"hayır, tam anlamıyla iyileşene kadar benimlesin, Hae Young. Yani bir hafta kadar daha."
Sinirle solumaya başlamıştım.
"bakın, hastalarım beni bekliyorlar ve benden sadece sizi kurtarmamı istediniz, tamamıyla iyileşene kadar burada kalmamı değil!"
Sang Min çatmış kaşları ile bana bakarken gözlerimi devirdim ve "cehenneme git!" diye bağırıp omuz attım. Hızlı adımlarla salona ilerledim, koltuğa oturdum.
Tanrım cidden ne boktan bir durumun içine düşmüştüm ben!
Bir hafta boyunca bu mafyalarla beraber bu korkunç derecede büyük bir evde kalacak, onlarla vakit geçirecektim. Umarım kafayı yemezdim. Gerçi, bu bir haftayı zehir etmem ya da onların huyuna gidip daha az zehir etmem benim elimdeydi. Jungkook'a iyi bakmalı ve çok çabuk iyileşmesini sağlamalıydım. Böylelikle kısa bir sürede buradan kurtulabilirdim. Tabii, başıma başka bir açmazlarsa tabii ki.
Ellerimle yüzümü kapattım ve birkaç kez daha sinirle soluduktan sonra derin nefesler almaya başladım. Bu, benim sinirimi atma şeklimdi, başarılı oluyordum da. Önlüğü üstümden çıkardım ve yanıma koydum. Bu lanet evde bu önlüğümün hiçbir önemi yoktu. Bacaklarımı karnıma çekip başımı da dizlerime yasladım. Beynen çok yorulmuştum. birazcık uyusam hiçbir sorun çıkmazdı.
Ne kadar süre geçmişti bilmiyordum ama uyandığımda hala aynı yerimdeydim ve karnım da guruldamaya başlamıştı. Hızlıca ayaklandım ve mutfağı aramaya başladım. O kadar büyüktü ki bu ev, sanırım haya aydınlanmadan bulabilirdim. Bir süre sonra kendimi dönemeçli merdivenlerden çıkarken bulmuştum. Uzunca bir koridor vardı, hem ilerliyor hem de odalara bakıyordum. Gözüme koltukta yatan bedene kaydı. Bu Jungkooktu, koluna serum bağlanmıştı. Sanırım bunu Sang Min odaya Jungkook'u taşıdıktan sonra benimle beraber ameliyata katılan adam yapmıştı. Çünkü ameliyat yaptıktan sonra benim takmış olduğum serum şimdiye bitmiş olmalıydı.
Parmak uçlarımda odaya girdim ve yatağın yanındaki küçük deri koltuğa oturdum. Siyah hafif uzun saçları vardı. Yanağındaki hafif yara izi dikkatimi çekmişti. Kim bilir neden olmuştu? Güzel yüz hatları vardı, acaba sevgilisi veya sevdiği kişi var mıydı? Eğer varsa onunla fazla yakın mesafede bulunmamalıydım. Gerçi neden böyle düşünmüştüm bilmiyordum, aramızda hasta - doktor ilişkisinden fazla bir şey olmayacaktı. Bir hafta sonra yüzünü görmeyeceğim, hatta belki ismini bile unutacağım biriyle ilgili neden böyle şeyler düşünmeye başlamıştım ki?
Neden güzel bir yaşam sürmek varken karanlık hayatı seçmişti ki? Belki de karanlık işler yapmıyordu, sadece ben kafamdan uyduruyordum? Başımı sağa sola salladım ve ayaklandım. Yavaşça pikeyi aşağıya sıyırmaya başlamıştım ki, aniden kolumu yakaladığında korkudan çığlığı basmamak için kendimi zor tutmuştum. Başımı hafifçe yukarı kaldırıp yüzüne bakmaya başladığında sert bir ifadeyle karşılaştım. Korkudan kalbim o kadar hızlı atmaya başlamıştı ki, bu sesi onun da duyduğuna yemin edebilirdim.
"korkuttuysam-"
"korkuttuysam-"
İkimiz de aynı anda konuştuğumuz için sözlerimiz yarıda kalmıştı, başımı önüme eğdim ve derin bir nefes aldım. Kokusu beni etkisi altına almaya başlamıştı bile.
"sadece yarana bakacaktım." dediğimde kolumu tuttuğu elini serbest bıraktı, hızlıca yarasına kanıyor mu diye baktım ve pikeyi üstüne çektim. Serumunun durumuna baktıktan sonra eski yerime geçmiştim.
"teşekkür ederim, Hae Young . Hayatımı kurtardığın için." dediğinde gülümsedim. Bu tip insanlar teşekkür ediyorlar mıydı? Hani dizilerde genellikle teşekkür etmezlerdi ya, ondan vöyle düşünmüştüm.
"önemli değil," deyip omuzlarımı indirip kaldırdım. "işim bu." Dediklerim karşısında o da gülümsemişti.
"yalnız anlamadığım bir şey var? Neden onca doktor varken ben?" Kaşlarını kaldırıp indirdikten sonra omuzlarını da kaldırıp indirmişti.
"bilmem, seni kaçıran Sang Min'di, ona sorsana." dediğinde anlamıştım, asla bu soruma cevap alamayacaktım.
"pekâlâ," dedim ve gözlerimi kaçırıp odayı süzmeye başladım. Burası da siyahtı, bir insan neden evini siyaha boyardı ki? Bu adamı tanımadan birkaç şeyi beni şaşırtmaya yetmişti. Bir hafta boyunca kim bilir daha neler şaşırtacaktı beni.
"sana sanırım hayat borcum var." deyip oturur pozisyona gelmeye çalışırken hemen ayaklandım ve ona yardım ettim.
"dikkatli olmalısın, yeni ameliyat oldun." önemi yok dercesine başını salladı. Tabii önemi olmaz kurşunu çıkarırken onca teri ben döktüm zaten.
Tekrardan eski yerime geçmiştim ki, karnımın guruldamasıyla gözlerimi sonuna kadar açtım ve elimi hızlıca karnıma götürdüm. Umarım duymamıştır diye düşünürken karnımın guruldamasından sonra ortama yayılan kahkahası duyduğunu destekler niteliğindeydi. Çok gülüyordu. Ona ben de katıldım ve beraber gülmeye başladık. Daha sonrasında karnı acıdığı için gülmeyi kesti.
Sang Min odaya eliyle tepsiyle girdiğinde ikimiz de ona baktık.
"yemek getirmiştim, sizin için." O kadar büyük evin içinde dördümüzden başka hiç kimse yok muydu cidden?
Elindeki tepsiyi aldım ve Jungkook'un önüne koydum. Sandalyeyi de yanına çektim. Şaşırmış ifadeyle bana bakarken içi dolu kaşığı ona doğru tuttum. Tek kaşı kalkmıştı ve gözleri kaşıkla gözlerim arasında mekik dokuyordu. Ne olmuştu ki?
Dediğim gibi, ona iyi bakmalıydım ki, çabuk iyileşebilsin, ben de çabuk buradan gidebileyim.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
gerçekten ne vardı ki bunda? ajbakjad
kurgu nası gidiyor? beğenmediğiniz nokta varsa söyleyin lütfen.