"Taeyong'a güzel dediğine göre seme sensin. İşte kuzenim be!" Jungwoo telefonu sol elinde tutup sağ eliyle yumruk yaptı ve havaya yumruk attı.

Johnny, Jungwoo'ya gülmüştü ancak Jaehyun, Jungwoo'nun son dediğini dinlemeden aceleyle evden çıkmıştı.

Arabasına atlayıp Taeyong'un evine doğru sürmeye başladı. Fazla uzak sayılmazdı. Ancak onu güzel bir restorana götürmek istiyordu.

Jaehyun, Taeyong'un kapısının önünde duruyordu. Kapıyı nasıl çalmasını gerektiğini düşündüğü için sadece durmakla yetiniyordu.

Yaklaşık 5 dakikanın sonunda Taeyong kapıyı açtı.

"5 dakikadır kapıyı nasıl çalacağını düşünmeni izliyordum cidden çok mu zor?"deyip kapının ziline bastı Taeyong.

Zil çalarken kapıyı örtüp sanki Jaehyun çalmış gibi tekrar kapıyı açtı.

"Hoşgeldin. Konum atsaydın kendim de gidebilirdim ama teşekkürler beni aldığın için."dedi Taeyong.

Jaehyun ise Taeyong'a cevap vermek yerine onu incelemeye başladı.

Siyah boğazlı bir kazak giyinmişti. Altında ise siyah sol dizi yırtık kot vardı. Kemerini de kıyafetleri gibi siyah tercih etmişti. Mavi saçlarının üstünde siyah kadife bir şapka vardı. Üstüne ise beyaz kareli bir ceket almıştı. Gözüne aşırıya kaçmadan toprak tonlarında far, dudağına ise Jaehyun'un neli olduğunu bilmediğini ama hafif pembelik verdiğinden emin olduğu dudak kremi sürmüştü.

Jaehyun onu incelemeyi bitirdikten sonra transtan çıkarcasına titredi. Taeyong bu titremenin soğuktan olduğunu düşünse de Jaehyun bir kez daha farkına vardı, ondan açıkça etkileniyordu.

"Hazırsan gidelim." Jaehyun kolunu Taeyong'a doğru uzattı. Taeyong, ona "ciddi misin?" bakışı attıktan sonra Jaehyun'un koluna girdi.

20 dakikalık bir yolculuğun ardından ikisi de restoranda karşılıklı oturmuş, menüye bakıyorlardı.

Taeyong yemeklerin fiyatına bakınca dudak uçuklatacak türden olduğunu gördü ve şaşırdı. Jaehyun'un o kafede çalışarak yüksek bir maaş aldığını düşünmüyordu. Ama arabası ve giyindiği kıyafetler ucuz sayılmazdı.

"Ne istersin dedektif?" Jaehyun kafasını menüden kaldırıp mavi saçlı dedektife baktı.

"Doğruyu söylemek gerekirse, bu tip ortamlara alışık değilim." Taeyong gözlerini Jaehyun'dan kaçırdı. Jaehyun ise aptallık etmiş gibi elini kafasına vurdu.

"O zaman gidelim."

"Hm?" Taeyong'un anlamasını beklemeden elinden tutup onu restorandan çıkardı Jaehyun.

Tekrar arabaya bindiler ve Jaehyun bu sefer Taeyong'u ikisinin de daha rahat edebileceği bir yere götürdü.

Restoran şehir merkezinden uzak olduğu için en az 30 dakikalık bir yol gitmeleri gerekiyordu.

Jaehyun, Taeyong sıkılmasın diye radyoyu açtı. Şansına bildiği bir şarkı denk gelmişti ki eşlik etmeye başladı.

He took me for a ride
In the late hours of the night
(Gecenin geç saatlerinde beni bir gezintiye çıkardı)

Oh, what a fearful sight
(Oh, ne korkunç bir manzara)

Blood in the water
(Sudaki kan)

And oh he came to be
My blackest memory
(Ve o, benim en karanlık anım olmak için döndü)

He washed his hands to me
(Ellerini bana doğru silkeledi / elindeki suyu serpti/)

Triggerman † JaeyongWhere stories live. Discover now