Yeniden Karşılaşma

4K 1.4K 137
                                    

Annem ölmüştü ve ben bunu engelleyememiştim. Peki Melodi ölmüş müydü? O yüzden mi bu travmayı yaşıyordum? Ona bir şey mi yapmıştım?

"Melodi'nin başına gelenler yüzünden hem seni suçluyorum hem de sana üzülüyorum."

"Ona ben mi zarar verdim, bu yüzden mi beni suçluyorsun? Bu kadarını bana söylemelisin."

"Evet, sen ona zarar verdin."
İçimi ürperten o soğuk dalga tekrar vücudumu kaplamaya başladı. Beynim, o soğukluk en çok beynime yerleşmişti. Odanın ısısı sanki birden soğumuştu. Vücudum üşümeye başladı, bu soğukluktan dolayı vücudumda küçük bir titreme dalgası oluştu. Ona ben mi zarar vermiştim? Ellerimi başımın arasına alarak vücudumu cenin pozisyonuna çektim. Nefes alışım artık zorlaşmıştı.

Özür dilerim, özür dilerim, özür dilerim, özür dilerim...
Onunla ilgili bir şeyler daha hatırlamaya çalıştım. Başka ne vardı? Ertesi gün ne olmuştu?
"Ertesi gün okula gelmedi."
Doğruydu, Melodi ertesi gün okula gelmemişti. Peki bu sefer sevinmiş miydim? Hayır, bu sefer sevinmemiştim. Çünkü ruhumun bir parçası artık Melodi'ye olan nefretimin sebebini biliyordu. Bir gün önceki kavgamızda ruhumun küçük bir bölümü bile olsa bunun farkına varmıştı. Peki sonraki gün? Hayır, yine gelmemişti. Sonraki gün? Cevap yine hayırdı. Melodi artık okulu bırakmıştı. Başka bir okula gitmişti.

Arkadaşlarımın hepsi bu duruma sevinmişti. Hepsi ondan kurtulduklarına mutluydu. Peki ben? Sanmıyordum. Artık ruhumun küçük bir parçası ondan neden nefret etiğimi anlamıştı. Beynim bunun farkında değildi elbette. Böyle bir şeyi biri bana söyleseydi de inkâr ederdim ama içten içe seziyordum.

"Onunla karşılaşman yıllar sonra oldu, benimle de öyle."
"Sen, seninle mi?"

"Evet benimle de karşılaştın. Beni yoktan var olan bir figür olarak mı görüyordun? Ben senin hafızanın oluşturduğu bir karakterim. Benimle daha önce karşılaştın."

Ona hiç dikkatle bakmadığımı fark ettim. Odama girdiği andan beri aklım sadece onun söylediklerindeydi, onun kim olduğuna dikkat etmemiştim bile. İlk bakışta küçük bir erkek çocuğa benziyordu. Ona ancak çok dikkatli bakan biri bir kız çocuğu olduğunu anlayabilirdi. Aslında onun kız olduğuna işaret eden bir delil de yoktu, göğüsleri dümdüzdü, yüzü bir erkeğinkini andırıyordu ama bir şekilde dikkatli baktığımda onun kız olduğunu sezmiştim. Siyah saçları ancak kaşlarına kadar uzanıyordu, küçük burnu ona bir şekilde sevimlilik katıyordu, kaşları çok inceydi ve hilal biçimindeydi. Zayıf bir çocuk olmasına rağmen yanakları şişkinceydi. Boyu ancak bir metre altmış santim kadar olmalıydı. Üzerindeki kıyafetler tamamen siyahtı. Melodi, Melodi'ye benziyordu. Melodi o muydu? Hayır tabii. Yine de bir şekilde benziyordu.

Melodi'yle karşılaşmam yıllar sonra olmuştu. İlkokulu ve ortaokulu bitirmiştim; liseye başlamıştım. Sınıftaki hiçkimseyi tanımıyordum. Sıralar ilkokuldaki sınıfımda olduğu gibi tekliydi. İlkokulda orta sıradaki sıra gruplarından üçüncü sırada otururdum. Bu sınıfta da bu yüzden aynı sıraya oturdum. Başımı öne eğip ders başlayana kadar biraz düşüncelere dalmıştım. Öğretmen sınıfa girdiğinde başımı kaldırdım. Sonra gözüme bir şey takıldı. Tanıdık bir figürdü. Onun sadece kumral saçlarını ve saçları tarafından örtüldüğü için belli belirsiz görülen sırtını görebiliyordum, başka hiçbir şeyini göremiyordum. Fakat onu tanımıştım. Sağdaki sıra gruplarındaydı, en öndeydi. Onu bir şekilde tanımıştım. Adını o an düşünemyordum bile. Sanki düşüncelerimde bile onu anımsamam artık bir suç gibiydi, ama onu hatırlamıştım.

Aniden onun yanına gidip konuşma isteği içimi kavurdu. Gidemezdim, bu doğru olmazdı. Kendimi ders bitene ve öğretmen çıkana kadar ancak zor bela tutabilmiştim. Arkasını dönmüştü, kitaplarını çantasına koyduğu için başını eğmişti. Ayağa kalkıp yanına doğru gitmeye başladım: "Sensin bu." dediğimde başını kaldırarak bana doğru baktı. Sadece bir saniyeliğine bakışları ifadesiz bir şekildeydi; bir saniye sonraysa bakışları değişti. Benden korkmuş muydu, paniklemiş miydi? Sanırım her ikisi de olmuştu. Kitapları bırakarak kapıya doğru koştu kapıdan dışarı çıktı. Peşinden koştum.

"Dur, lütfen dur." diye seslendim. Sağır olduğunu unutmamıştım elbette ama işitme cihazları onun bir noktaya kadar duymasını sağlıyordu. Bunu hatırlıyordum. Daha yüksek sesle bağırmalı mıydım? O zaman durur muydu? Ama o zaman da koridorda huzursuzluk çıkardığım için ceza alabilirdim. Başımı derde sokup ablamın üzülmesini istemiyordum. Onun merdivenlerden aşağı doğru koştuğunu gördüm oraya yöneldim. Alt kata indim. Neredeydi bu? Etrafıma bakındım, onu göremiyordum. Gözden kaybolmuştu. Sonra birden onun farkına vardım. Koridorda duvara dayalı bir koltuğun önünde çökmüş şekilde duruyordu. Ellerini başına siper etmişti. Sanki böyle durduğu zaman ona hiçbir zarar gelmeyecek gibi. Onun yanına gittim. Onu daha fazla ürkütmek istemiyordum, bu yüzden yavaşça hareket etmeye çalışıyordum. Onun önüne gelince eğilmiştim. Başını kapatan ellerini tutarak aşağı indirdim. Onun bana bakmasını sağladım. İşitme cihazlarıyla duyuyor olsa da dudaklarımın hareketi, okuyarak dediklerimi anlasın istiyordum.

Başını bana doğru kaldırdı. Gözleri gözlerimle buluştu. İçimde kalbimden aşlayarak tüm vücuduma yayılan bir sıcaklık oluşmuştu. Bu sıcaklık vücudumun tamamına ağır ağır ilerliyordu. İçimde bir şeylerin parçalandığını hissediyordum. O, sanki elimdeki kırılgan bir nesneymiş ve en ufak bir hatamda kırılacakmış gibi hissediyordum. Ona zarar vermek istemiyordum. Zaten bunu yeterince yapmıştım.

"Lütfen benden korkma." dediğimi hatırlıyordum o ana dair. O zaman bana olan bakışları değişmiş miydi? Belki bende bir şeylerin artık değiştiğini daha o an anlamıştı. Bundan emin olamazdım.

"Sana zarar vermem. Ben sadece seninle konuşmak istedim." konuşmamı yavaş yavaş yapıyordum. Sanki yavaş konuşmadığımda o beni anlayamayacak gibi hissediyordum. O söylediklerimi anlayabilmek için benim dudaklarıma bakıyordu; bense onun gözlerine. Gözlerinden şaşırmış olduğunu görebiliyordum. Beni gördüğünde ona zarar vereceğimi düşünmüş olmalıydı. Evet, bu yüzden kaçmış olmalıydı. Ama artık ona farklı davranmıştım.

"Seninle konuşmak istiyorum sadece. Çocukken sana kötü davrandığımı biliyorum, ama o zaman küçük bir çocuktum. Sana artık kötü davranmam." Ondan özür dilemeli miydim? Bunu başaracak gücü kendimde görmüyordum, bunu başaramazdım. Ona kötü davranmıştım ama nedenlerim vardı, zor bir çocukluk geçirmiştim. Tüm arkadaşlarımdan daha kötü anılarım vardı. Hepsinden daha kötü şeyler yaşamıştım. Tüm bunların beni haklı kılmadığını elbette biliyordum ama yine de hiçbir şey göründüğü gibi değildi.

"Seninle konuşabilir miyim?" sesimin olabildiğince nazik çıkmasını sağlamaya çalışmıştım. İşitme cihazının ses tonunu algılayıp iletmediği konusunda fikrim yoktu; yine de ses tonumu yumuşatmaya çalışmıştım. Başını evet anlamında sallamıştı. Gözleri hâlâ dudaklarımdan benim gözlerime doğru yöneldi. Gözlerinin ifadesinde yumuşama vardı, bunu anlayabiliyordum.

Onu kaldırarak arkadaki koltuğa oturmasını sağladım, sonra da yanına oturdum.

"Beni hatırladın mı?" başını evet anlamında sallamıştı.

"Ben, sana kötü davranmayacağım. Seninle konuşmak istedim sadece." Bana anlamsız gözlerle bakıyordu. Ona kötü davranmama alışmıştı. Ona iyi davranmam, onunla konuşmam, onun beklemediği bir şeydi.
"Seninle arkadaş olmak istiyorum." Bana olan bakışları daha da şaşkın bir hâle bürünmüştü.

"Aynı sınıftayız, bu yüzden arkadaş olmak istedim. Arkadaş olalım mı?" şaşırmış olan bakışları yumuşamıştı önce gözlerini kırptı kısa bir an sonra evet anlamında başını salladı.

ORMANIN LANETİ ( Dram - Fantastik )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin