"teşekkür ederim." dediğimde "ah.." dedi ve üstündeki ince yeleği çıkarıp benim üstüme örttü ve ayaklanıp yavaş adımlarla salonu terk etti. Durdu, önünü dönmeden konuşmaya başladı.
"rica ederim."
Bugün heyecanlıydım. Çünkü Jungkook'un dikişleri alınacaktı ve ben yarın bu evden gidecektim. Onun dikişleri alınacaktı, benim de başımdaki sargı çıkmıştı. Bu yüzden bir yanım seviniyorken bir yanım da üzülüyordu. Murphy'e alışmıştım ve onu bırakacak olmam yaralıyordu. Jungkook'a kızgın da değildim ayrıca aramızdaki muhabbet son birkaç gündür çok iyiydi. Arkadaş gibi bir şey olmuştuk. Artık eskisi gibi yürüyordu tabii biraz daha yavaş bir halde.
Sabah uyandığımda, havanın bozuk olması beni gülümsetmişti çünkü söylemiştim, kasvetli havaları seviyordum. Murphy, ben ayağa kalkar kalkmaz bacaklarıma sürtünmeye başladı. Gülümsedim ve onu kucağıma alıp mutfağa ilerledim. Murphy'in kabına mamasından koyduktan sonra kahvaltılık bir şeyler hazırlamaya başladım. Burada kaldığım süre boyunca kavhaltı yapmaya alışmıştım. Çünkü Jungkook düzenli bir şekilde kahvaltısını yapıyordu, ben de onunla birlikte yerken alışıp gitmiştim.
"günaydın." diye arkamdan tanıdık bir ses işittiğimde arkamı dönmeden cevap verdim.
"günaydıın."
Sandalye çekilme sesi duyduktan sonra arkamı döndüm ve tabağı masaya yerleştirdim. Jungkook, gömleğinin ilk üç düğmesini açmıştı. Uzun saçları da dağınıktı. Bu haliyle tam bir serseriye benziyordu. Hoş, zaten öyle değil miydi?
"bugün çok mutlusun bakıyorum? dikişlerim alınacağı için mi, yoksa yarın buradan gideceğin için mi?" dediğinde elimi rastgele salladım.
"mutlu olmam için özel bi sebebe gerek yok, ben hep mutluyum." dediğimde memnun olmuş bir şekilde mırıltı çıkardı.
"oh, pekâlâ, sevinmeliyim sanırım." sessizce bir şeyler söylediğinde sırtımı tezgaha dayayıp sorma ihtiyacı hissettim.
"anlamadım?"
Gözlerini kısıp gülümsedi, "ah, yok bir şey, ben de dikişlerim alınacağı mutluyum da." dediğinde başımı olumlu anlamda salladım. "kahvaltıdan sonra hallederiz." deyip arkamı döndüm yine ona ve kahve hazırlayıp karşısına oturdum.
"bugün son kez birlikte black swan izleyelim mi?"
Böyle bir teklif beklemediğim için şaşırmış, kaşlarımı çatmıştım.
"izleriz de neden durduk yere böyle bir şey istedin ki şimdi?" deyip ağzımdaki küçük lokmayı midemle buluşturdum. Omuzlarını kaldırıp indirdi, başıyla da önüne gelen saçları attırmıştı.
"bilmem, canım istedi."
"pekâlâ, akşama doğru izleriz o halde?" dediğimde başını olumlu anlamda salladı ve kahvesinden bir yudum aldı. Geri kalanına sessizliğin hakim olduğu kahvaltıyı bitirdikten sonra Jungkook odasına çıkmış, ben de mutfaktaki işimi bitirdikten sonra yanına gelmiştim.
Beyaz hastane eldivenini elime geçirip ağzıma da bir maske takmış, daha önceden hazırlmaış olduğum malzemelerle Jungkook'un dikişlerini almaya hazırdım. Lakin dikkatimi çeken, daha önce fark etmediğim bir şey vardı. Jungkook'un nefes kesici vücudu. Başımı sağa sola salladım ve işimi sakince yapmaya başladım.
Nihayet bitirdiğimde derin bir nefes verdim ve hemen sargı beziyle sardım. Maskeyi ve eldivenleri çıkarıp kolumla alnımdaki terleri silmiştim.
Jungkook, gözüyle sarfı bezini süzdükten sonra bana döndü.
"bu ne zaman tamamıyla bedenimden ayrılacak?" Sargı bezini kast ettiğini anlamıştım.
"onu da yarından sonra kendin çıkarırsın." dediğimde başını olumlu anlamda salladı. Elimi tutup tekrar teşekkür ettiğinde gülümsedim. Bana bu kadar teşekkür edilmesinden hiç hoşlanmazdım. Jungkook sanırım kibar bir insandı. Yani son birkaç gündür böyle bir izlenime varmıştım.
Saat akşam sekizi vurduğunda laptopu hazırladım ve televizyona bağladım. Jungkook da o ara elinde iki tane bira şişesiyle girdiğinde suratımı buruşturmuştum.
"ne oldu?" deyip kendini koltuğa bıraktığında ben de yanındaki yerimi almıştım.
"içkiyle aram iyi değildir de." dediğimde kaşlarını çattı.
"ciddi misin?" başımı olumlu anlamda salladım.
"en son lisedeki arkadaşlarla doğum günümde içmiştim."
"doğum günün ne zaman?"
"23 eylül." diye cevap verdim, elindeki şişeyi aldıktan sonra.
"içkiyi sevmem lakin bugün deneyeceğim, sarhoş olursam halime gülme ama, olur mu?" dediğimde otuz iki diş sırıttı ve başını olumlu anlamda salladı.
"tamam, gülmem."
Filmi başlattıktan sonra ortamıza koyduğumuz cips tabağından cips alıyor hem de biralarımızı yudumluyorduk. Black Swan izlerken ne de güzel bir aktiviteydi bu ama!
Filmin sonuna doğru başım hafiften bulanmaya başlamıştı bile. Jungkook'a döndüm.
"hadi burada olmamın son gün şerefine birbirimizin hakkında bilmediğimiz bir şeyi söyleyelim." dedim.
O da bana döndü ve bileğindeki tokasıyla saçını arkadan at kuyruğu yapmıştı.
"pekâlâ, öyleyse sen başla." dediğinde biramdan bir yudum aldım.
"hiç erkek arkadaşım olmadı, hem de hiç." dediğimde Jungkook'un kaşları havalandı.
"kolpadasın şuan?"
İşaret parmağımı sağa sola salladım.
"hayır, ciddiyim. Derslerime vakit ayırmaktan o tür işlere hiç odaklanmadım." tek kaşını havalandırdı.
"e meslek sahibi olmuşsun neden hala bir sevgilin yok?" dediğinde omuzlarımı kaldırıp indirdim.
"bilmiyorum ki. Hadi sıra sende."
O da birasından bir yudum aldı ve konuşmaya başladı.
"ben mafya değilim, Hae Young." dediğinde kaşlarımı çattım ve onu taklit ettim.
"kolpadasın şuan?"
"hayır, ciddiyim." önümü televizyona döndüm ve filmin bitmiş olduğunu gördüm. Koltuğa daha çok sindikten sonra konuşmaya başladım.
"doğruyu söylemek gerekirse buradan gideceğim için biraz üzgün hissediyorum."
"neden?"
Jungkook'un meraklı bakışları vücudumu delip geçiyordu, hissedebiliyordum.
"Murphy'i özleyeceğim için."
Sesi sertleşmişti.
"sadece Murpy'i mi?"
seni de özler üzülme anneeem ısğwwjdhxm
yeni bölüm için 90 oy 60 yorum

ŞİMDİ OKUDUĞUN
black swan ⚘ jeon jungkook
Fanfiction"eğer beni kurtaramazsan seni de benimle beraber cehenneme götürürüm, doktor."