"çok iyi olur." telefonuma gelen bildirim sesiyle beraber boşta kalan elimle kilidini açtım ve gelen bildirime baktım. "yarın bana nöbet yazmışlar-" dememe kalmadan Murphy bağırdı ve beni çekiştirmeye başladı. Boşluğuma geldiği için dizginleyememiştim de. Peşinden beni koşuşturmaya başladığında hatırladığım en son şey Jungkook'un ismimle bağırması ve üzerime doğru son sürat gelen aracın olduğuydu.
Korna sesleri eşliğinde havaya uçtuğumu, birkaç saniye sonrasında yere çakıldığımı anımsıyordum. Jungkook'un sesini ve bilimcimi açık tutmaya çalıştığını anlayabiliyordum, ama yapamazdım. Acı yüzünden vücudumu hissedemiyordum. Müthiş bir acı eşliğinde gözlerimi karanlığa hapsedip kapattım.
JUNGKOOK
Sadece birkaç saniye içinde Hae Young'a araba çarpmış ve birkaç metre yukarı uçup yere düşmüştü. Evet, bunlar birkaç saniye içinde olmuştu. "Hae Young!" diye bağırdım tekrar.Sevdiğim kadın kanlar içinde yerde yatarken yanına koştum, gözlerimden yaşlar akarken hemen cebimden telefonu çıkarıp ambulansı aradım, gerekli bilgileri verdikten sonra cebime attım. Başını vurmuştu, felaket bir şekilde kanıyordu. Ona çarpan aracın sürücüsü araçtan inip yanımıza koştu, o da feryat figan ediyordu. Ne dediği şu an sikimde bile değildi.
"Hae Young! Hae Young bana bak sevgilim, sakın gözlerini kapatma!" gözlerini sıkıca yumup açıyordu, kendinde değildi şu an. Tek istediğim o gözleri sonsuzluğa kapatmamış olmasıydı.
Ulu Tanrım, ona dayanma gücü ver.
"J-jungkook a-acıyor." diyebilmişti zar zor, şu an konuşuyor olması büyük bir mucizeydi. "acıyacak, ama sen sakın gözlerini kapatma, beni dinle, sorularıma cevap ver." demiştim.
Derin derin nefes almaya çalışıyordu fakat beceremiyordu, sürekli terkarlamasından dolayı belliydi. Gözlerimden yaşlar akarken sordum. "neresi acıyor tam olarak söyler misin?" dediğimde yutkundu. "h-her yerim." Gözlerini kapattı.
"Hae Young! Lütfen beni bırakma, sakın kapatma gözlerini!" korkuyordum, onu kaybetmekten çok korkuyordum. Onu bir daha göremeyecek olma düşüncesi, bütün kör bıçakların etime aynı anda saplanmasına eş değerdi.
Sakın beni bırakma doktor. Bensiz hiçbir yere gidemezsin.
Ambulans geldiğinde Hae Young'u dikkatlice sedyeye yatırdılar. "b-bilincini yeni kapattı, lütfen ölmesine izin vermeyin!" dedim son güç kırıntısıyla. Bütün gücüm sömürülmüştü. "elbette, efendim. Elimizden geleni yapacağız." dedi hemşirelerden bir tanesi. Başımı salladım. Buna inanmak istiyordum. Yaşayacağına inanmak istiyordum. "hangi hastane?" diye sordum.
"..... Şehir hastanesine gideceğiz." dediğinde hemşire, köpekleri alıp hızlıca aracıma doğru koştum. Bu hastane Hae Young'un çalıştığı hastaneydi. Çalıştırdığım gibi hastaneye sürmeye başlamıştım. Yol boyunca korkudan yola odaklanamamıştım bile. Son gücümle gaza bastım tekrar, hızlıca oraya varmalıydım. Kırmızı ışık yandığında frene bastım. "sikeyim kırmızı ışığı! Benim hastaneye yetişmem lazım!" deyip direksiyona geçirdim elimi. Bir an için gözüm orta aynadan köpeklere kaydı.
Murphy ile Maggie ortamın gerginliğinden ve bağırış seslerimden etkilenmiş olmalılar ki koltuğa sinmişler sadece birbirlerine bakıyorlardı. Orta aynadan gözlerimi ayırdım ve yola çevirdim bakışlarımı, yeşil ışık yandığı anda tekrar gaza yüklendim. Az kalmıştı. Hastanenin acil kısmına bir yere arabamı park ettikten sonra hızlıca araçtan indim. Hae Young'u getiren ambulans kapıdaydı, benden önce gelmiş olmalılardı. Arabayı kilitledim ve hızlı adımlarla bilgi alma kısmına ilerledim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
black swan ⚘ jeon jungkook
Fanfiction"eğer beni kurtaramazsan seni de benimle beraber cehenneme götürürüm, doktor."