Finneas
Lost My Mind (2019)Sirius'un ölümü Harry için dönüm noktasıydı. O andan itibaren Harry'nin acısı yakıcı, öfkesi yıkıcıydı. Bellatrix'e işkence etmeyi isteyecek ve bunu deneyecek kadar gözü dönmüştü. Herkesi karşısına alabilecek gibi hissediyordu. Herkesle savaşabilecek, Dumbledore'a dahi bağırıp çağırabilecek gibi... Hiçbir şey umurunda değildi. Sirius'u kaybetmişti. Çok geç kazandığı vaftiz babasını, çok çabuk kaybetmişti ve bunun için kendini suçluyordu. Onun öldüğünü, anne babası gibi onun da gittiğini kabullenmek kolay değildi. Belki de taştan kemere öylece düşüp kaybolduğundandı. Her an geri dönecekmiş gibi... Ancak dönmeyecekti.
Henüz Sirius'un ölümünü sindirememişken, Harry'ye sindirmesi kolay olmayacak başka bilgiler yüklemişti Dumbledore. Harry ise uzun konuşmalarının ardından Dumbledore'un odasından çıktığında hem bedenen, hem ruhen bitmiş haldeydi. Koridorlar; kahvaltı için Büyük Salon'a gitmekte olan öğrencilerle doluydu. Harry, Sirius'un ölümünden habersiz halde normal hayatlarına devam edenlerin arasından ilerlerken gidecek yeri yok gibi hissediyordu. Arkadaşlarının hastane kanadında olduklarını biliyordu. Ama henüz onları görmeye hazır değildi. Onları bakanlığa sürüklediği için kendini suçlu hissediyordu.
Üzerinde hissettiği bakışları umursamadan, amaçsız bir şekilde yürümeye devam etti. Nereye gittiğini bilmiyor, umursamıyordu. Ancak bir noktada başını kaldırmak zorunda kaldığında Draco'nun bakışlarını yakaladı. O anda yapmayı düşündüğü ilk şey; yanına gidip sıkıca sarılmaktı. Bunu elbette yapamazdı. Ama sadece gözlerine bakarken bile, çoktandır ağır gelen gardının düşmeye başladığını fark ettiğinde başını çevirdi ve onun olmadığı tarafa yöneldi. Karar değiştirmekten korktuğu için de kaçarcasına hızlı adımlar atarak hastane kanadının yolunu tuttu.
Draco'yu sadece gece görebileceğini biliyordu. Sabretmek zorundaydı. Düşünmesi gereken şeyler, alması gereken önemli kararlar vardı. Eğer Draco'nun yanına kendi yarası biraz olsun kapanmadan giderse; onda açacağı yaraları düşünemeden hareket edeceğini biliyordu. Ona iyileşmek için sarılacağını, minicik bir huzur parçası için ona sığınacağını biliyordu. Bunu yapmaması gerektiğini de öyle...
Bütün günü arkadaşlarının yanında geçirdi. Gece olduğundaysa Hagrid'i görmeye gideceğini söyleyerek yanlarından ayrıldı. Hastane kanadından yatakhaneye uğramış, pelerinini ve haritasını aldıktan sonra saat kulesinin yolunu tutmuştu. Kuleye girip her zamanki yerlerine çıktığında Draco ortalarda yoktu. Harry, haritayı kontrol etmeyi düşündüyse de yapmadı. Yalnız kalmanın kafasını toparlamak için iyi bir fırsat olduğuna karar verdi.
Bir saate yakın dolaştığı derin düşüncelerinden Draco'nun gelişiyle sıyrıldı. Draco, Harry'yi görür görmez adımlarını hızlandırmıştı. Yanına ulaştığındaysa oturup hiç düşünmeden sarılmıştı Harry'ye. Böylece Harry, tutmakta zorlandığı gardını indirdi ve kendini Draco'ya bıraktı. Başını omzuna yaslamış soluklanırken, kollarının arasında kaybolup gitmeyi diledi. Yok olmayı... Yüzleşmek zorunda kaldığı şeylerden, savaşmak zorunda olduğu kişilerden kaçıp gidebilmeyi...
İkisi de sessizdi. Biri vaftiz babasını kaybetmişti, diğerinin babasıysa Azkaban'a gönderilmişti. Üstelik Harry'nin vaftiz babasını öldüren Draco'nun teyzesi, Draco'nun babasının yakalanmasına neden olan ise Harry'nin kendisiydi. Aralarında uzun süredir kurdukları bağ ve güven olmasaydı, şimdi birbirlerine olan nefretleri katlanıyor olurdu. İletişimleri 'düşman' ve 'intikam' kavramları etrafında şekillenirdi; biraz huzur ya da teselli kavramlarının etrafında değil.
Sessiz geçen dakikaların ardından Draco, "Geçecek," diye mırıldandı.
Harry, geri çekilmeden önce gözlüğünün izin verdiği kadarıyla gözlerini sildi. Sonra geri çekildi. "Geçmeyecek."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Shadow of Love | Drarry
FanfictionÜçüncü sınıfta başlayan yakınlaşmadan, savaştan sonraya kadar uzanan bir aşk hikayesi... Birbirlerine tutunabilmek için kendilerini bırakmak zorunda olan Draco ve Harry'nin zaman zaman korkularına, zaman zaman dış etkenlere yenik düştüklerini görece...