek görmüyordu, bu konu ailelerinin kanayan yarasıydı ve deşmenin manası yoktu. hafifçe kıpırdanıp üzerindeki yorganı kaldırmış, oğlunu kollarıyla sarmalayarak göğsüne yaslamıştı. güzel çocuk ise yalnızca kardeşinin elini tutmuş, huzurlu kollara yaslanıp gözlerini kapamıştı. bayan jung, jae'nin saçlarını öperken kendisine engel olamayarak sordu, "iyi olduğuna emin misin bebeğim?"
"iyiyim."
"birisi- yani, seni kıracak bir şeyler mi söyledi?"
"hayır, ben iyiyim."
"iyisin." kadın kollarını oğlunun etrafına sarıp sırtını sıvazlarken kendi kendisini teselli etmek ister gibi mırıldandı, "iyisin."
______________
nana elindeki telefonun kılıfıyla oynarken durmadan ne yaptığını, hatasını nasıl telafi edebileceğini düşünüyordu. yalnızca haechan'ı kızdırmak istemişti, o an öyle gözü dönmüştü ki jaehyun'un hisleri umrumda olan son şey bile değildi şimdiyse derin bir pişmanlık duyuyordu. telefonunu elinde çevirip durmaya son verip jaehyun'u aradı ancak ulaşılamıyordu. derin bir iç çekip bu sefer de yuta'yı aramayı denedi. neyse ki japon arkadaşı telefonu ilk çalışında açmıştı.
"hey yuta!""efendim?"
"partide olanlar için üzgünüm biliyorsun değil mi?"
"johnny suh'un dudaklarını kimin öptüğü benim umrumda bile değil, bunları jaehyun'a söylemelisin."
"evet ama telefonunu açmıyor ki!"
hattın diğer ucundan yuta'nın kınayan sesinin duyulması işten bile değildi. "elbette açmayacak nana, ne yaptığının farkında mısın?"