Part 20: Wounds

10.2K 924 2.2K
                                    

[SYML - Where's My Love]


Merhabalar.

Uzun zaman oldu, yeniden.

Uzatmak, zihninizi bahanelerle doldurmak istemiyorum.

Twitter'da  #fromsoldier etiketini kullanarak kitap ve bölüm hakkında istediğinizi yazabilirsiniz, hepsini tek tek okuyorum.

Sizi seviyorum.

Çok özledim.

Başlayalım.











| YARALAR







Min Yoongi'nin Tehlikeli, Hilekâr Dudaklarından.






Penceresi kapalı olan boğucu ve sıcak havanın hakim olduğu eski odada, parmaklarım dikkatlice notlarını aldığım cephane kayıtlarında gezinmiş ve gözlerim son kez etraftaki sayıları baştan savma kontrol ettikten sonra adımlarım yavaşça bana yakın olan çıkışa ilerlemişti. Etrafta hakimiyetini sürdüren eski püskü kitapların kokusuna karışmış, yepyeni olduğu duruşundan dahi bariz bir şekilde belli olan cephanelerin demirimsi kokusu vardı.

Koskoca ormanın içinde, ağaçların gizlediği küçük bir oda olmasına rağmen, uzun süredir temizlenmediği için çoktan eskimiş olan bej rengi perdeleri de kullanılmayan kitaplara eşlik ediyor gibiydi. Kalabalık bir odaydı, sadece cephaneleri kontrol etmeye gelmiş olmama rağmen bile daralmış, bir an önce buradan çekip gitme isteğiyle dolmuştum.

Parmaklarım sıkıca elimdeki kağıt parçasını kavrarken, odanın boğucu havasını içime çekmemek için sakince alıp verdiğim nefesimi hızlandırdım. Son kez gözlerim etrafta gezinip tüm cephaneyi kontrol ettikten sonra, arkamı dönüp, bir an bile ardıma bakmadan beni oldukça geren odadan çıktım. Kapalı alanları sevmiyordum. Oldum olası sakinliği sevdiğim doğruydu, ancak kesinlikle ilk tercihim böylesine sıcak ve kalabalık bir oda olmazdı.

Belki de kimsenin rahat edememesi adına bu kadar kalabalık olmasını istemişlerdi, bilmiyordum. Yalnızca bana emredilen şeyi yapıp, adımlarımı ormanın kuzey tarafına doğru ilerletirken, aklım bir yandan da Jungkook'un olası halindeydi. Zavallı çocuk, günlerdir doğru düzgün uyumuyor ve benden gelebilecek en ufak haberi umutla bekliyordu, lakin babasının sırtıma yüklediği saçma sapan işlerden bir türlü ilgilenmeye fırsat bulamadığım için kendimi görevimi bitirmeye giderken dahi suçlu hissediyordum.

Adlandıramadığım bir mecburiyet hissiyatı içerisindeydim. Siyah askeri botlarımın kabaca toprağa şeklini bırakarak geçtiği yerleri umursamadan terk edişi bile, böylesine duygusuz görünen bir adam olmak zorunda oluşumun kanıtıydı sanki. Bir şeyler yaşıyor, bunlara zorunlu kılınıyordum. Hiçbir şeyin kontrolü elimde değildi, bu yüzden şu anda odasında çaresizce benden gelecek bir haberi bekleyen o çocuğa her ne kadar yardım etmek istesem de, kolay kolay edemezdim. Yine de, tıpkı onun gibi biraz da olsa bir şeyleri yerine sokabileceğimden, bir işe yarayabileceğimden umutluydum.

Kurumuş dudaklarımı sıcak dilimin ıslaklığıyla ödüllendirip, onları güzelce ıslattım. Yeniden can buluşunu yüzüme çarpan rüzgarın serinletici havasıyla birlikte hissederken, botlarımın kabaca toprağa basışına defalarca daha şahitlik ettim. Seçim şansı olmayan bir asker, kölelik ettiği adama ne kadar hızlı gidebilirse, ben de o kadar hızlı gidebilmeyi umut ediyordum. Hızım, normal adımlarımdan daha yavaştı.

FROM SOLDIER | kth, jjkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin