Merhabalar^^
Öncelikle bu kitabı,sadece içimden geldiği için yazıyorum. Sizlerle de paylaşmak hoşuma gidiyor. Yeni bölümler artık düzenli olarak gelecek.<3 Ufak bir hatırlatma yapayım; Bu kitap benim ilk özgün kurgumdur. Benden yazar gibi mükemmel kitap beklemeyin, onlar kadar güzel yazamam ama elimden ne geliyorsa yapıyorum. Noktalama işaretlerinde çok az sıkıntı olur. Sizden ricam eğer gözünüze çarpan bir sıkıntı olursa hiç çekinmeden hatanın bulunduğu paragrafa belirtmeniz ya da bölüm sonunda ki kutucuklara yazmanız.Gelenektendir buraya bir başlama tarihi ve saati alalım. İsterseniz burcunuzu da yazabilirsiniz.✨️
Keyifli okumalar^^
**
"Dünyaya geldik ve bir hiçliğin ortasında bulduk kendimizi. Evet, büyüdük, çalıştık, eğlendik, nadir de olsa mutlu olduk ama yaşadıklarımızın hepsi bir hiç olacak. Ve bir hiçliğin içerisinde yaşadığımızı bilmek, insan ruhuna vurulmuş en büyük darbedir." Stefan Zweig
**
Alacalı bir şafağın tüm etrafımı sarmalayıp, bana kendimi bir tabutun içinde yaşıyormuşum gibi hissettirdiği bir şafak vaktiydi.
Yavaş yavaş atıştırmaya başlayan yağmur damlaları, akmayan gözyaşlarım için bir sığınak oluşturmaya başlamıştı.
Avuçlarımı yumruk haline getirip istemsizce sıkarken, tırnaklarımın tenime verdiği acıyı yok sayıyordum.
İçinde olduğum çardak sıcak ve sessizdi.
İçinde olduğum zaman soğuk ve ölümdü.
Saatlerdir bomboş gözlerle izlediğim çamurun içindeki lotus çiçeğini yeni fark ediyordum. İçinde bulunduğu pis çamura rağmen tertemiz açmıştı kendini. Her seferinde düşüp tekrar tekrar kalkan ve yeni umutlara yelken açan saf duygulu insanlara benziyordu. Umudu, yeniden doğumu temsil ediyordu. Sahi yeniden doğum ne kadar mümkün olabilirdi ki? Onca acılara rağmen kim, tüm kirli sayfaları yırtıp yeni temiz sayfa yaratabilirdi kendine? Yaratılmıyordu! Onca anılar, birikmiş acılar ruhu terk etmiyordu. Zamanla geçer demişlerdi, hayır geçmiyordu. Geçen tek şey zamandan başka hiçbir şeydi!
Bana küçüklükten beri öğretilen şeyler; nefretimi ve intikam duygumu her zaman diri tutmak, öfkemi ise kontrol altına almaktı.
Peki ya neden bana ruhumdaki acıları yok etmeyi öğretmemişlerdi?
Onlarla büyüyoruz ve onlarla güçlenip başımızın çaresine bakıyoruz ya da tabiri caizse bakmak zorunda kalıyoruz. Ruhtaki acıyı yok etmek için o acıyı kabullenmek ve sonrasında unutmak gerekiyordu işte hayatın basitleştirilmiş kurallarından biriydi.
Fakat izi kalırdı.
Sisi zehirlerdi.
İnsanlar unutmaz, unutulmayan bir şey yok olmazdı. Aksine bir zehirli sarmaşık gibi köklerini daha çok etrafa salıverirdi. Kalp buğulanır, intikam harmanlanırdı.
Derin nefes alarak ayağa kalktığımda o nefes göğsüme bir iğne gibi saplanmıştı. Günlerdir uykusuz olduğum için de ayağa kalktığım an baş dönmem tepki göstermiş, çardağın içindeki bank'a tekrar oturmamı sağlamıştı. Göğüs kafesimin içindeki kalp, kelebeğin son defa kanat çırpınışı gibi hızlı atıyordu. Bu sefer daha derin nefesler alarak yavaş yavaş çardaktan dışarı çıktım. Hızlı hızlı adımlarla evin içine girip üst katta bulunan odama giriş yaptım. Her zaman yatağımın altında olan valizi çıkartıp kıyafetlerimi içine yerleştirmeye başladım. Akrep sabahın altısına vururken yelkovan geriden onu izliyordu. Tüm kıyafetlerimi ve lazım olabilecek eşyalarımı valizime sığdırdıktan sonra komodinin üstünde bulunan spor çantama doğru eğilip, yatağın üstüne bıraktım. Üzerimdeki sakinlik tüm vücudumu sarmalamış belki de günler geçmesine rağmen üzerimdeki o şoku atlatamamıştım. Hâlâ da itiraf edemiyorum ki, inanmakta istemiyordum. O gelecekti ve bunların benim sadece kabusum olduğunu öğrenecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Efsanevi Zehir
FantasyBu bir lotus çiçeğinin efsanesi...🪷 Yüzyılı aşkın süredir kaybolan kayıp varis, sonunda bulunmuştur. Lakin varisin, düşman krallık olan Vinkatov varisiyle büyük bir bağlantısı vardır. Bu bağlantıyı çözmeye çalışırken, aynı zamanda büyük bir savaş h...