2. BÖLÜM - Ölüm El Sallıyordu

13.1K 542 88
                                    

Sanki yukarıdan aşağıya doğru kötüleşiyordu her şey. Ciddileşiyordu.
Ölüm el sallıyordu en alt kattan...

 Ölüm el sallıyordu en alt kattan

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

2. BÖLÜM - Ölüm El Sallıyordu

Şaşkınlığımı üzerimden atmam çok uzun sürdü. Böyle bir anı beklemiyordum, beklemiyorduk. Daha annemin doğum yapmasına bir ay vardı. Üstelik sezaryenle doğum yapmaya karar vermişlerdi güler yüzlü doktoruyla birlikte. Peki bu olanlar neydi şimdi? Yerdeki o sıvı, kan olmasın diye dua ettiğim o pembelik de neyin nesiydi?

Bir şeyler yapmam gerektiğinin bilinciyle kafamı hızla iki yana sallayıp girdiğim transtan kendimi çıkardım. Daha fazla olduğum yerde dikilip annemi izlemeye devam etmeden telaşla yanına gidip eğildim.

''Anne iyi misin? Ne oluyor? Daha erken değil miydi? Ambulansı arıyorum hemen!''

''Dur arama. Baban yetiştirir bizi. Hem ambulansı meşgul etmemiş oluruz. Ahh!''

Kan ter içinde kalmış ve doğumu başlamış olan annemin dediklerine gözlerim kocaman açılarak tepki verdi.

''Anne ne demek meşgul etmeyelim? Doğuruyorsun!''

Her zaman böyleydi işte annem. Başkalarını kendinden çok düşünürdü ama şu an kendinden başka düşünmesi gereken tek kişi karnındaki bebekti.

''Tamam dur, gel tutun bana. Böyle ayakta olmaz. Oturtayım seni şöyle. Hemen arıyorum.''

Odama koşup şarjda takılı olan telefonumu kaptığım gibi 112'yi tuşladım. Zaten babamı aramak gibi bir şey yapmayı düşünmüyordum. Saatler sonra dünyaya gelecek çocuğunu görmek istediğini sanmıyordum.

Telefonun diğer ucundaki görevliye durumu hızlıca anlatıp adresi de verdikten sonra telaşla annemin yanına döndüm.

''Aradım anne hemen geliyorlarmış. Ne yapayım şimdi? Ne istersin? Canın acıyor mu?''

Benim ardı arkası kesilmeyen sorularıma rağmen son derece soğukkanlılıkla yanıtladı annem.

''Şu vitrinin arkasına bir çanta sıkıştırmıştım. Onu al yeter. Ahh! Cihan'ı uyandırdın mı?''

Demek babamın evde olmadığını bilmiyordu. . Tabii ki şu durumda anneme bunun açıklamasını yapmayacaktım. Telaşla önüme düşen birkaç saç tutamımı kulaklarım ardına sıkıştırıp dediği yere baktım.

''Ne çantası bu anne?''

Doğuma giderken ne çantası alınırdı acaba Hera...

''Kardeşin ve benim için birkaç parça kıyafet, bez, ıslak me... Ahhh!''

Ağzından çıkan bu son inleme söylediği sözcükleri havada asılı bıraktı.

''Tamam annecim dayan. Birazdan burada olur ambulans.''

Dakikalar sonra kapının sert bir şekilde çalınmasıyla yerimden fırladım. Kapıyı açtığımda karşımda ikisi erkek üç kişi duruyordu. Telaşla onlara salonu gösterdim. Yanlarında taşıdıkları sedyeyi içeriye getirip annemi yerleştirdikten sonra çevik hareketlerle çıkış kapısına doğru ilerlediler. Ben de bebek çantasını kaptığım gibi kapının üzerinde duran anahtarı da alıp peşlerine koyuldum.

Ambulansta arkaya, annemin yanına geçmiştim. Bir yandan sol omzuma astığım çanta düşmesin diye çekiştirip duruyor diğer yandan da annemin elini tutup ona biraz da olsa güç vermeye çalışıyordum.

Ambulans acı sirenler eşliğinde hastaneye doğru yol alırken gözlerim benden izinsiz ambulansın içindeki eşyalara takıldı. Duvarlara asılı aletler, şırıngalar, ilaçlar, makaslar... Kim bilir nelere şahit olmuştu burası... Bugün bir doğumu gerçekleştirmek üzere hastaneye giderken yarın bir ölüyü taşıyacaktı belki de...

Gözlerim ambulansın içini merakla süzerken ne ara hastaneye geldiğimizi fark edemedim. Yine apar topar annemi araçtan indirip kocaman kırmızı tabelayla ACİL yazan yere girdik. Çok hızlı ilerliyorlardı. Adımlarımı onlara yetişebilmek için hızlandırdığımda yerdeki bir şeye takılıp tökezledim. Yere eğilip baktığımda bunun minik, mavi renkli bir emzik olduğunu gördüm. Yerden onu alıp etrafta sahibini aramaya başlayacaktım ki fark ettim omzumdaki çantamın açık kaldığını.

Kardeşimin emziğiydi bu.

Dakikalar sonra dünyaya gözlerini açacak benim minik kardeşimin...

Yüzümdeki tebessümle emziği incelerken annemi çoktan doğumhaneye almışlardı bile. Ben de hemen omzumdaki çantanın ağzını sıkıca kapatıp doğumhanenin yolunu tuttum. Sekiz aydır defalarca geldiğimiz için nerede olduğunu çok iyi biliyordum. İkinci kattaydı. Bu devasa hastanede annelere ve bebeklere ayrılan katta.

Ne değişik bir yerdi hastaneler...

İkinci katını bebekler ve anneler gibi dünyanın en masum şeyi oluştururken bir alt katını acilde bıçakla yaralanmalar, kurşun yarası olanlar, kavga sırasında zarar görenler oluşturuyordu. Onun da bir alt katında ameliyathaneler, ameliyathanelerin de altında ise morg vardı.

Sanki yukarıdan aşağıya doğru kötüleşiyordu her şey.

Ciddileşiyordu.

Ölüm el sallıyordu en alt kattan...

Ne yaparsanız yapın sonunuz burası olacak der gibi.

Ve ben de şimdi onlarca ölü bedenin üzerinde, ikinci katta, yeni bir canlının dünyaya gelmesine tanık olacaktım.

İletişim:
Instagram/ iremsray
Youtube/ İrem Sıray

BEBEK (Kitap Oldu!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin