60. BÖLÜM

267 85 5
                                    

Düğünün üzerinden iki hafta geçti. Hevi ve Beran, Beran'ın bir oda bir salon küçük evine yerleştiler. Mutluydular... Evlerinde yok denebilecek kadar az eşya vardı. Fakat içi aşkla doluydu. Mutluluk bir duvardan bir başka duvara doğru boylu boyunca uzanmıştı. Bir hafta boyunca sürekli birlikteydiler. 

Hiç konuşmadıkları kadar konuşup, hiç bakmadıkları kadar bakmışlardı birbirlerinin gözlerinin içine. Beran Hevi'ye Almanya'da gezdirebildiği kadar çok yer gezdirmiş, yedirebildiği kadar çok yemek yedirmişti. Bu bir hafta bir gün kadar hızlı geçti. Bir diğer hafta ise Beran iş bulduğu bir fabrikada çalışmaya başladı. Hevi çoğunlukla evde kalıp, ev işleriyle uğraşıyor, sıklıkla da birkaç sokak aşağıda oturan Leyla Teyze'nin yanına gidiyordu. Her şey normal seyrinde giderken 15. gün bir şeyler değişti. 

Gerçekler dalmış olduğu uykudan uyandı. Günlerden pazartesiydi. Üç vardiya şeklinde çalışan fabrikada Beran'ın akşam vardiyasında çalışmaya başladığı ilk gündü bu. İşe saat dörtte başlayacak gece on ikide bitirecekti. Hevi tedirgindi. Çünkü daha önce hiç karanlıkta, evde tek başına kalmamıştı. Ama denemek istiyordu. Artık evli bir kadındı ve gördüğü tüm evli kadınlar gibi güçlük olmak zorundaydı;

- İstersen, dedi Beran evden çıkarken, seni babamlara bırakırım, akşam gelirken de alırım, korkma tek başına.

- Yok korkmam, kalabilirim,  diye cevapladı Hevi onu.

- Emin misin Hevi, yani benim hatırladığım korktuğundu, diye yeniden sordu Beran.

- Evet, dedi Hevi yeniden, kalırım ben, ne olacak ki sanki...

- Peki, diye karşılık verdi Beran.

Hevi'nin yüzünü avuçlarının arasına alıp, alnına küçük bir öpücük kondurdu;

- Kapını iyice kilitle, korkarsan da hemen ara beni, gelirim, dedi.

Hevi onu  gülümseyerek başıyla onayladı. Beran'ı yolcu ettikten sonra da kapısını kilitleyip, günlerden beri aklında olan birkaç işi yapmaya koyuldu. Evi biraz daha derli toplu hale getiren birtakım değişiklikler yaptı. Artık mutfak masasında, camdan bir kavonozun içerisinde küçük, sarı çiçekleri bile vardı. Yemek de yapınca tüm işleri bitmiş oldu. Her şey bittiğinde hava çoktan kararmıştı. Yemek yiyip, bulaşıkları da yıkadıktan sonra saatler sekize yaklaştı. Bu zamana kadar iyi gelmişti. Biraz daha sabretmesi gerekirdi. Oturma odasına gelip televizyonu açtı. Kanallar arasında dolaşınca hepsinin almanca olduğunu fark etti. Sahi, günlerdir hiç televizyon izlememişti. Hiçbir şey anlamadığı kanalları kapatıp oturdu. 

Ellerine baktı, çamaşır suyu kokuyordu. Bir duş alsa iyi olurdu fakat korktu. Yerinden kalkıp, odanın sol tarafında bulunan pencereye doğru yürüdü. Dışarısı kapkaranlıktı. Korku filmlerinden bir sahne kadar ıssız ve sessizdi. Ne bir gölge, ne de bir gürültü vardı. Sanki koca şehirde Hevi tek başınaydı. Oysa ki Türkiye'de böyle değildi. Hangi mevsim, hangi sokak olursa olsun, bu saatte dışarıda mutlaka birileri olurdu. Büyük bir bıkkınlıkla, araladığı perdeyi kapattı. Gelip, odadaki tek koltukta ayaklarını karnına doğru çekerek kıvrıldı. Gözleri dört duvar arasında bir noktadan bir diğer noktaya çarpıyordu. Bedeninde garip bir ürperti hissetti, yalnızlık üşütmüştü. Birkaç dakika içerisinde de derin bir uykuya daldı. 

Uyandığında kendini Ankara'daki odasında buldu. Oda karanlıktı, gece olmalıydı. Yüzünde koca bir gülümseme vardı. Büyük bir huzurla yataktan kalktı. Koşar adımlarla salona doğru ilerledi;

HEVİ (TAMAMLANDI) #WATTYS2020Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin