"Tanıdığım birine benzettim ama o değilmiş."
▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬
Hayatına devam etmişti.
Beni unutmayı başarmış ve kendine uygun birini bulmuştu. İşleri ilerletmiş, parmağına ona ait olduğunu gösteren bir yüzük takmıştı.
İstediğim her şey olmuştu. Neden canım yanıyordu? Onu bu yüzden geride bırakmamış mıydım? Bana çok takılmaması için veda bile etmemiştim, nefret etmesine dayanamasam da bunu umut etmiştim. O yüzük yüzünden ağlamak istiyordum, gözlerim dolu dolu olmuştu ve suçlu olmama rağmen kırılmıştım. Hakkım yoktu ama kırılmıştım işte.
Bencil olmayı ne zaman bırakabilmiştim ki zaten?
Ne zaman yanıma geldiğini bilmediğim Cemre koluma dokundu. Başımı ona çevirirken uyuşmuş gibiydim. Elinde notlarımı gördüm. "İyi misin?" diye sordu endişeyle. Boş boş baktığım için olsa gerek hafifçe sarstı beni. "Yüsra?"
Adımı söyledikten sonra bir hareketlenme oldu o masada. Ne olduğuna bakmadan tamamen Cemre'ye döndüm. "Çorba," dedim aceleyle. Karşısına çıkmaya hazır değildim. "Çorbayı mutfakta unuttum, sen sunuma başla."
Masmavi gözleri arkamdaki standa kaydığında reddetmemesi için elini tutup hafifçe sıktım. Yüzüm ne hâldeyse başını sallayarak kabul etti. Hızla oradan uzaklaşmam için bu yetti.
Kafenin arkasına doğru yürürken sırtımı dik tutmaya çalışıyordum. Omuzlarım çökmek için benimle savaşıyordu sanki, gözyaşlarım da akmak istiyordu ve dudaklarım aşağı bükülüyordu. Vücudumun kontrolünü kaybediyor, duygularıma yenik düşüyordum.
Duygularıma yenilmeyeli çok olmuştu. Arşın'la yenilmeye alışmış, ondan sonra ara vermiştim ve yine o varken yeniliyordum.
Mutfağa girdiğimde sohbet eden dörtlü konuşmayı kesti. Başlar bir bir bana dönerken onları görmezden geldim, mutfaktan dar bir sokağa açılan kapıydı hedefim. Orada yalnız kalabilirdim.
Kapıyı açarken içlerinden biri bana seslendi ama kulaklarım uğulduyordu, kimin seslendiğini ayırt edemedim. Kapıyı ardımdan kapattım ve sırtımı yaslayıp yere çöktüm.
Arşın'la bir gün karşılaşacağımı biliyordum, bir şekilde olacaktı. Bir caddede karşılaşabilirdik, böyle bir kafede de olabilirdi. Bunlar çok basit olasılıklardı. Gittikten neredeyse bir buçuk yıl sonra döndüğümde bunu her gün düşünmüştüm. Şehir büyüktü ama boşuna dünyanın küçük olduğu söylenmemişti. Eksik olan her şey bir şekilde tamamlanacaktı. Buna inanmıştım.
Karşılaştığımızda olacakları da düşünmüştüm. Bana kızar mıydı? Eski bir arkadaşmışız gibi mi davranırdı? Bir şeyler yeniden olur muydu yoksa anı olmaya devam mı ederdik?
Her ihtimali gözden geçirmiştim ama hiç yanında birini göreceğimi düşünmemiştim. Düşünmekten korkmuştum, içten içe onun için en iyisi olanın bu olduğunu bilsem de yedirememiştim. Bana benden başkası hiç olmayacakmış gibi bakmıştı, öyle sevmişti. Nefret etse de üzülmeme dayanamayacak gibi...
Başka bir kıza bana davrandığı gibi davrandığını görürsem ne olacaktı? Ölürdüm.
Üstelik suçlu bendim. Onu hiçbir şey söylemeden bırakan birini sevmeye devam etmesini beklememem gerekiyordu. Mutluluğu en çok hak edendi, mutluluğuyla mutlu olmalıydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BOY HIRSIZI
Humor"Ulan, diyor insan ister istemez. Bu kadar küçük bir şey de yaşıyor, konuşuyor. Hatta iç organları da var." Arşın yıllarca kardeşinden dinlediği Yüsra'ya karşı içten içe bir ilgi besler. Ufak, sevimli bir buzdolabı poşetine benzettiği kızı görmek iç...