2. Kolları arasındaki cennetim

160 19 8
                                    

2002, İngiltere, Londra

"Seni o kadar çok özlemiştim ki. Geri gelmene çok sevindim." dedi büyük gözlerini üzerimde sabit tutarak. Elinde birini bana verdiği çikolatayı sıkı sıkıya tutuyor, salıncakta oturmuş öylece bana bakıyordu. Elimde olmadan ona büyük bir gülümseme sundum. Tavşan dişlerimin görünebileceği kadar büyük bir gülümsemeydi. Çünkü o, dişlerimi sevimli bulurdu hep.

"Ben de seni özledim, TaeTae. Ama şimdi de Kore'de bırakıp geldiğim arkadaşımı özlüyorum." Gülüşüm arkamdan ağlayan arkadaşımı hatırlamamla solarken TaeTae de salıncakta ileri geri gitmeyi durdurmuş, üzüntüyle bana bakmıştı.

"Bir arkadaşın mı vardı?" dedi gözlerindeki parıltılarla. Nedense çok üzgün gözüküyordu şu an. Ama sebebini anlayamadığımdan sadece sorusunu cevapladım.

"Evet! TaeTae tanısan çok seversin. O çok güçlüydü biliyor musun? Benden büyüktü ve hep yanımda olup beni kolladı. Çok harika biriydi!" dedim aklıma onunla geçirdiğim anlar gelirken. Cidden arkadaşımı çok özlemiştim, üstelik daha buraya geri dönmemizin beşinci günüydü.

Babamın işi yüzünden Kore'ye taşınmak zorunda kalmıştık üç yıl önce. Annemin söylediğine göre, o zamanlar paramız azaldığı için taşınmıştık. Gitmemek için çok ağlamıştım, çünkü Taehyung'u burada bırakıp gitmek istemiyordum, ama mecbur kalmıştım. Şimdi geri dönmüştük, bu sefer de onu arkamda bırakıp gelmeli olmuştum. Yine çok ağlamıştım, ama annem Taehyung'u görebileceğimi söyleyerek beni sakinleştirmişti. Ama arkadaşımı da çok özlüyordum, keşke hem Taehyung'u hem de onu nereye gidersem gideyim yanımda götürebilseydim. Böylece hiçbirimiz ağlamak zorunda kalmazdık ve hep mutlu olurduk.

Hâlâ susmaya devam eden Taehyung'a baktığımda ağladığını gördüm. Gözlerim sonuna kadar açılırken neden ağladığını anlamaya çalışıyordum. Oturduğu salıncakta bir şey demeden sessizce ağlıyordu, hem de yüzüme bakmıyor, yere bakıyordu.

"TaeTae, ne oldu? Neden ağlıyorsun?" dedim telaşla. Bunu bekliyormuş gibi burnunu çekti ve minik elleri yumruk şeklini alarak gözlerini ovuşturdu.

"Ben hep seni bekledim, hi-hiç arkadaş edinmedim!" dedi bir kez daha burnunu çekerek. "Üs-üstelik ben ondan daha güçlü olurum! Seni ben korurum işte, onunla arkadaş olma."

"Neden böyle konuşuyorsun ki?" dedim kaşlarım çatılırken. "İkiniz de benim arkadaşımsınız. O sana karşı hiç böyle şeyler söylememişti. Dediklerini duysaydı çok üzülürdü." sinirim aklıma gelenlerle daha da büyürken Taehyung'un ağlaması artık sesli bir hal almıştı. Onun ağlamasına dayanamadığımdan tavşan dişlerimi dudaklarıma bastırdım, ama hâlâ kızgın olduğumdan oturduğum salıncaktan hızla kalkmıştım. Gidecektim.

Gidecektim işte!

Sinirliydim ona ben.

"K-kook," diye bağırdığını duydum arkamdan. Ama sinirli olduğum için geriye dönmeden ilerlemeye devam ettim. Zaten onu bırakıp geldiğim için üzgündüm, bir de Taehyung kızdırmıştı beni. "Kook! Nolur gitme yine! Senden başka arkadaşım yok ki benim, lütfen gitme."

Gidecektim.

Ama Taehyung'u çok sevdiğim için gidemedim.

Nasıl sevmezdim ki, birlikte büyümüştük biz. Bir süre Kore'de yaşasam bile, onunla büyüdüğümü unutamazdım ben.

TaeTae ilk arkadaşımdı benim.

Bu yüzden adımlarımı durdurarak, hâlâ elimde bana getirdiği çikolata dururken arkamı döndüm. Benim TaeTae'mi yerde oturmuş ağlarken gördüğümdeyse onun gibi ben de ağlamaya başladım ve yanına koştum. Üstümün kirlenmesini, annemin kızacak olmasını umursamadan yere oturdum ve elimdeki çikolatayı kenara bırakarak yüzünü avuçlarım arasına aldım.

stop the world, i wanna be with you forever // taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin