10

1.8K 291 4.6K
                                    

Bu bölüm yazdığım en güzel bölümdü, n'olur yorum yapın bi ses çıkarın...öptüm♡
HA BÖLÜM ATLAMAYIN Bİ DE DİKKAT

Barış Kocatürk-Beraber Ölebiliriz

Ölüm dediğin neydi ki,
Avuçlarında bir parça yaşam olmadıktan sonra?

Onuncu Bölüm: Hisler Mabedi

Bazen hayat sizi yakınından dahi geçmek istemeyeceğiniz bir fırtınanın ortasına sürüklerdi. Bu sürüklenişler kimi zaman acı ve korkuyla dolu olurken, kimi zaman mantığınızın kabul etmeyi reddedeceği kadar hızlı olurdu. Benim buraya gelişim, ikinci seçenekten ibaretti. Bir anda kendimi koskocaman bir karmaşanın içinde yabancı bir halde bulmuştum. İçine düştüğüm ilk fırtına değildi bu elbet ama en yabancısı buydu.

Ne olursa olsun bu Dünya hayatın hem en iyi dostu hem de en güçlü rakibi olmayı başaran zamanın kanunlarına göre işlerdi ve gökte kıyamet koparken eninde sonunda yüzümüzü yukarı kaldırıp bulutların sebeplerini görmek kaçınılmazdı.

Benim tam ortasına Gökdeniz'in elinden tutarak koştuğum fırtınanın neyin nesi olduğunu anladığım gece, o geceydi. Emre ve Sibel zil zurna sarhoş olduktan birkaç dakika sonra.

"Baksana Gök, ne zaman deri ceket giyeceksin?"

Sibel'in (bugün onuncu falan oluyordu) Gökdeniz'e kur yapma çabaları devam ederken Emre uzandığı masanın üstünden "Sana ne kızım?" diye seslendi. Biraz önce yukarıda cennetin ışığı olduğunu iddia ederek oraya uzanmıştı.

Sibel "Asıl sana sana ne be! Belki ben yakışıklı erkek görmek istiyorum?" diye Emre'ye çemkirdikten hemen sonra tekrar hemen yanında oturan Gökdeniz'e dönüp cilveyle gözlerini kırpıştırdı ve "Öpi'm mi bir kez?" diye sorarak yüzünü ona yaklaştırmaya başladı. Bu manzaraya altıncı kez tanık olduğum için hiç şaşırmadan onları izledim. Gökdeniz sabırla elini Sibel'in ağzının üstüne kapattı ama yüzünde beliren bıkkınlığı görebiliyordum. Sibel Gökdeniz'in elinin üstünden bir şeyler söyledi ama sesi boğuk çıktığı için pek anlaşılmıyordu.

"Yeter artık, gidin zıbarın hadi."

Sibel ve Emre, Gökdeniz'i hiç umursamayınca bıkkınlıkla ofladı ve başını geriye yatırıp gözlerini kapattı. Sibel bundan yararlanıp kollarını ona dolayınca gözlerini hızlıca açtı ve "Sibel!" diye bağırarak onu kendine getirmeye çalıştı. O sırada Emre uzandığı masadan kalktı ve işaret parmağını havaya kaldırarak "Aklıma bir şey geldi!" diye bağırdı.

"Biz lisedeydik, sonra bir gün birisi Gökdeniz keşini öpmüştü..." deyip bağıra bağıra gülmeye başlayınca Gökdeniz kaşlarını çatıp öfkeli bakışlarla bir ona bir Sibel'e baktı ve Sibel'in omuzlarından tutup onu kendinden uzaklaştırdı.

Emre gülmekten kesik kesik çıkan sesiyle "Sonra... Sonra Gökdeniz dudağını deterjanla yıkamıştı!" diye cümlesini bitirip tekrar gülmeye başlayınca Sibel tüm o karmaşanın içinden yine sıyrıldı ve "Benim yüzümden de deterjanla yıkasın." diye Gökdeniz'e yürüdü. Gökdeniz'in sınırları çoktan zorlanmış olmalıydı ki "Sizinle iletişim kurmaya çalışan aklımı sikeyim." deyip Sibel'i kucağına aldı. Onlar benim şaşkın bakışlarım eşliğinde odadan çıkarken Emre arkalarından bir ıslık çaldı.

Yaşarken Ölmek Gerekir Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin